ST.PETERSBURG’DA G20 ZİRVESİ VE SURİYE

31.8.2013 - 7593

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry “Binlerce farklı kaynaktan alınan deliller yayınlandı. Belgeleri okuyarak muhalefetin kontrolünde olan Şam civarındaki bölgelerde kimyasal silahın Esad’ın kullandığından emin olabilirsiniz. Kimyasal sadece 21 Ağustos sabahı kullanılmadı”diyor.
Ne ki İngiliz Parlamentosu Suriye’ye askeri operasyon düzenlenmesi ile ilgili hükümet planını reddetmiştir.
Fransa parlamentosu’nun sorunu görüşmek için 4 Eylül’de toplanacağı bildiriliyor.
Savunma Bakanı Chuck Hagel,ABD’nin sadece uluslararası koalisyonun bir parçası olarak Suriye’de askeri operasyona başlayacağını açıklıyor, “Bu Başkan Obama’nın hedefidir.Washington müttefik aramaya devam edecek -özellikle,İngiltere ile müzakereleri sürdürecektir”diyor.
O sırada Rusya’nın girişimiyle BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri, İngiltere’nin Suriye’yi kimyasal silah kullanmaktan dolayı kınayan ve Suriyelilerin korunması için gerekli önlemlerin alınmasını öngören tasarısını görüşmek için yeniden toplanmış, oturum ilgili bir açıklama yapılmaksızın kapanmıştır!

*
Dikkatler,5-6 Eylül’de St.Petersburg’da yapılacak,dönem başkanı Rusya’nın vizyonunu yansıttığı -o yüzden, tek küresel sistem içinde yer alan ve onun çevresinde birbirine bağlı yapıda ve ilgileri farklı ülkelerin genel ekonominin gündemi içinde benzer yaklaşımlarda değil,kendilerine en uygun seçeneğin yükümlülüklerini üstlenecekleri sonuçlara varılacağı G20 Zirvesine çevrilmiştir.
Zirvede liderlerin ikili görüşmelerinde ele alacakları somut siyasi sorunlar ve girişimlerde de Suriye sorununun ağırlıklı olacağı ve yeni bir açılıma ivmeleneceği beklentisi oluşmuştur.

*
Herşey Şubat’ta, Başkan Obama’nın Devlet Başkanı Putin’e yazdığı mektupta, füze savunma sistemleri konusunda işbirliği yapmak ve sistemin Rusya’ya yönelik olmadığına dair verdiği söze inanılmasını istemesiyle başladı.

*
Sonra ABD; Rusya ve Çin’in küresel barış, istikrar ve gelişmeye katkı sağlayacağı iddiasını teminat kabul etti ve ayrıcalıklı pozisyonuyla uluslararası hukuku ulusal çıkarı lehinde dünya siyasetinin belirleyicisi yapan mevcut statükonun değişmesine -ya da, meşruiyeti ve güvenilirlik sorunu ile tartışılan BM merkezinden hukukun üstünlüğünün küresel sistem ağlarına yansıtılmasına razı oldu.
Rusya ve Çin; ABD’nin başlattığı İsrail-Filistin arasında yeni bir barış planında İsrail’e güçlü bir teşvik olması için Suriye iç savaşının önlenmesi ve yeni Suriye’nin kurulması -ardından,diğer bölge sorunları için stratejik müttefikliğin geliştirilmesinde prensip olarak uzlaştılar.

*
Ne ki prensip anlaşmaları çoğu kez iyi niyetten öteye gitmiyor.
İyi niyetli sözlü bir uzlaşma -mesela, kalkınmayı teşvik eden planlar kapsamında finansal hizmetlerden yararlanma,finans piyasalarında risklerin azaltılması -teminen, IMF ve Dünya Bankası yönetiminde reform yapılması,reformun ardından dünya ekonomisinde bankaların yapılandırılması,finansal mimarinin değişimi,piyasalara işlerlik kazandırılması,yeni bir döviz rezervinin oluşturulmasında etkinleşmenin sağlanmasına yeterli olmamıştır.

*
Mesela,eski hasım Rusya NATO’nun Strateji Belgesinde stratejik ortak olarak anılması, Avrupa bölgesinin küresel tehditlere karşı korunmasında Füze Savar Sistemine katılımı istenmesine -rağmen,
Rusya’nın, ABD ve NATO ile yeterli deneyim geliştirdiği ve belirli bölgede hava savunma sistemi oluşturmak üzere ancak tarafların kendi sistemlerini koruması ve veri değişimine dayalı hukuki bir işbirliğinin kurulması kaydıyla ortaklaşabileceği,
ABD/NATO’nun ise Rusya ile düşman değil stratejik ortaklığı kurmaya çalışan partnerler olduğu- o yüzden, füze savunma sisteminin Rusya’ya karşı kurulmamasına ilişkin hukuki garantilerin verilmesinin anlamsızlığı karşıtlığına ve küresel güc dengesinin sarsılmasını engellemeye de yetersiz kalmıştır.

*
Mesela, Mayıs’tan bu yana ABD ve Rusya Suriye savaşının yayılarak radikal bir çatışmaya dönüşmesi -ya da, Ortadoğu’dan dünyayı tehdit eden Sünni-Şii radikalizmine engel olunması konusunda Cenevre-2 Konferansı ile başlayıp-sürecek ortak bir çalışmayı sürdürüyor.
Çalışmanın ana fikrini;ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin “ABD ve Rusya Suriye’nin kaderini Suriyelilerin kendisinin belirlemesinden yanadır.Ancak ABD ve Rusya kanıtlanması durumunda Suriye’de kimyasal silah kullanımına çok sert bir tepki vermek konusunda anlaştılar” ifadesi,
Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un “Cenevre Görüşmelerine engel olacak adımlardan kaçınılmasını gerekir. Bu tür adımlar tek taraflı olarak tüm günahlardan Esad rejiminin suçlanması, teröristlerin yaptıkları zulüm ve muhalif güçler tarafından işlenen insani hukuk ihlallerinin göz ardı edilmesi ve bu durumun BM Genel Kurulu’nda tek taraflı kararlarla kabul ettirmek istenmesidir” ifadesi belirliyor.
Bu iyi niyetli uzlaşıya rağmen -bugün,Cenevre 2 Konferansı, ABD,Fransa ve İngiltere’nin Suriye İç Savaşında rejim ordusunun,Suriye ve Rusya’nın ise muhaliflerin kimyasal silah kullandıkları iddiaları çerçevesinde -işte, yine gündemden düşüyor!

*
Rusya, ABD ve koalisyonu ülkelerin kendi kamuoylarını dahi ikna edemediği Suriye rejimi ordusunun kimyasal silah kullandığını kanıtlar nitelikteki delilleri olduğuna itibar etmiyor-üstelik,Suriye’nin bir çok bölgesinde kimyasal silah kullanımına dair yanıtlanması gereken çok soru varken ve BM kimyasal silah uzmanlarının yalnızca iddia edilen son olayı incelemesine itiraz ediyor.
Mesela,Adana ve Mersin’de,Reyhanlı olayıyla bağlantılı El Kaide/El Nusra operasyonunda ele geçen sarin gazının soruşturma sonuçlarının bilinmemesi sorgulanıyor.

*
Cenevre-2 Konferansı’yla yeni bir Suriye kurulması prensibinde iyiniyetle yapılan uzlaşma -işte,Rusya ve Çin’e göre ABD’nin bütün gelişmelere dost-düşman ya da kimin müşterisi düşüncesinden geliştirdiği kapitalist ahlâkı yüzünden sonuçsuz kalmak tehlikesiyle karşı-karşıyadır.
Rusya ve Çin bu işleyişe BM Güvenlik Konseyinde, tek egemenliğin olduğu bir dünyanın kabul edilemezliği yanısıra modern uygarlık için ahlâkî bir temel olmadığı düşüncesiyle muhaliftir.

*
Bu yüzden ABD’nin Suriye’de rejimin kimyasal silah kullanıldığı söylentisini kamuoylarını dahi ikna edemeyen sözde kanıtlarla pekiştirerek,
Yalnızca ulusal çıkarları doğrultusunda 100 bini aşkın insanın ölümüne ve yaşanan büyük trajediye aldırmadan, yeni Suriye kurulması yolunda güçlü Esad rejimi ordusuna karşı üstünlük sağlayamayan dağınık ve zayıf Özgür Suriye ordusunun müzakerelere güçlü katılmasını temin etmenin mücadelesini yapmasından,
Bu sırada Suriye coğrafyasından bütün dünyaya tehdit oluşturan Cihadçı İslamcı radikal örgütlerin tasfiyesini soğutmakta olmasından rahatsız olunuyor.

*
Şimdi,St.Petersburg G20 Zirvesinde liderlerin ikili görüşmelerinde Suriye’de kimyasal silah kullanılması tetkiklerinin daha objektif yapılması,
Tüm günahların Esad rejimine yıkılması değil,varsa muhalif güçlerin ve teröristlerin de yaptıkları zulüm ve işlenen insani hukuk ihlallerinin tesbiti ve durumun bu çerçevede BM Genel Kurulu’na iletilmesi ve görüşülmesi beklentisi oluşmuştur.

*
Aksi halde, 3 yıldır Esad’la baş edememenin ezikliğinde Başkan Obama’nın doğruyu bulmak nafilesinde her yanlışında oralarda-burada binlerce insanın ölmesi sürecektir.
Başbakan Erdoğan kendini Suriye’deki tüm günahları Esad’ın boynuna yüklemek zorunda hissetmektedir -o yüzden,”Bize 1-2 gün için Suriye gir-çık yapmak yetmez”diyor.
Halbuki -hem, bu durumda -hem de, Suriye’de insani hukuk ihlallerinin arkasında olduğunun anlaşılması halinde Recep Tayyip Erdoğan’ı -önce,
“Biber gazı, jopu, sopası/Bize sökmez zoru baskısı/Direniyoruz, savaşıyoruz/Yıkılacak Tayyip diktası/
Sık bakalım,sık bakalım/Biber gazı sık bakalım/Kaskını çıkar,jopunu bırak/Delikanlı kim bakalım/
Varsa cesaretin,çık karşımıza/Sen gitmeden bitmez bu kavga/Dur kaçma iki laf edelim/Bir dozerlik cesaretin/
Sık bakalım, sık bakalım/Biber gazı sık bakalım/Kaskını çıkar, jopunu bırak/Delikanlı kim bakalım” şarkısıyla kızgın milyonlar bekliyor.

31.8.2013