HASTANELER PARA TUZAĞI…
İster “şehir hastaneleri” olsun ister özel hastaneler olsun; resmen para tuzağı…
Halkı da…
Devleti de açıkça soyuyorlar…
Şöyle; Devlet hastaneleri ”bazı” hastalarını “Özel Hastanelere” yönlendiriyorlar…
Hastalar “özel hastanelerde”
Önce son derece gereksiz tahliller, testler ve serum takviyeleriyle, aşırı tedavi yöntemleriyle karşılaşıyorlar…
Sonra da “kazık faturalarla…”
***
Son derece doğaldır…
Çünkü AKP ve MHP yönetimindeki Türkiye’de; eğitim gibi sağlık sistemi de “ticarileşti…”
Ne acıdır “yargı” da…
Medyaya-televizyonlara düştüğü için rahatlıkla yazıyorum;
Boşanma için…
Hapis kararı verilmemesi için…
İyi hal…
Tutukluya tahliye kararı alınması için “hakim ve savcılara” açıktan ödenen ücretlerdeki rakamlar dudak uçuklatır durumda…
Kamuoyu kadar çok sayıda meslektaşları da bu durumdan rahatsızlar…
***
Neyse!
***
Konumuz “Türkiye’nin ayak oyunlarıyla, rüşvetle, tehditle devlet hastanelerinden özel hastanelere yoğun bakım hastası bebekleri taşıyan,
Faturaları şişiren, ölümlere neden olan “Yenidoğan Çetesi” ile gündeme düşen sağlıktaki vurgun soygun…
***
Bu satırlarda sizlerle “hekimler” arasında sıkça paylaşılan bir fıkrayı paylaşmak istiyorum…
***
Devlet hastanesinin birinde hekim, sırası gelen hastayı çağırmak için kapısını açar.
Bir de ne görsün, her günkü üç hastasından biri yok!
Bekleme salonundakilere sorar:
-Hayırdır, Lütfiye Hanım nerede?
Sıralarını bekleyen “hasta” kadınlar başlarını kaldırıp sakince cevap verirler:
“Merak etmeyin doktor bey,
Lütfiye Hanım gerçekten çok hasta, o yüzden gelemedi…”
***
Vurgun soygunu sadece tahlillerle, tetkiklerle veya serum takviyeleri, tedavi sistemleriyle anlatmak yetmiyor artık…
Vatandaş son derece rahatsız…
Özellikle hastanelerin kendilerini “hasta” değil de “yağlı müşteri” görmelerinden…
Kazık yemekten…
Ve devletin bilerek ve planlı bir şekilde soyulmasından…
***
Çok bilinen bir gazetede bu yılın Ekim ayında gündeme taşınmıştı…
İsimlerini veremiyorum…
Tanınmış-ünlü bir çiftin oğullarının eline okulda “kıymık” batar. Annesine haber verirler, annesi de okula gider oğlunu atar arabasına…
O bildik hastanesinin Maslak’taki acil servisine götürür…
Kayıt yapılır…
Anne “hizmet” için ödeyeceği ücreti sorar.
Sıkı durun “kıymık çıkarmak” için anneden ne kadar ücret istenir biliyor musunuz?
Tamı tamamına 15 bin Türk lirası…
Anne sinirlenir, oğlunun elinden tutar en yakın eczaneye götürür, rica eder. Eczane çalışanları “kıymığı” ücretsiz çıkarırlar…
***
Biliyor musunuz? Avrupa’da hiçbir hastane sevkleri, testleri, tahlilleri o kadar sıkı tutar ve denetler ki emin olun hasta olduğunuzu bile unutursunuz…
Neden?
Sosyal devletler çünkü…
Vatandaşın sağlığı önemlidir çünkü…
İnsanca yaşam hakkı…
Diyeceksiniz ki; Türkiye Cumhuriyeti Devleti o ülkeler kadar sosyal devlet değil mi?
Karar sizlerin…
***
Pandemi sürecinde Türkiye’deki; yol kapısı yapılan hastanelerdeki vurgunlardan soygunlardan ve vatandaşın aptal-salak yerine konmasından…
Hastalık hastası, serum manyağı yapılmasından bahsetmeyeceğim…
Hele hele;
On bir ili kapsayan 6 Şubat depremi sonrasında “özel ve devlet hastanelerinde” yaşanan rezaletlerden hiç bahsetmeyeceğim…
Sağlık sisteminin “Tarikat ve cemaatlerin” elinde ticari bir oyuncak yapıldığından da…
Çünkü “ipin ucu kaçtı”
Kimin eli kimin cebinde belli değil…
***
Özetle: Türkiye maalesef olmaması gerekenlerin olduğu, olması gerekenlerin ise olmaması için her şeyin yapıldığı bir ülke oldu…
Umarım uyanırız, umarım HALK olduğumuzu hatırlarız…
Erdoğan ÖZGENÇ
İstanbul 19.11.2024 20.46
Bir yanıt yazın