Son günlerde Türkiye’nin gündemini meşgul eden Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) sekiz subayın ihraç edilmesi kararı, ülkenin askeri yapısına ve demokrasisine yönelik ciddi bir tartışmayı beraberinde getirmiştir. Özellikle Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek kılıç çatan teğmenlerin ihraç edilmesi, sadece bu genç subayların kariyerini değil, aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bünyesindeki askeri disiplini ve Atatürk ilkelerine bağlılık anlayışını sorgulayan bir gelişme olarak öne çıkmaktadır. Bu karar, Türkiye’nin demokratik değerlerinin ve Cumhuriyet’in temel ilkelerinin tehdit altında olduğunu düşündüren bir noktadır.
Disiplin ile Siyaset Arasındaki Sınır
İhraç edilen subayların “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek Atatürk’e olan bağlılıklarını ifade etmeleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun mirasına olan saygıyı ve Türk milletinin bağımsızlık mücadelesine olan bağlılıklarını simgelemektedir. Ancak, bu durumu bir “disiplinsizlik” olarak değerlendirmek, son derece yanlıştır ve hukuksuzdur. Türk Silahlı Kuvvetleri, tarihsel olarak Cumhuriyetin değerlerini savunmuş ve bu değerlerin korunmasında kilit bir rol oynamıştır. Bu bağlamda, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” demek, aslında bir vatanseverlik göstergesidir. Bu ifadeyi “siyasi bir protesto” olarak değerlendirmek, ordunun temel görevini yerine getiren ve Cumhuriyet’in temellerine sadık kalan bir askeri yapıyı tehlikeye atma riski taşır.
Milli Savunma Bakanlığı’nın açıklamasında, disiplinin korunması vurgulansa da, burada asıl sorun disiplinin nasıl tanımlandığı ve hangi değerlere dayandığıdır. Disiplinin, sadece belirli kurallar ve prosedürlere sadık kalmakla sınırlı kalmaması gerektiği, aynı zamanda vatanseverlik, Cumhuriyetin korunması ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadakat gibi yüksek değerleri de kapsadığı unutulmamalıdır. Bu durumda, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” demek, aslında disiplinin özünü oluşturan değerlere sahip çıkmaktır.
Siyasi Çıkarların Askeri Disiplini Gölgelemesi
Karara yönelik tepkiler, özellikle siyasal zeminde daha da derinleşmiştir. Cumhuriyetçi, Atatürkçü ve demokratik değerleri savunan siyasi figürler, bu ihraç kararını, TSK’ya siyasetin girmesi olarak değerlendirmiştir. Türkiye’deki muhalefet partisi liderlerinin açıklamaları, kararın arkasındaki siyasi motivasyonları sorgulamaktadır. Teğmenlerin “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” demeleri, yalnızca bir askeri söylem değil, aynı zamanda bir kimlik ve ideoloji ifadesidir. Bu anlamda, genç subayların ihraç edilmesi, Atatürkçü değerlere yönelik bir saldırı olarak algılanmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tarihsel olarak Cumhuriyet’in teminatı olduğu göz önüne alındığında, bu tür kararlar, TSK’nın köklü değerleriyle çelişen bir durumu ortaya çıkarıyor. Atatürk’ün askerleri olarak tanımlanan bir ordu, Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını benimsemiş bir yapı olmalıdır. Bu tür ihraçlar, sadece orduyu değil, aynı zamanda halkın güvenini de zedeleyen bir adım olarak görülmektedir.
BOP’çu İktidarın Kararda ki BOP’çuluk Damgası
Erdoğan-Bahçeli İktidarının, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) çerçevesinde aldığı kararlar ve bu kararların, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılığı savunan subaylar üzerindeki etkileri, oldukça dikkat çekici bir konudur. Bu bağlamda, Atatürk’ün askerleri olan subayların ihraç edilmesinin, yalnızca bu kişilerin bireysel tutumlarından değil, aynı zamanda geniş bir stratejik amacın sonucu olduğu anlaşılmaktadır. İktidarın, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün değerlerinden sapma, laiklik ilkesinin aşındırılması ve bu bağlamda geleneksel ordu yapısının dönüştürülmesi gibi derin ve uzun vadeli bir hedefe yönelik adımlar attığı düşünülmektedir.
