STK’ların Dış Politikaya Katkıları

Türk İnsani Sivil Toplum Kuruluşlarının Türk Dış Politikasına Katkıları - stkdissiyaset2

Türk İnsani Sivil Toplum Kuruluşlarının Türk Dış Politikasına Katkıları

Galip YÜKSEL İstanbul Üniversitesi

Dünyada var olan temel sorunların artması ile dış politikada önemli araçlardan biri haline gelen dış yardımlar, devlet dışı aktörlerin uluslararası sisteme dâhil olması ile kapsamını genişletmiştir. Bu kapsam genişliğini ve aktör sayısındaki artışı, farklı dinamikler ile harmanlayan ülkeler, geleneksel donörlerin karşısına yükselen donörler olarak çıkmışlardır. Yükselen donör ülkelerden biri olan Türkiye’nin dış politik dönüşüm yaşamasında belirleyici bir etkiye sahip olan Türk İnsani Sivil Toplum Kuruluşları(İSTK), sağladıkları insani yardımlar ile Türk Dış Politikasının diplomasi sürecinin bir parçası haline gelmişlerdir. Komşular ile iyi ilişkiler prensibi ve dış politikada sorunsuz bir ülke imajı çizmek isteyen Türkiye, diğer ülkeler ile diplomasi dilini konuşabileceği araçlar geliştirmiş ve diplomatik süreçteki sivil gücü de STK’lar ile tamamlamıştır. İnsani yardımlardaki niceliksel etkileri ile birlikte Türk Dış Politikasının temsilcilerinden biri haline gelen STK’lar, kuşkusuz Türkiye’nin yumuşak gücüne olumlu katkılarda bulunmuşlardır. Kalkınma yardımlarını temel bir kamu diplomasisi ve tanıtım aracı olarak kullanan Türkiye, 1980’li yıllardan itibaren dış yardım yapsa da son yıllarda kamu diplomasisi ve uluslararası kalkınma alanlarında daha çok etkili ve görünür olmak için insani ve kalkınma yardımlarında önemli bir rol almış ve aktif bir kamu diplomasi oyuncusu olarak faaliyet göstermiştir. Bu bağlamda, Orta ölçekli bir güç olarak tanımlanan Türkiye’nin insani yardım konusundaki hassasiyeti uluslararası alanda diplomatik saygınlığına ve ülke temsiliyetine önemli katkıda bulunmuştur. Bununla birlikte uluslararası ilişkilerde Türk Dış Politikasına katkı sunan tüm diplomatik aktörler kamu diplomasisinin belirleyici unsurları olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle 2000’li yıllardan sonra etki ve kapasite açısından önemli gelişmeler kaydeden Türk İSTK’larının Türk Dış Politikasına katkıları bu çalışmanın cevap aradığı ana sorunsal olarak karşımıza çıkmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Türk Dış Politikası, Dış Yardımlar, İnsani yardımlar, Devlet Dışı Aktörler, İSTK’lar

ABSTRACT

Foreign aids, that become one of the crucial foreign policy tool along with increasing fundamental problems in the World, had extended its own scope with emergence of non state actors in international arena. Because of that, there occured new kind of donors which are called as rising donors, in consequence of harmonization of various dynamics in the field. Turkish Non-Governmental Organizations (TNGOs), which have decisive role in transformation of foreign policy understanding of Turkey, become a significant part of Turkish diplomacy by providing humanitarian aids. In this paper, motivations, resources, main problems and contribution to Turkish Foreign Policy of TNGOs, especially increasing role and capacity after 2000s, had been scrutinized.

Key Words: Turkish Foreign Policy, Foreign Aids, Humanitarian Aids, Non- Governmental Actors, TNGOs

GİRİŞ

Bu çalışma, literatürde bir devlet dışı aktör olarak sınıflandırılan ve genelde İnsani Sivil Toplum Kuruluşu ya da İnsani Yardım Kuruluşları (İYK) olarak adlandırılan kuruluşlarının Türk Dış Politikası’ndaki (TDP) rollerinin incelenmesiyle ilgilenmektedir. Türk Dış Politikasına bir şekilde etki eden ya da katkı sunan İSTK’ların yapıları, türleri, motivasyonları, bu kuruluşların bu türden faaliyetlerinin dış politika yapım ve uygulama süreçlerine etkilerinin boyutları ve Türk Dış Politikasından ne derece ve nasıl etkilendikleri gibi sorular bu çalışmanın hareket noktasını oluşturmaktadır.

Son yıllarda etkisi ve kapsamı giderek artan küreselleşme, devlet dışı aktörleri Uluslararası İlişkiler disiplininin gündemine yeniden getirmiştir. Bu bağlamda devlet dışı aktörler giderek artan bir şekilde uluslararası ilişkiler ve diğer ilgili literatürde farklı açılardan çalışılmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında, herhangi bir dış politikanın; bu aktörlerin rolleri, ağırlıkları, etkileri bakımından incelenmesi dış politika yapım ve karar alma süreçleri açısından olduğu kadar akademik bir düzeyden de bir zorunluluk haline gelmektedir. Küresel düzeyde artan bu ilgiye ek olarak Türk Dış Politikasının son yıllarda geçirdiği dönüşüme paralel bir şekilde, Türk Dış Politikasında da hem devlet dışı aktörlerin rolü ve etkinliği artmış, hem de devlet ve devlet dışı aktörlerin belirli politika alanlarında iş birliği ve koordinasyonu meselesi daha önemli bir hale gelmiştir. Yine, Türk Dış Politikasının etkinliği ve etkisi açısından son yıllarda insani diplomasi, kalkınma ve insani yardım önemli dış politika araçlarına dönüşürken, bu alanda faaliyet gösteren STK’lar önemli devlet dışı aktörler haline dönüşmüşlerdir.

Devletler tıpkı ticaret yaparken karşılaştırmalı olarak üstün oldukları alanlara yoğunlaşmak eğilimindelerken, dış politika ile ilgili faaliyetlerinde de kendileri için bir takım öncelikli “niş” alan arayışı içinde olurlar. Niş alanlar özü itibariyle, bir dış politika açısından devletlerin mümkün olan her türlü (beşerî, ekonomik, finansal, diplomatik) kaynağını organize bir şekilde belirli bir alana yoğunlaştırarak, bir nevi diplomatik markalaşma yaptıkları bir alandır (Cooper 2016). Yukarıdaki veriden de görüleceği üzere, Türkiye özellikle son on yılda bu alanda önemli ölçüde ağırlığını artırmış ve bu alanı kendisi için bir “niş dış politika alanı” olarak gördüğüne dönük önemli ölçüde veri sunmuştur. Örneğin, Türkiye’nin sağlamış olduğu yardımların oldukça küçük bir kısmının, OECD verileri içerisinde yer alan çok taraflı kuruluşlar eliyle yapıldığı dikkate alınırsa (Türkiye yaptığı toplam yardımların sadece %2’lik bir kısmını bu kurumlar aracılığıyla gerçekleştirmektedir) Türkiye’nin bu alanda yaptığı toplam yardımların boyutlarının çok daha fazla olduğu söylenebilir (Mehmetcik 2018). Irak ve Suriye iç savaşı gibi Türkiye’nin yakın coğrafyasında yaşanan krizler ve çatışmalar, Arakan gibi uzak coğrafyalarla kurulan kültürel ve duygusal yakınlıklar ve Afrika’da yaşanan insanlık trajedilerine üretilen tepkiler, Türkiye’yi insani yardım alanında daha organize politikalar ve etkili pratikler geliştirmeye zorlamaktadır. Ayrıca son yıllarda; Afrika, Orta Doğu ve diğer Uzak Doğu ülkelerinin, Birleşmiş

Milletler (BM) gibi kurumlardaki stratejik önemi, Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyelik oylaması bağlamında yeniden keşfedilmiştir. Yine bu ülkelerin Türkiye’nin ekonomik kalkınması için önemli stratejik ortaklar oldukları, Türkiye’nin bir bölgesel güç olma iddiası çerçevesinde geliştirdiği politikaların bu ülkelerle kurulacak yakın ilişkiler ile mümkün olabileceği gerçeği, Türkiye’nin ekonomik ve insani yardım alanını bir stratejik öncelik olarak ele almasını gerektirmektedir. TDP açısından bu alanda en önemli kaldıraçlardan bir tanesini insani yardım faaliyeti yürüten sivil toplum örgütleri ve bu örgütlerin yürüttüğü faaliyetler oluşturmaktadır.

Türk İnsani Sivil Toplum Kuruluşlarının Türk Dış Politikasına Katkıları - stk

19. yüzyıla kadar insancıllık (humanitarianism); din, politika, tıp gibi çalışma alanlarının bir dalı olarak ortaya çıkmış ve bu alandaki pratik de daha çok dini (kilise) ve politik (devlet) kurumların tekelinde kalmıştır (Barnett 2011). Fakat zamanla, insani yardım tanımı, pratiği ve aktörleri de değişim göstermişlerdir. İSTK’lar bu tarihi gelişmenin önemli parçalarından bir tanesidir ve 1980’lerden bu yana küresel ölçekte ağırlıkları artmaktadır. Söz konusu dış yardımlar olduğunda, Uluslararası İlişkiler açısından gerçekten de iki önemli tespit yapmak mümkündür. Bunlardan birincisi bu alanlarda faaliyet gösteren STK’ların rolü ve etkinliklerinin hızla artıyor olması gerçeğidir. Bunun önemli bir nedeni teknolojik gelişmelerin ve küreselleşmenin de etkisiyle eskiden sadece devletlerin tekelinde olan bu alanın daha fazla oranda devlet dışı aktörlerin etkinliklerini artırdıkları bir alana dönüşmesidir. OECD DAC raporlarında işaret edildiği üzere, bugün artık insani yardımların önemli bir bölümü STK’lar eliyle fonlanmakta ve önemli bir kısmı da yine STK’lar eliyle dağıtılmaktadır. Yukarıdaki grafikte (Şekil 1) OECD DAC üyesi ülkelerde STK’lardan fonlanan yardımların oranının artış hızı görülmektedir. Özellikle acil ihtiyaçların giderilmesi gerektiği kriz, iç savaş, doğal afet gibi durumlarda bu türden STK’ların rolleri oldukça önemlidir (“How DAC Members Works with CSOs” 2018). Dünyada binlerce STK farklı saik ve nedenlerle bu türden kriz, iç savaş gibi insani yardımın gerektiği ortamlarda çalışmaktadır. Buna ek olarak, dünyada dağıtılan insani yardımların oldukça önemli bir kısmı Birleşmiş Milletler(BM) gibi çok uluslu örgütlenmeler eliyle yürütülmektedir ve bu örgütler ve İSTK’lar arasında ve yine devlet kurumları/yarı devlet kurumları ve STK’lar arasında hem finansman hem de sahada önemli bir koordinasyon ve iş birliği gerçekleşmektedir. Dolayısıyla küresel ölçekte söz konusu insani yardım olduğunda STK’lar oldukça önemlidirler.

Benzer bir durum Türkiye açısından da söz konusudur. Türkiye’nin son yıllardaki siyasi istikrar ve ekonomik büyümesine paralel olarak dış yardımlar noktasındaki etkinliği artmış ve bu alanda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının sayısı ve faaliyet alanları da önemli ölçüde genişlemiştir. Örneğin Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) 2016 Faaliyet Raporu’na göre, Türkiye tarihinde ilk defa resmi kalkınma yardımlarının milli gelire oranında BM’nin
%0,70’lik hedefini aşarak %0,76’lık bir orana ulaşmıştır. Toplam 7 milyon 943 bin $’lık kalkınma yardımının 655 bin dolarlık kısmı ise sivil toplum örgütlerince gerçekleştirilmiştir (“Türkiye Kalkınma Yardımları Raporu 2016”). Bu rakam, insani yardım alanında önemli konumda bulunan diğer ülkelerle kıyaslandığında küçük olmakla birlikte, Türkiye’nin şimdiye kadar ulaştığı en yüksek rakamı ifade etmesi ve uzunca bir süredir devam eden bir yükseliş trendini temsil etmesi bakımından önemlidir.

Küresel ölçekte insani yardım bağlamında yapılabilecek ikinci önemli tespit ise, eskiden sadece Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Sınır Tanımayan Doktorlar, Oxfam gibi Batılı büyük sivil toplum örgütlerinin etkin ve etkili olabildikleri bir alanda jeo- politik ve jeo-ekonomik değişimlerin de etkisiyle daha fazla sayıda “Batı-dışı” STK’nın etkisini artırdığı gözlemidir (Malhotra 2000). İnsani yardım kuruluşları, Batı orijinli bir olgu olması nedeniyle bütün bir 1980’ler, 1990’lar ve 2000’ler boyunca alan, Batı merkezli yardım kuruluşlarının hâkimiyetinde kalmıştır. Fakat 2000’li yılların başından itibaren Batı-dışı, özellikle Asyalı ve Orta Doğulu STK’lar da etkinliklerini artırmışlardır (Benthall ve Bellion-Jourdan 2003).

İnsani yardım faaliyeti yürüten STK’lar diğer devlet dışı örgütlerden, yapı, finansman ve çalışma pratikleri bağlamında önemli ölçüde ayrışmaktadır. İnsani yardım, geniş bir gönüllü ağı oluşturularak ve bu ağı etkin bir şekilde kullanarak sahada yapılan bir iş olması bakımından önemli ve uzmanlık gerektiren bir iştir. Türkiye açısından da özellikle Soğuk Savaş’ın bitişi ve eski Sovyet bloğu üyesi Türki Cumhuriyetlerle kurulan ilişkilerin bir boyutu olarak başlayan, Bosna Savaşı’yla coğrafyası genişleyen, 1999 depremiyle iç örgütlenmeleri hızlanan ve daha sonrasına 2000’li yıllarla birlikte Türkiye’deki iç politik değişikliklerle daha geniş tanınma ve hareket alanı kazanan insani yardım kuruluşlarının sayı ve etkinliklerinin artma trendi özelikle Orta Doğu ve Afrika’da yaşanan krizlerle hızlanmaya devam etmiştir. Günümüzde irili ufaklı onlarca Türk İSTK yüzlerce ülkede insani yardım faaliyeti götürmekte; eğitimden sağlığa, su kuyusu açmaktan barınaklar inşa etmeye, katarakt ameliyatı yapmaktan yetim çocuklara bakmaya kadar çok çeşitli alanlarda ve kimi zaman devlet kurumlarıyla birlikte faaliyet göstermektedirler (Aras 2017).

TÜRK İNSANİ YARDIM STK’LARI VE TÜRK DIŞ POLİTİKASINA KATKILAR

Küreselleşmenin ortaya çıkardığı çok aktörlü yapılar ile birlikte kalkınma yardımları içerisindeki aktörler de çeşitlilik ve farklılık kazanmıştır. Devletler ve Uluslararası örgütlerin hâkim olduğu dünya sisteminde 1990’lı yıllardan itibaren sivil toplumun sesleri yükselmeye başlamıştı. Devletler ve Uluslararası örgüt yapılarının değişen dünya dinamiklerinin ortaya çıkardığı sorunlara çözümler üretme konusunda yetersiz oluşu daha fazla aktörün devrede olmasını gerektirmişti. Çok yapılı ve çok sesli bir sistemin getireceği çözümler, sadece devletlerin ve uluslararası örgütlerin güdümünde yönetilen bir sistemin getireceği çözümlerden daha uygulanabilir, daha sürdürülebilir ve daha kapsamlı olacağı konusunda genel bir görüş olduğunu söylemek mümkündür.

Devletlerin iyi yönetim yapısına sahip ol(a)mayan ülkelere doğrudan yardım yapmak yerine aracı kurum ve kuruluşları kullanması STK’ların gelişiminde ve görünürlüklerinin artmasında önemli bir etkiye sahiptir. Devletlerin STK’ların gönüllülerinden faydalanıp maliyet azaltma düşüncesinin de bu gelişimde payının olduğu yadsınamaz. Barnett da bu düşünceyi destekler sözler sarf etmiştir; STK’ların varlığının daha hissedilir olması ile devletler, insani eylemlerdeki maliyetlerini azaltabileceklerini fark ettiler ve STK’lara daha fazla alan açtılar. (Barnett 2005, 726) Devletler yardım sağlamada kendi adına sahada olacak aktörlere fonlar aktararak bağışçı olmaya devam ettiler. (Stein 2008, 127) Ayrıca dünyada var olan temel sorunların fazlalığı STK’ların sayılarındaki artışın bir başka sebebidir. Krause’ye göre her yüksek görünümlü acil durum, yerleşik kurumlar ile rekabet halinde olan yeni küçük kuruluşların ortaya çıkması ile sonuçlanmıştır. (Krause 2014, 109) ‘‘İnsani Organizasyonlar, bugün özellikle uluslararası ilişkilerin geleneksel yürütülme biçimlerinin kabuk değiştirmesiyle, sadece yardım toplayan ya da çeşitli eylemler için lobi faaliyetinde bulunan yapıdan daha fazla anlamlar içermektedir.’’(Özlük 2016). Martens, dünyada var olan bağışçıların tek bir hedef paylaşmaları söz konusu olsaydı, yeryüzünde bir tane yardım ajansının yeterli olabileceği düşüncesi ile yukarıdaki açıklamayı desteklemektedir. (Martens 2005, 660). Ayrıca Martens’e göre STK’lar 21.yy’ın başlarında sahip oldukları yıllık cirolar ile tam ölçekli çok uluslu bir endüstri haline gelmişti. STK’lar, bağışçılar ve alıcılar arasında köprü görevi görmektedir.

STK’ların yüklendikleri sorumlulukların bağışçı ve alıcı arasında her zaman oluşması mümkün olmayan teması sağladığı görülmektedir. Yüklendikleri sorumlulukların yanında problemlerin azami seviyelere indirilmesi ve 21. yy’ın yeni diplomatik kavramlarından biri olan arabuluculuğa öncülük etmeleri STK’ların varlığının gerekliliğini ortaya koyan kanıtlardır (Martens 2005, 649). Bu görüşlere ek olarak Nunnenkamp ve Öhler, STK’ların resmi yardım kuruluşlarına nazaran dış yardım sağlama konusunda daha çok etkili olduklarına inanmaktadır. (Nunnenkamp ve Öhler 2012, 100). Hoebink ve Schulpen ise, STK’ların rolleri ile ilgili Lewis ve Kanji’nin sınıflandırmasına değinir. Lewis ve Kanji STK’ların rollerini sınıflandırır ve bunu üçe ayırır: 1. Hizmet sağlayıcılar 2. Katalizörler 3. Ortaklar(Hükümetler veya kurumsal sektör). (Hoebink ve Schulpen 2014, 10)

STK’ların dış politika oluşum süreçlerine katılma ve etkileme amacıyla kullandıkları yöntemlerden biri; Uluslararası örgütler ile birlikte çalışıp hem hükümetler hem de uluslararası kurumlar üzerinde etki yaratmaya çalışmaktır (Doğan ve Cerit Mazlum 2006, 16). Daniela Irrera’ya göre, STK’ların silahlı çatışma bölgelerinde ve yakınlarında sayıları her geçen gün artmakta ve bu bölgelerde ılımlı oyuncular ve uzman gruplar olarak insani müdahalelere katılmaktadırlar (Irrera 2012, 192-93). Sivil toplum kuruluşlarının meşrulukları ile ilgili birçok tartışma ve soru mevcuttur. Fakat STK’lar doğaları gereği devletlere göre tabana inme konusunda daha yatkındırlar. Bu yüzden devletlerin STK’lar aracılığıyla yardımlarını ulaştırdıklarını görmekteyiz. Ayrıca STK’lar diğer aktörlere kıyasla daha net mesajlar üretirler ve devletlere nazaran bürokratik işlemlerde çok daha hızlı hareket ederek yardımların gecikmesini önlerler. STK’ların bu özelliklerinden dolayı yardım faaliyetlerindeki aktif aktörlerden biri olması ile birlikte Türk STK’ları da Türk Dış Politikasının belirleyici unsurlarından biri haline gelmiştir.

Okumaya devam et  VIDEO: ERDOGAN-OBAMA GORUSMESI TAM METNI

Aras ve Akpınar, Türk İSTK’larının özelliklerini şu başlıklar altında açıklamaktadırlar: Esneklik, Koşul olmaması, Sürdürülebilirliğin sağlanması, Özel bağışlara güvenmek, Savunuculuk peşinde olmaları, Katalizörler olarak din ve kültür, Türkiye’nin Yurtdışında temsili ve teşviki. (Aras ve Akpinar 2015, 237-40) Buna karşın OECD’ye göre iyi bir insancıl bağışın temel özellikleri ise şu şekilde olmalıdır; öngörülebilirlik, dakiklik/zamanındalık, esneklik, orantılılık, asgari düzeyde tahsis/ayırma. (OECD 2009, 103)

Türk STK’ları sahip olduğu özellikler bağlamında esneklik, özel bağışlar, din ve kültür konularında Batılı yardım kuruluşlarından ayrılmaktadırlar. Türk STK’ları Batılı STK’lardan ayıran ilk özellik esnekliktir. Aras ve Akpınar, Türk İSTK’ların sınırlı bir çalışma alanına girmediklerini ve esnekliği insancıl çalışmalarının etkinliğini arttırmanın bir aracı olarak gördüklerini belirtmektedirler. (Aras ve Akpinar 2015, 237) Türk İSTK’ları bu özellikleri ile daha hızlı hareket ederek daha kapsamlı ilişkiler kurabilecekleri gibi işbirliği inşa sürecinde de önemli bir yere sahiptirler. Bir diğer ayırıcı özellik ise özel bağışlardır. Çalışmanın ana öznesi olan Türk İSTK’ ların temel fon kaynağı bağışlardır. 2000’li yıllardan itibaren toplumda oluşan yardım motivasyonu orta sınıfın genişlemesi ve hayırsever sayısının artışı ile had safhalara ulaşmıştır. Bağışçı ve aracı kuruluş arasındaki iletişimin de geliştirilmesi ile özel bağışlar Türk yardımlarında önemli bir fon kaynağı haline gelmiştir. Son ayırıcı özellik olarak din ve kültür, Bugünkü Türk insani yardımlarının omurgasını oluşturan iki önemli bileşendir. Hükümetin bu iki söylemin yanında tarihsel sorumluluk bilincini de eklemesi ile Türk STK’ları dış politikada Türk hükümeti ile eş politikalar yürütmeye başlamıştır. Bu anlamda din ve kültür söylemleri toplumda karşılık bulan ve bağışçının motivasyonuna hitap eden belirleyici söylemlerdir. Din söylemlerinin dış politikada ve dış yardımlarda bu denli sık kullanılması bazı eleştirileri doğurmaktadır. Türk STK’larının daha çok Müslüman toplumlara insani yardım götürdüğü algısı Türk STK’ları tarafından yanlış olarak nitelendirilmektedir. Aras ise, Türk STK’larının bunu kabul etmeseler de Müslüman toplulukları hedef alma eğiliminde olduklarını ve ‘ümmet’ bilincinin motivasyonlarında önemli bir rol oynadığını belirtmektedir (Aras 2017a, 6). Yardıma muhtaç olan bölgelerin yaygın din görüşü göz önüne alındığında, Müslümanların yaşadıkları bölgelerde bu oran bir hayli yüksektir. Bu nedenle Türk STK’larının yapılan yardımlarda daha çok Müslüman nüfus yoğunluklu bölgelerde yardım faaliyetleri yürütmeleri kendilerince anlaşılabilir bir durumdur.

Türk STK’larının sağladıkları yardım türlerine baktığımızda; su kuyusu, kurban/adak- akika, Ramazan yardımları, İftar sofraları kurulması, kalıcı eserlerin onarımı, yetim sponsorluğu, fitre ve zekât yardımları, Kuran-ı Kerim dağıtımı, sağlık yardımları, katarakt ameliyatları, gıda kolisi, giyim yardımları, yakacak yardımları, eğitim, acil yardım ve insani yardım gibi yardımlar ön plandadır.

STK’ların son yıllarda Türkiye’de önemli gelişimler kazanması, 11. Kalkınma Planı’nın ön raporunda belirtilen hususlardan birisidir. Dünyada gelişmiş ülkelerin ortak özelliklerinden biri olan STK sayısının ve niteliğinin fazla olması, hızla gelişen ülkelerden biri olan Türkiye’nin sahip olduğu STK sayısı ve nitelikleri göz önüne alındığında kalkınma sürecinin önemli bileşenlerinden olacaktır. Hem STK sayısının hem de STK’ların niteliklerinin artması Türkiye’nin küresel anlamda büyümesinde belirli bir etkiye sahiptir. Ön rapora göre, ‘‘Sivil toplumun geliştirilmesi ve güçlendirilmesine dair çerçeve bir Sivil Toplum Kanunu’nun çıkarılması ve sivil toplum kurumlarının hukuki statülerinin, kurumsal yapılarının, faaliyetlerinin, kamu kurumları ile ilişkilerinin ve mali kaynaklarının düzenlenmesi etkili bir başlangıç olacaktır.’’(Özel İhtisas Komisyonu 2018, 54-55). STK’ların kurumsal yapısının geliştirilmesi gerektiğine değinilen raporda bu anlamdaki gelişimin sağlanması için eğitim programlarının ve bu STK’ların teknolojiler ile buluşturulmasının şart olduğu vurgulanmıştır. Tüm bu gelişimler ile birlikte STK’ların şeffaflığı da üzerinde durulması gereken önemli başka bir konudur. Bu bağlamda Brautigam’a göre Dış yardımlar, hesap verilebilirlik konusunda sorunlu olan ülkelerin daha açık ve daha şeffaf bir yapıya bürünmelerine katkı sağlamıştır. Bu noktada STK’ların varlığının ve niteliğinin önemli gelişmeler kaydettiği günümüzde şeffaflık ve hesap verebilirliğin de aynı düzlemde ilerlemesi tesadüfi değildir (Brautigam 1992, 1011).

Batılı STK’ların finansmanlarının çoğu devlet fonlarından sağlanmakta ve izledikleri politikalar da genellikle aldıkları fonlar ile paralel bir seyir izlemektedir. Böylece yardımlar politik bir sürecin parçası haline gelmektedir. Türk STK’ları için bu kadar net bir söylemde bulunmak pek mümkün olmasa da zaman zaman hükümet söylemleri ile örtüşen politikalar benimsenmekte ve yardım politikaları da bu politikalara uygun olarak belirlenmektedir. Böyle bir durumda yardımın siyasallaşması riski ortaya çıkmaktadır. Türk STK’larını Batılı STK’lardan ayıran önemli bir özellik olan bağımsızlık ilkesi böyle bir riskin ortaya çıkması halinde ihlal edilmiş olacaktır. (Aras ve Akpinar 2015, 243)

Türkiye 11. Kalkınma Planı ön raporunda belirtildiği gibi, Türkiye’deki gönüllülük faaliyetleri Marmara Depremi ile birlikte artış gösterse de kurumlar açısından bunu söylemek pek mümkün değildir. Ön rapora göre, yasal, yapısal ve kültürel eksiklik kurumlarda gönüllülük faaliyetlerinin gelişimindeki engellerden bazılarıdır. Ön raporda, Birleşmiş Milletler Gönüllüleri Programı Türkiye’nin (UNV Turkey) 2013 yılında ‘Türkiye’de Gönüllülük’ adlı çalışmasının önerileri de yer almaktadır. Bu öneriler, ‘‘ gönüllülüğün gelişebilmesi için bir hukuki, örgütsel ve mali destek yapısı oluşturulması gerektiği ve bunun içinde düzenli aralıklarla araştırmalar yapılması, istatistiki verilerin toplanması, kurumlar arasında işbirliğinin sağlanması ve gönüllülük faaliyetlerinde bulunan kurumların kapasitelerinin arttırılması gerektiği’’ şeklindedir (Özel İhtisas Komisyonu 2018, 50-51).

Türk STK’ları çok geniş bir gönüllü ağına sahiptir. Bu gönüllü ağının motivasyonunun korunması ve artması sonucu son 20 yıllık yardım miktarlarında önemli bir noktaya gelinmiştir. Bağışçılardan gelecek bağışlar ile faaliyetler yürüten Türk yardım kuruluşları için gönüllüler önemli bir yere sahiptirler. Çünkü bağışlar ile yardımlar sağlayan Türk İSTK’ları için uzman personele ayrılacak yeterli bütçenin olmaması İSTK’ların gönüllülere olan ihtiyacını açıkça ortaya koymaktadır. Yaptığımız mülakatlarda yetkililer, gönüllü ağını genişletebilmek için genellikle sosyal medyanın sık kullanıldığını veya şehirlerde temsilcilikler açarak doğrudan iletişim sağlandığını belirttiler.

Türk İnsani Sivil Toplum Kuruluşlarının Türk Dış Politikasına Katkıları - stkdispolitika

Şekil 2 Türk İSTK’ların Ortalama Profesyonel Çalışan Sayısı ve Gönüllü Çalışan Sayısı

Yukarıda bulunan grafikler görüşme gerçekleştirdiğimiz STK’ların çalışan ve gönüllü sayılarını göstermektedir. Soldaki grafikte STK’larda profesyonel olarak çalışan personellere ait veriye baktığımızda %62,5 oranındaki STK’lar 60’tan fazla çalışana sahipken %37,5’i ise 20 ve altında çalışana sahip STK’lardır.

Sağdaki grafik ise STK’ların gönüllü sayılarını göstermektedir. Türk STK’ların %70,8’i 150’den fazla gönüllü ağlarının olduğunu, %16,7’si 50 ve altında gönüllüye sahip olduğunu ve %12,5’i ise 50 ile 100 arasında bir gönüllüye sahip olduklarını belirtmişlerdir. Türk STK’ların geniş bir gönüllü ağına sahip olduğunu destekleyen bu veriler, Türk STK’larının daha gelişmiş bir gönüllü politikası izlemesi ile çok daha büyük bir ağın oluşmasının habercisidir.

Fon sağlayarak yardımlar sağlayan STK’ların idari giderler ve fon yaratmaya çalışırken ortaya çıkan maliyetler başta olmak üzere temel giderlerini bu fonlardan karşıladıkları bilinen bir gerçektir. Fakat bu oran tüm STK’larda aynı değildir. Bazı STK’larda giderler kaleminin fazla oluşundan dolayı bu oran yüksek iken bazı STK’larda bu oran olabildiğince düşük tutulmaya çalışılmıştır. Yardım türü, yardım bölgesi, sahada çalışan elemanın niteliği ve sayısı, yardımın kapsamı, yardımın süresi, seyahat masrafları, idari masraflar ve daha başka etkenler STK’ların giderlerini ve yardımın etkinliğini belirleyici etkiye sahiptir. Nunnenkamp’a göre, çoğu STK’nın yeterli kontrol yapısına sahip olmaması giderlerin kısıtlanması konusunda yumuşak bir tavır sergilemeleri ile sonuçlanmaktadır. Bu durum STK çalışanlarının, gönüllülerinin ve yöneticilerinin lehine bir sonuç doğururken yapılması planlanan yardımların etkinliklerinde ciddi olumsuzluklar ortaya çıkarmaktadır. (Nunnenkamp ve Öhler 2012, 83) Bu bağlamda STK giderlerinin minimum seviyelere düşürülmesi hem bağışçılardan gelen fonların daha etkin kullanılması hem de yardımların hedeflenen şekilde yapılabilmesi için kritik öneme sahiptir.

Şekil 3 Türk İSTK’larının Finansal Kaynakları ve İdari Giderleri

Türk İnsani Sivil Toplum Kuruluşlarının Türk Dış Politikasına Katkıları - stkdispolitika1

Şekil 19’daki ilk grafikte görüşme gerçekleştirdiğimiz kuruluşların finansal kaynaklarını görmek mümkündür. STK’ların % 91,2’si finansal kaynaklarının bağışlar, %6,4’ü uluslararası fonlar ve %2,4’ü de kamu fonları olduğunu belirtmişlerdir. Türk İSTK’ların temel finansal kaynaklarının bağışlar olduğunu bu veriler ile bir kez daha görmüş olduk.

Yine görüşmelerden elde ettiğimiz verilerden oluşan ikinci grafik ise gelen bağışların ne kadarının idari giderlere harcandığını göstermektedir. Türk İSTK’ların %43,5’i gelen bağışların %7’sini, %26,1’i gelen bağışların %5’ini, %21,7’si gelen bağışların
%2’sini ve son olarak da %8,7’si de gelen bağışların %10’unu idari giderlere harcadıklarını ifade etmişlerdir.

Binder, Türk insani yardım kurum ve kuruluşlarının koordinasyon ve işbirliğine mesafeli yaklaşımlarını yardım sahnesinde yalnız olma isteklerine bağlamaktadır. Ayrıca Binder, Türk yetkililerin Somali ile ilgili sözlerinde, koordinasyona sıcak baktıklarını fakat Türk yetkililerin Mogadişu’da olmalarının Kenya’da koordinasyon kuran uluslararası topluluk üyeleri ile aynı çatı altında buluşmalarına engel teşkil eden bir durum olarak göstermelerini örnek vermektedir. Bunun dışında Türkiye’de bulunan Suriyeli mülteciler ile ilgili uluslararası kuruluşların koordinasyon ve işbirliği adımları Türk kurum ve kuruluşları tarafından yeterli bir ilgi ile karşılanmamaktadır. Bunlara ek olarak, Türkiye’nin 2012 yılında OECD / DAC üyesi olmak için gerekli şartlara sahip olmasına rağmen bu üyeliğe sıcak bakmaması Binder tarafından ‘sahnede yalnız olma’ isteklerinin bir sonucu olarak nitelendirilmektedir. (Binder 2014)

Türkiye’nin koordinasyon ve işbirliği konularındaki eksikliğine rağmen Türk kalkınma yardımlarının merkezinde yer alan kurumların başında gelen TİKA, AFAD ve Kızılay ile birlikte Türk yardımlarının koordinasyonu konusunda sorumluluk almaktadırlar. TİKA, 2002 yılında 12 olan program koordinasyon ofisi sayısını kademeli bir şekilde arttırmış; 2011’de bu sayı 25’e 2017 yılında ise 61’e ulaşarak bu alandaki etkinliğini de paralel bir şekilde arttırmıştır (TİKA t.y.).

Türk insani yardım modeli devlet dışındaki diğer aktörleri de sürece dâhil ederek kriz bölgelerine ulaşmayı çok kanallı bir yaklaşım ile sürdürmektedir. Bu çok kanallı Devlet dışı aktörlerden biri olan STK’lar, Türkiye’nin insani yardımlarda zirvede yer alması ve Türk Tipi Yardım modelinin oluşmasında önemli katkılar sunmuşlardır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türk Tipi Yardım Modeli ile ilgili görüşleri şu şekildedir: “Devlet ve milletle el ele verip, eğitimden sağlığa, tarımdan ulaştırmaya, güvenlikten idari yapıya kadar ülkeyi baştan sona ayağa kaldıracak çalışmalara devam ediyoruz. Biz yaptığımız işlere Türk Tipi Kalkınma Yardımı Modeli diyoruz.” (TİKA 2018)

Çatışmaların yaşandığı bölgelerde Türk STK’larının yardımlarını sürdürmeye devam etmeleri, onları Batılı STK’lardan ayıran önemli bir özelliktir. Ayrıca Diğer STK’lar sadece yardım gönderirken Türk STK’ları ellerindeki tüm imkânları kullanarak yardımları kendileri ulaştırmaktadırlar. Türk İSTK’larının özellikle krizin derin yaşandığı ve çatışmaların sürdüğü bölgelere yardımları olabildiğince etkin ve hızlı bir şekilde ulaştırması, Türk tipi insani yardım kavramının oluşmasında önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Çelik ve İşeri de İslami STK’ların çatışmaların yaşandığı bölgelerde kritik roller oynayarak Türk Dış Politikasına ve Türkiye’nin yumuşak gücüne sağladıkları katkıları dikkate değer olarak nitelendirmektedirler (Çelik ve İşeri 2016, 434).

Türk İnsani Sivil Toplum Kuruluşlarının Türk Dış Politikasına Katkıları - stkdissiyaset2

Şekil 4 9 Uluslararası İnsani Yardımlar, 2013 – 2017

Şekil 20’deki veriler Development İnitiatives’in 2018 yılı raporuna aittir. İnsani yardımların hem dünyada yaşanan çatışmalar veya doğal afetler sonucu hem de ülkelerin iç ve dış politikalarında önemli bir unsur haline gelmeleri ile ulaştığı boyut yukarıdaki grafikte sayılarla bir kez daha resmedilmiştir. Bu veriler ışığında 2013 yılından 2017 yılına kadar geçen sürede yapılan toplam miktarın yaklaşık olarak %50 oranında arttığını görmekteyiz.

Ayrıca raporda hükümetin ve özel yardımların ayrı ayrı oranları da belirtilmiştir. Buna göre grafikteki çemberlerde açık renkli olan kısım hükümetlerin yaptığı yardımları, daha koyu renkli olan kısım ise özel/şahsi yardımları göstermektedir. Bu bağlamda 5 yıllık süre boyunca hükümet ve özel yardımların artışlarında bir paralellik olduğunu görmek mümkündür.

Türk İnsani Sivil Toplum Kuruluşlarının Türk Dış Politikasına Katkıları - stkdispolitika3

Şekil 5 Türk STK’ları Tarafından Sağlanan Yardım Miktarları

Kaynak: TİKA, Türkiye Kalkınma Yardımları Raporu 2017, s.27

Türk STK’ların 2005 – 2017 yılları arasındaki gelişimini gösteren bu grafik, Türkiye’nin kalkınma yardımlarında geleneksel donörler ile kıyaslanabilmesini sağlamış ve insani yardımlarda dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olduğunu ortaya koymuştur. Bir önceki grafikte belirtilen toplam özel yardımların 6,5 milyar dolar seviyesinde olduğunu düşünürsek Türk İSTK’larının sağladıkları yardım miktarları toplamın içerisinde önemli bir paya sahiptir.

İnsani yardımlardaki niceliksel etkileri ile birlikte Türk Dış Politikasının temsilcilerinden biri haline gelen STK’lar, kuşkusuz Türkiye’nin yumuşak gücüne olumlu katkılarda bulunmuşlardır. Gerçekleştirdiğimiz mülakatlarda hemen hemen

tüm İSTK yetkilileri, ‘‘yaptıkları yardımlarda giydikleri üniformada göğüslerinde Türk bayrağını taşıdıklarını ve yerel halkın kendi kuruluşlarını değil Türkiye’yi tanıdıklarını’’ belirterek yapılan yardımların Türkiye’nin yumuşak gücüne olan etkisine dikkat çekmişlerdir. Bunun dışında yardım yapılacak ülkedeki kurum ve kuruluş yetkilileri ile iyi ilişkilerin sürdürülmesi Türk Dış Politikasının diplomasisine katkı sunan bir diğer hamledir. Türk İSTK’larının TDP ile eş uyuma sahip politikalar uygulayarak bu sürece katkı sunmaları varlıklarının artarak günümüze kadar gelmesinde önemli bir diğer etkendir.

Türk Sivil toplum kuruluşlarının ülke dışına yaptıkları yardımların ülkenin yürüttüğü politikalar ile uyumlu olması halinde olumlu sonuçlar doğurduğu yaptığımız saha çalışması sonucunda bir kez daha ortaya çıkmıştır. Küresel siyasette devletin yanında uluslararası örgütler ile birlikte yer almaya başladıktan sonra ana aktör olmasa da politika belirleme süreçlerinde önemli bir etkiye sahip olan Devlet dışı aktörler, hem kendi projeleri ile devleti yanlarına çekerek hem de devletin yürüttüğü politikalara uyumlu stratejiler ile devletin yanında yer alarak ülkelerinin yürüttükleri diplomasi oluşturma ve yürütme çalışmalarına katkıda bulunmuş olurlar.

Okumaya devam et  Milletvekillerinden Başbakan Erdoğan’a Ermeni tasarısı önerileri

⦁ Tanıtım/ Kamu Diplomasisi/ Aktif Savunuculuk

Devletler geleneksel yöntemler kullanarak dış politikalarını yürütmek yerine ülkenin kamu diplomasisi yürütebileceği ve yumuşak gücüne etki edecek yeni yönelimler peşindedirler. Küresel boyutta yapılan insani yardımlara baktığımızda 2013 yılında 18,4 milyar dolar olan bu rakamın 2017 yılında 27,3 milyar dolar seviyelerine geldiğini görmekteyiz.(Development initiatives 2018) Her yıl kademeli olarak artan insani yardımlar, ülkelerin dış politikalarında diplomatik süreçlere etki eden ana unsurlardan biri haline gelmiştir.

Kalkınma yardımlarını temel bir kamu diplomasisi ve tanıtım aracı olarak kullanan Türkiye, 1980’li yıllardan itibaren dış yardım yapsa da son yıllarda kamu diplomasisi ve uluslararası kalkınma alanlarında daha çok etkili ve görünür olmak için insani ve kalkınma yardımlarında ciddi seviyelerde yardım yapmış ve aktif bir kamu diplomasi oyuncusu olarak faaliyet göstermiştir.(Çevik, Sevin, ve Baybars-Hawks 2018, 171)

Orta ölçekli bir güç olarak tanımlanan Türkiye’nin insani yardım konusundaki hassasiyeti uluslararası alanda diplomatik saygınlığına ve ülke temsiliyetine önemli katkıda bulunmuştur. Uluslararası ilişkilerde Türk Dış Politikasına katkı sunan tüm diplomatik aktörler kamu diplomasisinin belirleyici unsurlarıdır.

Mevcut hükümetin hem yurtiçi hem yurtdışında reformist ve proaktif politikalar hedeflemesi ile yurt dışında açılan elçiliklerin sayısı ve yurt dışına yapılan ziyaretlerin sayısı artmıştır. (Bayer ve Keyman 2012, 84) Elçilikler, Türk insani yardımlarının yönünü ve şeklini belirleyen önemli bir aktördür. Yardımların nerede, nasıl ve ne zaman yapılacağı ile ilgili tavsiyeleri kurum ve kuruluşların faaliyet alanlarını ve türlerini belirlemektedir (Binder 2014, 8). Türkiye, AKP Hükümetinin başa geldiği 2002 yılından 2014 yılına kadar 65 tane daha elçilik ve konsolosluk açarak bu alanda %39’luk bir artış yaşamıştır. Bu artışın önemli oranda yaşandığı coğrafyalardan biri olan Afrika’da 27 tane elçilik ve 2 konsolosluk faaliyete geçmiştir.(Çevik, Sevin, ve Baybars-Hawks 2018, 18182)

Senem Çevik vd. de 2011 yılında Erdoğan’ın politikacıları, sanatçıları ve ünlüleri de kapsayan Somali ziyaretini ve Erdoğan’ın Somali için söylediklerini, Türkiye’nin ‘Bağışçı Devlet’ ve ‘Hayırsever ülke’ statüleri için tanıtım niteliğinde bir örnek olduğuna dikkat çekmektedirler. Erdoğan’ın Somali’deki iç savaş sonrası ziyaret gerçekleştiren ilk batılı lider olması da önemli bir diplomatik hamledir. Bununla birlikte Türk Hava Yolları’nın Mogadişu’ya uçuş gerçekleştiren ilk büyük havayolu şirketi olması, Türkiye’nin bu bölgeye vermiş olduğu önemin somut örneklerindendir.(Çevik, Sevin, ve Baybars-Hawks 2018, 182). Bu örneğin dışında, Nisan 2018’de Ankara Büyükşehir Belediyesi’ni ziyaret eden Mogadişu Belediye Başkanı Abdirahman Omar Osman, ziyareti esnasında Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında şu sözleri sarf etti: ‘‘Somali olarak size büyük saygımız var. Türk Devletinin her Somalilinin kalbinde önemli bir yeri var. 1991 yılına kadar Somali büyük bir devletti. Maalesef devlet sistemi çöktü. O günden beri tekrar ayağa kalkmak için büyük bir çaba sarf ediyoruz. Uluslararası toplum sözler verse de hiçbirini tutmadı. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ailesini ve bakanlarını da yanına alarak Somali’yi ziyareti kötü talihimizi değiştirdi. Bu ziyaret pek çok açıdan tarihi öneme sahipti. Dünyanın Somali’ye bakışını değiştirdi.”(Haberler Ankara 2018)

Türkiye’nin Afrika bölgesinde açtığı yeni elçilikler ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her başkentte elçilik açma niyeti, sürdürülen kamu diplomasisinin bir parçasıdır. Bunlara ek olarak, Türk Hava Yolları’nın Afrika ile olan uçuş sıklığındaki artış, Türk-Afrika ilişkilerinin gelişimindeki bir başka önemli noktadır. Ayrıca Ventura, insani yardımların karşılıklı kazanç politikası ile sürdürüldüğünü fakat yine de Türkiye’nin Afrika ve Ortadoğu’daki sürdüğü çabanın tüm dünya için yararlı olacağını savunmaktadır. (Ventura 2017)

Türkiye’nin kamu alanındaki insani yardım sorumluluğunu Dışişleri Bakanlığı, AFAD ve kısmen de TİKA üstlenmektedir (Binder 2014, 8). TİKA’nın daha çok kalkınma yardımlarına yoğunlaştığını biliyoruz. Ayrıca TİKA, Türkiye’nin kültürel bağlar ile bağlı olduğu ülkelere yardım sağlama ve ilişkileri geliştirme amacı ile kurulmuştu. Türkiye, gelişmekte olan ülkelerde TİKA aracılığıyla teknik işbirliği ve eğitim programlarına odaklanmaktadır. Türkiye’nin büyüyen kalkınma yardımı programının amacı, ortak ülkeler ile ticari, teknik, sosyal ve kültürel işbirliği yapmak ve piyasa ekonomilerine geçişlerinde onlara yardımcı olmaktır (Zimmermann ve Smith 2011, 725-26).

Bir diğer kamu diplomasisi aktörü olan Kamu Diplomasi Kurumu(KDK) ise, Türkiye’nin tüm kamu diplomasi girişimlerinin koordine edilmesinde yetkili olan ana kurumdur. (Çevik, Sevin, ve Baybars-Hawks 2018, 176) TOKİ, 2004 yılında Başbakanlığa bağlanması ile Türkiye’nin yardım havuzunda özellikle camii ve konut inşaatlarında görev almıştır. (Çevik, Sevin, ve Baybars-Hawks 2018, 178). AFAD, Doğal afetlerin etkilerini azaltmak, Afet sonrası koordinasyonu sağlamak ve Doğal afetten etkilenenlerin rehabilite edilmesini sağlamak gibi belirli görevlere sahiptir. Dünyada yaşanan acil ve doğal afetlere en hızlı cevap verme motivasyonuna sahip olan AFAD, bugüne kadar Türk Dış Politikasının işleyişinde görev alan önemli kurumlardan bir tanesidir.

700 milyon doları aşan yardım hacmi ile yurtdışında temaslarda bulunan STK’lar, yardım sağlayarak ayrıca Türkiye’nin kamu diplomasisine ve tanıtımına katkı sunmaktadır. Her yapılan faaliyetlerde yabancı ülkelerdeki yetkililer ile iletişim kurulması ve yerel STK’lar ile işbirlikleri kurulması Türkiye’nin görünürlüğü açısından önemli diyebileceğimiz hamlelerdir. Bugün Türkiye’yi yurtdışında resmi olarak temsil eden elçilikler ve resmi görevliler dışında en önemli temsil yetkisine sahip aktörlerden olan Türk STK’ları, yardım motivasyonlarını açık açık belirtmeleri ve Türkiye’nin tarihsel geçmişini kullanarak kendilerini tanıtmaları, Türkiye’nin diplomasisine olumlu bir şekilde yansımaktadır.

⦁ Yumuşak Güç

Soft-Power yani yumuşak güç kavramını ilk kez ‘‘Bound to lead: The changing nature of American power’’(Nye 1990) adlı makalesinde Joseph Nye kullanmıştır. Yumuşak güç, Nye’ in kullanımından sonra küresel çapta ilgi gören ve kendine uygulama alanı bulan bir kavram haline gelmiştir. Bu kavram genel anlamda Amerikan dış politikası üzerinden anlatılsa da uluslararası ilişkiler literatüründe kendine uygulama alanı bulmakta hiç de zorlanmamıştır.

Uluslararası siyasi yapının tarih boyunca farklı politikalar ile birbirini alt etme çabalarının savaşlar ile sonuçlandığını tarih kitaplarından okumaktayız. Yüzyıllardır süren bu çatışma halinin halkları yıldırması, toplumsal çöküşlere sebep olması, savaşlarda ölen insanlardan dolayı üretime katkıda bulunacak nüfusun azalması, devletleri siyasi ve ekonomik olarak yönetilemez hale getirmesi ile zamanın süper güçlerinin önderliğinde yeni arayışlara geçilmiştir. İlk adımlar II. Dünya Savaşı sonrası kurulan uluslararası örgütler ile atılmıştır. Bu örgütlerin farklı amaçları olsa da temelde yapmak istedikleri şey; savaşlardan sonra yıkılan ekonomik ve siyasi yapıların onarılması ve yeni bir dünya düzeni ile istikrarın sağlanması olacaktı.

Bu istikrarı sağlamak için yapılması gereken şey elbette diplomasiyi en etkili şekilde kullanarak başvurulacak ilk politik adım haline getirmektir. Her ne kadar II. Dünya Savaşı sonrası kurulan uluslararası örgütlerle yeni bir dünya düzeni kurmak ve bunu sürdürülebilir hale getirmek hedeflendiyse de bu sürede ABD ve Sovyetler arasında

yaşanan soğuk savaş, ABD’nin Vietnam’a saldırması, Füze Krizi ve son olarak da 1973 ve 1979 Petrol Krizleri ile savaş sonrası kurulan dünya düzeninin sekteye uğraması ile sonuçlandı.

1980’lerden sonra Neoliberal dalganın boy göstermesi ve Sovyetlerin dağılması ile ABD’nin sahnede tek aktör olacağı düşüncesi hâkim olsa da küreselleşmenin bir sonucu olarak yeni aktörler kendilerine biçtikleri rolleri oynamak için uluslararası arenada görünmeye başlamışlardı.

Joseph Nye, Yumuşak güç kavramını 3 kaynağa dayandırarak açıklar. Bunlar; Kültür, Politik değerler ve dış politika. Bu çalışmada odak noktamız dış politika olacaktır. Nye, kitabında yumuşak gücün dış politikaya güçlü bir şekilde etki ettiğinden bahsetmektedir. Bu düşüncesine örnek olarak 1970’lerde Amerikan İnsan Hakları politikasının Arjantin’de askeri hükümet tarafından reddedilişinden sonra 1990’larda Amerikan popülaritesinin Arjantin’de yükselişe geçmesinin ardından Arjantin’in Birleşmiş Milletler ’de ve Balkanlar’da ABD politikalarını desteklemeye yönlendirmiştir. (Nye 2004)

Nye’e göre ulusal çıkarlar yumuşak gücün önemini ve uygulanışını baltalayabilir. Bu duruma örnek olarak da Amerikan’ın Irak’a saldırısının ülkenin çekiciliği ve prestijini zedelediğini belirtmektedir. Bununla birlikte Vietnam savaşı da Amerika’nın cezbediciliğine zarar veren bir diğer olay olmuştur. Politikalarını değiştirdiklerinde ve savaşı geride bıraktıklarında Amerika’nın tekrardan yumuşak güç politikasını izlediğini ve ülkenin prestijini tekrardan kazanmaya başladığını bu kitabında açıkça ortaya koymaktadır. (Nye 2004) İsrail-Filistin arasındaki yıllardır süren mücadele İsrail’in diplomasi kanallarını kullanmak yerine askeri gücünü kullanması Nye’ in üzerinde sıkça durduğu ülkenin cezbediciliğine çok büyük bir darbe vurmaktadır.

Ülke politikalarında yumuşak güce kaynak olabilecek çok fazla sayıda unsur vardır. Yabancı ülkelerde yürütülen resmi diplomatik adımlar, Dış ülkelerde yapılan yatırımlar, Devlet eliyle veya Sivil Toplum Kuruluşlarının yaptıkları dış yardımlar ve insani yardımlar dışında sinema, turizm, spor, akademi gibi alanlar da ülkelerin yumuşak gücüne etki eden çok önemli bir yere sahiptirler. Bu yüzden yumuşak güç kavramını açıklarken sadece Devleti ana aktör olarak ele almak büyük bir yanılgı olacaktır. Devlet ile birlikte Uluslararası örgütler, Uluslararası şirketler ve yurtdışında çeşitli nedenlerle faaliyette bulunan herkes yumuşak güç kavramının içerisine dâhil edilebilir.

Devletlerin bu aktörler arasındaki hâkimiyeti elbette çok daha fazla bir etkiye sahiptir fakat Nye 2004 yılında yazdığı kitabında, Ulus ötesi şirketler ve Sivil Toplum Kuruluşlarının / aktörlerinin rollerinin daha büyük olacağını söylemiştir (Nye, 2004). Buna karşın Hoebnik ve Schulpen, STK’ların artık ana aktörler olmadığını düşünmektedir ve düşüncesini de Lewis’in 2005 yılında kamu eylemlerini ön plana çıkaran ve STK’ların bu sistemde önemli bir role sahip olduklarını fakat ana aktörler

olarak değerlendirilemeyeceği açıklamasına dayandırmaktadır. Ayrıca bu görüşüne ek olarak STK’lara verilen öneme değinen Hoebnik ve Schulpen, bu anlamda bir istikrar olmadığını ve görünenin aksine STK’ların aşağı yönlü bir eğime sahip olduklarını savunmaktadır.(Hoebink ve Schulpen 2014, 3)

Bugün gelinen noktada Yumuşak güç, ideal bir dış politika aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Dış politika belirleme süreçlerinde her ülkenin kendi çıkarlarını koruma içgüdüsü ile hareket ettiğini daha önce açıklamıştım. Bu koruma içgüdüsü ile her ülke gücün maksimizasyonu konusunda bir yarış halinde hareket edeceklerdir. Bu yarışta hangi ülkenin hangi aracı dış politikada etkin kullandığı en belirleyici unsur olacaktır.

Dış politikanın etkin bir şekilde uygulanması için ülkelerin ellerinde kullanabilecekleri araçların bulunması şarttır. Bu araçlar ülkelerin coğrafik, ekonomik, siyasi, askeri, kültürel ve sosyal özellikleri ile farklılık gösterebilir. Türkiye sahip olduğu coğrafyadan dolayı birçok anlamda avantaj ve dezavantaj ile karşı karşıyadır. Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan bir konumda bulunması politik ve ekonomik olarak dinamik bir yapıyı ortaya çıkarmıştır.

Suriyeli mültecilerin Türkiye’de barınması ile ilgili AB ile yapılan anlaşma gereği AB’den Türkiye’ye mülteciler için yaklaşık olarak 6 milyar dolarlık bir yardım gelmesi gerekiyordu. Fakat ödemelerin gecikmesinin ardından Erdoğan’ın Suriyeli mültecileri ülkede barındırmayıp Avrupa ülkelerine gönderme tehdidi üzerine AB’nin geri adım atmasını ve gereken paranın bir kısmını Türkiye’ye ödemesini sağlamıştır. Aras, 2008 yılında yazdığı bir makalesinde Türkiye’nin Suriye ile olan ilişkilerinin olumlu yönde değişiminden ve Türkiye’nin Ortadoğu’da artan etkisini yumuşak güç unsuruyla açıklamaktadır.(Aras 2008)

Türkiye çok sayıda dış politika aracı kullanarak diplomatik hamlelerde bulunsa da bunlar arasında insani yardımlar çok önemli bir yere sahiptir. Küresel insani yardım raporlarının açıkladığı verilere göre Türkiye’nin bu alana olan ilgisini ve bu alanda söz sahibi olduğunu görmekteyiz. Bu ilgi ve hâkimiyet Devlet’in kurum ve kuruluşları ile birlikte Sivil Toplum Kuruluşlarının bölgelere sağladıkları acil ve insani yardımlar sayesinde elde edilmiştir. Türk kalkınma yardımlarını bir grafik üzerinde düşündüğümüzde yukarı yönlü bir eğimle büyüme gerçekleştiğini görmek mümkündür. Türkiye’nin kalkınma yardımlarında bu boyutta bir gelişim yakalaması kamu ile birlikte STK ve özel sektörün de desteği ile gerçekleşti. Her bir aktörün Tük kalkınma yardımlarına katkısı Türkiye’nin dış politikasını da etkilemesi anlamına gelmektedir. Bu anlayış ile hareket eden Türk STK’ları Türkiye’yi yurt dışında temsil etme, aktif savunuculuk yapma, kamu diplomasisine ve yumuşak gücüne olumlu etki etme gibi sorumluluklara da sahiptirler.

Yetkililere, Türk Dış Politikasının yumuşak gücüne olumlu etkide bulunup bulunmadıkları ile ilgili soru ilettiğimizde, kesinlikle olumlu etkilediklerini ifade

ettiler. Çünkü yardımlar esnasında Türk bayraklarını taşıdıklarını ve yerel halkın Türk devleti ve Türk halkı ile ilgili güzel düşüncelere sahip olduklarını düşünmekteler.

Yardımların özellikle Afrika Kıtası’ndaki toplumlar üzerinde olumlu etkileri bulunmaktadır. Yapılan yardımlar ile ilgili Somalili bir siyasetçinin Türkiye’nin yaptığı yardımların nesiller boyunca hatırlanacağını belirtmesi, Yardımların ülkenin yumuşak gücüne katkılarını kanıtlayan bir başka örnektir. (SAFERWORLD ve IPM 2015, 11)

⦁ Yerelle İlgili Farkındalık / Bilgi Aktarımı

STK’ların yardımlar esnasında edindikleri deneyimleri doğru şekilde paylaşmaları, etkin ve sürdürülebilir bir insani yardım için değerlidir. Sahadaki tecrübelerin, farkındalıkların paylaşımı konusunda Türk STK’ları henüz yeterli düzeyde değildirler. Buna sebep olarak Türk STK’larındaki en büyük eksikliklerden olan koordinasyonun istenilen şekilde sağlanamamasını gösterebiliriz. Ayrıca Türk STK’larındaki ben merkezli yaklaşımlar dayanışmanın ve beraberinde de koordinasyonun önündeki temel engellerden biridir.

Türk STK’larındaki bu ben merkezli yaklaşımlar STK yetkilileri tarafından doğrudan ifade edilmese de STK’ların faaliyet davranışlarını gözlemlediğimizde bu kanıya varmak mümkündür. Türkiye’nin insani yardımlardaki başarısı ve STK’ların bu başarıya olan katkılarını düşündüğümüzde bu yaklaşımın başarıya engel olmaması Türkiye için bir şanstır. Ben merkezli bu yaklaşımın sürdürülmesi Türk insani yardımlarının geleceği için dikkate alınması gereken bir risktir.

Türk insani yardımlarındaki koordinasyon ve işbirliğinin eksikliği, yardımların tüm süreçlerinde deneyimler edinen Türk STK’ları arasındaki ilişkilerde de görülmektedir. Türk STK yetkilileri sahada edindikleri deneyimleri bu anlamda bir talep olduğunda paylaştıklarını belirtmektedirler. Sahadaki tespitlerini kamu kurumlarına iletip iletmediklerini sorduğumuzda ise, ilettiklerini fakat uyarılarının ve düşüncelerinin yeterince karşılık bulmadığını düşünmektedirler. Türk insani yardımlarının daha koordineli bir yapıya bürünmesi sadece STK’ların sorumluluğunda değildir. Kamunun bu anlamda tüm yetkilerini kullanarak profesyonel bir sistem inşa etmesi ve STK’ları da bu sisteme dâhil etmesi yukarıda belirttiğimiz riskin en aza inmesi anlamına gelecektir.

