AKP Demek, Zulüm Demektir…

AKP demek çile çekmek, zulüm demektir. - IMG 20170622 111622 1
AKP demek çile çekmek, zulüm demektir. - IMG 20170622 111622

AKP demek çile çekmek, zulüm demektir.

AKP demek keder, sömürü, baskı, acımasızlık, işsizlik demektir.

AKP demek adaletsizlik demektir.

Ülkemiz, en çok yoksula ve en çok milyardere sahip bir ülke olarak tüm dünyada nam yaptı… Yoksullar arttıkça milyarderler da artıyor.

Aslında “zulüm” ve benzeri tüm sözcükleri bir araya getirip, AKP döneminde olup bitenleri anlatmaya çalışsak, yine de onun halkımıza çektirdiklerini karşılayamayız.

Çünkü bu güne dek insanlarımız, hiçbir iktidar döneminde bu kadar çok vurgun, sömürü, işsizlik, sefalet çekmedi…

Hiçbir iktidar döneminde halkımız, bu kadar çok horlanmadı, sıkıntı yaşamadı.

Ama bu emekli maaşlarını ve 2 bin 825 TL asgari ücreti yüksek bulan milletvekilleri, bakanlar bile var… Bazen diyorum ki kendi kendime; bu maaşları kendilerine versek, acaba yine bir elleri yağda, bir elleri balda, bu Binbir Gece Masallarını yaşayabilirler mi?

AKP Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in, “Artık asgari ücretlimizin evinin önünde arabası mevcut, 6 ayda bir cep telefonunu değiştiriyor” sözlerine tepkiler sürerken; AKP Kayseri Milletvekili Hülya Nergis de emekçinin “Artık ev ve araba sahibi olmasının hiç de zor olmayacağını” vurguluyor.

Oysa en düşük araba fiyatı 140 bin TL. Buna göre bir asgari ücretli, hiç yemeden içmeden, tek kuruş harcamadan 50 ay, yani 4 yıl para biriktirse bile bu arabayı alamaz…

2 TL’lik ekmek yerine, evine 1 TL’lik ekmek götürebilmek için soğuk, sıcak demeden saatlerce kuyrukta bekleyen bir emekçiye bunu demek, onunla dalga geçmek değildir de nedir?

Karnını zor doyuran bir asgari ücretlinin gözünün içine baka baka bu lafları söylemek, ona zulüm yapmak demek değildir de nedir?  

Bir zamanlar Tarım Bakanı “Sami Güçlü de buğday taban fiyatını beğenmeyen çiftçiye “Gözünü toprak doyursun…” demişti. Unutmadık.

Yine bir AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, kendisine oy vermeyen 6 milyon HDP’liye “Lanet olsun onların oylarına, onların oylarının Allah belasını versin…” diye beddualar yağdırmıştı.

Bunların işi gücü onu bunu küçük görmek, ona buna sataşmak. Önüne çıkana lanet okumak, sövüp saymak, yalan söylemek, alay etmek… Sanki kendileri sütten çıkmış ak kaşık…

Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu söyler. Bunların ağzından bir kez olsun tek doğru sözcük duymadık ki…

Zaten bu iktidar döneminde doğru söyleyenleri “Dokuz köyden kovuyorlar…”

Mahkemelerin duvarlarında “Adalet mülkün temelidir,” yazılı ama ne evrensel ne ulusal hukuk kurallarını görebiliyoruz buralarda. Benzer davalarda birbirini tutmayan çeşit çeşit kararlar veriliyor.

Artık günümüzde bazı mahkemelere atanacak hâkimleri bile Cumhurbaşkanı seçiyor.

Geçenlerde, Reisin kararıyla Anayasa Mahkemesi üyeliğine Yargıtay Üyesi İrfan Fidan, Danıştay üyeliğine Hümeyra Ergin Ercan seçildi ve Resmi Gazetede yayımlandı.

Şimdi soralım? Siyasal çevreler tarafından atanan bu hâkimler, tarafsız görev yapabilirler mi? Bu mümkün müdür?

Zaten günümüzde artık, bazı özel ve resmi kurumlar mahkemelerin aldığı kararları da uygulamamaya başladılar… Yani önemsemiyorlar.

Örneğin Edirne’nin Keşan ilçesinde yapılacak iskele dolgu platformu ve kara boru hattı projesi inşaatını durduran bilirkişi raporunu BOTAŞ, dikkate almadı. Umursamadı bile… Liman inşaatı tüm hızıyla sürüyor…

Yürütmeyi durdurma kararı için mahkemeye başvurduklarını söyleyen avukat Bülent Kaçar, “Halktan ve haktan bahsedenler, Saros Körfezi’ndeki katliamı bilerek ve isteyerek, bilime ve hukuka rağmen devam ettiriyor” dedi.

Saros Gönüllüleri Dayanışması Sözcüsü Mürşide Çoban ise “Tarım arazilerine, ormanlık alanlara, denize ve sahile geri döndürülmesi mümkün olmayacak şekilde zarar veriliyor” dedi.

Başka yerlerde de tarım üretimini durdurup, onların yerine yüzlerce villa yapmayı planlamaktadırlar.

Peki, kim durduracak bu katliamları? Kim uygulayacak bu yargı kararlarını?

Bu girişim halka, doğaya zulüm, hakka, hukuka aykırı değil midir?

Bu kural tanımazlıkların son örneğini bir de korona virüs önlemlerinde gördük. Karadeniz bölgesinde, illerde, yasağa rağmen AKP kongreleri yapıldı. Hem de davullu zurnalı…

Bu kongrelere binlerce kişi maskesiz katıldı. Ölümler, riskler iki katına çıktı. Üç beş daha çok oy kazanma uğruna bu kongreler teşvik ediliyor.

Bazı gençlik kolları toplantılarında başkanlar omuzlara alındı…

AKP İzmir İl Kongresi’nin hazırlıklarında aktif görev yapan Selçuk İlçe Başkanı Selim Girbiyanoğlu’nun corona virüsü testinin pozitif olduğu söylendi.

AKP’li gençlere, orta yaşlılara, yaşlılara bu özgürlükler toplantılarda, kongrelerde verilirken, ülkemizde çoğunluğu oluşturan 65 yaş üstüne cehennem hayatı yaşatılıyor.

Dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan bu yasak yüzünden insanlarımız çile çekiyor. İşkence çekiyor. Hayattan kopuyor. Yaşama sevincini yitiriyor.

Aylarca evinden dışarı çıkmayan, gün yüzü görmeyen, sağlık denetimlerini yaptırmayan, yaptıramayan yaşlıların bazıları kanser oldu. Çoğu çeşitli hastalıklara yakalandı…

Bu nasıl bir sağlık ve insanlık politikasıdır? Onları evlere hapsetmekle koruduğunuzu mu sanıyorsunuz? Onların ziyaretine gelen çocukları, torunları, akrabaları yok mudur? Ya bu sokaktan gelenler 65 yaş üstüne korona bulaştırırlarsa… Peki, bunun bir çözümünü bulabildiniz mi?

([email protected])


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir