Haksızlığa, Hukuksuzluğa, Talana Ses Çıkarmayan Da Suçludur…

Sisli puslu, kapkara bir dönemden geçiyoruz… Karanlıkları yaşıyoruz… - IMG 20170622 111622 1
Sisli puslu, kapkara bir dönemden geçiyoruz… Karanlıkları yaşıyoruz… - IMG 20170622 111622 1

Sisli puslu, kapkara bir dönemden geçiyoruz… Karanlıkları yaşıyoruz…

Stresten, sıkıntıdan, bunalmaktan nefes alamıyoruz… Boğuluyoruz…

İnsanlarımız ölüyor… Kadınlarımız ölüyor… Hayvanlarımız ölüyor… Hem de pisipisine…

Madenlerde… İnşaatlarda… Sınırlarda… Pusularda… Köylerde… Hastalıklarda… Sokaklarda…

Zenginler daha çok sömürüp semirsin diye, ormanlarımız, doğamız yağmalanıyor…

Çiçeklerimiz, kuşlarımız, güneşimiz çalınıyor… Derelerimiz kurutuluyor…

Börtü böcek kan ağlıyor…

Büyük Atatürk,

“Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz…” demişti…

Oldu.

Onun kapıdan kovduğu çağ dışı yaratıklar, bacadan içeri girdiler…

Biz sadece seyrediyoruz, bakıyoruz…

Biz hep baktık ve seyrettik zaten. Onun gibi Samsun’a çıkamadık…

Fabrikalarımız satıldı, iş alanlarımız azaldı…

Üretim yok. İşsizlik çok… Milyonlar açlık sınırının altında yaşıyor şimdi. 

Kadınlar perişan… Sefil… Kafeslerde… Her an tecavüzle, tacizle, ölümle karşı karşıya…

“Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın.” Demişti Ata’mız… Omuzlar üzerinde yükseltemedik onu…

Türkiye olağanüstü, çok kritik, çok özel günlerden geçiyor.

Cumhuriyet tehlikededir. Ulus tehlikededir. Vatan tehlikededir.

Şanlı 1923 Devrimini tarihten silmek istiyorlar.

“İdare-i Maslahatçılar esaslı devrim yapamazlar…” demişti o. Yani bu sözüyle, uzlaşan, boyun eğen, günün koşullarına göre hareket eden, dönek kimselerin devrim yapamayacağını vurgulamak istemişti…

Bazı insanlarımız yine ülke sorunlarına, sömürüye uzak; talancıları seyrediyorlar sadece. “Ben siyasetle ilgilenmem,tarafsızım, ideolojik konularla uğraşmam, bana mı kaldı dünyayı düzeltmek… Bana dokunmayan yılan bin yaşasın…” diyorlar.

Biz de onlara şöyle sesleniyoruz:

Toplum içerisinde yaşayan bir kimse asla tarafsız olamaz. “Ben tarafsızım” diyen bir kimse bile aslında taraf tutmaktadır… O, sessiz ve tepkisiz kalarak, namussuzları görmezden gelerek, sömürü çarkının soygunculardan tarafa dönmesini sağlamaktadır…

Zaten “Tarafsızlık”, “Tarafsız kalma” eylemi ve düşüncesi insanın doğasına da aykırıdır. Çünkü insan bir kitap, bir giysi, bir eşya, bir arkadaş, bir sevgili seçerken bile taraf tutmaktadır…

Kendi dünya görüşüne, kültürüne, beğenisine uygun seçimler yapmaktadır. Çünkü hayat, insana her zaman “Seçme, beğenme, tercih etme zorunluluğu” getirmiştir…

Zulmün, zalimlerin, sömürünün, baskının, din sömürüsünün, sınıfların olduğu bir toplumda kimse özgür değildir ve tarafsız, bağımsız da olamaz…

Zaman gelecek, kimse, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” da diyemeyecektir… Çünkü o yılan, kendisine dokunulmadığı için ejderha olacak, onu da yutacaktır…

Ben derim ki; o kâbus günleri gelmeden, egemen güçler bizi “bitaraf, tarafsız” etmeden, “TARAF” olalım. Hakkın, hukukun, ezilenin, sömürülenin tarafında olalım…

Emperyalizm ve uşaklarına karşı Türkiye’nin tarafında olalım.

Vatansızlara karşı vatanın, vatanseverlerin tarafında olalım…

Şeriata karşı laikliği, faşizme karşı demokrasiyi, mandacılığa karşı tam bağımsızlığı, Osmanlıcaya karşı Türkçeyi, Seyit Rızalara, Şeyh Saitlere, Vahdettinlere karşı Atatürk’ü savunalım…

Daha çok baskı, daha çok sömürü ve talan gelmeden hakkımızı, hukukumuzu arayalım.

Sesimizi çıkarmazsak, karşı koymazsak, koyunlaşırsak, sürüleşirsek soframızdaki ekmeğimizi bile çalar bunlar…

Sömürü, baskı, talan düzeninde ne hâkim ne savcı ne öğretmen ne işçi tarafsızdır ne de tarafsız kalabilir. Hakkın, hukukun, ezilenin, sömürülenin, mazlumun yanında olalım.

Oysa Türkiye’de yuvarlak hesap sadece 10 milyon emekli var… En azından 10 milyon da yakını var… Onlar isterlerse bir seçimde iktidar değiştirip, yeniden iktidarlar kurarlar…

Ama bunu başarmanın bir tek yöntemi vardır: O DA HIRSIZLARLA, ZORBALARLA MÜCADELE ETMEKTİR… HAKSIZLIĞA, HUKUKSUZLUĞA BOYUN EĞMEMEKTİR…

Aydınlara düşen en büyük görev, halkın bilinçlenmesine, gerçekleri görmesine yardımcı olmak, onları demokratik eylemlere, direnişlere hazırlamaktır.  Ulusal birlik ve beraberlik temelinde yılmadan, usanmadan, her gün yeni bir dirençle yeni bir güne başlamaktır.

Ne demişti İsmet Paşa, “Arkadaşlar, bir ülkede namus sahipleri, en az şer ehli, yani namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memleket mutlaka batar!”

Vakit daralmaktadır. Tüm yurtseverleri, ulusalcıları, tam bağımsızlık yanlılarını göreve çağırıyoruz. İhanet çeteleri karşısında onların da bir güç olduğunu gösterme zamanı gelmiştir, geçmektedir.

“Namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmak zorundadırlar.

([email protected])


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir