ORHAN VELİ NASIL ÖLDÜ

Şiiri ‘sokağa taşıyan’ o şair nasıl öldü bilir misiniz?Türkiye’de edebiyata düşkün her erkek… - orhan veli

Şiiri ‘sokağa taşıyan’ o şair nasıl öldü bilir misiniz?
Türkiye’de edebiyata düşkün her erkek…

O şiiri mutlaka okumuştur…

Okumadıysa bile başkasından duymuştur…

Kaleme alındığı günleri dikkate katarsanız…

Hafiften erotiktir ama…

Hikayesi şahanedir…

*

Türkiye’nin 40’lı yılları…

Yer; başkent Ankara…

Tatlı tatlı esen yaz rüzgarı…

Kentin merkezindeki evin tül perdelerini ara ara havalandırıyor…

Bella Eskinazi…

Olağanüstü güzel, alımlı bir genç kız…

Henüz 20’sinde bile değil…

Odasında yatağına uzanmış ders çalışıyor…

Bu hikayenin kahramanı Orhan Veli…

Kapıdan uzun uzun Bella’yı seyrettikten sonra…

Salonun köşesindeki küçük masaya oturuyor ve…

Cebinden çıkardığı kâğıda…

Bir şeyler karalayıp yeniden odaya yöneliyor…

Kağıdı Bella’ya uzatıyor ve…

Sadece…

“Bu şiiri sana yazdım…” diyor:

“Uzanıp yatıvermiş, sere serpe; / Entarisi sıyrılmış, hafiften; / Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor; / Bir eliyle de göğsünü tutmuş… / İçinde kötülüğü yok, biliyorum; / Yok, benim de yok ama… / Olmaz ki! / Böyle de yatılmaz ki!”

*

Evin sahibi…

O tarihlerde Türkiye’nin önde gelen çevirmenlerinden…

Akademisyen, yazar Sabahattin Eyüpoğlu…

Güzeller güzeli Bella ise…

Gazeteci – yazar Erol Güney’in baldızı…

Orhan Veli ile Erol Güney ise, üniversiteden arkadaş…

Şairimizin Bella’nın arkadaşlıkları…

İşte öylesi bir yaz günü…

Ankara’nın kalbinde başlar…

*

Bugün…

“Şiiri Sokağa Taşıyan Şair” olarak tanınan Orhan Veli Kanık’ın…

Aramızdan ayrılışının 72’nci yılı…

Müthiş bir “zaman” dilimi…

Şöyle bi’bakın…

72 yılda kimler geldi, kimler geçti Türkiye’nin şiir dünyasından…

Her kuşağın tanıdığı şair o!

Kelimelerle dans eden şair o!

Vatandaşın diliyle yazan o!

Ve…

Ölümsüz kalan…

İki elin parmağı kadar kalan şairlerden biri de o!

Ve…

O, Türkiye’nin bildiği adıyla…

Kısaca…

“Orhan Veli”…

*

Yedek subay olarak…

Gelibolu’da askerlik görevini yaparken yazdığı…

Bi’şiir var ki…

36 yaşında aramızdan ayrılan o dev kalemşorun…

Okumaya devam et  Neler yapmadık şu vatan için!

Adeta “kısacık hayat” hikayesi:

“1914’te doğdum… / 1 yaşında kurbağadan korktum… / 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak sardım… / 13’te Oktay Rifat’ı, 16’da Melih Cevdet’i tanıdım… / 17 yaşında bara gittim… / 18’de rakıya başladım… / 19’dan sonra avarelik devrim başlar… 20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim… / 25’te başımdan bir otomobil kazası geçti… / Çok aşık oldum… / Hiç evlenmedim, şimdi askerim…”

Kaç şair?

Böyle konuşur gibi duygu selini akıtabilir kalbinize?

*

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın şefiydi babası…

Soyadı Kanunu çıktığında…

“Kanık” kelimesini seçti…

Gelgelelim…

O büyük usta “Kanık”ı hiç kullanmadı…

“Orhan Veli” ile başladı ve o ölümsüz imza hep o iki kelime ile yaşadı…

Hala öyle…

Sadece, “Orhan Veli”…
*

Öylesine tatlı bir “İstanbul Sevdası” yaşamıştı ki…

O sevda…

İşte böyle ölümsüzleşti:

“İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı; / Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; / Alnın sıcak mı değil mi, biliyorum; / Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum; / Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından, / Kalbinin vuruşundan anlıyorum; / İstanbul’u dinliyorum…”

*

Orhan Veli…

Şiirde vezin, kafiye ve söz sanatlarını bırakarak…

Serbest şiire yönelen ilk şiir ustası olarak tarihe geçti…

Daima…

Sokaktaki insanın şiirini söyledi…

Dönemine göre, inanılmaz bir “hiciv” ustasıydı…

Kimselerden çekinmeden…

Bazı ustalarla dalgasını geçiyordu…

Mesela…

Ahmet Haşim’in…

“Göllerde bu dem bir kamış olsam” mısrasını hicvetmek için…

“Rakı şişesinde balık olsam” diye yazdı…

Bi’adım daha ileri gitti…

Açlık grevi yapan Nazım Hikmet’e…

“Görmüyor musun, her yanda hürriyet; / Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; / Git gidebildiğin yere…” dizeleri ile seslendi…

*

Orhan Veli…

36 yaşında…

Hani derler ya…

“Hayatının baharı”nda bu dünyaya veda etti…

Hikayesi…

Kendisine yakıştırdığı gibi…

“Bir Garip Orhan Veli” öyküsü gibiydi…

*

1940’lı yılların ikinci yarısı…

Okumaya devam et  İstanbul u Dinliyorum Gözlerim Kapalı

Ankara’da bir meyhane açılır…

Ahırdan bozma köşenin sahibi Şinasi Beray…

O yerin adını “Üç Nal Meyhanesi” koyar…

Kapısını da…

Kovboy filmlerindeki gibi kanatlı yaptırır…

Mekanın müdavimleri ise…

Orhan Veli, Cahit Sıtkı Tarancı, Melih Cevdet Anday, Sebahattin Eyüboğlu ve Can Yücel gibi…

Türk Edebiyatı’nın dev isimleridir…

Orhan Veli, bir akşam dayanamaz…

Veresiye defterine şöyle yazar:

“Üç Nal’a gelen, dört nalla gider…”

10 Kasım 1950’ydi, o gecenin tarihi…

Orhan Veli, arkadaşlarıyla kendi ifadesiyle…

Demlenmek için gittiği “Üç Nal Meyhanesi”nden…

Gece yarısı ayrılır…

Biraz hava almak için…

Oteline yürüyerek gitmeye karar verir…

Birkaç dakika sonra…

Belediyenin kablo döşetmek için açtığı çukura düşer…

Başından yararlanmıştır…

Önem vermez, hastaneden başında bi’sargıyla ayrılır…

Ertesi gün de İstanbul’a döner…

Gelgelelim…

Üç gün sonra bir arkadaşının evindeki öğlen sofrasında…

Birdenbire fenalaşır…

Apar topar Cerrahpaşa Hastanesi’ne kaldırırlar ama…

Ertesi gün…

Orhan Veli son nefesini verir…

O sırada 36 yaşındadır…

Edebiyat dünyası allak bullak olur…

Hemen dedikodu çarkları dönmeye başlar…

15 Kasım tarihli gazetelerde…

Ankara ve İstanbul radyolarının yanı sıra…

BBC, Amerika’nın Sesi, Paris ve Roma radyolarında aynı anda…

Şair Orhan Veli’nin…

“Alkol zehirlenmesi”nden öldüğü dünyaya duyurulur…

Bunun üzerine…

İstanbul Savcı Yardımcısı Cahit Türesel…

Bu ölüm nedenini şüpheli bulup otopsi yapılması emrini verir…

Otopside ise…

Ölüm nedeninin alkol zehirlenmesi değil…

“Beyin Kanaması” olduğu saptanır…

Bu kanamanın nedeni de…

Dört gün önce Ankara’da belediye çukuruna düştüğünde…

Başını çarpmasından kaynaklanmıştı…

*

Burası çok acı…

Vefatından sonra…

Orhan Veli’den üstünden 30 kuruş parayla birlikte bir şiir çıkar…

İşte o şiir:

“İstanbul’dan ayva gelir, nar gelir, / Döndüm baktım, bir edalı yar gelir, / Gelir desen dar gelir, / Günaşırı alacaklılar gelir… / Anam anam, dayanamam, / Bu iş bana zor gelir…”

Okumaya devam et  Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi

*

Bitiriyoruz…

Ünlü şairin cenazesi…

“Tarifsiz kederler içinde / Rumeli Hisarı’nda oturmuş / Bir fakir Orhan Veli” olarak, Tevfik Fikret’in, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tezer Özlü ve Attila İlhan’ın da yattığı Rumeli Hisarı’ndaki Aşiyan Mezarlığına defnedilir…

Çok az kişi bilir…

Mezarı için bir de yardım kampanyası açılır…

Mezar projesini…

“Hayatımın en acı projesi” diyen ressam Abidin Dino çizer… Mimar Nevzat Kemal uygular… Pembe renkli mezar taşını da Prof. Emin Barın yazar…

Veda ediyoruz Orhan Veli’ye…

Kendi dizeleri ile:

“Bedava yaşıyoruz, bedava;

Hava bedava, bulut bedava;

Dere tepe bedava;

Yağmur çamur bedava…”

Düşünebiliyor musunuz?

72 yıl önce bugün sonsuzluğa uğurlanan o şair…

Hala kalplerde…

Hala dillerde…

Hala eserleri başucumuzda…

Nokta…

Sonsöz: “Ağlasam sesimi duyar mısınız? / Mısralarımda? Dokunabilir misiniz? / Gözyaşlarıma, ellerinizle? / Orhan Veli Kanık…”

Kaynak/ egedeson


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir