ORTADOĞU’DAKİ İÇ SAVAŞIN TÜRKİYE’YE YANSIYAN SONUÇLARI VE GAZİANTEP – KİLİS / MİTHAT AKAR

Cum Nis 22, 2016 - africa 60570 640

Cum Nis 22, 2016

 

Türkiye – Suriye Hattı ve Kilis

Suriye, 900 Km.lik mesafe ile sınır hattımızın en uzun olduğu komşu ülke. Suriye ile birlikte Irak, hem tarihsel hem de sosyal bağlarla birbirine bağılı parçalardan oluşur. Bu yüzden Ortadoğu’da sınır komşularımızda gerçekleşen her olay, yalnız gerçekleştiği alanla, olayın “kaynağı” olduğuna inanılan ülke ile sınırlı kalmaz. Mutlaka çevre ülkeleri de etkiler. Ortadoğu’nun temel özelliklerinden biri budur. İplerle sarılmış bir örgüye benzer. Lazkiye’den çekildiğinde Musul, Musul’dan çekildiğinde Humus, Humus’tan çekildiğinde Tebriz oynar. Diyarbakır’dan çekerseniz, bütün Ortadoğu’da hareketlilik olduğunu görürsünüz. Bu iç içe geçme durumu, Batılı emperyalistlere, bölgeye yönelik kaos( kargaşa ) planlarını bir halkadan başlatıp, diğer halkalara taşıma anlamında avantaj sunmaktadır.

ABD ve Batı emperyalizmi bu yüzden, bölgenin yeninden tasarımlanmasına, yani bölge ülkelerinin sınırlarını değiştirme projesine, “Büyük Orta Doğu Projesi” adını vermiştir. Tabi bu proje ABD için “BÜYÜK “bir anlam ifade etse de, bölgedeki devletlerin küçülmesi anlamına geliyor.

Türkiye Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar alanının merkezinde yer alan bir konumdadır. Yani bölgeyi denetim altına almak için, Batılı güçlerin önce Türkiye’de tam olarak egemenlik kurması şarttır. Suriye ve Irak üzerinden başlayan bölgesel iç savaşın dalgaları bu yüzden en çok Türkiye’yi vuruyor. Çünkü Türkiye, ABD’li sömürgecilerin 1912’den beri ifade ettiği gibi “Asya’nın kilidi” konumunda olan bir ülkedir ve bu kilit Batı tarafından kırılmalıdır. Bu kilidi kırmak için önce Irak, sonra da Suriye üzerinden kuşatma altına alınmaktadır ülkemiz.

Kuşatma, sınırımızın hemen dibinden, Irak’ın kuzeyi ve Suriye’nin kuzeyinden başlatılıyor. Bu kuşatma halkalarının en önemli illerinden bir ise Kilis.

Batı’nın Sınırlarımızda “Gri Alanlar” Yaratma Projesi ve Milli Güvenliğimiz

Kilis’in Halep ile olan mesafesi 66 km. Kilis’ten Halep’e 1 saatte gidebiliyorsunuz. ABD ve Batılı ülkelerin Suriye’ye dönük 2011’den bu yana başlattıkları iç savaşta 900 km. olan Türkiye – Suriye sınırı tamamen “Gri”leşti.

“Gri bölge” sınırları belirsiz alanlara verilen addır. Suriye hattında sınır güvenliğini sağlayamayan Türkiye, bu açıdan şehir merkezlerini de koruyamaz hale geldi. Örneğin Ankara’ya gerçekleşen üç terör saldırısının ikisinde, teröristlerin Türkiye’ye Kilis – Gaziantep üzerinden giriş yaptığı tespit edilmişti.

Gaziantep ve Kilis, Suriye’de Batı’nın organize ettiği iç savaş başlamadan önce, ticaret için koridor vazifesi görüyordu. Ancak şimdi terör örgütlerinin geçiş bölgesi haline gelmiş durumda. Halep ve Kilis- Gaziantep hattı özellikle 2011’den bu yana teröristlerin koridor bölgesi olduğu gibi, kaçakçılık ve uyuşturucu “ticareti” için de “ana yol” haline getirildi. Yani sınırlarımızda gri alanlar oluşurken, yalnız sınırlarımızın güvenliği değil, milli güvenliğimizi sağlamak konusunda da zafiyet oluştu.

Suriye sınırında gerçekleşen iç çatışma, özellikle Ocak 2016’dan bu yana Türkiye’ye doğrudan yansımaktadır. Ocak ayından bu yana Suriye’de gerçekleşen çatışmalar, yalnız Suriye’yi etkilemiyor tabi. Yukarıda da değindiğim gibi, Ortadoğu’da yaşanan hiçbir çatışma, yalnız iç savaşın “kaynağı” olan ülke ile sınırlı kalmaz. İşte örnekleri:

18 Ocak 2016 tarihinde saat: 09.30 sıralarında Suriye’den geldiği tahmin edilen 3 roket mermisinden 2’si boş araziye düştü. 1 roket mermisinin ise 4 okulun bulunduğu okullar bölgesindeki Nazlı Ömer Çetin İlkokuluna isabet ettiği patlamada, bir kadın hizmetli hayatını kaybetti.

Okumaya devam et  “ÖLÜ ORDUNUN GENERALİ”

23 Ocak 2016 tarihinde saat: 09.30 sıralarında Suriye’den atılan 1 roket mermisi Kilis’in şehir merkezinde bulunan Karaali Mahallesi Türbedar Sokağa düştü. Bu patlamada ise iki kişi yaralandı.
7 Nisan 2016’da sabah saat 08:30’da Suriye’den ateşlenen roket mermisi yine kent merkezinde bulunan Kartal Bey İlkokulu yanında, Zeytinli Camii altında bulunan bir eve düştü. Bu patlamada ise bir kişi yaralandı.
10 Nisan’da yine kent merkezinde bulunan bir otelin dördüncü katına saat 16.40’ta, Suriye’den atılan bir roket mermisi düştü.
11 Nisan 2016 tarihinde saat: 18.30 sıralarında Suriye’den geldiği tahmin edilen 3 roket Kilis şehir merkezindeki muhtelif yerlere düştü. Olay sonucunda 12 kişi yaralandı.
.
Aynı gün yani 13 Nisan’da, Suriye’den ateşlenen 2 roket, Kilis kent merkezinde inşaatı devam eden Ziraat Fakültesi bahçesindeki zeytin bahçelerine ve Ekrem Çetin Mahallesi’ndeki Cahit Çetin öğrenci pansiyonun duvarına isabet etti. İlk belirlemelere göre, belediyede bahçe işlerinde çalışan işçilerin de aralarında bulunduğu 8 kişi yarandı. Yaralananlardan biri olan Belediye işçisi Mehmet Hanifi Sağlam (48), tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Mehmet Hanifi Sağlam, şehir merkezinde orta kaldırımda çiçek ekerken katyuşa füzelerinin hedefi oldu.
Bunlar yalnız kayda geçen olaylar. Bölgede görüştüğümüz esnaf, “Birileri ölünce ya da yaralanınca haberlere konu oluyor. Kendi evimizde, evimizin odasında, balkonunda rahat oturamıyoruz. Ne zaman roket düşer, bomba patlar diye merak içindeyiz.” diyor.
Ocak ayından Nisan ayına kadar geçen süreçte okullara, şehir merkezinde çalışan işçilerin üzerine, fakülte binalarının bahçesine, füzeler ve roketler yağıyor. Burada dikkat çeken nokta şudur: Füze ya da roketlerin düştüğü Kilis şehir merkezi ile füzelerin ateşlendiği alan arasında ortalama 66 km. mesafe bulunmakta. Bu alan ( yani Kilis kent merkezi ile roketlerin atıldığı 66km.uzaklıkta olan bölge), IŞİD’in hakim olduğu iddia edilen ve BAB adı verilen bölge.
Türkiye Sınırda Savaşa Çekiliyor
Ocak ayından bu yana iki terör örgütü olan IŞİD ve ÖSO arasındaki çatışmaların doğrudan sınır illerimize yansıması ile birlikte, Gaziantep’te mevcut 5.Zırhlı Tugay’ına bağlı zırhlı birlikler Kilis il sınırına sevk edildi. Türkiye Temmuz 2015’ten bu yana bölücü terör örgütünün iç kalkışma girişimine karşı, aylardır iç güvenlik harekatı sürdürürken; şimdi de hali hazırda iç savaş yaşayan bir ülkeye karşı, zıhlı birlikleri ile sınır savaşına doğru adım adım çekiliyor.

