Sayın Turkish Forum mensupları,
Bu satırları yazdığımda Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki büyük depremden kaynaklanan can kaybı 13 bine yakın (Suriye’dekiler hariç). Ölümlerin çok daha fazla olacağı öngörülüyor. Bu vesileyle bu depremler ve Marmara (Gölcük) depremi ile ilgili görüşlerimi sunmak istiyorum.
Bir depremin yarattığı maddi yıkım ve sebep olduğu insani zarar şu faktörlere bağlıdır:
(1) depremin şiddeti,
(2) yer yüzündeki yapıların (evler vb.) dayanıklığı (yapı malzemesi, temelin sağlamlığı, bina yüksekliği, vb.),
(3) nüfus yoğunluğu,
(4) depremin odak noktasına (“focal point”) coğrafi yakınlık,
(5) depremin günün hangi saatlarında olduğu, ve
(6) hava şartları. Depremin şiddeti, oluştuğu zaman ve hava şartları hariç, bu faktörler prensip olarak insanoğlunun kontrolu altındadır.
Deprem şiddetini belirleyen etkenler ise:
(a) biriken gerilimin (“stress”) büyüklüğü,
(b) depremin odak noktasınin derinliği,
(c) kayaçların – özellikle yüzeye yakın olanların – cinsi (kumtaşı, kil, volkanik, metamorfik) ve sertlik/çimentolaşma ölçüsü, ve
(d) bu tabakaların sıvılık (likidite) ölçüsü. Bu hususlara hȃkim olan doğadır.
Sonuç olarak, olası bir depremin tahribatını ve insani zararını azaltmak veya alt düzeyde tutmak için 5 önemli faktör:
(1) yapılanmanın tahmin edilen depremin odak noktasından olabildiğince uzak olması,
(2) az konsolide kumtaşı gibi direnişi düşük sığı tabakaların oluşturduğu araziden uzak olunması,
(3) yapıların sağlam olması,
(4) nüfus yoğunluğunun olabildiğince düşük olması,
(5) hükümetin deprem konusunda duyarlı olması ve halkı bu noktada bilgilendirmesi ve uyarması.
1939 Erzincan depremi, 1999 Marmara (Gölcük) depremi, ve son Kahramanmaraş merkezli depremlerin yarattığı maddi tahribatın yeryüzündeki yapılanma ile yakından ilgili olduğu bilinen bir gerçek. Erzincan depremi öncesinde Türkiye’nin jeolojik yapısı, özellikle tektoniği, hakkında fazla bilgi yoktu; ancak yapılan jeoljik ve jeofizik çalışmalar neticesinde günümüzde bu noktada oldukça zengin bilgi var. Bu demek oluyor ki, gerek Marmara ve gerekse de son Kahramanmaraş merkezli depremlerde yapılanmaya yönelik önlemler alınsaydı hem maddi zarar ve hem de insani yıkım çok daha sınırlı olabilirdi. Bu ihmȃl edildi. Hatay ve Kahramanmaraş bölgesine yerleşen Suriyeli sığınmacılar, insan kaybının daha büyük olmasına yol açtı.
Türk basınında Kahramanmaraş merkezli depremler hakkında bilimsel açıdan açıklayıcı bilgi bulmak maalesef zor – yahut ben görmedim. Oysa harita ve krokiler veya “kesitler” yoluyla halkı aydınlatmak mümkün. Bu noktada bir fikir vermek bakımdan yukarıda Ek-1 genel olarak deprem çeşitlerini, Ek-2 ek ise İnternet’ten alınan, Türkiye’nin genel tektonik yapısını gösteren harita (https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Tectonic_Map_of_Turkey.png).
Haritada Anadolu’nun güney-doğusunda Kahramanmaraş ve İskenderun Körfezi’ne doğru uzanan “Doğu Anadolu Fayı” görünüyor (kırmızı renkli hat). Bu fay, doğrultu (yanal) akımlı bir fay (“strike-slip fault”); yani bir dikey düzlem boyunca fayın 2 tarafındaki bloklar aksi yönde hareket edebiliyor. Dikkat edilirse fayın üstünde güney-batıya (sola) doğru, altında ise kuzey-doğuya (sağa) doğru oklar var (kırmızı). Bu demek oluyor ki bu fay sol-atılımlı bir fay (“left-lateral strike-slip fault”). (Marmara depremine yol açan Kuzey Anadolu Fayı ise “sağ atılımlı” fay; yani alttaki Anadolu Blok’u batıya veya Yunanistan’a doğru kayıyor). İşte 7.7 şiddetindeki ilk Kahramanmaraş depremi üstteki Anadolu Blok’un güney-batıya kaymasıyla meydana geldi. Gelen bilgilere göre kayma 3 metre olmuş:
Kayma miktarı sahaya konulan gözlem cihazlarına dayanıyor.
7.6 şiddetindeki 2. depremi bu haritadan açıklamak mümkün değil, ve depremim şiddeti artçı deprem kapsamına aykırı. Prof. Dr. Celal Şengör’ün bu noktada bir görüşü veya hipotezi var; alttaki videoda ilk 35 dakikada bu görüşü dinlemek mümkün: https://www.haberturk.com/video/tv/izle/yer-bilimci-prof-dr-celal-sengor-haberturk-tvde-sorulari-yanitladi/796327. Yerbilimci Prof. Dr. Cenk Yaltırak’a göre de 2. deprem Richter ölçeğine göre 11 şiddetinde olmuş. Bu görüş muhakkak ki tartışmaya açık.
Şu da var ki, depremler sadece doğrultu (yanal) atılımlı faylar ile ilişkili değil. “Normal” ve “ters” (“reverse”) faylar da depreme yol açabiliyor. Dünyanın en büyük fayı, bir doğrultı atılımlı olan, ABD-California’daki San Andreas fayı.
Asıl dikkat çekmek istediğim nokta, gelecek yeni Marmara depremi. Bu depremin ne zaman olacağı bilimsel olarak saptanamaz, ancak bir zaman olacağı kesin. Jeolog ve jeofizikçiler zaman açısından birtakım kaba tarihler veriyor; bunlar sadece tahmin. Önemli olan, bu depreme hazırlıklı olmak. Her nekadar 1999 depreminden sonra İstanbul’daki eski apartman binaları kısmen yıkılıp daha dirençli yapılıyorsa da, bu önlemler ilerideki Marmara için çok yetersiz kalacak. Zira böyle eski bina çok olduğu gibi, son 20 yıl AKP döneminde İstanbul’da çok sayıda yeni yüksek binalar yapıldı; İstanbul’un “sihirli” silüeti kayboldu. Son rakamlar nedir bilmiyorum; ancak 2017’nin sonuna kadar, AKP’nin ilk 14 yıllık döneminde İstanbul’da 1075 adet , uzunluğu en az 77 metre olan bina yapıldı. Bu yeni binalar 7.7 veya 7.8 büyüklüğündeki bir depreme dayanıklı mıdır?
Üstelik, AKP’nin sığınmacı politakası nedeniyle İstanbul’da büyük bir nüfus patlaması oldu. (Bir zamanlar Türkiye’de doğum kontrolu vardı; Süleyman Demirel doğum kontroluna son verdi; ardından gelen muhafezakȃr hükümetler, özellikle AKP iktidarı, kentleşme ve sığınmacı politakası nedeniyle nüfus patlamasına kapıyı açtı; doğal imkȃnlar zorlandığı gibi depremden doğabilecek insani risk de arttı). Dahası, bir deprem durumunda toplanma alanları olan yerler de yapılanmaya açıldı. Çok yakından biliyorum; 1999 Marmara depreminden sonra Kadıköy’de Selami Çeşme bölgesinde bir toplanma yeri olarak belirlenen bir alana AKP iktidara gelince “çok yandaş” bir şirkete yapılanma için ruhsat verildi; 2-3 gökdelen inşa edildi. Bu binalar yerel trafiği çok zor durumda bıraktığı gibi deprem riski açısından affedilemezdi.
Gelecek Marmara depreminde maddi ve insan kayıplarının çok büyük bir felakete yol açacağını söylemek için kȃhin olmaya gerek yok. Bilime saygı gösterilmez ve ranta ağırlık verilirse olacağı budur. Tayyip Erdoğan son deprem bölgesini ziyaretinde – maden kazalarında olduğu gibi – ölümlere “kader” dedi. Böyle bir zihniyet çok esef verici!
Ayrıca 1999’dan sonra zorunlu olan deprem sigortalarından (vergilerinden) biriken paralara ne oldu? Yapılan açıklamaya göre yol yapımı için kullanılmış!
Şu da var ki, 1999 Marmara depreminin ardından yapım hatalarından çöken binaların müteahhitleri aleyhine açılan 2,100 davada çok yetersiz sonuçlar alındı; birçok ceza ertelendi veya zaman aşımına uğradı ve düşürüldü. https://www.odatv4.com/guncel/1999-depreminden-sonra-2-bin-100-dava-acildi-acilan-davalar-nasil-sonuclandi-inanamayacaksiniz–269942.
Ek-3 ve Ek4’de görüleceği gibi, Türkiye maalesef bir deprem ülkesi. Ülkeyi yönetenlerin deprem riskini çok ciddiye alması, “kader” zihniyetinden vaz geçmesi gerekir. Nüfus patlaması da Türkiye için geriye dönüşü pek zor olan bir gelişme olmuştur; bunun başlıca sorumlusu AKP’dir.
Ve son bir nokta: Marmara Denizi’ni zamanla bir ölü deniz haline getirebileck ve İstanbul ve civarının su sıkıntısını daha da arttırabilecek ve vahimleştirebilecek “Kanal İstanbul” projesi – Montrö Sözleşmesi’ni riske sokması bir yana – bildiğim kadar AKP için hȃlȃ canlı bir proje olarak “rafta” duruyor; vazgeçildiğine dek bir işaret, mesaj yok. Bu proje gerçekleşirse kanımca Türkiye’nin başı büyük derde girecek.
Saygılarımla,
Ferruh Demirmen
Yazıları posta kutunda oku