İyi, Kötü ve Çirkin

Çocukken sinemaya gitmeyi hiç sevmezdim. Nedenini bilmiyordum. Ankara da Ulusta birkaç sinema vardı. Ailecek sinemaya gidilirken çok tedirgin olurdum. Film sahnelerinde insanlar senaryo gereği kavgaya tutuşsalar, ben hemen ellerimi yüzüme kapatır, kulaklarımı da kapatır, sahnenin değişmesini beklerdim. Benim için bu bir ıstıraptı. Komedi filmlerinde, o tarihte ünlü komedyenlerin oynadıkları filmler vardı. Laurel ve Hardy nin yarattıkları karakterlerin Sons Of the Desert , Way Out West , ve Block Heads gibi filmlerinde, her iki komedyen bir birine tokat atardı, benim ise bunları seyretmeye cesaretim olmazdı. Başlardım ağlamaya. Annem ve babam filmi yarıda bırakıp, benim için sinemayı bırakıp çıkardık.  - clint eastwood iyi kotu ve cirkin

Çocukken sinemaya gitmeyi hiç sevmezdim. Nedenini bilmiyordum. Ankara da Ulusta birkaç sinema vardı. Ailecek sinemaya gidilirken çok tedirgin olurdum. Film sahnelerinde insanlar senaryo gereği kavgaya tutuşsalar, ben hemen ellerimi yüzüme kapatır, kulaklarımı da kapatır, sahnenin değişmesini beklerdim. Benim için bu bir ıstıraptı. Komedi filmlerinde, o tarihte ünlü komedyenlerin oynadıkları filmler vardı. Laurel ve Hardy nin yarattıkları karakterlerin Sons Of the Desert , Way Out West , ve Block Heads gibi filmlerinde, her iki komedyen bir birine tokat atardı, benim ise bunları seyretmeye cesaretim olmazdı. Başlardım ağlamaya. Annem ve babam filmi yarıda bırakıp, benim için sinemayı bırakıp çıkardık. 

Ablam ise bana çok kızardı. Her seferinde ‘ Onlar film icabı bir birine tokat atıyor, niye ağlıyorsun, senin yüzünden sinemaya gidemiyoruz. ’ derdi. Ama benim elimde değildi. 

Yatılı okula gittiğimde de bu konu beni bırakmamıştı. Okulda film oynatacak bir makine vardı. Bazı Cuma akşamları büyük salona bu makine kurulur, film oynatılırdı. Hepimiz salona dolardık. Ben ise bir kenara oturur , filmin bazı sahnelerinde kulaklarımla gözlerimi ellerimle kapatırdım. Kimse de görmezdi. 

Ankara’da birkaç sinema vardı ve bu sinemalar güzel filmler getirirdi. Ankara, Ulus ve Büyük adlı sinemalara yeni vizyon filmler gelirdi. Ancak filmlerin konusu genelde, hani COWBOYdiye adlandırdığımız türden silahların gölgesinde, atların üzerinde, posta arabaları ile bezendirilen türde üretilmiş konular işlenirdi bu filmlerde. 

Lise çağlarımda değişik konuları işleyen güzel filmler gelirdi bu sinemalara. Arkadaşlarıma uyum sağlama adına sinemalara gitmeye mecbur kalırdım. Yine bazı sahnelerde arkadaşlarımdan gizli kulaklarımı ve bilhassa gözlerimi kapardım.  Bu elimde değildi. 

Hiç unutmam 1970 li senelerde bir film gelmişti.  Sinemalarda gösterilmeye başlandığı günlerde gişelerdeki biletlerin tamamını toplayan çeteler, karaborsa bilet satarlardı. Bu filmin biletleri de karaborsaya düşmüştü. Filmin adı Love Story idi. Filme Türkçe  olarak ‘Bir Aşk Hikayesi ‘ adını vermişlerdi. Filmin yönetmeni Arthur Hiller , ve filmin baş oyuncuları ise Ali MacGraw ile Ryan O’ Neal paylaşmaktaydılar. Tipik bir zengin ailenin oğlu ile fakir bir ailenin kızının aşk hikayesi anlatılmaktaydı. Ben bu filme kaç defa mecburen gittiğimi bilmiyorum amma her seferinde gözlerim kan çanağı içinde kalmıştı. 

Nedenini hala bilemiyorum, ancak hissi konular beni  ziyadesi ile etkiler, ve gözlerime hakim olamam.  Hatta bir başka sefer eşimin ısrarı ile ‘BABAM’ filmine beraber gitmiştik. Nihat Durak’un yönetmenliğini yaptığı ve Çetin Tekindor, Melisa Şenolsun, Berker Güven ve Erkan Kolçak Köstendil’in rollerini paylaştığı bu filmi izlerken, eşimin tedarikli geldiğini anladım. Bir paket kağıt mendili filmi seyrederken tüketmiştim. 

Bir dönemde Dean Martin ile Jerry Lewis in baş rollerini oynadıkları ve bilhassa güzel sesi ile şarkı söyleyen Dean Martin ile abartılı saf karakteri canlandıran Jerry Lewis in davranışlarını konu alan filmleri tercih ediyordum. Nede olsa gülmek insana ruhen rehavet vermekteydi. Bu nedenle komedi filmlerini tercih etmekteydim. Bütün bu serüveni, ülkemizde televizyonun yayına girmesinden evvel yaşamıştım. Aslında Televizyon ülkemizde 1968-1969 yıllarında başladığında haftada birkaç gün ve birkaç saat için devreye girmişti. Daha sonraları televizyon yayınları TRT bünyesinde gelişirken, özel kanallar da rahmetli Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde yayına başlamışlardı. 

Yine 60 lı senelerde sinemalarda bir film çok fazla rağbet görmüştü. 1966 yılı yapımı Sergio Leone’nin yönettiği ve baş rollerini Clint Eastwood, Lee Van Cleef ile Eli Wallach’ın  paylaştığı bu filmin İtalyanca ‘ İl Buono, il Brutto , il Cattivo‘  ve Filmin inglizce adı ise ’ The Good , The Bad and The Ugly’ olarak yayına girmişti. Türkçe adı olarak da afişlerde ‘ İYİ, KÖTÜ ve ÇİRKİN‘ olarak yansıtılmıştı. Bu filmdeki oyuncular filmin içindeki iyiyi , kötüyü ve çirkinliği yansıtmaktaydılar. 

İnsan hayatındaki yaşamı içinde ya iyi bir karakteri yansıtır, veya kötü karakteri yansıtır. Kimi insanlar ise, belki genlerinde mevcut, yaşamlarında sergiledikleri karakter çirkinliği gösterir. Bu davranışları toplum içinde siyasette de bulmanız mümkündür. Kimi siyasi figürler topluma iyi hedefler gösterir, sözleri çiçek gibi gelir insana, kimi siyasi liderler kaşlarını çatarak kötülük diler, kimi siyasi figürlerin ise sözleri çirkinliklerle doludur ve işgal ettikleri makamı hak etmezler diye bir  sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

Metin Atamer 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir