Oldum olası bayramları hiç sevmedim. Sadece bayramlarda ayakkabı ve elbise alınırdı çocukken bizlere. Bu nedenle bayramlardan nefret ederdim. Hele konuya bağlı olarak ne Bayram ismini Ramazan ismini nede Recep ismini hiç mi hiç sevemedim. Ancak Ramazan isimli çok sevdiğim , Bayram isminde yakın dostumun olduğunu itiraf etmem gerekir. Onlar bu sınıflandırmamın dışındadır. İsimle konunun bir bağlantısı olmadığını itiraf ederim.
Bayram ismini neden sevmem, Kanlı bayram diye tanımladığım kurban bayramı ile özdeşleştirdiğim için hiç sevmem. Biri bana kuranda ‘bir koyun alacaksın, tanrı için kurban edeceksin’ yazan bir ayet göstersin. Bende inanayım. ABRAHAM(İbrahim), gece rüyasında vahî görüp, ‘oğlun İSAK‘ı tanrıya kurban edeceksin’ demiş. Abraham’da sabah kalkıp İSAK’ı, tanrı için kurban etmeye uğraşmış. Bir düşünün ISAK’ın psikolojisini? Çocuk dehşetler içinde olmaz mı? Derken melekler kanatlanıp ABRAHAM’a koyun getirirler. ‘Al bunu kurban et ‘ derler tanrı için. Buna Kadir bile inanmaz. Sizce bu hikayedeki ABRAHAM biraz fazla kaçık değil mi? Abraham isminin nereden gelmiş olduğunu bir yazıdan alıntı olarak aktarmak isteyim. Sümer’lere kadar dayandığını söylerler. AB RA HAM, su ateş ve toprak. İnsan oğlunun var oluşundaki ana konular.
Ancak gelin Kurban olayını analiz edelim burada, hangi insan evladını bıçakla tanrıya kurban etmeye kalkar ? İşte bu sapıklık nedeniyle, bu bayramdan ve Bayram isminden nefret ederim. Oruç gibi, bununda mesnetsiz birileri tarafından dayatıldığına inanmaktayım. Beşeriyet var oluşundan bu yana mutlaka tanrılara kurbanlar adanmış, kimi medeniyetlerde bakire kızlar kurban edilmiş.
Ancak RECEP isminden nefretim sonsuzdur. Nedenini bilmiyorum ama, bu ismi hiç sevmem. Konu insanların kişiliklerinde değil, ismin bende yarattığı olumsuz etkidir.
Ramazan ayı ve orucunda neden tutulduğunu hala anlamış değilim. Nefis terbiyesi yemek yememek le yaratılmaz. Adam oruç tutar, ancak çocuklara cinsel tacize varan ahlaksızlığın odağıdır. Neden oruç tutar ki? Geçtiğimiz senelerde bir çok cemaatlerde çocuklara yönelik ahlaksızlıklar ört bas edilmedi mi? Hatta bir Bakan olacak kadın ‘ Bir kereden bir şey olmaz ‘ demedi mi ?
Adıyaman’ da cemaatlerin kuran kursundaki çocuklara ahlak dışı tacizleri ve bunu yapan failler hakkında açılan inceleme dosyaları sırra kadem basmadı mı ? Başka ne kadar ahlaksızlıklar oluyor da, bizim haberimiz olmuyor, diyebilirsiniz. Haklısınız. Haberimiz olunca da bir şey oluyor mu ? İşte orada da bir şey olmamakta ısrar ediliyor. Nedeni ise konu beş tepeye kadar dokunduğundan, kimse cesaret edip soramıyor. Bir çok konu var gözlerden kaçırılıyor. Tıpkı Sinan Ateş cinayeti dosyası gibi.
Büyük deprem gününü hatırlıyor musunuz? Depremin olduğu yerler Kahraman Maraş, Osmaniye, Gazi Antep, Urfa , Adıyaman, Hatay , İskenderun, ve Malatya. Başka etkilenmiş iller de olabilir , dikkat edilirse bu noktaları içeren bölge, Suudi Arabistan karasının yukarıya hareketinden oluşan bir depremi yaşadı ülkemiz. Varımızı yoğumuzu, depremzedelerin acılarını dindirmek için, ortaya koyduk. Henüz daha sonuca gelemedik, hatta gelemeyiz. Çünkü kayıplar sadece maddi konuları kapsamıyor. Manevi konular açıkta kalmakta. Mevcut yönetim yıllardır topladığı deprem fonunu Saray yapımına harcayınca , depremde zarar görenlere bir KAPİK kalmadı.
Hatay demişken aklıma başka bir gerçek geldi . Bir sorum vardı ama cevabını bulamadım. Hatay’a bağlı İskenderun kentinde, depremin ilk gününde, konteynerlerin bulunduğu rıhtımda, çelik konteynerler, kendiliğinden yanmaya başladı. İtfaiyenin yoğun çabası sonucunda yangın söndürüldü. Herkes derin bir OHHH…. çekmişti. Ancak sabaha karşı, daha adli soruşturma ve inceleme başlamadan, aynı konteynerler tekrar yanmaya başladı. İtfaiye yetişemedi, bilmem kaç konteynerler yanıp kül oldu. Aslında bu 40 feet’ lik konteynerlerin içinde ne olduğu, kime geldiği, nereden geldiği, neden kendiliğinden yanmaya başladığı bilinmedi. Kim bu sırrı toplumdan sakladı? Dönemin İç İşleri Bakanının konu ile bağlantısı var mıydı ? Savcı konuyu inceleyip, kamu oyuna izah etmesi gerekirken, konuda derin bir sessizlik neden sardı hem İskenderun’u hem ülkeyi. Konu bir kanaldan Beş Tepeyi de ilgilendirdiği, tevatür olarak konuşulmuştu. Ülkemizin istihbarat teşkilatının başında astsubay baş çavuş vardı. Hepsi de NEDEN sessizdi?
Adli tıp kurumu laboratuvarları teknik olarak, bir külün içinde ne olduğunu, çok hızlı bir şekilde bulması için gerekli bütün ekipmana sahip olduğunu bilmekteyim. Senelerce önce İstanbul Emniyet müdürü rahmetli ŞÜKRÜ BALCI zamanında örnek laboratuvarın kuruluşunda, benim de çok hizmetim olmuştu. Bu nedenle, adli Tıp laboratuvarının ne kadar kabiliyetli olduğunu bilirim. Şimdi bu çelik konteynerlerin neden yandığını, bizim de bilememiz gerekmez mi?
Dünyanın bir başka yöresinde rıhtımda duran kapalı çelik konteynerlerin, kendiliğinden yandığını okuyan veya bilen var mı diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
Yazıları posta kutunda oku