İnsanın kültürel bir varlık olarak insanlaşması sürecinde, zorunlu olarak oluşturduğu toplumsal sözleşmeler arasında bireyi yaşamda söz sahibi kılan yönetim biçimi, halk iradesine dayanan cumhuriyettir. Doğayı anlamlandıran, toplumun davranışlarını okuyup yorumlayan, sistem geliştiren; toplumu eğiterek düşünsel özgürleşme ve bilinçlenme yolunda iradesini savunan filozoflar, aydınlar ve bilginler sayesinde insanlık, insan hakları, evrensel değerler ve serbest seçimler gibi kazanımlara ulaşmıştır. Bu yönetim anlayışı, ırk, cinsiyet ve inanç farklılıklarına bakılmaksızın bireylerin yasalar karşısında eşit yurttaş olduğu bir sistemi öngörür.
Cumhuriyetin kuruluşunun 101. Yılında anlam ve önemi
Cumhuriyet yönetim modeli, insanı merkeze alan ve bireyin kendi iradesini sağladığı bir sistem olarak çağın gereklerine uygun bir şekilde sürekli gelişerek topluma daha fazla hizmet etmelidir. Ancak, dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de, vatandaşların yönetimde söz sahibi olma konusunda dönem dönem aksamalar yaşanabilmektedir. Buna karşın, yasalar karşısında eşit birey olma talebi hemen herkes tarafından benimsenmiştir. Doğanın bize öğrettiği gibi, büyük bir ağacın dibinde yetişen bir çimenin aynı topraktan beslenebilmesi gibi, biz de birlikte var olan imkânları değerlendirebiliriz.
Cumhuriyetin ilk 30 yılı, bugünkü kurumsal altyapının temellerinin atıldığı dönemdir. Bu dönemde, eğitim, plan, proje ve stratejilerle kazanılan nitelikli gelişim, ülkemizin bugünkü eğitim ve gelişmişlik düzeyinin temelini oluşturmuştur. Cumhuriyet; bireyin özgür, bağımsız ve laik bir hukuk düzeni içinde yaşama hakkını güvence altına alan, toplumun egemenliğine dayalı yurttaşlık bilincine dayalı bir yönetim şeklidir. Cumhuriyet, halkın belirli dönemlerde kendi temsilcilerini seçerek yönetimde söz sahibi olmasını sağlayan en uygun sistem olarak, bireylerin yetenek ve çabalarıyla kamusal alanda fırsat eşitliğine dayalı bir varoluş alanı sunar.
Cumhuriyet Aydınlanmadır
Tarih boyunca insanlık; feodal ağalık, krallık, padişahlık ve diğer dikta yönetimlerinden sonra, yurttaşlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti anlayışına dayalı Cumhuriyet yönetimine, büyük lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde ulaşmıştır. Sanayi Devrimi sonrasında Batı uygarlığının ulaştığı en üst gelişim noktasında, aklın özgürleşmesi ve bireyin yaratıcı düşüncesinin vurgulandığı Cumhuriyet fikri, Türkiye’nin de bu yolda önemli adımlar atmasını sağlamıştır.
Sanayi Devrimi’ni kaçırmış ve dünya gelişmelerini zamanında okuyamamış olan topluma yurttaşlık bilinci ve kendi kendini yönetme imkânı sunan Cumhuriyet; Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının çabalarıyla toplumsal birliği, çağdaşlaşmayı ve bilim ışığında ilerlemeyi amaç edinmiştir. Cumhuriyet, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” bireyler yetiştirme gayesiyle, toplumun demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti çatısı altında bir arada, birbirine üstünlük sağlamadan yaşamasını sağlayan en yüksek bilinç olgusudur. Cumhuriyet, yönetimin soy, sop ve aile bağlarına değil, halkın kendi geleceğini belirleme iradesine dayandığını vurgular ve bu yönetim anlayışını genç nesillere emanet eder.
“Benim manevi mirasım bilim ve akıldır” Ondan Şaşmayın!
Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Benim karakterim bağımsızlıktır ve özgürlüktür” ifadesini rehber edinerek sorunları bilimsel yöntemle çözebiliriz. Atatürk’ün “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin” sözü ve “Benim manevi mirasım bilim ve akıldır” ifadesi, bizlere akıl ve bilim yolundan şaşmadan, Cumhuriyet ilkeleri ile yol alma görevini bırakmıştır. İnsan olarak, güvenilir bir yurttaş olmak ve insanca bir arada yaşamak için nitelikli eğitimle donatılmış, bilinçli, kültürlü ve entelektüel bir toplum oluşturma iradesine sahibiz. Cumhuriyet ilkelerine uygun bir ortam sağladığımızda, bu hedefe birlikte ulaşabiliriz.
Cumhuriyetin kazanımlarının önemini ve değerini gün geçtikçe daha çok fark ediyoruz. Cumhuriyetin kurucuları ve taşıyıcılarına minnettarız!
Yazıları posta kutunda oku