Demografik Yapının Değişmesi ve Sosyal Kaos
(Demografi, Diğer adıyla nüfus bilimidir. Dünya’da veya bir ülkede bulunan nüfusun yapısını, durumunu, dinamik özelliklerini inceleyen bilim dalıdır.)

Kilis’te yaşayan Türklerin sayısı 92 bin iken, Suriye’den göçenlerin sayısı yaklaşık 120 bin civarında. Göç eden topluluklar kendi dillerini, kültürlerini ve ticaretlerini de o bölgeye taşırlar. Son göçlerle birlikte Kilis, demografik açıdan bir Türk kenti olma özelliğini yitirdi.

Türkçe tabela asılı işyerleri ve Türkçe konuşulan dil yerine, Arapça ve Kürtçenin ağırlık kazanması kentin kültürel dokusunu da olumsuz yönde etkiliyor. Ticaret büyük oranda Suriye’den göçenlerin denetimine girmiş durumda. Kilis’in birçok mahallesinde kendinizi Türkiye’de değil, bir Arap ülkesinde hissediyorsunuz. Tabi, göç eden Araplarla birlikte, Suriye’nin kuzeyinde örgütlenen PYD’lilerin, Kilis il sınırından Türkiye’ye girmediklerini düşünmek, fazla iyimser bir tablo çizmek olur.

Bu durum göçlerin yaşandığı ilk dönemlerde çok dikkat çekmese de, ilerleyen dönemlerde büyük sorunlara yol açtı. Gaziantep’te 2014 – 2015 yıllarında, Suriyeli bir göçmenin Gaziantepli bir vatandaşı öldürmesi sonucu, halk ayaklanmış ve Arapça yazılı tabela olan iş yerlerini, Suriye plakalı araçları kullanılmaz hale getirmiş, Suriyelilerin toplu olarak oturdukları mahalleleri basmış ve olaylarda 5’ten fazla kişi hayatını kaybetmişti.

Okumaya devam et  Genelkurmay 21 canlı bombayı açıklasın, yoksa açıklarım! dedim Açıkladım

Politik iktidarın göçmenlere sağladığı ekonomik – sosyal kolaylıklar ise haklı olarak belli bir öfkenin doğmasına ve tepkilere yol açıyor.

Göçmenlere tanınan:

– Üniversitelere sınavsız giriş hakkı.
– Vergiden muaf işletme açabilmeleri.
– Göçmenlerin bir kısmına tanınan 1200 TL’lik mali yardım gibi destekler, ataları bu topraklarda yüzlerce – binlerce yıldır yaşamış olan halkın tepkisini çekiyor.

Türklerin faydalanamadığı sosyal – ekonomik hakların göçmenlere tanınması, Suriye’deki iç savaşın Türk illerine taşınması ve terör örgütlerinin kendi aralarındaki hesaplaşmasını Türkiye’deki yapmaya başlaması ( Gaziantep’te son 4 ayda iki Suriyeli gazeteci IŞİD ve ÖSO tarafından öldürüldü ) gibi olaylara; Suriye’den atılan füze – roketler eklenince bölgenin yerlisi olarak yaşayan halk, bunun “hesabını “ göçmenlerden sormaya başlıyor.

Nisan ayı içerisinde art arda bombaların patladığı ve roketlerin yağdığı Kilis’te son olarak Kilis halkının Valiliğe yürümesini ve bölgede yaşayan kimi Suriyelilerin tartaklanmasını, yalnızca başlangıç aşamasındaki tepkiler olarak okumak lazım.

Kilis ve Gaziantep’te Suriye’deki çatışmada yaralandığı belli olan kimi “göçmenler”, toplu olarak kiraladıkları evlerde kalıyor. Bu durum küçük mahallelerde, terör gruplarının “küçük kantonlar” şeklinde bölgedeki semtlere yerleştiği gibi bir izlenim de bırakıyor.

Göçmenlerin çok yoğun olduğu bölgede, “TC Vatandaşı “ olan kimi Suriyelilerin, önümüzdeki dönemde “seçme –seçilme” hakkı olduğunu göz önünde bulunduracak olursak, Türk illerinde ve kimi mahallelerde, Suriyeli Belediye Başkanları veya muhtarlar görmemiz mümkün.

Ülkemizdeki Cumhurbaşkanının Türklük kavramı karşısına “Müslümanım de geç.” şeklinde “derin” yaklaşımı; Başbakanın da “Parçalayıcı Ulusçuluk yerine İbrahimi millet.” kavramını ortaya koyduğu bir dönemde bu senaryonun gerçekleşmeyeceğini kimse iddia edemez bence.

Türkiye’deki bir diğer tehdit ise Suriye’deki iç savaşın ve kaosun Türkiye’ye taşınmasının ve sınır güvenliğimizi etkilemesinin yanında, Türkiye’de bir “Arap Mafyası” nın örgütlenme riski. Bölücü terör örgütünün desteğindeki “Kürt Mafyası”ndan sonra bir de Suriye’deki terör örgütlerinin desteklediği “Arap Mafyası”nın peyda olması, “tabandan” gelen demografik bozulma ve dengesizliğin, çürüme aşamasındaki en belirgin öğesi olacaktır.

Türkiye’nin, Suriye’ye karşı terör örgütlerinin “cephe gerisi” olma konumu; daha önce terör ihraç eden ülkelerin karşılaştığı sonuçlardan farklı biçimleri ile karşımıza çıkıyor.

Normal koşullarda terör ihraç eden ülke, terör ihraç ettiği ülkenin karmaşasından temelde güvenlik alanında etkilenir. Ancak bir süre sonra almış olduğu güvenlik tedbirleri ile bu zafiyeti gidermek bir ölçüde kolaydır. Ancak Türkiye, Suriye’ye karşı “cephe gerisi” olurken yalnız güvenlik zafiyeti yaşamıyor. Güvenlik zafiyeti ile beraber yukarıda ana hatları ile özetlediğim gibi sosyal, kültürel dokuda bozulma, halkın ekonomik yaşamının olumsuz etkilenmesi, gençlik üzerinde ahlaki anlamda olumsuz etkilenmeler gibi toplumsal – milli dinamiklerin zarar gördüğü bir süreç yaşamaktayız ülke olarak.

Türkiye’de faaliyet gösteren bölücü terör örgütünün, bu vesile ile Suriye’nin kuzeyinde geniş bir alan hakimiyeti sağladığını da belirtmek gerekiyor. Yani Batı emperyalizminin ve Türkiye’deki politik iktidarın Suriye’deki rejimi yıkma amacında olması, bölücü terör örgütüne Ortadoğu’da çok geniş bir alan hediye etmiştir.

Okumaya devam et  Haçlı Emperyalizmin Feto Darbesi!

ÇÖZÜM YERİNE

Türkiye’nin üç ana hedefi adım adım uygulaması gerekiyor. Suriye’ye dönük bu üç ana adım:

1 – Sınırlarımızı korumak ve denetim altında almak.
2- Dış Politikasını kendi milli menfaatlerine göre belirlemek.
3 – Sınırın öteki tarafında, örgütleri değil, devletleri muhatap almak.

Bu üç ana hedefe nasıl ulaşırız?

Türkiye ve Suriye arasındaki diplomasi, Batı’nın çıkarlarına göre dizayn edildiği müddetçe hem Türkiye hem de Suriye’deki kaos varlığını sürdürecektir. Bölgesel sorunlar, en başta bölge devletlerinin ortak girişimi ile çözülebilir. Bu yüzden Türkiye ve Suriye, İran’ın da dahil olduğu bir ortak anlayışla Batı’nın beslediği terör örgütlerine karşı ortak tavır almalıdırlar. Bu, Batı emperyalizminin Ortadoğu’ya dönük temel hamlelerini etkisizleştirecektir.

Türkiye’ye kontrolsüz göç akınının durması için, göçün temel nedeni ortadan kaldırılmalıdır. Göçün temel sebebi, Batılı emperyalist ülkelerin Suriye’ye karşı örgütlediği terör örgütlerinin varlığı ve Türkiye’nin de buna aracı olması. Hem terör ihracına aracılık edip, hem de Suriye’den Türkiye’ye olan göçlerin engellenmesi mümkün değildir.

Türkiye’de kayıtlı olan Suriyeli göçmen sayısı 3,5 milyon. Kayıt dışı olanlarla birlikte bu sayı 4 milyonu geçmektedir. 4 milyonluk göçmen sayısının 5 yıl gibi bir sürede Türkiye’ye yerleşmesi ağır sosyal travmalara( sarsıntılara) yol açtı / açıyor. Kısa bir zaman diliminde, bu kadar yabancının bir ülkeye yerleşmesi, en başta göçe uğrayan ülkede sosyal – ekonomik bunalıma hem de göç edenlerin uyum sağlamasında sorun yaratacaktır / yaratıyor.

Suriye’de rejimin denetimi ele geçirmeye başlaması ile birlikte, Türkiye’ye geçiş yapan ve farklı farklı kaynaklardan beslenen terör örgütleri, kendi aralarındaki çatışmayı Türkiye’ye taşıyacaklardır. Ki nitekim taşımaktadırlar. Türkiye, Suriye rejimine karşı desteklenen terör örgütlerini etkisiz hale getirmeli ve gerektiğinde Suriye ‘ye teslim etmelidir. Çünkü bu örgütler en başta Türkiye’nin güvenliğine yönelik bir tehdittir.

Türkiye, sınırları içerisinde kalan illerde terör örgütlerini etkisiz hale getirir ve Suriye’ye karşı beslenen teröristleri Suriye’ye iade ederse, Suriye sınırından Türkiye’ye giriş yaparak terör eylemleri gerçekleştiren teröristlerin faaliyeti ile ilgili Suriye devleti de bize yönelik aynı adımları atacaktır. İki devlet arasında istihbarat paylaşımının olması, en başta bölgede, geniş bir alanda faaliyet sürdüren PKK/PYD/YPG’ye zarar verecektir.

Aksini düşünen, yani mevcut durumda hala, Suriye rejimini yıkmayı histerik bir biçimde arzulayan kuvvetler, aynı anda bölücü terör örgütünün de elini güçlendirmeye hizmet edeceklerdir. Hem Suriye rejimini yıkmayı hem de bölücü terör örgütünü etkisizleştirmeyi hedeflemek, maddenin doğasına aykırıdır. Çünkü Suriye rejimi ortadan kalkınca, yerine toprak bütünlüğü ortadan kaldırılmış; bir bölümünde de PYD’nin egemen olduğu birkaç parçalı Suriye ile karşılaşacağız. Toprak bütünlüğü parçalanan bir Suriye, şimdiki halinden daha fazla Türkiye’ye yönelik tehdit içerir.

Sonuç olarak, bölge ülkelerinin teröre karşı askeri işbirliği ve istihbarat paylaşımına gitmeleri, Ortadoğu’da ABD ve Batı emperyalizminin planlarına ağır darbe vuracaktır. Azerbaycan’ı da kapsayan Türkiye, İran, Suriye işbirliği, yanına Irak merkezi hükümetini de çekecektir.

Türkiye’nin bölgesel güç olması bölge ülkelerini, NATO çıkarları doğrultusunda karşısına alması ile değil; NATO’ya karşı bölge ülkeleri ile işbirliğine gitmesine bağlıdır.

Mithat Akar – Gaziantep

Güncel Meydan

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir