Dertler Türklerin mutluluklar Merkel’in

3 Ekim 2013 Perşembe Akşamı dünyanın bir çok kentinde Almanya Büyükelçilikleri ve Konsolosluklarında her yıl olduğu gibi gene geniş katılımlı muhteşem kutlamalar yaşadık. Alman vatandaşları ise "görevi gereği" 3 Ekim gününün gündüz saatlerinde ülke içinde yapılan resmi kutlamalara katılan "protokol" harici bu fırsatı değerlendirip uzun bir hafta sonu tatiline çıkmış vaziyetteler. 2 Ekim Günü'nden itibaren uçaklar bu nedenle tamamen doluydu. THY uçakları ve Türkiye otelleri Almanlarla dolup, taşmakta bu hafta sonu. Türkiye'de bayram tatillerinde yoğun trafiğe kızıp "Türkiye ve Avrupa mukayesesi" yapmaya bayılanlara özellikle belirtmeye yarar var ister resmi ister dini bayram olsun tüm tatil dönemlerinde durum Avrupa'da da hiç farklı değil. Almanya otobanları, Türkiye'nin bayram yollarını hiç aratmayacak bir şekilde tıkanmaktalar.
Bu "3 Ekim kutlamasında" Ankara'da Almanya Büyükelçiliği'ndeydim. Aralarında "Almanya'yı yetişip büyüdüğü ülke olarak çok iyi tanıyan" Samsun milletvekili Çağatay Kılıç ve yine "Almanya deneyimli" Konya milletvekili Mustafa Kabakçı gibi çok sayıda politikada aktif olan dostlarla soğuk ama iyi organize edilmiş bir kutlamaya tanık olduk. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin yaptığı kutlama konuşmasında seçim sonrası yeni oluşturulacak olan Berlin Hükümeti'nin "Türkiye'nin AB Üyeliği" konusunda yapıcı bir rol oynamasını temenni ederken onu dinleyen Almanların çoşkuyla alkışlamlarına rağmen "ne olacak bizim memleketin hali?" dercesine baktıklarını özellikle belirtmekte yarar görmekteyim. Çünkü hali hazırda seçimi kazanan Şansölye Merkel'e koalisyon ortağı bulunamamış durumda. "CDU/CSU ve SPD" ya da "CDU/CSU ve Yeşiller" olasılıkları konusunda bahis büroları da para kazanabilir ve kazandırabilirler! Almanya'nın yeni hükümeti henüz yok ve "çok yakın bir gelecekte olacak" demek ise iyimser bir açıklama olurdu.
Bugün CDU/CSU ve SPD ekipleri ilk defa buluşup "birbirlerini karşılıklı yoklayacakalar".
Haftaya Bayan Merkel, Yeşiller ile de randevulaştı. "14'er kişilik" ekipler halinde "28 siyah ve yeşil formalı" ilk müsabakalarını yapacaklar.
Şansölye Merkel anlayacağınız bir tür görücüye çıkmış durumda. "Yedi kocalı Hürmüz" olarak Şansölye olma şansı olmadığından ya SPD ya da Yeşiller arasında bir tercih yapmak zorunda. Damat adayları da seçim kaybetmelerine rağmen "revaçta" olduklarını bildiklerinden "kendilerini pahalıya satmaya" çalışmaktalar.
Buna mecburlar!
Çünkü Şansölye Merkel'e "iç güveysi" olanlar dört yıl sonra kendilerini "seçim mezarlıklarında" buluyorlar.
İşte dört yıl önce "yüzde 18'lerle" namlı bir damat olarak hükümet ortağı olan FDP'nin içler acısı hali. Eski Yeşilçam filmlerinin "kör kemancısı" durumunda. "Yüzde beş kadar" oy alamadığından meclis kapısından içeri sokmuyorlar.
Hatta Almanya'da "motorsiklet ile FDP arasındaki fark nedir" diye yeni bir bilmece bile üretildi. Cevabı acı: motosikletin oturacak bir koltuğu varmış".
Bu nedenle SPD ve Yeşiller'in en büyük kaygıları "Merkel ile ortak olup dört yıl sonra perişan olmak". Bu durumun alternatifi de pek parlak değil. Kamuoyu yoklamalarına göre eğer hükümet kurulamaz ve yeni bir seçim yapılırsa Angela Merkel ve partisi çok daha fazla oy alırlarmış.
Anlayacağınız Almanya'da hükümet kurulması işleri biraz süreceğe benziyor.
Hürhaber'de köşemi takip eden okurlarımı bilgilendirmeye devam edeceğimden emin olabilirsiniz.
Neyse dönelim gene Ankara'daki 3 Ekim kutlamasına.
Bakanımız uğurlanırken Almanya'nın "eski Adana fahri konsolosunun" Almanca bilmeyen Bakanımız Şahin'e Almancanın tüm kurallarını perişan ederek "Herr Ministerin" diye hitap etmesini duyan tüm konukların tebessümü de gözümden kaçmadı.
Ne garip! Her zaman "dört dörtlük" olmakla övünen ve "kuralları katı uygulaması nedeniyle" övdüğümüz Almanya'nın fahri konsoloslar atarken "Herr Ministerin" diyecek kadar "müthiş Almancası" olanlar ya da şimdi olduğu gibi "bir kelime Almanca" bilmeyenleri bu şekilde görevlendirmesi! Oysa eğer kriter "toplum içinde saygın ya da başarılı iş adamı olmak" ise Almanya'dan geri dönüş yapıp çok başarılı olan şahsiyetler ve iş adamı ya da kadınlarından geçilmiyor ortalık.
Keşke bu insanlarımıza vaktiyle hak ettikleri gibi davranmayan Almanya, döndükleri Türkiye'de bir jest yapsın ve onları "fahri konsolos" olarak görevlendirsin ve biz de göçün 50.yılını kutlayalı çok zaman geçtikten sonra "Herr Ministerin" hitabına tebessüm etmek zorunda kalmayalım.
Orhan Gencebay'dan esinlenerek "dertler Türklerin mutluluklar Merkel'in" dememi haklı çıkaracak çok terslik var hala Almanya'da!
Artık Türkiye'de tüm insanlarımızın da bildiği ve takip ettiği Almanya'da insanlarımızı "Türk" oldukları için katleden "neo nazi NSU çetesinin" yargılanması devam ederken çok önemli bir şahit tam da ifadesini vereceği gün arabasında yanıverdi. Tesadüfe bakın, polisin açıklamasına göre intihar etmiş.
Yani anlayacağınız tüm yaşanan skandalların ardından "NSU Davası" şaibeli bir halde devam etmekte ve Almanya'daki insanlarımızı üzmeyi sürdürmekte.
Bunun yanı sıra tüm dünya genelinde bir çok ülkede birden fazla vatandaşlığa sahip insanların sayısı artarken Almanya onlarca yıldır Almanya'da yaşamakta olan ve Almanya'nın kalkınmasında küçümsenmeyecek pay sahibi olan insanlardan (yani TC kökenlilerden) bunu esirgemeye devam etmekte.
Aslında bu Türkiye kökenli insanlara yönelik tam bir hayırsızlık.
Şimdi "umut fakirin ekmeğidir" misali insanlarımız olur ya Merkel, SPD ya da Yeşiller ile bir koalisyon hükümeti kurar ve bu sayede Almanya'da "Çifte Vatandaşlık" gerçek olur diye koşturmakta ve bir kez daha (kim bilir kaçıncı kez) imza toplamaktalar.
3 Ekim'de "büyümesini" kutladığımız Almanya maalesef bu konu da "küçük" düşünmeye devam etmekte! Tabii bu "Merkel'in derdi" değil, bizim insanımızın sorunu.
Hoş Yeşiller'den Türkiye ve Türkiye insanına yönelik bir şeyler beklemek acaba ne kadar akıllıca? Öyle Yeşiller var ki, Türkiye'den ve bizden uzak durduklarında üzülmeyeceğiz!
İşte bir örneği. Seçimler öncesi bir sivil toplum örgütü olan UETD'nin Siegen Teşkilatı güzel düşünüp kentlerindeki adayları bir aydınlatma toplantısına davet etmiş. Kim bu toplantıya katılmayı red etmiş?
Hayır, ırkçı bir partinin ya da aşırı sağcı bir partinin adayı değil? O zaten davetli değildi!
Yeşiller'in adayı Sayın Dr. Peter Neuhaus hazretleri lütfedip gelmemişler!
CDU, SPD ve FDP adaylarının katılıp insanlarımızı aydınlattığı toplantıda Yeşiller'in sandelyesi boş kalmış. "Herr Dr. Neuhaus" ayrıca UETD'ye bir de "zehir zemberek" mektup döşenip "Siegen-Wittgenstein Birlik 90/Yeşiller Partisi temsilcisi olarak insanlık düşmanı ve anti-demokrat olduğu son aylarda kanıtlanmış olan Türk Devlet Başkanı (valla Yeşiller'in hem de Bundestag adayı olan şahıs aynen böyle yazmış, demekki Türkiye'den pek haberi yok aslında, iyi bari kral yazmamış) Erdoğan'a yakın bir teşkilat olan UETD'nin toplantısına katılmayacağım" demiş "Herr Neuhaus"! Daha neler, neler yazmış. Demek ki birileri ona "iyi masal anlatmış" ve o da inanmış.
Düşünün "Bundestag" adayı bir Yeşil politikacı! Daha Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'nin Başbakanı mı yoksa Cumhurbaşkanı mı olduğunu bile bilmeyecek kadar Türkiye'ye yabancı olduğundan "Praesident Erdoğan" diyerek Türkiye'ye tam "Fransız" kalmakta ama bol sayıda suçlamada bulunup bir de bize "demokrasi dersi" vermek istemeyi de ihmal etmemekte.
Sanırım o tek değilki bu seçimde Türkiye kökenli seçmenler Yeşiller yerine CDU'ya bile oy vermekten çekinmediler.
Türkiye kökenli seçmenin onu dinleyeceği bir toplantıya aday olarak katılmayı yani aday olarak Türkiye kökenlilerle diyaloğu red etmiş. Kendi kararı! Saygımız var. Ancak bu durumda Türkiye kökenlilerin de onu ve onun çizgisindeki Yeşiller'i seçmemelerine şaşırmamalı, değil mi?
Kısacası 3 Ekim 2013 tarihinde biz Almanya'da yaşamakta olanların artık gözünün açıldığını ve bundan sonra çok daha seçici olarak seçimlerde söz sahibi olacağını belirtmekte yarar var! - merkel
3 Ekim 2013 Perşembe Akşamı dünyanın bir çok kentinde Almanya Büyükelçilikleri ve Konsolosluklarında her yıl olduğu gibi gene geniş katılımlı muhteşem kutlamalar yaşadık.
Alman vatandaşları ise “görevi gereği” 3 Ekim gününün gündüz saatlerinde ülke içinde yapılan resmi kutlamalara katılan “protokol” harici bu fırsatı değerlendirip uzun bir hafta sonu tatiline çıkmış vaziyetteler. 2 Ekim Günü’nden itibaren uçaklar bu nedenle tamamen doluydu. THY uçakları ve Türkiye otelleri Almanlarla dolup, taşmakta bu hafta sonu.
Türkiye’de bayram tatillerinde yoğun trafiğe kızıp “Türkiye ve Avrupa mukayesesi” yapmaya bayılanlara özellikle belirtmeye yarar var ister resmi ister dini bayram olsun tüm tatil dönemlerinde durum Avrupa’da da hiç farklı değil. Almanya otobanları, Türkiye’nin bayram yollarını hiç aratmayacak bir şekilde tıkanmaktalar.
Bu “3 Ekim kutlamasında” Ankara’da Almanya Büyükelçiliği’ndeydim. Aralarında “Almanya’yı yetişip büyüdüğü ülke olarak çok iyi tanıyan” Samsun milletvekili Çağatay Kılıç ve yine “Almanya deneyimli” Konya milletvekili Mustafa Kabakçı gibi çok sayıda politikada aktif olan dostlarla soğuk ama iyi organize edilmiş bir kutlamaya tanık olduk.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin yaptığı kutlama konuşmasında seçim sonrası yeni oluşturulacak olan Berlin Hükümeti’nin “Türkiye’nin AB Üyeliği” konusunda yapıcı bir rol oynamasını temenni ederken onu dinleyen Almanların çoşkuyla alkışlamlarına rağmen “ne olacak bizim memleketin hali?” dercesine baktıklarını özellikle belirtmekte yarar görmekteyim.
Çünkü hali hazırda seçimi kazanan Şansölye Merkel’e koalisyon ortağı bulunamamış durumda. “CDU/CSU ve SPD” ya da “CDU/CSU ve Yeşiller” olasılıkları konusunda bahis büroları da para kazanabilir ve kazandırabilirler! Almanya’nın yeni hükümeti henüz yok ve “çok yakın bir gelecekte olacak” demek ise iyimser bir açıklama olurdu.
Bugün CDU/CSU ve SPD ekipleri ilk defa buluşup “birbirlerini karşılıklı yoklayacakalar”.
Haftaya Bayan Merkel, Yeşiller ile de randevulaştı. “14’er kişilik” ekipler halinde “28 siyah ve yeşil formalı” ilk müsabakalarını yapacaklar.
Şansölye Merkel anlayacağınız bir tür görücüye çıkmış durumda. “Yedi kocalı Hürmüz” olarak Şansölye olma şansı olmadığından ya SPD ya da Yeşiller arasında bir tercih yapmak zorunda. Damat adayları da seçim kaybetmelerine rağmen “revaçta” olduklarını bildiklerinden “kendilerini pahalıya satmaya” çalışmaktalar.
Buna mecburlar!
Çünkü Şansölye Merkel’e “iç güveysi” olanlar dört yıl sonra kendilerini “seçim mezarlıklarında” buluyorlar.
İşte dört yıl önce “yüzde 18’lerle” namlı bir damat olarak hükümet ortağı olan FDP’nin içler acısı hali. Eski Yeşilçam filmlerinin “kör kemancısı” durumunda. “Yüzde beş kadar” oy alamadığından meclis kapısından içeri sokmuyorlar.
Hatta Almanya’da “motorsiklet ile FDP arasındaki fark nedir” diye yeni bir bilmece bile üretildi. Cevabı acı: motosikletin oturacak bir koltuğu varmış”.
Bu nedenle SPD ve Yeşiller’in en büyük kaygıları “Merkel ile ortak olup dört yıl sonra perişan olmak”. Bu durumun alternatifi de pek parlak değil. Kamuoyu yoklamalarına göre eğer hükümet kurulamaz ve yeni bir seçim yapılırsa Angela Merkel ve partisi çok daha fazla oy alırlarmış.
Anlayacağınız Almanya’da hükümet kurulması işleri biraz süreceğe benziyor.
Hürhaber’de köşemi takip eden okurlarımı bilgilendirmeye devam edeceğimden emin olabilirsiniz.
Neyse dönelim gene Ankara’daki 3 Ekim kutlamasına.
Bakanımız uğurlanırken Almanya’nın “eski Adana fahri konsolosunun” Almanca bilmeyen Bakanımız Şahin’e Almancanın tüm kurallarını perişan ederek “Herr Ministerin” diye hitap etmesini duyan tüm konukların tebessümü de gözümden kaçmadı.
Ne garip! Her zaman “dört dörtlük” olmakla övünen ve “kuralları katı uygulaması nedeniyle” övdüğümüz Almanya’nın fahri konsoloslar atarken “Herr Ministerin” diyecek kadar “müthiş Almancası” olanlar ya da şimdi olduğu gibi “bir kelime Almanca” bilmeyenleri bu şekilde görevlendirmesi! Oysa eğer kriter “toplum içinde saygın ya da başarılı iş adamı olmak” ise Almanya’dan geri dönüş yapıp çok başarılı olan şahsiyetler ve iş adamı ya da kadınlarından geçilmiyor ortalık.
Keşke bu insanlarımıza vaktiyle hak ettikleri gibi davranmayan Almanya, döndükleri Türkiye’de bir jest yapsın ve onları “fahri konsolos” olarak görevlendirsin ve biz de göçün 50.yılını kutlayalı çok zaman geçtikten sonra “Herr Ministerin” hitabına tebessüm etmek zorunda kalmayalım.
Orhan Gencebay’dan esinlenerek “dertler Türklerin mutluluklar Merkel’in” dememi haklı çıkaracak çok terslik var hala Almanya’da!
Artık Türkiye’de tüm insanlarımızın da bildiği ve takip ettiği Almanya’da insanlarımızı “Türk” oldukları için katleden “neo nazi NSU çetesinin” yargılanması devam ederken çok önemli bir şahit tam da ifadesini vereceği gün arabasında yanıverdi. Tesadüfe bakın, polisin açıklamasına göre intihar etmiş.
Yani anlayacağınız tüm yaşanan skandalların ardından “NSU Davası” şaibeli bir halde devam etmekte ve Almanya’daki insanlarımızı üzmeyi sürdürmekte.
Bunun yanı sıra tüm dünya genelinde bir çok ülkede birden fazla vatandaşlığa sahip insanların sayısı artarken Almanya onlarca yıldır Almanya’da yaşamakta olan ve Almanya’nın kalkınmasında küçümsenmeyecek pay sahibi olan insanlardan (yani TC kökenlilerden) bunu esirgemeye devam etmekte.
Aslında bu Türkiye kökenli insanlara yönelik tam bir hayırsızlık.
Şimdi “umut fakirin ekmeğidir” misali insanlarımız olur ya Merkel, SPD ya da Yeşiller ile bir koalisyon hükümeti kurar ve bu sayede Almanya’da “Çifte Vatandaşlık” gerçek olur diye koşturmakta ve bir kez daha (kim bilir kaçıncı kez) imza toplamaktalar.
3 Ekim’de “büyümesini” kutladığımız Almanya maalesef bu konu da “küçük” düşünmeye devam etmekte! Tabii bu “Merkel’in derdi” değil, bizim insanımızın sorunu.
Hoş Yeşiller’den Türkiye ve Türkiye insanına yönelik bir şeyler beklemek acaba ne kadar akıllıca? Öyle Yeşiller var ki, Türkiye’den ve bizden uzak durduklarında üzülmeyeceğiz!
İşte bir örneği. Seçimler öncesi bir sivil toplum örgütü olan UETD’nin Siegen Teşkilatı güzel düşünüp kentlerindeki adayları bir aydınlatma toplantısına davet etmiş. Kim bu toplantıya katılmayı red etmiş?
Hayır, ırkçı bir partinin ya da aşırı sağcı bir partinin adayı değil? O zaten davetli değildi!
Yeşiller’in adayı Sayın Dr. Peter Neuhaus hazretleri lütfedip gelmemişler!
CDU, SPD ve FDP adaylarının katılıp insanlarımızı aydınlattığı toplantıda Yeşiller’in sandelyesi boş kalmış. “Herr Dr. Neuhaus” ayrıca UETD’ye bir de “zehir zemberek” mektup döşenip “Siegen-Wittgenstein Birlik 90/Yeşiller Partisi temsilcisi olarak insanlık düşmanı ve anti-demokrat olduğu son aylarda kanıtlanmış olan Türk Devlet Başkanı (valla Yeşiller’in hem de Bundestag adayı olan şahıs aynen böyle yazmış, demekki Türkiye’den pek haberi yok aslında, iyi bari kral yazmamış) Erdoğan’a yakın bir teşkilat olan UETD’nin toplantısına katılmayacağım” demiş “Herr Neuhaus”! Daha neler, neler yazmış. Demek ki birileri ona “iyi masal anlatmış” ve o da inanmış.
Düşünün “Bundestag” adayı bir Yeşil politikacı! Daha Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin Başbakanı mı yoksa Cumhurbaşkanı mı olduğunu bile bilmeyecek kadar Türkiye’ye yabancı olduğundan “Praesident Erdoğan” diyerek Türkiye’ye tam “Fransız” kalmakta ama bol sayıda suçlamada bulunup bir de bize “demokrasi dersi” vermek istemeyi de ihmal etmemekte.
Sanırım o tek değilki bu seçimde Türkiye kökenli seçmenler Yeşiller yerine CDU’ya bile oy vermekten çekinmediler.
Türkiye kökenli seçmenin onu dinleyeceği bir toplantıya aday olarak katılmayı yani aday olarak Türkiye kökenlilerle diyaloğu red etmiş. Kendi kararı! Saygımız var. Ancak bu durumda Türkiye kökenlilerin de onu ve onun çizgisindeki Yeşiller’i seçmemelerine şaşırmamalı, değil mi?
Kısacası 3 Ekim 2013 tarihinde biz Almanya’da yaşamakta olanların artık gözünün açıldığını ve bundan sonra çok daha seçici olarak seçimlerde söz sahibi olacağını belirtmekte yarar var!
Okumaya devam et  Türk Usulü Karşılama