HZ. MUHAMMED ULUSLARASI TİCARET YAPAN BİR TÜCCARDI

Fox TV'de geçtiğimiz gece (10.04.2022) yayınlanan sahur programında İlahiyatçı Dr. Erkan Aydın "Bütün peygamberlerin meslekleri vardı. Hiçbir Peygamber, başkasının sırtından geçimini sağlamadı" anlamında laflar edince, programın sunucusu Fatih Savaş; "Peygamberimiz de çobandı değil mi hocam?" diye atıldı ortaya. - hz hazreti muhammed evrensel mesaji

Fox TV’de geçtiğimiz gece (10.04.2022) yayınlanan sahur programında İlahiyatçı Dr. Erkan Aydın “Bütün peygamberlerin meslekleri vardı. Hiçbir Peygamber, başkasının sırtından geçimini sağlamadı” anlamında laflar edince, programın sunucusu Fatih Savaş; “Peygamberimiz de çobandı değil mi hocam?” diye atıldı ortaya.

Erkan Aydın Peygamberin Tüccar olduğunu, Bahreyn, Şam, Yemen ve Habeşistan’a ticari seferler yaptığını, Medine’ye hicret edince mescitten önce bir pazar yeri kurduğunu söyledi.

Ancak Fatih Savaş haklıdır. Çünkü bu ülkenin Diyanet İşleri Başkanlığı bile Hz. Muhammed’i, bu millete sürekli okuması yazması olmayan (ümmi) ve çobanlık yapmış birisi olarak tanıttı. Yazarı Prof. Dr. İbrahim Sarıçam olan DİB Yayını “Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı” isimli kitapta “Peygamberimizin koyun otlattığı yerler” diye, bugünkü Mekke’nin çevresindeki kırsal alanlarda çekilmiş abuk sabuk fotoğraflar bulunmaktadır. Yani Diyanet, bugün bile Hz. Peygamberi çoban olarak sunmaktadır Müslümanlara.

Fox TV'de geçtiğimiz gece (10.04.2022) yayınlanan sahur programında İlahiyatçı Dr. Erkan Aydın "Bütün peygamberlerin meslekleri vardı. Hiçbir Peygamber, başkasının sırtından geçimini sağlamadı" anlamında laflar edince, programın sunucusu Fatih Savaş; "Peygamberimiz de çobandı değil mi hocam?" diye atıldı ortaya. - hz hazreti muhammed evrensel mesaji

Bu, cehaletin kutsanmasından ve teşvik edilmesinden, ayrıca zaten Mûcize olan Kur’an’ı Kerim’in, mûcize olduğu ispatlamak, insan mamulü değil Tanrı kelamı olduğunu ispatlamak için geliştirilmiş bir argümandır. Zira bu kabule göre; okuma-yazması bile olmayan bir insan, nasıl olur da böyle yüksek belagata sahip ve Arapça’nın en fasih şekliyle bir kitap yazmış olsun. Oysa bu görüş sahipleri, okur-yazar bile olmayan bir insanın, Kur’an’ı, tam ve noksansız olarak, Allah’tan geldiği şekliyle tebliğ ettiğini ve yazıya geçirttiğini kabul ederler. Elbette biz de Kur’an’ın noksansız olarak yazıya geçirildiğine inanıyoruz. Ancak Peygamberin okur-yazar olmadığına inanmıyoruz.

Çünkü dedesi Abdülmuttalip, Mekkelilerin lideri veya liderlerinden birisiydi. Kâbe’yi yıkmaya gelen Habeşistan’ın Yemen Valisi Ebrehe ile yapılan diplomatik görüşmeleri o yürüttüğüne göre; Mekke’de önemli bir pozisyonu ve ağırlığı olmalıydı Abdülmuttalip’in. Oğlu Abdullah ölünce, yetim kalan torununun Muhammed’in üstüne titriyordu. Yetim torununu, gürbüz şekilde yetişmesi ve Arapçayı aslından öğrenmesi için çölde yaşayan Halime isimli süt anneye verdi. Süt annelik belli bir ücret karşılığında yapılan pahalı bir işti ve fedakarlık gerektiriyordu. Bu ancak zengin ve aristokrat ailelerin altından kalkabileceği bir şeydi.

Kaynaklarda peygamberin 10 tane amcasının, 5 tane de halasının olduğu ifade edilmektedir. Yani güçlü bir ailesi, O’nu himaye edecek çok sayıda akrabası vardı. Bu durumdaki bir çocuğun, okuma yazma öğrenmemesi akıl dışı gözüküyor. Okumayı yazmayı teşvik eden onlarca hadisi ortadayken, kendisinin ısrarla ve ömrünün sonuna kadar okuma-yazma öğrenmemesi hayatın olağan akışına aykırıdır.

Bize göre; Hz. Peygamber, çocukluğunu ve gençliğini, tıpkı diğer akranları gibi dolu dolu yaşamıştır. Kendisi, bir tür Gençlik Örgütü olan “Hılful Fudul” isimli STK’nın kurucu ve en etkin üyelerinden birisisidir mesela. Bu haliyle kavga da etmiştir, aşık da olmuştur. Kaynaklarda, Hılful Fudul üyesi olarak, bir olaydan dolayı Ebu Cehil’in kapısına dayandığı, kapısını yumrukladığı ve yakasını topladığı yazar ki; Ebu Cehil, O’nun bu durumunu “Ağzından köpükler yayan ögkeli bir deve gibi karşımda duruyordu” şeklinde tasvir etmiştir. 25 yaşında, kendisinden 15 yaş büyük Hatice ile evlenmesi ve Hatice’den peş peşe çocuklar yapması, ancak aşk derecesindeki yüksek bir sevgi ve sadâkatla açıklanabilir.  

Okumaya devam et  En sevgiliye…

Hz. Muhammed, Dr. Erkan Aydın’ın da dediği gibi bir tüccardı. Peygamberliğin geldiği 40 yaşına kadar ticaretle meşgul oldu. Başarılı bir ticaret yaşamı vardı ve bu başarı, O’nun, Mekke’nin en zengin dul kadını olan Hatice tarafından önce ücretli yönetici, sonra da eş olarak tercih edilmesiyle sonuçlandı.

Hz. Muhammed’in tüccar kökenli bir peygamber oluşudur ki; Kur’an’da, ticaretle ve alışverişle ilgili, yani ticaret yapmayı tavsiye eden çok sayıda ayet olmasına karşın, çobanlığı öven, çobanlığın önemine ve faziletine vurgu yapan hiçbir ayet bulunmamaktadır.

Eğer Hz. Peygamber çobanlık yapan, hayatını çobanlık ile kazanan birisi olsaydı, mutlaka buna vurgu yapan ayetler de bulunurdu. Hatta Kur’an’da, Bakara Suresi’nin 104. ayetinde “Ey iman edenler! ‘Râinâ!’ demeyin; ‘unzurnâ’ deyin ve iyi dinleyin.” denilerek, “Bize çobanlık et, bizi güt” anlamına da gelen “Râinâ” sözcüğünün kullanılmaması, onun yerine “Bizi gözet” anlamına gelen “Unzurnâ” sözcüğünün kullanılması tavsiye edilmiştir.

Bakara 171. ayette ise “İnkârcılara seslenenin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyen hayvana haykıran çobanın durumuna benzer. Onlar sağır, dilsiz ve kördürler; çünkü onlar düşünmezler.” denilerek, çobanlığın o kadar da matah ve tercih edilecek bir meslek olmadığı ima edilmiştir.

Kur’an, çobanlığın nasıl yapılacağını tarif etmemiş ve çobanlığın kurallarını belirlememiş ama Ticaretin nasıl yapılması gerektiğini ve uyulacak kuralları adeta bir Ticaret Kanunu maddesi gibi ayrıntısına varıncaya kadar açıklamıştır. Bakara Suresi’nin 282. maddesinde buyruluyor ki:

“Ey iman edenler! Belli bir vâde ile birbirinizden borç alıp verdiğiniz zaman onu hemen yazın. İçinizden biri onu doğru bir şekilde yazsın. Yazmayı bilenler, kendisine Allah’ın öğrettiği şekilde yazmaktan çekinmesin de yazsın. Borçlanan kimse de, borcunu söyleyip yazdırsın. Rabbi olan Allah’tan korksun da ondan en küçük bir şey eksiltmesin. Eğer borçlu yarım akıllı veya küçükse yahut bizzat yazdırmaya güç yetiremiyorsa, o takdirde velîsi doğru bir şekilde yazdırsın. İçinizden iki erkeği de bu anlaşmaya şâhit tutun. İki erkek bulunmazsa o takdirde şâhitliğini kabul edeceğiniz kimselerden bir erkekle, biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatabilmesi için iki kadın şâhit olsun. Şâhitler, çağrıldıkları zaman şâhitlik yapmaktan kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun borçları vâdesiyle birlikte yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız, Allah katında adâlete daha uygun, borcu ispat etmeniz için daha sağlam ve şüpheye düşmemeniz için daha elverişli bir yoldur. Ancak aranızda hemen o anda hazır mallar üzerinde yapacağınız peşin alışveriş olursa, bu takdirde yazmamanızda size bir günah yoktur. Fakat yine de alışverişlerinizi şâhit huzurunda yapmanız daha iyidir. Ancak ne yazana ne de şâhitlik yapana bir zarar verilmemelidir. Şâyet onlara bir zarar verirseniz, şüphesiz bu sizin için günah olur. Allah’a karşı gelmekten sakının! Allah size ihtiyaç duyduğunuz bütün hükümleri ve her işte uymanız gereken yolu öğretmektedir. Allah, her şeyi hakkiyle bilendir.”

Okumaya devam et  Diyanet Harama El Uzatmış; Duy da İnanma!

Bu konuda demek gerekir ki; Hz. Muhammed, hemen bütün Anadolu çocukları gibi, çocukluğunda belki bir süre koyun-kuzu götmüş olabilir ama bu iş, O’nun çoban olarak anılmasını gerektirecek çapta, hayatına damga vuran bir iş ve uğraş asla olmamıştır.

Dr. Erkan Aydın’ın yukarıdaki sözleri arasında geçen Peygamber’in ticaret maksadıyla Habeşistan’a gittiğine ilişkin bilgi oldukça dikkatimi çekti. Bu iddiaya, Hz. Peygamber’in, Mekke’de zulme uğrayan Müslümanları, “Orada ülkesinde hiç kimseye zulmedilmeyen bir hükümdar iş başındadır; gidin ve Allah içinde bulunduğunuz durumdan bir çıkış yolu gösterinceye kadar o doğruluk ülkesinde kalın”(1) diyerek, Habeşistan’a gönderdiğine ilişkin bilgileri üst üste koyunca, Hz. Peygamber’in o günkü Habeşistan Necaşisi (hükümdarı) Ashame’yi yakından tanıdığı ve Habeşistan hakkında etraflı bilgiye sahip olduğu da ortaya çıkmaktadır.

Bizimki elbette bir tahmin ve bir akıl yürütme ama Hz. Peygamber, kendisine inanan arkadaşlarını, Kral Ashame’ye emanet ettiğine göre; bu ikili arasında Peygamberlik öncesine dayanan yoğun bir ilişkinin olduğu, Hz. Muhammed’in ise Habeş Kralı veya onun yakın çevresi ile ilişki kuracak seviyede tanınmış bir tüccar ve kervanbaşı olduğu akla gelmektedir. Öyle ki; bu yoğun ilişki, Ashame ölünceye kadar devam etmiş, ikili arasında mektuplaşmalar, haberleşmeler ve karşılıklı elçi göndermeler olmuştur.

Gelin görün ki; yine Diyanet yayınlarında, Hz. Peygamber’in Kral Ashame’yle gıyaben (yüz yüze gelmeksizin) dostluk ilişkisi kurduğu, Hicretin 7. yılının başında olmak üzere 628 yılında elçiler vasıtasıyla kendisini İslam’a davet ettiği, Ashame’nin bu daveti kabul ederek Müslüman olduğu ve 630 yılında öldüğünde, Hz. Peygamber’in onun için gıyabi cenaze namazı kıldırdığı belirtilmektedir(2).

Bu ilişkidir ki; Müslümanların Kral Ashame’ye saygı duymasına sebep olmuş, mezarı Habeşli Müslümanlarca türbeye çevrilmiş ve adeta kutsal mekan olarak kabul edilmiştir. 2012 yılında Türk medyasında yer alan bir haber oldukça ilginçti. “Habeş Kralı’nın türbesine Türkler sahip çıkıyor” başlıklı haberde şöyle deniyordu:

“Hz Muhammed döneminde, Mekke’de, inançlarından dolayı baskı ve zulüm gören, bu nedenle Kızıldeniz üzerinden iki ayrı kafile halinde Afrika’ya göç eden sahabelere ev sahipliği yaparak destek olan Habeş Kralı Necaşi Eshame’nin türbesi ve çevresindeki 15 sahabenin mezarı, Etiyopya’nın Mekele kentine bağlı Necaşi köyünde bulunuyor. Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Başkanlığı (TİKA), Necaşi köyü sakinlerinin koruması altında bulunan, ancak bakımsız haldeki Necaşi Türbesi’nin aslına uygun restorasyonu ve çevre düzenlemesi için harekete geçti.”(3)

Okumaya devam et  En sevgiliye…

Yani Müslümanlar, kaynakların belirttiğine göre; Muhtemelen Eshame’den önceki Habeş Krallarınca Yemen Valisi olarak atanan, ancak daha sonra bağımsızlığını ilan eden Ebrehe’ye lanet okumalarına karşın, ülkesine göç eden ilk Müslümanlara sahip çıktığı ve onları Kureyşli Müşriklere teslim etmediği için Necaşi Ashame’ye büyük saygı duymuşlardır. Ebrehe’nin, Ashame’den önceki krallar tarafından Yemen Valisi tayin edilmesini muhtemel görmemizin sebebi, Ebrehe’nin sebep olduğu Fil Vak’asının 570 (ya da 571 yılında) yaşanmasına karşın, Ashame’nin 630 yılında öldüğüne ilişkin bilgidir(4).

Zira o dönemde bir kralın 50-60 yıl tahtında kalması akıl dışıdır. Çünkü o dönemde taht kavgaları cari idi ve Ashame’nin babası Necaşi Ebcer’in, kardeşi (Ashame’nin amcası) tarafından öldürüldüğü ve çocuk yaştaki Ashame’nin de Arabistan’a sürgün edilerek, Bedir civarında yaşayan Damreoğulları’ndan bir aileye köle olarak satılarak uzun süre orada yaşadığı söylenmektedir(5).

Bu durumda Ebrehe’nin, Ashame’nin babası Necaşi Ebcer veya onu öldürerek yerine geçen amcası tarafından Yemen valisi tayin edilmesi kuvvetle muhtemeldir. 

*

Hz. Peygamber’in Habeşistan ile Peygamberlikten önce tüccar olarak, vahiy geldikten sonra peygamber olarak yoğun ilişki içinde olduğunu dikkate aldığımızda, insan ister istemez düşünüyor; Peygamber acaba Habeşistan’da satacağı ya da oradan getireceği mallar için hangi yolu izledi? Karadan, yani Mısır üzerinden mi Habeşistan’a ulaştı, yoksa Cidde’den deniz taşıtlarıyla, yani yelkenli gemilerle Kızıldeniz’i aşarak mı karşı kıyıdaki Habeşistan’a (bugünkü Etiyopya)ulaştı?

Mekke ile Hz. Peygamber döneminde adı Habeşistan olan bugünkü Etiyopya’nın başkenti Addisababa arasındaki mesafenin, en kısa karayolundan 4250 km. olduğu düşünülürse, eğer Hz. Peygamber ticaret maksadıyla Habeşistan’a gitti ise (bize göre gitmiş olmalıdır) bu yolculuğun kara yolundan değil, deniz yolundan yapılması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü yukarıdaki haberde de zikredildiği üzere; Habeşistan’a yapılan hicretler deniz yolundan yapıldığına göre; Kızıldeniz’in iki yakası arasındaki ticaret de deniz yoluyla yapılmış olmalıdır.

Esasen kaynaklarda geçen “Hz. Peygamber 7. yılın başında (Mayıs 628) Necâşî Ashame’ye, kendisini Damreoğulları’nın yanındaki kölelik günlerinden tanıyan Amr b. Ümeyye ed-Damrî ile, biri onu İslâm’a davet eden, diğeri, ülkesindeki muhacirler arasında bulunan Ebû Süfyân’ın kızı Ümmü Habîbe ile nikâhının kıyılmasını ve onunla birlikte muhacirlerin Medine’ye gönderilmesini isteyen iki mektup ve bazı hediyeler gönderdi. Daveti kabul eden Ashame İslâm’a girdi, Ümmü Habîbe’yi Resûl-i Ekrem’e nikâhladı ve muhacirleri iki yelkenli gemiyle geri yolladı.”(6) şeklinde geçen bilgiler de, Kızıldeniz’in iki yakası arasındaki insan ve ticari emtia taşımacılığının deniz yoluyla yapıldığını göstermektedir…

_______________

1-

2-Age.

3-https://www.aa.com.tr/tr/kultur-sanat/habes-kralinin-turbesine-turkler-sahip-cikiyor/368192 &

4-

5-Age.

6-Age.

________________


Comments

“HZ. MUHAMMED ULUSLARASI TİCARET YAPAN BİR TÜCCARDI” için bir yanıt

  1. Ümmiliginden dem vuracagina Mustafa yı açsana!!!!
    Ya hayrı söyle ya sus!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir