Emperyalizmin İslam Ülkelerinde Bu Kadar Güçlü Olması Tesadüf Değil, İslam Kültürünün Bir Sonucudur

Emperyalizmin İslam coğrafyasında bu denli etkili olması, bir rastlantı değil, İslam kültürünün tarihsel ve sosyolojik özelliklerinin bir sonucudur. İslam, kurulduğu dönemden itibaren merkeziyetçi bir yönetim anlayışını ve bireysel akıl yerine kolektif itaati teşvik eden bir yaşam tarzını benimsemiştir. Bu durum, İslam toplumlarını dış müdahalelere açık hale getirmiştir. - Emperyalizm gunyabati Asyaada toror besler

Emperyalizmin İslam coğrafyasında bu denli etkili olması, bir rastlantı değil, İslam kültürünün tarihsel ve sosyolojik özelliklerinin bir sonucudur. İslam, kurulduğu dönemden itibaren merkeziyetçi bir yönetim anlayışını ve bireysel akıl yerine kolektif itaati teşvik eden bir yaşam tarzını benimsemiştir. Bu durum, İslam toplumlarını dış müdahalelere açık hale getirmiştir.

Tarih boyunca İslam kültürü, güce tapınma ve lider figürlere itaat etme gibi davranışları yüceltmiştir. Ibn Haldun, Mukaddime adlı eserinde, İslam toplumlarının güçlü liderlere olan eğilimini “asabiyet” kavramıyla açıklar. Ona göre, bu tür toplumlarda güç ve otorite, bireylerin refahından veya haklarından daha öncelikli kabul edilir. Bu kültürel yapılar, dış güçlerin yerel liderlerle kolayca iş birliği yapmasını sağlar, çünkü halktan gelen bir direnç genellikle örgütsüz ve zayıftır.

Modern dönemde, bu özellikler Batı emperyalizminin İslam coğrafyasında derin bir etki yaratmasına olanak tanımıştır. Örneğin, petrol gibi stratejik kaynaklara sahip olan bölgelerde, emperyalist güçler yerel liderlerin dini otoritelerini kullanarak geniş halk kitlelerini kolayca manipüle edebilmiştir. Bu noktada Frantz Fanon’un “Sömürgeleşmişlerin Psikolojisi” adlı eserinde vurguladığı gibi, sömürgecilik sadece toprak işgali değil, aynı zamanda kültür ve zihniyet üzerindeki bir tahakkümdür. İslam toplumlarında bu tahakküm, mevcut itaat kültürünün desteğiyle daha da güçlenmiştir.

İslam’ın Kültürel Dinamikleri ve Güçlü Devletlerin Etkisi

İslam, bireysel hak ve özgürlüklerden ziyade toplumsal düzeni ve hiyerarşiyi önceleyen bir yapı sunar. Dini otoritenin eleştiriden muaf tutulması, hem iç reformları zorlaştırmış hem de dış güçlerin manipülasyonuna zemin hazırlamıştır. Örneğin, Suriye, Irak ve Libya gibi ülkelerde Batı’nın yerel aktörlerle kurduğu ilişkiler, yalnızca ekonomik çıkarlar üzerine değil, aynı zamanda bu toplumların kültürel yapısına dayanan bir stratejiyle şekillenmiştir.

Antonio Gramsci’nin “hegemonya” kavramıyla açıkladığı üzere, bir toplumun kültürel kodlarını ele geçirmek, o toplumu fiziksel işgalden daha kalıcı bir kontrol aracı sağlar. İslam toplumlarında bu kodlar, dinin merkezi otoritesine bağlı olduğu için emperyalist güçler tarafından kolayca yönlendirilebilmektedir. İslam, halkı sorgulamaktan alıkoyarak dış müdahalelere karşı doğal bir direnç geliştirilmesini engeller.

Tesadüf Değil, Yapısal Bir Sonuç

Dolayısıyla, emperyalizmin İslam ülkelerinde güçlü olması bir tesadüf değil, İslam kültürünün tarihsel ve sosyolojik dinamiklerinin bir sonucudur. Hannah Arendt’in dediği gibi, “Otoriter rejimlerin güçlenmesi, yalnızca fiziksel baskıyla değil, insanların zihinsel teslimiyetiyle mümkündür.” İslam dünyasında emperyalizmin kök salması da bu zihinsel teslimiyetle yakından ilişkilidir.

Bu noktada, Türkiye gibi ülkelerin Atatürk’ün mirasına sarılarak bağımsızlıklarını koruması, hem İslam kültürünün bu yapısal sorunlarına hem de emperyalizmin etkilerine karşı direnç oluşturmanın yegâne yoludur. Eğer bu farkındalık geliştirilmezse, bağımsızlık sadece bir yanılsama olarak kalacaktır.

Kaynakça :
1. Ibn Haldun – Mukaddime: İslam toplumlarındaki güç, otorite ve dayanışma kavramlarını ele alan klasik bir eserdir.
2. Erich Fromm – Özgürlükten Kaçış: Otoriteye bağlılık ve bireyin özgürlük korkusunu açıklayan bir psikolojik analiz.
3. Max Weber – Sosyoloji Yazıları: Karizmatik otorite kavramı üzerinden, lider ve toplum arasındaki dinamikleri açıklar.
4. Edward Said – Oryantalizm: Batı’nın Doğu üzerindeki sömürgeci söylem ve algılarını analiz eden temel eser.
5. Frantz Fanon – Yeryüzünün Lanetlileri: Sömürgecilik ve onun yerel toplumlar üzerindeki etkilerine dair psikolojik ve politik bir inceleme.
6. Hannah Arendt – Totalitarizmin Kökenleri: Otoriter rejimlerin toplumsal kontrol ve halk üzerindeki etkilerini tartışır.
7. Antonio Gramsci – Hapishane Defterleri: Kültürel hegemonya kavramı ve toplumsal yapıların manipülasyonu üzerine teorik bir çerçeve sunar.
8. Mustafa Kemal Atatürk – Nutuk: Laiklik, bağımsızlık ve Türk milletinin özgürlüğü üzerine Atatürk’ün görüşlerini içerir.
9. John Stuart Mill – Özgürlük Üzerine: Özgür düşünce ve birey haklarının toplumsal ilerleme için önemini ele alır.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir