Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Patrikhane’nin Megali İdea Hayali Temelli Ekümenik İddiası
Haziran ortasında İsviçre’nin ev sahipliğinde, Rusya’nın davet edilmediği, 90’dan fazla devlet ile bazı uluslararası örgütlerin katıldığı “Ukrayna Barış Zirvesi”ı düzenlendi. Türkiye’nin başarılı/aktif tarafsızlığının temelinde Rusya ve Ukrayna ile hayati ilişkileri bulunmaktadır. Rusya ile ilişkiler çok daha yoğun olup bir anlamda bağımlılık aşamasındadır. Türkiye’nin jeopolitik konumu dikkate alındığında Rusya’yı da ilgilendiren siyasi faaliyetleri, çok daha hassasiyet gerektirmektedir. Bununla beraber Rusya’nın çağrılmadığı böyle bir toplantıda bulunmanın artıları ilk bakışta daha fazla olabilir.
Fener Rum Patrikhanesi, beş binin altına düşen İstanbul’daki Rum Ortodoks cemaatinin merkezidir. Ermeni ve Yahudi cemaati için olduğu gibi Lozan Antlaşması ile Rum Ortodoksların azınlık statüsü garanti altına alınmıştır. Buna göre Patrik, Fatih Kaymakamlığı’na bağlı Fatih Müftülüğü benzeri bir memuriyeti haizdir. Fatih’teki camiler dikkate alındığında, müftülük milyonlarca Müslümanı ilgilendiren personelin başında olduğu halde Patrikhane’nin cemaati birkaç bindir.
Patrikhane’den idare edildiği ortaya çıkan 1821 Yunan isyanıyla, Mora’da Müslümanlara karşı büyük katliam yapılmış, Rusya ve batının desteği ile bağımsız Yunan Krallığı kurulmuştur. Bu süreçte yaşanan vahşetin mahiyetini, isyancılara yardıma gelen batılıların kalemlerinden öğreniyoruz. Megali İdea, daha sonra gaspedilenlerle birlikte İzmir, İstanbul, adalar ve Kıbrıs’ın da Yunanistan’a bağlanmasını hedefleyen büyük ülkü demektir. İlk gündeme geldiğinde birçokları bunu saçmalık olarak görmüştür. Geçen süre zarfında bu “saçmalama” önemli ölçüde gerçekleşmiştir. Her dönemde milim milim dahi olsa ilerleleme sürmektedir. Mesela 1947 Paris Antlaşması’na katılmayan Türkiye, Osmanlı’dan kalan adalarını Yunanistan’a bırakmıştır. İngiltere ve ABD, adalar arasında seyr-ü sefer garantisi için silahsızlanma şartını koymuşlardı. Bu ülkemiz için de önemli bir garanti olup Yunanistan’ın adalar üzerindeki mutlak egemenliğini olmadığı anlamındadır. Son 20 yılda adalar silah deposu haline geldiği halde Türkiye’nin bu ihlali eylemsizlikle karşılaması, hatta kapıda vize ile toplamda milyar Euro ödeyerek vatandaşlarının gayr-i meşru statüdeki adalara seyahatini teşvik etmesi, “normalleşme” olarak pazarlanmaktadır.
1897 Osmanlı-Yunan Savaşı, Megali İdea’nın çark ettiği önemli bir hadisedir. Osmanlı, Rusya+Avrupa destekli Yunan ordusunu hezimete uğratmış, Atina’ya girmesi mümkün iken Hristiyan dünyasının baskısıyla mütareke imzalanmıştır. Büyük kahramanlıklar göstererek şehit olan Abdülezel Paşa’nın ismi, Patrikhane’nin Haliç tarafındaki caddesine verilmiştir. Bu anlamlı isim, 2008’de Kadir Has Caddesi olarak değiştirilmiştir. Kadir Has Üniverstitesi’nin kuruluşunda büyük hizmeti olan zatın isminin bir caddeye verilmesi normaldir. Ancak üzeri çizilen Abdülezel Paşa isminin, Patrikhane’nin kin duyduğu, Megali İdea’ya büyük darbe vuran kişi olması tesadüf değildir.
Yunan isyanındaki vahşeti organize eden Grigoryus, yargılanarak Patrikhane’nin ana girişinde idam edilmiştir. Bu ana giriş, “Kin Kapısı” olarak halen kapalı tutulmaktadır. Ne zaman mı açılacak? Aynı yerde bir Türk büyüğü asılınca! Başpiskopos’u uzlaşmacı ve barışsever olarak niteleyip protokolde en öne oturtanlar sorsunlar: -Bu kapı niçin açılmaz? Halbuki Grigoryus yüzbinlerce Müslümanın katili, isyan çetesinin başı olarak idam edilmiştir. Patrikhane yönetiminin bu kapıyı açmaması, Türkiye’ye karşı ihanet ve düşmanlık stratejisinin delilidir.
Lozan’da Batı Trakya Türklerine de azınlık statüsü varilmiştir. Bununla beraber buradaki Türkler adeta Orta Çağ şartlarında yaşamakta, evlerini tamir etmede dahi bir sürü engel çıkarılmakta, müftülerini Yunan hükümeti tayin etmekte, seçilmiş-atanmış müftü sıkıntısı yaşanmaktadır. Buradaki soydaşlarımız uluslararası hukukçular ordusu yetiştirerek AİHM’de birçok davalar açmışlar, hemen hepsini kazanmışlardır. Yunanistan bu kararları uygulamadığı halde Türkiye’nin buna karşı girişimi de bilinmemektedir. Çatışmalar ve ihlaller konusunda barış, insanlık nutukları atan Başpiskopos’a, Batı Trakya’daki zulüm de sorulmalıdır. Bunun Ankara’dakilerin görevi olduğunu söylerse bir dereceye kadar haklıdır. Çünkü “normalleşme”den de bu zulüm/ihlallere gözyumma anlaşılmaktadır.
Ukrayna Barış Zirvesi’ne Papalık ta katılmıştır. Roma’da bulunan Papalık, bir takım istisnalarla uluslararası hukuk açısında bağımsız devlet statüsündedir. Bununla beraber zirve sonuç bildirgesinde, Papalık imzası bulunmamaktadır. T.C. Dışişleri Bakanı ile katılan Fener Rum Başpiskoposu, diğer devlet temsilcileri gibi bildirgeye imza atmıştır. Başpiskopos’un toplantıya daveti ve imza metnindeki unvanı ise “Ekümenik Patrik”tir. Bu ihlale karşı en anlamlı tepkiyi Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Selçuk Erenerol vererek ekümeniklik sıfatını kullanmanın hukuk ihlali olduğunu hatırlatmıştır.
Rusya-Ukrayna çatışmasıyla kiliselerin ayrılmasının birçok boyutu bulunmaktadır. Ruslara göre Roma (Vatikan), aforoz edildikten sonra Konstantinopol (Fener), II.Roma olmuştur. İstanbul’un fethinden sonra Moskova, III.Roma olmuştur. Dolayısıyla gerçek Hristiyanlığın merkezi Moskova’dır. Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin, Moskova Başpiskoposluğu’ndan bağımsız statü kazanması, Fener Patrikhanesi’nin onayıyla gerçekleştiği, burayı Vatikanlaştırmak isteyenlerin çarpıttığı bir husustur. Ukrayna Kilisesi’nin diğer Ortodoks kiliseleri yanında Vatikan ile ilişkilerinin birçok boyutu bulunmaktadır. Bu süreçte de Patrikhane hukuk ihlali yapmıştır. Bundan Patrikhane’ye ilave statü kazandırmak Megale İdea değirmenine su taşımaktır. 2022’de Sümela Manastırı’na giden Başpiskopos’a ekümenik Patrik yazılı forma hediye edilince Fatih Kaymakamlığı, “ekümeniklik” iddiasının hukuka aykırı olduğunu duyurmuştur. Fakat hukuka aykırı bu olay üzerine Fatih Kaymakamlığı veya savcılık saruşturma açmamıştır. Aynı konuda Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 5603K sayılı ilamı bulunmaktadır. Buna göre Anayasa, TCK ve Uluslararası Hukuk’a atıflar yapılarak “Fener Rum Kilisesi”nin işlediği suçlar belirtilmiştir. Başpiskoposun ekümenik sıfatını kullanamayacağına ve başka kurumlara müdahale edemeyeceğine hükmedilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı’na göre, Başpiskoposun ekümenik unvanıyla toplantıya davet edilerek bildirgeyi imzalaması, İsviçre’nin oldu-bittisi olup önceden bilgi verilmemiştir. Bu ifadelerden anlaşılan, Başpiskoposun söz konusu uluslararası toplantıda resmi Türk heyetinde yer alması, bakanlık bilgisi dahilindedir. Bu hadise Patrikhane’nin Vatikanlaşmasında önemli bir aşamadır. Zira böyle bir toplantıda Fatih Kaymakamlığı memuru seviyesindeki birinin yer alması kabul edilemez. Bununla beraber, bakanlık iddiası doğru ise söz konusu oldu-bitti karşısında Sayın Bakanın sonuç bildirgesine imza atmadan toplantıyı terketmesi gerekirdi ki bu Rusya ile ilişkiler açısından da çıkış yolu olurdu. Yunanistan’ın Türk adalarını işgaline, mevcut adaları silahlandırarak uluslararası hukuk ihlaline göz yumulmasına, bütün adalar denizi Yunan Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) ilan edilmesine, Türkiye’nin kendi MEB alanını ilan etmekten kaçınmasına, Rum ve diğer azınlık vakıfları varlıklarının iadesine karşın bunun Müslüman vakıfları için gündeme gelmemesine, nihayet Başpiskopos’a her vesileyle üst protokol sunulmasına … bakıldığında Megali İdea yolunda tehlikeli gelişmelere şahit olmaktayız.
alaeddinyalcnkaya@gmail.com
twitter.com/alaeddinyalcink
Yazıları posta kutunda oku