Mevcut iktidarın emriyle alınan bu hukuksuz Atatürk ve Atatürkçü subay düşmanı kararlar, sadece bir disiplin meselesi olmanın ötesine geçmektedir. Subayların ihraç edilmesi, devletin ve ordunun köklü değerlerine yönelik bir tehdit olarak algılanmalıdır. Burada özellikle BOP’un iç politikaya yansıması ve bu projeye uyum sağlamaya çalışan iktidarın, kendi egemenliğini pekiştirebilmek amacıyla bu kararları aldığı anlaşılmaktadır. Atatürkçü, cumhuriyetçi ve laik subayların görevlerinden alınması, bir anlamda, bu projeye karşı duruş sergileyen orduya yönelik bir adım olarak değerlendirilebilir.
BOP’un hedeflerinden biri, Orta Doğu’daki güçlü devlet yapılarının zayıflatılması ve bunların yerine daha esnek, Batı ile uyumlu yönetimlerin inşa edilmesidir. Bu bağlamda, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve ordunun Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği rotada ilerlemesi, iktidarın stratejik hedeflerine ters düşmektedir. Bu sebeple, BOP çerçevesindeki çıkarları savunma adına, Atatürk’ün askerleri olan bu subayların tasfiye edilmesi, bir tür “intikam” hırsıyla gerçekleştirilen bir operasyon olarak görülebilir.
Zira, tarihsel olarak, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin ilkeleri, bu tür dış müdahalelere ve içerideki baskılara karşı direnç gösteren bir mekanizma yaratmıştır. İktidarın bu subayları hedef almasının, sadece bir iç disiplin sorunu olarak görülmesi yanıltıcı olabilir. Bunun, daha derin bir siyasal ve stratejik hesaplaşma olduğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal güvenliğinden çok, uluslararası ABD’nin başını çektiği emperyalist politikaya uyum sağlama amacını güttüğü anlaşılmaktadır.
Sosyal Medya ve Kamuoyu Algısı
İhraç kararının ardından sosyal medyada başlatılan propagandalar, bu sürecin yalnızca askeri bir mesele olmadığını, aynı zamanda geniş bir kamuoyu manipülasyonu ile bağlantılı olduğunu gösteriyor. Sosyal medya trollerinin devreye girmesi, bu kararın siyaseten yönlendirildiği iddialarını güçlendiriyor. Bu tür bir algı yönetimi, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirirken, askerlik gibi bir meslek grubunun siyasetten bağımsız olması gerektiğini savunan bir görüşle de çelişmektedir. TSK’nın, devletin temellerine sadık bir kurum olarak kalması ve her türlü siyasi baskıdan uzak durması gerektiği açıktır. Bu tür hukuki olmayan, iktidarın düşmanca yaklaşımı ile yurtseverliğe zıt olarak alınan bu siyasi ihraç kararları, ordunun içindeki disiplini sarsabilir ve halkın orduya olan güvenini zedeleyebilir. Ve bu hukuksuz ve ahlaki olmayan karardan ve subayların ihracından dolayı, ibre siyasi iktidara karşı, kitlesel bir nefrete ve geniş bir muhalefet örgütlenmesine dönüşebilir.
Sonuç: Demokrasi ve Cumhuriyetin Savunulması
Türkiye’nin içinde bulunduğu bu hassas dönemde, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen genç subayların ihraç edilmesi, yalnızca TSK’nın iç işleyişini değil, aynı zamanda Cumhuriyet’in ve demokrasinin temellerini tehdit eden bir gelişmedir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Atatürk’ün kurduğu bir ordu olarak, Cumhuriyetin değerlerini savunmaya devam etmesi ve bu değerleri bozmadan disiplinini koruması gerekir. Bu süreçte, Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesini simgeleyen “Mustafa Kemal’in askerleri” ifadesinin bir suç unsuru olarak görülmesi, halkın bu değerlere olan bağlılığını daha da güçlendirecektir. Gelecekte, bu kararların toplum nezdinde nasıl bir yankı uyandıracağı, Türkiye’nin demokrasiye olan bağlılığını bir kez daha test edecektir.
Sonuç olarak, TSK’nın disiplinini koruma adına atılan bu adımın, orduya olan güveni zedelememesi için daha dikkatli ve tarafsız bir şekilde değerlendirilmesi gerektiği açıktır. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” demek, bir suç değil, tam aksine Cumhuriyetin savunulmasıdır. Bu genç subaylar, Cumhuriyetin bekası için fedakarca görevlerini yerine getirmeye devam edeceklerdir ve onların ihraç edilmesi, Türkiye’nin bu durumda BOP’çu iktidar siyaseti ve vizyonu sayesinde tarihi sorumluluklarından kaçışı ve milli olamayan, sapkın bir düzlemi olarak tarihe geçecektir.
Bir yanıt yazın