“Atatürk İlkeleri Çerçevesinde Türk Milliyetçiliği”nin Doğuşu

“Atatürk İlkeleri Çerçevesinde Türk Milliyetçiliği”nin Doğuşu - Ataturk ve Nuri Conker Ankara yakinlarinda bir dinlenme sirasinda

“Atatürk İlkeleri Çerçevesinde Türk Milliyetçiliği”nin Doğuşu

Sadece milliyetçiliği tanımlamak değil Türk milliyetçiliğinin sınırlarını çizmek ve tanımını yapmak da çok zordur. Soldan sağa, liberalden sosyalist milliyetçiliğe, Turancılıktan Türkçülüğe, Resmi milliyetçilikten Türk-İslam Sentezine kadar her rengini bulabilirsiniz ülkede.

Milliyetçilik Cumhuriyetin kuruluşuna damga vuran bir ideoloji ve motivasyon kaynağıdır ancak 1924 Anayasasına girmesi 1937 değişiklikleri sonrasında gerçekleşir. Bu değişiklik sonrasında “1924 Anayasasının 2. Maddesinin ilk fıkrasına göre Türkiye Devletinin nitelikleri şu şekildedir: “Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Layk (Laik) ve Devrimcidir” (Keskinsoy, 2018:151). Keskinsoy’un belirttiği gibi (2018:153), 1937’de yapılanlar aslında CHP’nin 6 okunun anayasaya girmesidir. Tek Parti döneminde parti ve devlet bütünleşmesinin izdüşümü olan bu süreç toplumun tek parti tarafından belirlenen ilkeler çerçevesinde biçimlendirilmesini ifade ettiği için otoriter bir süreç olarak yorumlanabilir.

Öyleye 1924 Anayasasının 88. Maddesinde Türklük tanımı, “Türkiye’de din ve ırk ayırdedilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese ‘Türk’ denir” yer almakla birlikte, devletin niteliklerinden biri olarak milliyetçilikten söz edilemez. 1924 Anayasasında yer almayan milliyetçilik 1937 yılında yapılan değişiklikle, Anayasasının 2. Maddesi olarak CHP’nin diğer ilkeleriyle (altı ok-ilke ile) birlikte devletin bir niteliği olarak girmiştir.

Anayasaya sadece kavram olarak giren milliyetçilik 1960 darbesi sonrası yapılan yeni anayasada oldukça tartışmalı bir konu başlığını oluşturmuştur. 1937 tarihinde anayasaya eklenen devletin niteliklerinden biri olan milliyetçilik ifadesi, milli kavramıyla yer değiştirir, yani milliyetçilik devletin bir niteliği olarak sıralanmaz. İlgili madde 1961 Anayasasında şu şekilde yer alır:

II. Cumhuriyetin nitelikleri.

Madde 2- Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.

Ancak 1961 Anayasasının Başlangıç kısmında Türk milliyetçiliği ifadesi yer alır[1]:

“Tarihi boyunca bağımsız yaşamış, hak ve hürriyetleri için savaşmış olan;
Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 Devrimini yapan Türk Milleti;
Bütün fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, millî şuur ve ülküler etrafında toplıyan ve milletimizi dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak milli birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilen Türk milliyetçiliğinden hız ve ilham alarak…”

1961 Anayasasının Başlangıç kısmı, Kurucu Meclis’in yoğun tartışmaları sonrasında Anayasada zikretmek zorunda kaldığı Türk milliyetçiliğini devletin bir niteliği olarak sıralamaz ama tanımını yaparak anayasada zikreder.

1961 Anayasasında Türk milliyetçiliği şöyle tanımlanır: Bütün fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, millî şuur ve ülküler etrafında toplayan ve milleti dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak milli birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaçlamak.

Darbeyi destekleyen ve darbeye meşru bir zemin hazırlamakla görevli hocalar, milliyetçilik kelimesinin anayasada yer almasına şiddetle karşı çıkarak “milli” kelimesinin yeterli olduğunun altını çizmişler ve katiyetle milliyetçiliğin anayasada yer almasına karşı çıkarak mukavemet göstermişlerdir. Onların kendilerince çeşitli gerekçeleri vardır. Bu gerekçeler arasında örneğin, bu süre zarfında 3 Mayıs 1944 olayları yaşanmıştır. II. Dünya Savaşı sonrası Rusya önemli bir güç halini almış, zaten genç Türkiye Cumhuriyeti sonrası budanan Turancılık arzuları bundan sonra daha da fazla budanmak zorunda kalınmıştır. Alman faşizmi ve ırkçılığı ile de ilişkilendirilen milliyetçilik, Almanya’nın tüm dünya üzerine bir kâbus gibi çöken ırkçılık ve öjeni pratiğini milliyetçiliğe bulaştırmıştır. Milli Birlik Komitesi (MBK) üyelerinden (sonradan komite dışı bırakılan yani 14’lü olarak tabir edilen kudretli) Albay Alpaslan Türkeş’in 3 Mayıs olaylarının içinde yer alması ve yargılanması da bu tartışmanın yaşanma sebeplerindendir. Çünkü Türkeş yani kudretli albay, darbeye yön veren önemli bir figür olarak ön plana çıkıyordu ta ki Yeni Delhi’ye sürgüne gönderilene kadar. Milliyetçilik tartışmalarının bu kadar yoğun biçimde yapılmasının ardında ayrıca 1940’lı yıllardan beri artan komünizm tehdidi vardır. Türkçüleri en fazla rahatsız eden husus, komünizmin ülkeye yöneticilerin örneğin, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel gibilerinin göz yummasıyla bir virüs gibi girip yayılmasıdır. Milliyetçiliğin diri tutulma isteğinin arkasında bu komünist yayılmanın engellenme düşüncesi de vardır.

