TOPLUMSAL EYLEMBİLİM

TOPLUMSAL EYLEMBİLİM - Habip Hamza ERDEM

TOPLUMSAL EYLEMBİLİM

            2010’lara geri gidersek, demek ki on yıldan buyana ‘Bunlar iç savaş çıkaracak’ diyorum.

            Bir ‘Dış savaş çıkaracak’ da demiştim.   

Unutulmamalıdır ki, ‘her iç savaş aynı zamanda bir dış savaştır’.

Bugüne değin benzer değerlendirmeler, ‘Kaos ortamı yaratılmak isteniyor’ biçiminde, ne niyetine yenirse o anlamda kullanılmaktadır.

Çekimser ve hatta korkak değerlendirmelerdir bunlar.

Çoğu kez, ‘demokrasi havariliği’ kaftanına bürünmek oluyor.

Kimi zaman da ‘siyaset bilimi’, ‘milimi’ gevezeliğine sarılınıyor.

Çünkü ‘Bilim nedir’ bilinmiyor.

Tüm ‘siyaset bilimcileri’ne yeniden sesleniyorum.

Siyaset’ten ‘Bilim’-‘milim’ olmaz.

Olsa olsa ‘sanat’ olur, ya da Türkiye’deki gibi ancak ve sadece ‘zenaat’ olur.

Nalbantlık gibi…

Nitekim Osmanlıca’daki ‘siyaset’, ‘seyislik’ demektir, yani at bakıcılığı.

 ‘Sanat’ ya da ‘zenaat’ olmasının ‘Bilim’e ters düştüğü anlamına gelmediğinin altını çizelim.

Çünkü her bilimin bir ‘sanat’ yönü vardır ve hatta bütün ‘sosyal bilimler’in tarihi, önce, onların birer ‘sanat’ oldukları biçiminde anlaşılmış ve anlatılmıştır.

Bol keseden atan ‘yeni yetme sosyal bilimciler’ önce, ilgilendikleri ‘disiplin’in tarihine baksınlar. 

Öte yandan, Malthus’la birlikte Ekonomi Politik, İç karartıcı ( science lugubrebilim olarak anılmıştır. [İngilizce The dismal science]

Zevk Bilimi’ne (science joyeuse) [İngilizcesi gay science] karşılık olarak söyleniyor.

Sonradan ‘Gönenç bilimi’ falan denilmiştir.

Ama tarihin hiçbir döneminde ‘Gönenç Toplumu’na ulaşılamamıştır.

Ne var ki, tarihin her döneminde ‘insan toplumunun çok büyük bölümü’ için bu sözde ‘bilim’ ‘iç karartıcı’ olmuştur.

Öyle ‘bilim-milim’ diyerek isanlığın genel çoğunluğunu oyalamanın bir sonu olmalı idi, değil mi ama?

İşte ‘tarihsel materyalizm’, bütün bu yalanlara son vermek üzere doğdu.

Ancak, sizi temin ederim, ortalıkta ‘sosyal bilimci’ olarak dolanan ne kadar zırzop varsa, ‘tarihsel materyalizm’ denildiğinde, biliyormuş gibi yaparak, gözlerini kısıp dudaklarını bükerler.

Birkaç aklı başında olanlar hariç kuşkusuz.

Hiçbir zaman bu da ne demek diye kafa yormamışlardır.

Sözü uzatmadan baştaki ‘kaos ortamı’na dönelim.

A’dan Z’ye bütün ‘sözde sosyal bilimler’, kaos yaratmanın reçetesini vermektedirler.

Kaos’tan ‘iyi bir şey’ çıkacağı umudunu eklemeyi de ihmal etmezler.

Kaos çıkarsa ‘bana da bir pay düşer mi’ beklentisi pompalanır.

Oysa ‘Bilim’ ne diyor?

İnsanlık tarihi ‘sınıf savaşlarının tarihi’dir.

Ben bunlar ‘savaş çıkaracak’ derken, onların zaten bir ‘savaş’, kendi deyimleriyle ‘cihad’ için yetiştirilmiş olduklarını bilerek söylüyorum.

Onlar sadece ‘dinsel’ bir ‘savaş’ vermiyorlar.

Önce atlamak istedikeleri ‘sınıf’a geçiyorlar ve sonra da ‘kendi öz sınıfları’nın ‘savaş’ını veriyorlar.

Din’, o arada, sıradan bir ‘sos’ olarak kalıyor.

İslam’ı iyi bilen kimi namuslu araştırmacının ‘Allahla aldatanlar’, ‘Kuran’la aldatanlar’ diye kitapları yayımlanmadın mı?

Yani bunların ‘savaş’ı, Bilim’in tüm insanlık tarihi için söylediği ‘sınıf savaşı’nın ta kendisidir.

Onun için Sarkozy ile, Berluskoni’yle, Trump’la ve bugün Biden’le ‘dost’ olmalarında; ama sana, bana ve düşünen her insana ‘düşman’ olmalarında şaşılacak bir şey yoktur.

Yerim dar olduğu için toparlayacak olursam: Bunlar, sana, bana, düşünen her insana, giderek Türkiye halkına, Cumhuriyet değerlerine ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet’ine düşmandırlar.

Bunlar kafası çalışana, kolu çalışana, üretene, namusu ile kazanan her kim varsa ona ‘düşman’dırlar.

Ve düşmanlıklarını, ‘Eski Türkiye’de olduğu gibi ‘düşük yoğunluk’la yürütmek yerine, ‘sıcak savaş’ biçiminde sürdürmektedirler.

Tam da bu nedenle, ‘savaşın sıcaklığı’ yükseldikçe, ‘kaos’ da olacaktır, ‘faili meçhul cinayet’ler de olacaktır, ‘faili belli cinayetler’ de olacaktır.

En büyük ‘fail’, Devlet’in tam tepesinde oturanlar olacaktır.

Anımsanırsa, ‘Millet Devlet’e karşı’ diye yazdığım yazılar da vardır.

Karşı karşı olmasına da, ‘karşı koymak becerisi’ni gösterememekte.

Demek ki, karşı koyamak bilgi ve becerisi gösteremeyen ‘toplum’lar için ‘bilim’in, ‘iç karartıcı’ olmaktan başka bir işlevi yoktur.

Ancak ‘praxiologie’ denilen bir ‘bilim’ de var, biliyor musunuz?

Eylembilim’ de denilebilir.

Devlet’in değil, ama ‘Millet’in eylembilimi.

Milletin eylemine hizmet etmeyen bütün ‘bilim’ler, o bilimcilerin kendi başlarına çalınsın demek gerekiyor.

Başta ‘siyaset’ olmak üzere büsbütünü dahil!


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir