Site icon Turkish Forum

Darfur katliamının asıl nedeni “petrol ve uranyum“

Darfur
Darfur

Darfur bölgesinde yaşayan Araplar ile Arap olmayan Müslüman gruplar arasındaki bu savaşta binlerce kişinin öldüğü bir milyondan fazla kişinin de yerlerinden edildiği bildirilmektedir.

Toplam yüzölçümü 510 bin kilometrekare olan Darfur bölgesinde 5 ila 7 milyon kişinin yaşadığı sanılmaktadır.
Dünyanın en fakir ülkelerinden birisi olan Sudan’da çorak arazilerde yarı göçebe hayatı yaşayan Müslüman olan bu insanların diğer Müslümanlar tarafından neden katledildiği tarihindeki gelişmeleri incelediğimizde daha net görebiliriz. Sudan’ın doğal kaynakları araştırıldığında Darfur bölgesinde URANYUM kaynakları bulunduğu ve bu kaynakların ABD ve İngiliz emperyalistlerinin kontrolünde bulundurulması için güney Sudan’da olduğu gibi Darfur’da da çatışmalar yaratılmıştır.
Sudan hükümeti aracılığı ile başka emperyalist rakiplerin ellerine geçmesinin engellenmesi girişimi olduğu gözlerden uzak tutulmaya çalışılıyordu. Ve planlı bir vahşete göz yumuluyordu. Sudan hükümet orduları Darfur bölgesindeki isyancılara doğrudan saldırmak yerine o yörede yaşayan başka bir kabileyi harekete geçirerek katliamlar düzenlediler. Buna karşılık Darfur’da faaliyet gösteren isyancılar, ABD’den elde ettikleri en modern silah ve haberleşme cihazları ile savaş yürütüyorlar. Sudan’ın Darfur bölgesi ile güney Sudan’da yürütülen katliamlar ve savaşların bu bölgedeki URANYUM ve PETROL yataklarının kimler tarafından kontrol edileceği savaşından başka bir şey olmadığı açıkça görülmektedir.
Son üç buçuk yıldır şiddetlenen bu savaş da din, ırk, soykırım, etnik temizlik, isyancı, ayrılıkçı şiddet vs. doruk noktasına ulaşmış bulunmaktadır. Bugün Darfur’da 200 bin insanın ölümüne, iki milyon kişinin de bölgeyi terk etmesine yol açmıştır. Buradaki durumun bu denli kötüleşmesi tüm Orta Afrika ülkelerine sıçrayabileceğini artık görmezlikten gelemeyiz.

Sudan 1820′lerden 1882′ye kadar Osmanlı topraklarına dahildi.

1881′de başlayan ayaklanmalar neticesinde el değiştirmiş ve İngiliz emperyalizminin sömürgesi olmuştur. 1955′te İngiliz emperyalizmine karşı başlayan ayaklanmalar sonucunda 1956 yılında “bağımsızlığını” elde etmişlerdir. İlk iki yıl sonunda askerler sivil otoriteyi görevden alarak 1964 yılına kadar başta kalırlar. Bu dönemi saymazsak Sudan’da kuzey ve güney bölgeler arası devamlı olarak dini temele dayalı kıyımlar yaşanmıştır. Bütün bunlara rağmen, Darfur’da uzun yıllar, hayvancılıkla uğraşan “Arap” olarak tanımlayan göçebe kabilelerle, tarımla uğraşan “Siyah” olarak tanımlanan yerleşik kabileler arasında genellikle barış ortamı hakimdi.

Gerginliğin tırmanması 1970′lerde yaşanan büyük kuraklıkla başladı. Hayvancılıkla uğraşan Arap göçebe kabileler bereketli topraklara doğru uzanınca, o güne kadar geleneksel yöntemlerle çözülen göçebe-yerleşik ihtilafları birden büyüdü. 1970′lerin başında ABD’nin Chevron petrol şirketi Sudan’ın güneyinde petrol araştırması yapmış ve “olumsuz” sonuçlar almıştı. 1978′lerde ise büyük miktarda petrol yatakları tespiti yapılmış, İsveç, Fransız, Çin, Malezya ve Sudan devletinin şirketleri tarafından çalıştırılmaya başlanmıştır. Bundan dört yıl sonra da petrol yataklarının bulunduğu bölge olan güney Sudan’da hükümete karşı isyanlar başladı.
Bu isyanların başını ABD’de yüksek öğretim ve askeri eğitim alan komutanların oluşturduğu
“Sudan Halk Kurtuluş Ordusu” adlı örgüt çekiyordu.
1980′lerden itibaren bu bölgeleri doğrudan kontrol altına almaya girişen ABD, bu petrol yataklarına el atmaya başlayan diğer emperyalist tekellerle çatışmaya başladı. Yine aynı tarihte Fransız Total FinaElf Petrol Şirketi Sudan’ın Güney bölgelerinde sismik araştırmalar yapmıştı. Bu araştırmalar sonucunda bu bölgelerde petrol için
“büyük potansiyel” olduğunu tespit etmişti. 1980′lerin ortasında Sudan iç savaşı sırasında ABD’nin Chevron şirketi faaliyetlerini askıya alırken Fransız TotalFinaElf şirketi ise Sudan Hükümeti ile görüşmelerini devam ettirdi. 1990′ların başında bu bölgedeki petrol yataklarına el atan bir diğer tekel de Kanada’nın Talisman Enerji Şirketidir.
Bu şirket, yine Kanada’dan Arakis Enerji Şirketi ile bir dizi yatırımlar yapmaya başladılar.
999′da Fransız TotalFinaElf Sudan’da petrol rafinerileri kurmaya başladı.
Çin Milli Petrol Şirketi (%40), Malezya’dan Petronas Şirketi (%30), Sudan Hükümeti ile Büyük Nil Petrol Şirketi’ni, Hindistan devletinin Petrol ve Doğal Gaz Şirketi de %25′lik hisse aldı.
Çin Şirketi – Malezya Şirketi – Hindistan Şirketi toplam olarak %95 hisseye sahip oldular.
Bu şirketler, Kanadalı Talisman Enerji Şirketi ile beraber 1999′da döşedikleri petrol boru hattı aracılığı ile Güney petrol yataklarından Kızıl Deniz’e petrol pompalamaya başladılar.
Bu petrol boru hattı sayesinde günde 240 bin varillik petrol pompalayan Çin, Hindistan ve Malezya Uzakdoğu devletleri olunca, diğer petrol şirketleri Fransa, ABD ve İngiliz emperyalistlerinin kontrolü dışında petrol kaynaklarına sahip oldular.
Sudan petrol yataklarının, petrol şirketleri tarafından sürdürülen paylaşım savaşının, bu kanlı çatışmaların temelinde yatan neden olduğu açıkça görülmektedir.
Buna ilaveten, 1980′lerde Çad yönetimine karşı ayaklanan güçlerin kabiledaşlarının olduğu Darfur bölgesine yerleşmesi, ardından Libya’nın buraya İslamî Lejyonlar yollamasıyla Darfur bir silâh ambarına dönüştü ve her kabile kendi milisini kurdu. Sudan’ın en büyük, en zengin ve en kalabalık bölgesi olan Darfur’da, İslâmi hükümetin silâhlandırdığı Müslüman Arap milislerin, Müslüman Siyah kabileler üzerinde başlattığı acımasız bir bastırma ve yıldırma operasyonu tüm siyah kabileleri Müslüman Cancavid milislerine karşı birleştirdi. Cancavid (süvari) olarak adlandırılan bu Müslüman Arap milislerinin bir kısmı göçebe Arap kabilelerinin milislerinden, diğer bölümü ise 15 yıl önce patlak veren Çad iç savaşından arta kalan başıboş askerlerden oluşuyordu ve bu milisler geçimlerini yağmadan çıkarıyorlardı.
Şubat 2003′te ortaya çıkan ve ilk başta ciddi bir güç gibi gözükmeyen Sudan Kurtuluş Ordu’sunun ardından ikinci bir örgüt de ayaklanmaya katıldı. Sudan ordusunun önemli bir bölümünün Darfur kökenli olması, Hartum hükümetini ordu dışı milis güçleri oluşturup, bunlar aracılığıyla bölgeyi temizleme politikasına yöneltti. Üstelik 1963′te köleliğin resmen yasaklanmasına rağmen, bu milisler yaygın biçimde zenci köylerine baskın düzenleyip, çocukları kaçırıp, bunları Sudan kentlerinde köle olarak satıyorlardı. Bugün Sudan’da on binlerce çocuğun köle olarak Arap Müslüman ailelerinde çalıştırıldığı tespit edilmiştir. Hükümet çeteleri desteğini reddetse de, Darfur’un küçük köylerinde ve kırsal kesiminde hükümet güçleri ve militanların küçük kız çocuklarından yaşlılara kadar her yaştaki siyah Afrikalıya tecavüz, kadınları da seks kölesi olarak kullanıldığı belirtiliyordu.

Sudan’da yeni bir insanlık dramı yaşandığı kesin.

Darfur’da 2003 Şubat’ında başlayan ayaklanmadan bu yana, 10 ila 30 bin arasında sivil ve milisin öldüğü, bir milyondan fazla kişinin köylerini terk etmek zorunda kaldığı, yüz binden fazlasının Çad’a sığındığı, geri kalanının aç ve perişan güvenli bir köşe bulmak için dolaştığı bir dramdır. Mülteci kamplarında açlık ve hastalıktan ölenlerin sayısını da eklersek tasarlanmış vahşetin acı sonucunu görürüz. Sudan Devlet Başkanı Omar al-Bashir, tüm söylenenlerin gerçekle ilgisi olmadığını BM  ve Avrupa’nın Sudan’ın durumuyla ilgilenmediğini, kendi çıkarları olduğunu belirtmesi ayrıca, Sudan Devlet Başkan Yardımcısı Ali Osman Taha, 29 Temmuz 2003′te Associated Press’e verdiği demeçle: “Darfur’da olanlar başkaları aracılığı ile yapılan bir savaştır” diye itiraf etmesi bu acı sonu değiştirmez.

Yüzlerce insan komşu ülke Çad’a kaçmaya çalışıyor. Böyle bir durumdan, komşu Çad’da etkilenebilir ve bölge ülkelerinin istikrarı da bozulabilir. Çad’da şu anda Darfur’dan kaçmış yaklaşık 200 bin mülteci çöllerde kurulu kamplarda hayatını sürdürüyorlar. Bütün bunlara rağmen, BM gözlemcileri ve ABD’de soykırım tabirini kullanılmasını aşırı bulduklarını Sudan’da yaşananların aslında olmayan bir ulus-devlet tasarımının can çekişmesi olduğunu soykırım sayılmayacağını belirtmişlerdir. Sudan hükümeti ise yeni ve daha geniş bir BM varlığına karşı çıkıyor. BM, her zamanki gibi ağırdan alıyor, katliamcılara zaman veriyor ve katliamı izlemeye devam ediyor.
Soğuk Savaşın sona ermesinden bu yana dünyada büyük katliamlar yaşandı. BM, ABD, AB bunların yaşanmasını engelleyebilirdi ama seyrettiler veya dolaylı yoldan kendileri yarattılar. Dünyayı kendi aralarında bölüşen, sömürgesi yapan Batılılar en büyük vahşetlere imza attılar. Soykırım yapmış kişileri desteklemiş olmanın sorumluluğunu taşıyorlar mı acaba ? Son üç yılda şiddetlenen bu katliamlara engel etnik farklılıklar mı yoksa paylaşılamayan petrol geliri miydi acaba ?. (Acabaları çoğaltabiliriz ).
Bunun tespitini iyi analiz etmeliyiz yoksa Sudan’da Afrikalı siyah kalmayacak.
Yetkililer Darfur’da önlem almayı biraz daha geciktirirlerse Afrika’da bir medeniyetin yok olduğuna hep birlikte şahit olacağız.
Bugün gelinen nokta ise;
Biraz geç de olsa Darfur bölgesine, BM ile Afrika Birliği asker ve polisinden oluşacak 26 bin kişilik karma barış gücü gönderilmesini sağlayacak kararı oybirliğiyle kabul ederek müdahale etme kararını almış bulunmaktadırlar, umarım bu da oyalama formüllerinden biri değildir gerçekleştirilir !
Not:
Sudan’da içme suyuna karışan Medine kurdu larvaları insan hayatında önemli bir tehdit oluşturuyor. Korunmanın tek yolu, hiç su içmemek. Çöl iklimi etkisiyle 40 ile 50 dereceye ulaşan sıcaklıkta susuz hayat mümkün görünmüyor. ABD’nin sürekli çıkardığı suni nedenlere dayalı savaşlara, savaş sanayilerine ayırdıkları bol miktar paradan sömürdükleri
ülkelerin kalkınmaları için pay ayırmaları gerçek dünya barışı için şart olmuştur.

SACİDE ERÇETİN / HEDDAM

Exit mobile version