Okumaya devam et  Salgın, bölgesel jeopolitik ve İstanbul Kanalı

Türk STK’ları hâlihazırda yardımları götürdükleri ülkelerin yerel STK’ları ile ortaklıklar kurarak ilişkilerini sürdürmektedirler. Hem Türk STK’ları hem de yerel STK’lar için bu ortaklıklar fayda sağlamaktadır. Çünkü Türk STK’lar, yereldeki sorunların tespit edilmesi ve faaliyetlerin yürütülmesinde kolaylıklar sağlanması gibi konularda yerel STK’ların teknik bilgilerinden faydalanmaktadır. Yerel STK’lar ise Türk STK’larının uzmanlıklarını ve fonlarını kullanarak karşılıklı bir fayda ilişkisi yürütürler. (Aras 2017a, 5)

İnsani yardımların daha etkin bir şekilde sürdürülebilmesi için yerelde çalışan Hükümet veya yerel STK’lar ile yapılacak işbirliğinin önemine çokça değindik. Yardımların doğru kişilere daha hızlı bir şekilde ulaştırılması için çok yönlü bir koordinasyon sağlanmalıdır. Türk STK çalışanlarının operasyonel boyutta yeterli eğitimi almadıkları ve geleneksel yöntemler yolu ile dağıtımları gerçekleştirdikleri bir ortamda yereldeki STK’lar veya kamu ile inşa edilen işbirliklerinin kademeli bir şekilde arttırılması ile sürdürülebilir ve daha etkin yardımlar söz konusu olabilir. Yerel STK’lar ile işbirliğinin sonucunda yardım yapılacak bölge ile ilgili bilgi alışverişinin daha sonrasında diğer Türk STK’ları ile paylaşımı, Türk insani yardımlarında daha iyi sonuçlar doğuracaktır. Yardım yapılacak ülkelerin temel ihtiyaçları, yerelin sosyo ekonomik yapısı, siyasi durumu, nüfusu, coğrafyası gibi bilgilerin STK’lar arasında paylaşımı, karşılaşılması muhtemel sorunların önüne geçmek için önemli bir fırsat olacaktır. Türk STK’ları arasında bu anlamda bir dayanışma ortamı oluşturulması bölgelere yapılacak yardımların uygunluğu ve sürekliliği için önem teşkil etmektedir. Bu bağlamda hem kamu kurumları hem de Türk STK’ları yardımların tüm süreçlerinde yerelle ilgili bilgi aktarımına açık bir yaklaşımla dayanışmayı önemsemeli ve uygulamalıdırlar.

⦁ Teoride Kavramsal Genişlik

TDP, Türkiye’nin Jeostratejik öneminden dolayı dinamik bir yapıya sahiptir. Osmanlı döneminden Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna, Cumhuriyetten de günümüze kadar bu dinamik yapı her dönemde hissedilmiştir. Soğuk savaş döneminde ABD’den yardımlar alan ve 1980’lerde dış yardım alan ülke konumundan dış yardım sağlayan ülke konumuna geçen Türkiye, bu tarihten itibaren Türk Dış Politikasına yeni bir araç daha eklemiştir. Türk siyasi tarihinde 2000’lerden sonra çok daha aktif kullanılmaya başlanan dış yardımlar, Türkiye’nin insani yardımlara yoğunlaşması ve söylemlerin de bu alana kayması sonucu ‘Türk insani yardımları’ şeklinde anılmaya başlandı.

2002’de Türkiye’de iktidar değişiminin ardından ‘din’ ve ‘Osmanlı’ söylemlerinin artması, Türkiye’nin bu politikalar doğrultusunda dış politikasını daha çok Orta Doğu ve Sahra Altı Afrika’ya yönlendirmesi ve bu politikaların yürütülmesinde ana aktör olan devletin yanına STK’ların ve özel sektörün dâhil edilmesi ile Türk insani yardımlarının küresel bir karşılık bulması sağlanmıştır. Türk insani yardımlarının özellikle 2010 yılından sonra yukarı yönlü bir ivme ile büyüme gerçekleştirmesinin ardından Türk insani yardım kavramı Türk Dış Politikasının belirleyici unsurlarından biri haline gelmiştir. Bugün Türkiye’nin 8 milyar dolardan fazla insani yardım sağlaması, kavramın Türk Dış Politikasında ne denli karşılık bulduğunun en açık göstergesidir.

Türkiye’nin Somali’deki kalkınma yardımları, barış sürecindeki rolü ve daha pek çok etkinliği dolayısıyla insancıllık tanımının genişlediğine değinen Gilley, bu görüşü destekleyici örnek olarak da 2016 Dünya İnsani Zirvesi’nin Türkiye’de yapılacağı duyurusunun ardından dönemin dışişleri bakanı Davutoğlu’nun sözlerini gösterir.

İnsani yardım kavramının kendi içinde yaşadığı gelişme ve büyüme, TDP literatürünün aynı paralellikte genişlemesi ile sürdürülmüştür. Kavramsal genişliğin oluşmasında sivil kanadın sözcüsü konumundaki STK’ların etkisini hem nitelik hem de nicelik olarak görmek gerekir. Yardımların yöntemi ve sürdürülebilirliği, yardımların daha etkin yürütülmesi için var olan koordinasyon ve işbirliği eksiliğine rağmen STK’ların pratikte(geleneksel yöntemler kullanılsa bile) ve özellikle teoride olmak üzere Türk Dış Politikasına katkıları açıkça belirtilmelidir.

⦁ Pratikte Çoğulculuk

İnsani yardımların Türk Dış Politikasına pratikte kattığı değer, teorik katkısı kadar önemlidir. Pratik katkı, Türk insani yardım aktörleri olan kamu, özel ve STK’ların sahadaki davranışları ile ölçülebilir. Türk insani yardım aktörleri, gelişim kaydetmeye başladıkları 2000 yılının başından itibaren sahada aktif bir rol üstlenmiş ve bunu başarılı bir şekilde yerine getirmişlerdir. Türk Dış Politikasına teorik olarak kavramsal bir genişlik kazandıran insani yardımlar ve yürütücüleri, bu kavramın pratikte karşılık bulması için sahada önemli girişimlerde bulunmuşlardır.

Türk Dış Politikasının çok çeşitli araçlar ve aktörler ile geniş coğrafyalara yayılması, alanlardaki pratik etkinliklerini arttırmaları için önemli bir fırsattır. Bu fırsatı özellikle insani yardımlarda aktif bir şekilde kullanan Türkiye, son yıllarda sahada gösterdiği büyük bir çabanın sonucunu dünyanın en çok insani yardım yapan ülkesi olarak almıştır. Bu önemli pratik başarıda daha önce çokça değindiğimiz ve tezin ana öznesi olan Türk İSTK’ların katkıları altı çizilerek belirtilmelidir.

⦁ Yeni Yönelimler

Türk Dış Politikası, sahip olduğu tüm iç ve dış kaynakları çok aktörlü bir yapı ile sürdürmektedir. Tarihsel açıdan bakıldığında Türk Dış Politikasının birçok sebepten dolayı hem bölgesel hem de küresel etkisi sürekli tartışılmıştır. 1900’lerde genellikle dış etkilere açık ve büyük güçlerin belirlediği gündemlere bağımlı olan bir ülke görünümündeyken 1900’lerin sonunda küreselleşmenin hissedilmeye başlanması ve yeni güçlerin ortaya çıkması ile Türkiye’nin de dış politikası doğal olarak dönüşüm yaşamıştır. Bu dönüşüm ile birlikte belirli kavramlar üzerinden politikalar yürüten Türkiye, dış politik haznesinde daha önce var olan ama 21.yy’ın başı ile yükselişe geçen ‘insani yardım’ sayesinde yeni yönelimler gerçekleştirmeye başlamıştır.

Türk Dış Politikasının sahip olduğu tüm kavramsal araçlar içerisinde insani yardımların Türkiye’yi liderliğe yükseltmesi, tüm aktörlerin bu alana olan yönelimini de açıklar niteliktedir. Dış politikadaki teorik kavramsal değişimlerin pratikte karşılık bulması, hükümetin STK’ları bu sürece katmaları ile başladı. Türkiye’nin yeni belirlediği dış politik söylemlere uygun hareket eden Türk STK’ları, aldıkları güç ile dil, din ve ırk ayrımı gözetmeden yardımlar sağlarken Türkiye’nin de dış politikadaki coğrafi sınırlarını genişletiyorlardı. Bu bağlamda TDP, hedeflediği gibi coğrafi sınırlarını genişleterek bu ülkeler üzerindeki etki gücünü de arttırmış oluyordu. Coğrafi genişlik ve ülkeler üzerinde etkisini arttırma politikası bu sürece doğrudan katkı sunan STK’lar ile birlikte Türkiye’yi dış politikada sürekli yeni yönelimlere sevk etmiştir.

İnsani yardımların 2000’lerden sonraki etkisi, hem sahadaki aktör sayısının hem de etkinlik alanının artması ile sonuçlanmıştır. Bu artışlar ile birlikte Türkiye’nin dış politik kapsamının doğrudan genişlediğini söyleyebiliriz. Dış politik kapsam genişliğinin Türkiye’nin bölgesel ve küresel görünümüne olan olumlu etkisi kaçınılmazdır. Bu etkinin farkında olan Türk hükümeti ve sahadaki tüm aktörler, insani yardımlardaki yönelimlerini arttırarak sürdürmektedirler.

⦁ Yeni Yöntemler / Araçlar

Ülkenin dış politik kavramlarındaki değişimler ile birlikte dış politik davranışlarının değişime uğraması yöntemsel farklılıkları da beraberinde getirmiştir. Bu yöntemsel farklılıklardan biri diplomasi dilinde gerçekleşmiştir. Daha ılımlı ve çözümcü bir diplomasi yürüten Türkiye, değişen diplomatik dilini yurtdışında temsil edebilecek aktörleri(STK ve özel sektör) de yanına alarak kapsamlı bir dış politika süreci yönetmiştir.

Türkiye’nin bu denli büyük bir dış politika değişimi yaşamasında yukarıda belirtilen diplomasi dilindeki yumuşamanın etkisi yadsınamaz. İnsani yardımlar, bu diplomatik değişim sürecinde Türkiye’nin başarılı dış politik araçlarından biri olmuştur. Ülkenin bu dönemde uyguladığı tüm dış politik araçların içerisinde etki kapasitesi bakamından en kapsamlı araçlardan biri olan insani yardımlar uygulanış biçimi ile Türkiye’yi bu anlamda diğer ülkelerden farklı kılan Türk tipi yardım modelinin doğmasını sağlamıştır. Bu bağlamda insani yardımlar, Türkiye’nin dış politikasında yönlendirici etkisi ve diplomatik süreçlerdeki katkısı ile önemli bir araçtır.

SONUÇ

2019 yılında yaşanması muhtemel çatışmaları veya doğal afetleri düşündüğümüzde insani yardımlara duyulan ihtiyacın da artacağını öngörmek zor olmayacaktır. Bununla birlikte yoksulluk, yetersiz beslenme ve sağlık sorunları gibi küresel sorunlar, insani yardım yapan bağışçıların öncelikle başvuracakları alanlar olacaklardır. Yine aynı şekilde yardım yapılan bölgelerde yaşanan güvenlik sorunları, insani yardımlar açısından temel engelleyici unsurların başında gelecektir.

Tüm bu sorunlara rağmen insani yardımların en etkin şekilde sürdürülmesi için ana aktörlerden olan devletlerin, Uluslararası Örgütlerin ve STK’ların işbirliği ve koordinasyonu en birincil konuları haline getirmeleri ve bu anlamda adım atmaları

gerekmektedir. İşbirliği ve koordinasyon konusunda yetersiz bir kapasiteye sahip olan Türkiye’nin de bu eksikliği giderecek yeni politikalara ihtiyacı bulunmaktadır.

2018 yılı raporlarına göre dünyada en çok insani yardım yapan ülke konumunda bulunan Türkiye’nin, yardımlarını sürdürülebilir bir politika ile desteklemesi ve tüm aktörleri de kapsayacak insani yardım planlaması, Türk insani yardımlarının geleceği adına kritik bir öneme sahiptir.

Bu çalışmanın temel sorularından biri olan Türk insani yardım kuruluşlarının Türk Dış Politikasına etkileri, nicel ve nitel yöntemler kullanılarak tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda Türk insani yardım kuruluşları sayısal anlamda 700 milyon doları aşkın bir yardım seviyesine ulaşarak Türk Dış Politikasını az veya çok etkilemiştir. Ayrıca, Türk insani yardım kuruluşlarının sağladıkları insani yardımları belirli dış politik kavramlar üzerinden değerlendirecek olursak, bu yardım kuruluşlarının Türkiye’nin tanıtımına, kamu diplomasisine ve yumuşak gücüne katkı sağladıkları tespit edilmiştir.

Kaynakça

Aras, Bülent. 2008. “Turkey between Syria and Israel: Turkey’s Rising Soft Power”. (15): 6.

—- 2017. “Medical Humanitarianism of Turkey’s NGOS: A ‘Turkish Way?’”
Alternatives: Global, Local, Political 42(4): 183-94. (17 Ocak 2019).

Aras, Bülent, ve Pinar Akpinar. 2015. “The Role of Humanitarian NGOs in Turkey’s Peacebuilding”. International Peacekeeping 22(3): 230-47.
(17 Ocak
2019).

Barnett, Michael. 2005. “Humanitarianism Transformed”. Perspectives on Politics 3(04). 723-40 (17
Ocak 2019).

—- 2011. Empire of humanity: A history of humanitarianism. Cornell University Press.

Bayer, Reşat, ve E. Fuat Keyman. 2012. “Turkey: An Emerging Hub of Globalization and Internationalist Humanitarian Actor?” Globalizations 9(1): 73-90.
(17 Ocak
2019).

Benthall, Jonathan, ve Jérôme Bellion-Jourdan. 2003. Charitable crescent: Politics of aid in the Muslim world. IB Tauris.

Binder, Andrea. 2014. “The Shape and Sustainability of Turkey’s Booming Humanitarian Assistance”. Revue internationale de politique de développement 5(2). (17 Ocak 2019).

Brautigam, Deborah. 1992. “Governance, Economy, and Foreign Aid”. Studies In Comparative International Development 27(3): 3-25.
(17 Ocak 2019).

Cooper, Andrew F. 2016. Niche Diplomacy: Middle Powers after the Cold War. Springer.

Çelik, Nihat, ve Emre İşeri. 2016. “Islamically Oriented Humanitarian NGOs in Turkey: AKP Foreign Policy Parallelism”. Turkish Studies 17(3): 429-48.

(17 Ocak
2019).

Çevik, B. Senem, Efe Sevin, ve Banu Baybars-Hawks. 2018. “State–Civil Society Partnerships in International Aid and Public Diplomacy: The Case of Turkey and Somalia”. Içinde Communicating National Image through Development and Diplomacy-The Politics of Foreign Aid, Palgrave Macmillan, 169-92. (31 Mart 2019).

Development İnitiatives. 2018. Global Humanitarian Assistance Report 2018.

Doğan, Erhan ve Semra Cerit Mazlum. 2006. “Türkiye’nin Dış Politikası: Yeni Sorunlar ve Yeni Aktörler”. Içinde Sivil Toplum ve Dış Politika-Yeni Sorunlar, Yeni Aktörler, İstanbul: Bağlam yayıncılık, 11-22.

Haberler Ankara. 2018. “Mogadişu Belediye Başkanı Abdirahman Omar Osman, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Doç. Dr. Mustafa Tuna İle Görüştü”. Haberler Ankara. omar-osman-ankara-buyuksehir-belediye-baskani-d-406191h.htm (08 Nisan 2019).

Hoebink, Paul, ve Lau Schulpen. 2014. “Private Development Aid in Europe”. : 349.

“How DAC Members Works with CSOs”. 2018. OECD. 2018. reviews/Final_How_DAC_members_work_with_CSOs%20ENGLISH.pdf.

Irrera, Daniela. 2012. “Humanitarian NGOs in Peace Building and Reconstruction Operations”. Içinde The Politics and Policies of Relief, Aid and Reconstruction, Palgrave Macmillan, 191-210. DOI 10.1057/9781137026736 (20 Ocak 2019).

Krause, Monika. 2014. The Good Project: Humanitarian Relief NGOs and the Fragmentation of Reason. University of Chicago Press. (17 Ocak 2019).

Malhotra, Kamal. 2000. “malhotra”. Third World Quarterly 21 (4): 655–68. .

Martens, Bertin. 2005. “Why Do Aid Agencies Exist?” Development Policy Review
23(6): 643-63. (17 Ocak
2019).

Mehmetcik, Hakan. 2018. “Making Sense of Turkey’s Development Aid Policies: The Comparison of Turkish and Indian Development Aid Towards Africa”. Içinde Middle Powers in Global Governance: The Rise of Turkey, editör Emel Parlar Dal, 1. baskı. Palgrave Macmillan. //www.palgrave.com/de/book/9783319723648.

Nunnenkamp, Peter, ve Hannes Öhler. 2012. “Funding, Competition and the Efficiency of NGOs: An Empirical Analysis of Non-Charitable Expenditure of US NGOs Engaged in Foreign Aid: Funding, Competition and the Efficiency of NGOs”. Kyklos 65(1): 81-110. (17
Ocak 2019).

Nye, Joseph S. Jr. 1990. “Bound to lead: The changing nature of American power”. file:///C:/Users/muslum_pc/Desktop/TEZ%20İÇİN%20OKUMA%20LİSTESİ/exce ptionalism.nye.pdf (20 Ocak 2019).

—- 2004. “Soft Power – The Means To Success In World Politics”. file:///C:/Users/muslum_pc/Zotero/storage/7EWIZ88Y/Joseph%20S.%20Nye%20% 20Jr.%20%20Soft%20Power_%20The%20Means%20To%20Success%20In%20Wo rld%20Politics%20(2005,%20PublicAffairs).epub (28 Ocak 2019).

OECD. 2009. Managing Aid – Practices of DAC Member Countries. OECD. .

Özel İhtisas Komisyonu. 2018. “Kalkınma Sürecinde Sivil Toplum Kuruluşları – 11. Kalkınma Planı”. content/uploads/2018/01/Kalk%C4%B1nma-S%C3%BCrecinde-Sivil-Toplum- Kurulu%C5%9Flar%C4%B1-%C3%96n-Rapor.pdf (26 Şubat 2019).

Özlük, Erdem. 2016. “İnsani Diplomasi’nin ‘“İnsan(i)”’ Boyutu”. Içinde Türkiye’de ve Dünyada Dış Yardımlar, Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık, 21.

Saferworld ve IPM, 2015. Turkey-and-Somalia-Making-Aid-Work-for-Peace- Spreads.Pdf. SAFERWORLD, İstanbul Politikalar Merkezi. work-for-peace-spreads.pdf (29 Mart 2019).

Stein, Janice. 2008. “Humanitarian Organizations: Accountable – Why, to Whom, for What, and How?” Içinde Humanitarianism in Question: Politics, Power, Ethics, Cornell paperbacks, Ithaca: Cornell University Press, 124-42.

TİKA. “Hakkımızda”. (22 Ocak 2019).

—- 2016. “Türkiye Kalkınma Yardımları Raporu 2016”. 2016. Faaliyet Raporları. Ankara: TİKA Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığı. 16/T%C3%BCrkiye%20Kalk%C4%B1nma%20Yard%C4%B1mlar%C4%B1%20R aporu%202016.pdf

—- 2018. “TİKA 2018 Faaliyet Raporu”.
.pdf (15 Nisan 2019).

Ventura, Luca. 2017. “Global Finance Magazine – Turkey | Now Among World’s Top Donor Nations”. Global Finance Magazine. donor-nations (09 Nisan 2019).

Zimmermann, Felix, ve Kimberly Smith. 2011. “More Actors, More Money, More Ideas for International Development Co-Operation: More Actors, More Money, More Ideas”. Journal of International Development 23(5): 722-38. (17 Ocak 2019).


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir