KIBRIS;FESTİVAL VE RAMAZAN VE SEÇİM

KIBRIS; FESTİVAL VE RAMAZAN VE SEÇİM - fft99 mf2219178

KIBRIS; FESTİVAL VE RAMAZAN VE SEÇİM

HÜSEYİN MÜMTAZ

 

               Siz bakmayın açıklanan meteorolojik verilere.. Kıbrıs’ta şimdi sıcaklık 50 derecedir, denizde bütün vücudunuz suyun altındaysa bile terin sırtınızdan süzüldüğünü hissedersiniz.

Temmuz ayrıca festivaller zamanıdır Kıbrıs’ta.. Lefke’den Karpaz’a akla gelebilecek her şeyin festivali yapılır. Portakal, zeytin festivallerini duymuşsunuzdur da kolakas, babutsa, ayrelli, medoş’u bilmezsiniz.. Hiç “yerel ürün” bulunamazsa bin türlü şarkı, türkü, opera festivalleri yapılır.

Geçenlerde bir arkadaş “Memleket panayır yerine döndü” diyordu.

Öyledir..

Bu sene bir de seçim var..

Kıbrıs’ta zaten her vesileyle her sene seçim vardır ama bu sefer saray/köşk ile “ezilen halkların temsilcileri” kaynaklı ince ayak oyunları sonucu seçim Temmuz’a denk geldi.

Yeni başbakan, yeni bakanlar.. Bir buçuk aylığına..

Kıbrıs’ta yazın gündüz bir şey yapılmaz.. Uyunur.. Yahut gölgede akşam hava kararırken toplanmış yaseminler “dizilir”.

Gece hava hafif serinleyince evden çıkılır..

Ya festivale, yahut bu sene ona rakip çıkan parti seçim propaganda toplantılarına gidilir.

Türkiye’dekinin tersine Kıbrıs’ta seçim konuşmaları bilhassa yazsa, mecburen gece yapılır.

Bu sene bir de “Geldi çattı Ramazan”..

Yaz Ramazanı, uzun ramazan, sıcak ramazan..

Bakalım Kıbrıs Türkü bu sene, bu Temmuz’da bu kadar işin içinden nasıl çıkacak..

Tabii Rum da boş durmuyor..

Sıcaksa ona da sıcak ama geleneksel açgözlülüğünü sürdürüyor.

Hellim’i istiyor, Kuzey’deki Türkçe isimlere karışıyor, Maraş’ı istiyor..

Alithia gazetesine konuşan Rum Tarım Bakanı Kuyalis, hellimle ilgili bir soruya karşılık verdiği yanıtta “Hellim, Kıbrıs için milli servettir. Yıllık 60 milyon gelir getiren bir ithalat ürünüdür” ifadelerini kullanıyor ve “Milli bir meselenin” söz konusu olduğu savunarak hellimin patentinin alınmasının önemine işaret ediyor.

Kıbrıs Rum Meclisi, Güney Kıbrıs’ta yayınlanan her türlü yazılı belgede (Kuzey dahil, bütün) Kıbrıs’taki yerleşim yerlerinin Türkçe isimlerinin kullanımını yasaklayan yasayı onayladı.

Rum Meclisi’nin onayladığı yasa uyarınca, Güney Kıbrıs’ta yayımlanan her türlü kitap, harita ve diğer belgelerde, yerleşim yerlerine “Kıbrıs Cumhuriyeti” tarafından verilen isimler dışında hiçbir isim artık kullanılamayacak. Rum Meclisi’nde onaylanan bu yasayla birlikte değiştirilmiş yer isimleri içeren hiçbir belge, harita ve benzeri belgeler artık Güney Kıbrıs’ta basılamayacak. Bu gibi materyallerin dolaşıma sokulamayacağını ifade edilirken bunların ithal edilemeyeceği, aksini uygulayanlara ceza verileceği aktarıldı. Milletvekili Damianu, konuya ilişkin açıklamasında, “işgalle ilgili en kötü şeyin alışkanlıklar olduğunu” belirterek, örnek olarak “yasadışı havaalanı Timbu” yerine “Ercan” ifadesinin kullanılmasını gösterdi. Damianu, Rum basın mensuplarını uyardı ve yasanın geçmesinin ardından “Ercan” ifadesinin kullanılmasının suç unsuru teşkil edeceğini belirtti.

Okumaya devam et  KKTC’ye Hocalı Soykırım Anıtı dikilmeli … Prof. dr. Ata ATUN

Dışişleri Bakanı Kasulidis, ülkesindeki ekonomik krizden ötürü görüşmelerin sonbahardan önce başlayamayacağını açıklarken; “Kıbrıs sorununun özünü hiçbir gecikmeye mahal vermeksizin müzakere etmeye hazırız ancak bunun ötesinde iki taraf arasında güven yaratacak önemli adımlar atılması gerektiğini düşünüyoruz, Maraş’ın iadesi bunlardan biridir” dedi.  Rum bakan, kapalı Maraş’ın Rumlara verilmesine karşılık Kıbrıslı Türklerin, “AB gözetimi altında” Gazimağusa Limanı’ndan doğrudan ticaret yapmasını kabul edebileceklerini kaydetti. Rum bakan Ercan Havalimanı’nın doğrudan uçuşlara açılmasının öneri kapsamına dahil olmadığını ifade etti.

Yâni görüşmelerde ciddiyetimize inanabilmeleri-bize güvenebilmeleri için Maraş’ın iadesi ön şart.

Karşılığında ne verecekler, öyle bir şey yok.. Çünkü karşılık beklemeden Maraş’ı verirsek, eh; masaya oturmayı kabul edecekler.

Ha, bir nokta var; Maraş’ı kendilerine verirsek Magosa Limanının “AB Gözetimi altında” Türklerin ticaretine açılmasını kabul edebilirlermiş.

Yâni iyi niyetimizin bir ifadesi olarak hem Maraş’ı kendilerine vereceğiz, hem Magosa limanını AB’ye teslim edeceğiz karşılığında limanı lütfen “kullanabilmemize izin verecekler”.

Türkçe’de böyle durumlarda kullanılan çok güzel bir lâf olan “Anan güzel mi?” yerine hem Eroğlu, hem sözcüsü Ertuğ; “Maraş bütünlüklü çözümün parçasıdır” diyor..

Yâni “Zaten vereceğiz de hele biraz sabırlı olun” diyorlar.

Kimsenin aklına Maraş’ın “Türk Vakıf Malı” olduğu gelmiyor.

Kimsenin aklına Yunanistan’daki Türk Vakıflarının Vakıf olduğu gelmiyor.

Türkiye’deki azınlık vakıfları vakıf sayılıyor ve “sahiplerine” iade ediliyor da…

Kıbrıs ve Batı Trakya ve Ege Adalarındaki Türk vakıfları neden konu edilmiyor, hak aranmıyor?

Siyasi, sosyal ve festival-panayır durumu böyle de ekonomik durum nedir acaba Kıbrıs’ta?

AB İstatistik Enstitüsü’nün (Eurostat) verilerine göre, Güney Kıbrıs’taki aktif nüfustaki işsiz sayısının artış oranı, diğer AB ülkelerini geçerek ilk sıraya yerleşmiş. Habere göre, Nisan ayında, aktif nüfusun yüzde 15,8’i, yani 71 bin kişi işsizken, bu rakam Mayıs ayında yüzde 16,3’e, yani 73 bin kişiye ulaşmış.

Güney Kıbrıs’la başladık, çünkü güney aksırırsa kuzey yatağa düşüyor.

Fileleftheros gazetesi “Kriz Bizi Ne Kadar Değiştiriyor… Mali Çöküntünün Ardından Alışkanlıklar ve Davranışlarla İlgili Anket” başlıklarıyla manşetten verdiği haberinde, ekonomik kriz ve Euro Grubu’nun Güney Kıbrıs’la ilgili kararlarının ardından vatandaşların yaşam koşulları ve görüşlerinin sorgulandığı 23-29 Mayıs tarihlerinde 18 yaş ve üstü 718 kişiyle yapılan anketin sonuçlarını yayımlamış. Anketten çıkan sonuçlara göre krizin ardından vatandaşların en çok gece eğlenceleri ve yurtdışı seyahat masraflarını “tıraşladığının” göze çarptığını kaydeden gazete, “Krizden dolayı sınırlamaya çalıştığınız ilk masrafınız nedir?” sorusuna katılımcıların yüzde 48,2’sinin “gece hayatı ve diğer giderler”, yüzde 40,9’unun “yurtdışı seyahati”, yüzde 38,2’sinin “giyim”, yüzde 26,7’sinin “süpermarket alışverişleri”, yüzde 19,5’i “yakıt”, yüzde 1’inin de “diğer” yanıtı verdiğini aktarıyor.

Okumaya devam et  Rumlardan Türklere ‘Türk malı ev’

Lefkoşa’nın Güneyi’ndeki en işlek cadde olarak bilinen Makarios Caddesi boşalan dükkânlar ile ön plana çıkıyormuş.  Sıra sıra mağazaların bulunduğu ve yüzlerce insanın alışveriş amacı ile ziyaret ettiği caddede, neredeyse beş dükkândan birisi boşalmış durumdaymış.

Kuzey’in YENİDÜZEN gazetesi, Makarios Caddesi’nde yaşanan sıkıntı ile ilgili bölge esnafı ile görüşerek, boşalan dükkânların, neden boşaltıldığı sorusunu sormuş.

Bölge esnafı, dükkânların boşalmasının birinci etkeni olarak, ülkede yaklaşık bir yıldır süre gelen ekonomik krize işaret ediyormuş, ekonomik kriz sebebi ile alım gücü düşen Kıbrıslı Rumların alışverişten kaçınmalarının, bölgedeki esnafın kepenk kapatmasına sebep olduğu iddia ediliyormuş.

En büyük gelir kaynağı Güney’den gelen kişiler olan Kuzey’in Arasta esnafı ise Makarios Caddesi’ndeki dükkânların kapanmasının, kendilerine olumlu bir etkisi olmadığını dile getirmiş. Yaklaşık bir yıldır süren kriz sebebi ile Rumların alışverişlerinde ciddi düşüş yaşandığını belirten Arasta esnafı, öte yandan Güney’in Kuzey’den yapılan alışverişlere uyguladığı sıkı denetimler nedeni ile satışların ciddi oranda düşmüş olduğunu yinelemiş.

Bence dillendirilmeyen asıl sorun; Rum’un alım gücünün düşmesiyle beraber diğer bir gerçekte gizli.

Güney AB üyesi ya, ve AB’de de taklit ürünlerin kullanımı, satışı yasak ya…

Kuzeyin Arasta dahil pek çok çarşısında İstanbul’un merdiven altında üretilen “çakma” ürünler tezgâhları dolduruyor ya..

İşte “Güney’in Kuzey’den yapılan alışverişlere uyguladığı sıkı denetimler”in ardındaki asıl gerçek bu..

Peki “kuzeyin alım gücü  “ ne durumda?

KKTC’de “fiyatlar” Türkiye’dekinin en az 3-5 misli fazladır.

Şimdiye kadar KKTC’deki Türkiye’ye nazaran “ücret” fazlalığını bu durumla izah edebiliyorduk..

İrsen Küçük Hükümeti’nin, Kıbrıs’ın kuzeyindeki bütçenin neredeyse üçte birini karşılayan Türkiye ile imzaladığı ‘Ekonomik Program’ dahilinde 1 Ocak 2011’den itibaren yaptığı düzenleme sonrası, kamudaki başlangıç ücretleri, eski baremlere göre oldukça aşağıya çekildi.

Örnek olarak en alt düzeydeki “Lise hizmet sınıfı” grubu Temmuz 2013’de Kuzey Kıbrıs’ta 1.626 tl. alırken Türkiye’de 2.041 tl. alıyor.

Okumaya devam et  Sömek’in ve Sanver’in Kitapları

Oysa Ocak 2011 öncesi Kuzey Kıbrıs’taki ücret 2.347 tl.idi.

Evet şimdi Kuzey’deki “ücret” Türkiye’dekinin altına inmiştir ama “fiyatlar” hala 3-5 misli fazladır.

Yâni..

Yanisi o ki siyasi ve sosyal durumlardan sonra ekonomi de “tam bir panayır” durumundadır.

Öte yandan..

Beratlı bakın ne diyor;

“KKTC’de doğan her bir bebek, daha doğarken 5.4 milyar bir borcun ortağı olarak doğuyor… Herbir vatandaşa düşen kelle başına borç, 25binTL… Sadece çalışanların bunu ödeyeceğini varsayarsak, o zaman da çalışan nüfus başına düşen borç miktarı, 68 bin 891 TL…

Peki 2011 itibarıyla Kişi Başına Düşen Milli Gelir ne kadar? 23bin 237 TL…

23 kazanıp, 68 borç ödenir mi? Ödenemez! Bütün millet 3 sene yalnız hava ile yaşarsa, ancak ödenir!

Öte yandan, son günlerde ellerde dolaşan bir Dünya Bankası Raporu vardır. Ona göre de eğer yaşam standardımızı önümüzdeki 5 yıl içinde %50 geriye çekmezsek, batacağımız bir şey değil; çıkmamız da mümkün olmayacaktır…

%50’yi tartışırız… Bir kısmımızın, uçmakta olduğu, ürettiğinin kat kat üstünde tüketmek hevesi içinde yaşadığı doğrudur… Ancak, bu hale kendi kendimize gelmedik! 74’ten beri dağıtılan kaynakları, paraları, durduğu yerde bir gecede zengin olan partilileri unutmadık… Herkes de özendi…

Bir müsibet, bin nasihatten iyidir derler…

Acaba, fırsat bu fırsat mıdır?

Siyasi kamu görevlilerinin maaşlarında %50, gerisinde %40 indirim önerse biri, acaba onu döver miyiz? Elbette bu arada faiz oranlarını da dünya standardına çekip, dolar bazında %100+ %9 faizi ödenmiş borçları da iptal ederek, gerisini de o skalaya oturtmak şartıyla… Söyleyeni acaba “ekmek” eder miyiz?

Belki evlerde araba sayısını teke çekmek, Uzak Doğu’ya cruise seferi heveslerini beş on yıl ertelemek v.s. de gerekecektir ama bu zilletten kötü müdür?”

Ben demiyorum, Beratlı diyor.

Evet bu sene Temmuz bir geldi, pir geldi.

Sıcaklar geldi, seçim geldi, festivaller geldi, Ramazan geldi..

“Allem gallem bunun içi”..

Ha bu arada “20 Temmuz” da Temmuz’dadır bilindiği gibi..

Bakalım bu sene kimse farkına varacak mı?

Yoksa bahaneyle bir “kılıfına uydurulup” “seçim yasakları”na mı sokulacak? 10 Temmuz 2013

 

 

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