KÖYCÜLÜK VE KÖY ENSTİTÜLERİ

KÖYCÜLÜK VE KÖY ENSTİTÜLERİ - PROF.DR.HAYRETTİN İVGİN / TURKISHFORUM - ABDULLAH TÜRER YENER - cumhuriyet koylu cocuklar

KÖYCÜLÜK VE KÖY ENSTİTÜLERİ – PROF.DR.HAYRETTİN İVGİN / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER

KÖYCÜLÜK VE KÖY ENSTİTÜLERİ - PROF.DR.HAYRETTİN İVGİN / TURKISHFORUM - ABDULLAH TÜRER YENER - koy enstitusu

23 Nisan 1920’de kurulan TBMM orduları zafere ulaştı. Ancak yanmış yıkılmış boydan boya tahrip olunmuş bir Anadolu gerçeği ortadaydı. Aydınları ve dinamik güçleri bitirilmiş, nüfusu eritilmiş, yaşlılar, hastalar, yaralılar, sakatlar, dullar, yetimler, öksüzlerden oluşan, okuma yazma oranı %3 düzeyinde, 11 milyon nüfusu olan bir ülke elde kalmıştı 1923’de Cumhuriyet kurulduğunda durum böyleydi. Ekonomisi güçsüz, sanayisi olmayan bütçesi son derece yetersiz, nüfusun dörtte biri şehirlerde, yüzde 75’i köylerde ve kırsal kesimlerde yaşıyordu. Bunları uzun uzun anlatmayacağım. Aslında bu imkânsızlıklarla ve günün olumsuz şartlarını sizlere saatlerce anlatırım.

Evet nüfusun dörtte üçü köylerde bulunuyordu. Ama inanın, savaş sonrasında Anadolu, bu demografik yapısına göre ekonomik olarak son derece alt sıralardaydı. Köylerin sayısı 40.000 civarındaydı ama ancak 3.000 köyde okul vardı. Nüfusun köylerde ancak % 2 ‘si okuma-yazma biliyordu. Gerisi okul nedir, bu kavramı duymamıştı bile.

TBMM’nin birinci dönem 3. toplanma yılı açılış toplantısında Büyük Atatürk şunu söylüyordu. “Türkiye’nin sahibi ve efendisi kimdir? Bunun cevabını derhal verelim. Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi hakiki üretici olan köylüdür. O hâlde herkesten daha çok refah, saadet ve servete hak kazanan ve lâyık olan köylüdür.” Gerçekten Türkiye’de üretim sadece köylerde yapılıyordu. O da tarımsal ve hayvansal üretim. Ama üretim araçları çağın çok gerisindeydi. Şehirlerde ise üretim yalnızca zanaatkârların yaptığı, kısa süreli ihtiyaçları ancak karşılayan üretimdi. Demircilik, nalbantlık, bakırcılık, semercilik, terzilik, el dokumacılığı vb. Genç Cumhuriyet tüm bu olumsuzluklara rağmen gayret gösteriyordu. Eğitimi, sanayiyi, güçlendirmek gerekiyordu. Ama köyün gelişimine ve imarına ne zaman, ne potansiyel, ne de teknik donatım imkân vermiyordu. 1930’lu yıllarda köye ve köylüye ilgi yeni yeni başladı. Ancak köy nasıl kalkındırılır ve buralarda üretim nasıl artırılabilir? Hep arayış içinde bulunuldu. “Köye Doğru” ve “Köycülük Hareketleri” yöneticilerin bir amacı ve ideali olmaya başladı. Uzun süren çalışmanın bir ürünü olan ve bilimsel gerçeklerin ışığı altında hazırlanan “Köy Kanunu” çıkarıldı.

Okumaya devam et  İki mutlu, iki acı olayın yıldönümü

Ama sadece bu kadar. Tabi ki bu hedefe ulaşmak, çok zordu. Bütün yoklukların yanında 30 Ocak 1923’de Türkiye-Yunanistan arasında imzalanan nüfus mübedelesi anlaşması ile kısa sürede 500 bin kişi iskân edildi. Bu sayı zaman içinde 1,5 milyona ulaştı. Halkçılık ve Köycülük eğitimi ile ilgili 1933’de yurtdışına, özellikle Amerika’ya öğrenciler gönderildi. 1930’ların başlarında Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Halkevleri, Türk Hava Kurumu, Türk Kızılay Cemiyeti gibi kuruluşlar ortaya kondu. T. İş Bankası hayata geçirildi. Mevcut T.C. Ziraat Bankası geliştirildi. Bir yandan da, Veremle, Tifoyla, Sıtmayla, Trahomla, Kızamıkla, Frengiyle, Çiçek salgınıyla mücadele ediliyordu.

Bu hastalıklar özellikle köylerde ve kırsal kesimde çok daha yaygındı. Halkevleri kısa sürede tüm illerde ve ilçelerde teşkilatlandı. Halkevleri bünyesi içinde; Dil-Tarih-Edebiyat, Güzel Sanatlar, Temsil, Spor, Sosyal Yardım, Halk Dershaneleri, Kurslar, Kütüphane, Yayın, Müze ve Sergi Şubelerinin yanında Köycülük şubesi oluşturuldu. Halkevlerinin bu köycülük şubesi bir “Köy Seferberliği” ilân ederek köylere yönelmesi başlandı. “Köycü” adlı bir dergi çıkarıldı.

Tarımla ve ziraatla ilgili kitapçıklar ve broşürler çıkararak köylere dağıtılmaya başlandı. Bunun için; -Topraksız köylüye toprak sağlamak -Köylüye teknik, fenni yardımda bulunmak -Köylüye kredi sağlamak -Köy birlikleri ve kooperatifler kurmak -Köylüyü eğitmek, okul ve kurslarla yetiştirmek -Köylüye fidan, tohum sağlamak, hayvan dağıtmak -Köylüye modern teknik ve ziraî araç-gereç sağlamak -Köylünün hayvancılığını geliştirmek -Yeni tür bitkiler yetiştirilmesine yöneltmek -Hastalıklarla mücadele etmek gibi çalışma alanları ve hedefleri tespit edildi. Buna göre herkes köycü olmalıydı.

Köyü sevmek, onun ne şeklide olursa olsun yükselmesi için çalışmak her yurttaşın görevi kabul edildi. Ve her öğretmen köycü olmalıdır. Bir aydının köycü ve halkçı olmaması mümkün değildir. O yıllardaki düşünce ve ideoloji, Cumhuriyet aydını kavramı böyle bir şeydi. Kalkınmayı köyden başlatmak Cumhuriyetin geleceği için mutlaka başarılması gereken bir hedefti. Bunun için çeşitli ve defalarca kırsal alanda formel ve örgün eğitim atakları başlatıldı. Bunun en çarpıcı örneği “Köy Enstitüleri” oldu. Tabiki Halkevleri ve Halk Odaları da önemli hizmetler ifa etti. Köy Enstitüleri ile Halkevleri sayesinde köylüden Cumhuriyete bağlı bilinçli vatandaşlar çıkarmak hedeflenmişti. Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940 tarihinde zamanın MEB Hasan Ali Yücel’in gayretleriyle kuruldu. Köy Enstitüleri Genel Müdürü de İsmail Hakkı Tonguç idi. Bu bir devlet projesiydi. Fakir ama zeki köy kız ve erkek çocuklarını Köy Enstitülerinde yetiştirerek onları eğitici birer öğretmen yaparak köylerde istihdam etmek temel amaçtı. Öyle de oldu. Bu çocuklara teoride köyün ihtiyacı ne ise bütün bilgiler öğretilmeye başlandı. Yetiştirildikten sonra bu gençler, köy ile Cumhuriyet rejiminin ve devletin birer temsilcisi olarak köy okullarında çalışmaları sağlandı. Tarımsal çalışmalara önem verildi. Zirai ve hayvansal üreticiliğin tüm türleri öğretildi. Hattâ nalbantlık yapacak kadar eğitimleri çeşitlendirildi. Ayrıca sağlık konularında eğitildiler.

Okumaya devam et  MENEMEN OLAYI ve ŞEHİT ASTEĞMEN KUBİLAY

Sanki bir hemşire gibi iğne yapar, doktor gibi ilk yardıma hazır hâle getirildi. Öğrencilere okuma-yazma öğretmesinin yanında onları hayata hazırlayan eğitim verildi. Hattâ köyün bütün fertlerine klavuzluk yapar, bilgilerini onlarla paylaşır, bahçede, bağda, tarlada, ormanda onlarla birlikte çalışır ve üretim çalışmalarında açıklayıcı bilgiler verir, onların sorunlarını çözerdi.

Türkiye’de 21 köy enstitüsü, binlerce öğretmen yetiştirdi. 1954 yılında siyasi nedenlerle kapatıldı. Buralardan 1600-1700 kız öğrenci mezun oldu ve öğretmen çıktı. 17.300 öğretmen, 8 bin 500 eğitmen yetişti. Köy Enstitülerinde teorik eğitim yaptırılmadı. İş içinde eğitim ilkesiyle öğretmen yetiştirildi. Bu okullarda çağdaşlaşma ve demokrasi kültürüyle öğrenciler yetişiyordu. Yazı, resim, heykel, tiyatro, müzik, edebiyat alanlarında çok iyi yetiştirildiler.

Öğrencilere Türk ve dünya klasikleri okutuluyor ve öğretiliyordu. Ayrıca millî ve evrensel kültürü de benimsiyorlar ve her bir öğrenci mutlaka bir müzik enstrümanı çalıyordu. Köy Enstitüleri, kendi kaynaklarını kendi ortaya koyuyordu: Binalarını kendileri yapıyorlar, yiyeceklerini kendileri yetiştiriyor, kendi elektriklerini kendileri üretiyorlardı. Köylere ve çevreye örnek oluyorlardı.

Hani her şeyde “dış güçler” aranıyor ya! İşte bu konuda da dış güçler vardı. Onların dediği şekilde Köy Enstitüleri kapatıldı ve aradan 68 yıl geçmesine rağmen halâ emperyalizmin ellerinden yakamızı kurtaramadık. Herhalde bu gidişle bırakın yakamızı kurtarmayı emperyalizmin esiri ve kölesi pozisyonumuzu devam ettireceğiz.

OKU, YORUMLA ve PAYLAŞ ==>

Türkiye Anadolu Haber


Comments

“KÖYCÜLÜK VE KÖY ENSTİTÜLERİ” için 2 yanıt

  1. mahmut kon ur avatarı
    mahmut kon ur

    köy enstitülerinden mezun olupta namaz kılan haca giden oruç tutan….varmı??,okulda din eğitimi almışlarmı.milli ve manevi karekterb kazanabilmişlermi?.o zamanın genem müdürü ve bakanı kızılmıydı????

  2. Aylin avatarı

    kiliseye ve satan ayinlerine gidiyorlarmış mahmut

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir