Site icon Turkish Forum

Antisemitizm bildirisinin amacı ne?

AYŞE GÜNAYSU* / Antisemitizme karşı bildiri tek bir şeye dikkat çekmek için kaleme alındı: Gazze’deki sivil ölümler protesto edilirken, bir kısım İslami çevreler en açık, en kaba şekilde Yahudi düşmanlığı yapılmasına. Bu, kasıtlı, gayet şuurlu, militan bir antisemitizm. Buna karşı hiçbir tepki gelmemesine dikkat çekmek üzere yazıldı.

Nazi Almanyası'nda iki yaygın Yahudi tasviri: solda, kapitalist/komünist küresel parazit tasviri; sağda ise, gezgin Yahudi
Antisemitizm: Nazi Almanyası’nda iki yaygın Yahudi tasviri: solda, kapitalist/komünist küresel parazit tasviri; sağda ise, gezgin Yahudi

Savaş Bahane, Antisemitizm Her Yerde” ya da değiştirilmiş “Her Fırsatta Antisemitizm” başlığı altında yayınlanan Antisemitizme karşı bildiri (http://antisemitiz- mehayir.blogspot.com) e-posta gruplarında ve Taraf’ta tartışmalara neden oldu.

Bildiriyi kaleme alanlardan biri olarak, konuyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.

İlk önce tuhaf bir illüzyondan bahsetmem gerek. Sık sık, 13 Ocak 2009 tarihli Taraf’ın HerTaraf sayfasındaki Enver Gülşen’in yazısının başlığında ve içinde de geçtiği gibi, antisemitizm suçlamasının insanların tepesinde “Demokles’in kılıcı” olduğuna, bu suçlamalar yüzünden Israil’in eleştirilemez bir hale geldiğine ilişkin yakınmalar okuruz. Hatta birkaç yıl önce “bıktık usandık” mealinde şikayetlenmelere de rastlamıştık.

Bu yakınmalar karşısında hep, bu yakınma sahiplerinin Türkiye’de değil de, antisemitizme karşı kamuoyunun gerçekten duyarlı olduğu, insanların diline, söylediğine dikkat etmek zorunda olduğu ülkelerden birinde yaşadıkları yanılsaması içinde oldukları duygusunakapılmışımdır. Başka türlü Türkiye’de hiçbir zaman insanları bu konuda dikkatli olmaya “aman antisemitik bir dil kullanıyor olmayayım” tedirginliğine sevkedecek bir iklim olmadığını görmemek, bilmemek nasıl mümkün olabilirdi? Türkiye’deki sol ve sağ basına ait bir döküm yapılsaantisemitizm konusundaki yazıların okyanusta bir damla bile etmeyeceği, buna karşılık antisemitizme karşı duyarsızlık içeren yayınların yaygınlığı tabak gibi ortaya çıkar. Antisemitizmi protesto eden bir avuç insan, bırakın herhangi baskı oluşturacak bir güç olmayı, ya da bıktıracak kadar sesini yüksek perdeden çıkarmayı, kırk yılın bir günü derdini anlatmaya kalksa Islami basinda ve kimi sol çevrelerde İsrail yardakçısı olarak damgalanmış olmanın baskısı altındadır.

AMACIMIZ NEYDİ?

Antisemitizme karşı bildiritek bir şeye dikkat çekmek için kaleme alındı: Gazze’deki sivil ölümler protesto edilirken, bir kısım İslami çevreler en açık, en kaba şekilde Yahudi düşmanlığı yapıyor. Bu, kasıtlı, gayet şuurlu, militan bir antisemitizm. Buna karşı hiçbir tepki gelmiyor. Bir de, sol muhalif çevrelerin önemli bir bölümünde bu açık antisemitizme duyarsızlıktan, ırkçılık, ayrımcılık ve antisemitizm konusunda bilgisizlikten, meraksızlıktan, konuya uzak olmaktan/durmaktan ileri gelenantisemitik söylem, davranış ve tavır alışlar var.

Sol muhalif çevrelerin büyük bir bölümü İsrail’i protesto edeyim derken, kendileri ile bu açık Yahudi düşmanlığı arasına mesafe koyma konusunda hiçbir çaba harcamıyor, safını Hamas’tan yana belirliyor, Hamas’ın yanında yer alıyor. Filistin’in Hamas’tan ibaret olmadığının, Hamas’ın Filistin’deki siyasi güçlerden yalnızca biri olduğunun, hem de faşizan bir siyasi güç olduğunun üzeri örtülmüş oluyor. İnsan sormadan edemiyor: Sol’un Hamas’la paylaştığı nedir? Kadınları recmeden, eşcinselleri katleden, çocukları “en az 7 Yahudiyi öldüren cennete gider” diye yetiştiren, kişi hak ve özgürlüklerini hiçe sayan Hamas’la ne gibi ortak değerlere sahipler?

Antisemitizme karşı bildiri buna dikkat çekmek üzere yazıldı.

Holokost kurbanlarının şimdi cellata dönüştükleri söylemi çok yaygındır. Bu söylem eleştirildiğinde, bunun “metafor” olduğu, eleştirenlerinde “metafor”un ne olduğundan bile habersiz cahiller, takıntılılar filan oldukları iddia edilir.Oysa dünyanın her yerinde ırkçılık ve ayrımcılığa karşı mücadele edenler bilirler ırkçılık, ayrımcılık, özel olarak da antisemitizm metaforlar üzerinden yaşam kültürünün bir parçası haline gelir ve sıradanlaştırılır, gündelikleştirilir. Irkçılık ve ayrımcılığa karşı mücadele edenlerin en çok anlatmaya çalıştıkları dilimizdeki bu benzetmeler, metaforlar, fıkralar, veciz sözlerdir. Şimdi burada örnek vermeyi okurlara saygısızlık addederim.

Irkçılık konusuna bırakın özel bir ilgi duymayı, uzaktan yakından aşinalığı olanlarbile lanetlenirken Yahudilikle bağlantı kurulmasının, belirli siyasi çizgisi olan, belirli bir tarihsel dönemle sınırlı olan bir iktidarla, çok çeşitli siyasi kanaatlere, davranışlara sahip bir etnik/dinsel toplumun özdeşleştirilmesi anlamına geldiğini, dolayısıyla ırkçılık olduğunu bilir.

İsrail eleştirisi ile antisemitizm bağlantısına gelince. Bu bildirinin İsrail eleştirisini yasakladığı vebu savaşta İsrail’in yanında saf tuttuğu iddia ediliyor. Çünkü bildiride şöyle bir cümle var: “Savaş bahane edilerek, bizzat savaşın vahşeti yerine İsrail ve kolay bir geçişle Yahudiler şeytanlaştırılıyor.”

Irkçılık, ayrımcılık, antisemitizm gibi konulara biraz aşina olanlar, “şeytanlaştırma” teriminin anlamını bilir. Şeytanlaştırma,diğerlerindenfarklı standartlar uygulayarak, tüm kötülükleri bir ülkeye, bir ulusa atfetme demektir. Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı İzleme Merkezi’ninönerdiği antisemitizm tanımında antisemitizmin İsrail bağlamındaki tezahürlerine verilen örnekler arasında, Yahudi halkının kendi kaderini tayin hakkını tanımamak, İsrail devletinin varlığını ırkçı bir girişim olarak görmek; İsrail’den, diğer demokratik ülkelerden talep edilmeyen bir uygulamayı talep ederek çifte standart uygulamak; çağdaş İsrail politikaları ile Naziler arasında parallelik kurmak; İsrail devletinin uygulamalarından kolektif olarak Yahudileri sorumlu tutmak yer alıyor. )

Şimdi, biliyorum ki, bu kriterler birçok okurda “yok artık” türünden bir tepkiyle karşılaşacak. Çünkü onlar Avrupa’nın göbeğinde, yirminci yüzyılın ortasındaHolokost’u yaşamış toplumların utancına, bu yüzden kılı kırk yarmasına, kriterler, normlar belirlemesine çok ama çok uzaklar. Oysa bizim ülkemiz de böyle bir mahçubiyet kültürünü gerekli kılan bir tarihle ve bugünle malûl. İsrail’in kuruluşuna, sonrasına, şimdisine bakarak dünyanın ilk ve tek Yahudi devletinin haritadan silinmesini talep edenler, Türkiye’nin tarihindeki kara sayfalarına, kuruluşuna, sonrasına ve şimdisine bakıp Türkiye’nin haritadan silinmesini talep edebilirler mi?

Bütün devletlerin tarihi şu ya da bu şekilde, şu ya da bu düzeyde kirlidir. Ama İsrail’den başka hangi devletin haritadan silinmesi için yürüyüşler düzenlendiğine tanık oluyoruz? Ben şahsen bütün devletlerin bir sistem olarak yeryüzünden silinmesini arzu edenlerdim. Ama özel olarak İsrail’in haritadan silinmesini isteyenlerin hiçbirinin bir sistem olarak devletle bir sorunun olmadığını düşünüyorum. Mevcut devletlere karşı olanların hepsi de kendince daha adaletli olacağına inandığı iktidarlar ve devletler kurma peşinde. O halde neden bir tek yüzyıllar boyu, veba salgınlarından tutun da, ekonomik krizlere kadar bütün felaketlerden sorumlu tutularak toplu katliamlara uğratılmış Yahudilerin ilk ve tek devletinin haritadan silinmesi isteniyor?

METAFORUN ANLATAMADIĞI

Söz metaforlardan, demoklesin kılıcından filan açılmışken, izninizle bir örnek vermek istiyorum: Barış Müstecaplıoğlu, Stella Acıman’ın “Bir Masaldı Geçen Yıllar” adlı romanını tanıtıyor, Radikal Kitap’ta. Romanın “hayata dair, insancıl” bir roman olduğunu yazmış. Romanın asıl kahramanlarının, ailenin farklı yaşlarda kadınları olduğunu, Varlık vergisinden 6-7 Eylül Olayları’na, Adnan Menderes döneminden ihtilale kadar, hem ailelerini hem de çevrelerindeki Türkleri etkileyen olayları onların gözünden seyrettiğimizi anlatmış. Ve kitap tanıtımını şöyle bağlamış: “Yeri gelmişken söylemek lazım. Acıyı ve toprağından sürülmenin ne demek olduğunu iyi bilen Yahudilerin, İsrail’in Filistin’de yaptıklarını ve komşularına karşı ölçüsüz saldırılarını nasıl onayladıkları, onaylamayanların neden seslerini yeterince güçlü çıkarmadığı da, roman boyunca, gittikçe büyüyen bir yumru oldu boğazımda..”

Şimdi, sevgili okurlar, “hayata dair insancıl bir romanı” tanıtırken, “yeri gelmişken söylemek lazım” diyerekten, Türkiye’de herhangi birini, bir Kürdü ya da Türkü, Ermeniyi ya da Rumu değil de, özellikle bir Yahudi kadın yazarı, dolayısıyla bütün Yahudileri, İsrail’e karşı çıkmakla yükümlü tutmanın, karşı çıkmadığı için sitem etmenin ne anlama geldiğini sahiden açıklamam gerekiyor mu? Yoksa “el insaf, sen de bizi ne yerine koyuyorsun” mu diyorsunuz? Gerçekten soruyorum.

* İnsan Hakları Savunucusu / ayse.gunaysu@gmail.com

Exit mobile version