Anayasaya milliyetçiliğin sokulmama nedenlerinden biri de hocalar tarafından Kürt meselesi olarak gösterilir. Yani Türklüğe dair bir vurgu farklı etnik kimliklerin uyanmasına, bir anlamda onları tahrike neden olabilir. Özellikle Irak’ta 1958 darbesi sonrası Molla Mustafa Barzani’nin Irak’ın kuzeyindeki etkinliği, 1959 yılında 50 Kürt öğrencinin tutuklanması sonrası başlayan meşhur 49’lar Davası[2] Türkiye’de de yavaş yavaş bu kimliğin uyanmasına katkı sağlıyordu.

MBK üyeleri darbenin hemen ertesi günü önce İstanbul Üniversitesinden getirttiği hocalara başta darbe tahrikçisi İstanbul Üniversitesi rektörü Sıddık Sami Onar olmak üzere yeni bir anayasa hazırlama görevi vermiştir. Keskinsoy (2018:154), hocalardan oluşan bu komisyonun hazırladığı tasarının kamuoyunda ciddi tepkiler aldığını belirterek, sonunda MBK ve Temsilciler Meclisinden oluşan bir Kurucu Meclis oluşturulduğunu belirtir. Neticede Ankara Üniversitesi SBF hocalarının da[3] anayasa tasarıları göz önünde bulundurularak hazırlanan anayasa 27 Mayıs 1961 tarihinde Kurucu Meclis tarafından kabul edilir ve 9 Temmuz 1961 tarihinde halkoyuna sunulur.

1961 Anayasasında sert tartışmalar sonrasında Türk milliyetçiliği ve milli devlet ibareleri yer alırken (Keskinsoy 2018:156), 1982 Anayasasında ise milliyetçilik, “Atatürk milliyetçiliğine bağlılık” şeklinde düzenlenir. Türklük tanımı ise, anayasanın 66. Maddesinde, “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” şeklinde yer alır.

1982 Anayasasının hem başlangıç kısmında hem de Cumhuriyetin nitelikleri kısmında milliyetçilik Türk milliyetçiliği olarak değil Atatürk milliyetçiliği olarak geçer.

1982 Anayasasının Başlangıç kısmı yoğun Türk vurgulu şekilde şöyledir:

“Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda;



Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı…”



Görüldüğü gibi 12 Eylül 1980 darbesi sonrası hazırlanan 1982 Anayasasında Türk milliyetçiliği ifadesi Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ya da Atatürk milliyetçiliği şeklinde dile getirilmiştir.

Ayrıca 1961 Anayasasında devletin niteliklerinden bir sayılan milli’lik in yerini de Atatürk milliyetçiliğine bağlı devlet olma vasfı almıştır. 1982 Anayasasında Cumhuriyetin nitelikleri şu şekilde sıralanmıştır:

II. Cumhuriyetin nitelikleri

Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.



Atatürk’ün kendisini tanımlarken, “Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz” gibi vecizeleri esas alındığında Atatürk’ün bir milliyetçilik teorisyeni olma iddiasından çok Türk milletini medeni milletler düzeyine taşıma iddiasında milliyetçiliği önemli bir motivasyon unsuru olarak kullandığı görülür. Oysa Onun da kendisini dahil ettiği Türk milliyetçiliği, askeri darbe dönemleriyle birlikte yeni bir tartışmanın başlamasına neden olmuştur. Çünkü darbe sonrası dönemler Türk milliyetçiliğini Atatürk milliyetçiliğine doğru evriltmiştir. Şimdi kısaca bahsettiğimiz bu evrilme sürecini biraz daha açıklayarak darbe dönemleri sonrası, içinde milliyetçiliğe karşı mevzi genişletmek isteyen daha çok solcu hocaların yer aldığı Atatürk milliyetçiliği teorisinin nasıl şekillendiğini Atatürk’ün milliyetçilik anlayışını da esas alarak Türk milliyetçiliği ve Atatürk milliyetçiliği arasındaki farklara bakalım.

Kaynak:

Keskinsoy, Ömer (2018), Anayasa Hukuku ve Türk Anayasa Hukuku, 2. Baskı, Monopol Yayınları, Ankara.

[1] https://www.anayasa.gov.tr/tr/mevzuat/onceki-anayasalar/1961-anayasasi/ (10.07.2022)

[2] Gençlerden biri ölünce dava tarihe 49’lar Davası olarak geçer.

[3] İstanbul ve Ankara ekibinden bazı isimler şöyledir: Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Muammer Aksoy, Münci Kapani, Coşkun Kırca, Mehmet Emin Paksüt, Enver Ziya Karal, Tarık Zafer Tunaya, vb.


*Tevfik ERDEM İç Politika ve Hukuk Koordinatörü /TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER

Okumaya devam et  70’ler Ankara ve İstanbul

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir