ATATÜRK’ün MİLLET ve MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI

TÜRKİYE!

ATATÜRK’ün MİLLET ve MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI

Atatürk’ün benimsediği millet anlayışı subjektiftir. Bu anlayışa
göre millet bir takım subjektif bağlar ile birbirine bağlanmış insanların
oluşturduğu bir topluluktur. Bu bağlar manevi niteliktedir. Bu bağlar
arasında mazi, hatıra, amaç, ideal, istikbal ülkü birliği gibi unsurlar yer
almaktadır. Geçmişte yaşanılan ortak acılar veya birlikte kazanılan
başarılar, ortak amaca varmak için girişilen mücadeleler, ortak tehlikelere
karşı birlikte karşı koyma isteği gibi faktörler insanları birbirine bağlar ve
milleti oluşturur18. Subjektif bir millet anlayışını benimseyen Atatürk de
milleti şu şekilde tarif eder: Zengin bir hatıra mirasına sahip olan,
birlikte yaşamak hususunda ortak arzu ve bunu kabulde samimi olan; ve
sahip olunan mirasın korunmasına birlikte devam hususunda istek ve
dilekleri ortak olan insanların birleşmesinden oluşan topluma millet adı
verilir.”19 Milliyetçilik ise Atatürk’e göre “İlerleme ve gelişme yolunda
ve milletlerarası temas ve ilişkilerde, bütün çağdaş milletlere paralel ve
onlarla uyum içinde yürümekle beraber, Türk milletinin özel karakterini
ve başlı başına bağımsız kimliğini korumaktır.”20
Millet tanımında olduğu gibi Türk kimliği konusunda da Mustafa
Kemal’in sözleri ya da tanımları o dönem için bir pusula vaziyeti
gördüğünden Onun bu konuyla ilgili görüşlerine bakmak faydalı
olacaktır. Mustafa Kemal, Türk milletinin oluşumunda etkili olan tabi ve
tarihi olguları şu şekilde sıralar: a)Siyasal varlıkta birlik b) Dil Birliği
c)Yurt Birliği d)Irk ve köken Birliği e)Tarihi yakınlık e)Ahlaki Yakınlık.21
Atatürk’ün millet olmada ilk aradığı şart görüldüğü üzere bir üniter
devlettir. Siyasal varlıkta birlikle bunu kastetmektedir. Dil birliğine yine
aynı şekilde önem vermektedir. Ancak Türk milletini oluşturan unsurlar
arasında ırk ve köken birliğini saymasına rağmen Atatürk’ün Türk milleti
için hiç bir zaman ırki ölçütler kullanmadığını görmekteyiz. Nitekim ırki
bir temele dayandırmadığını şu açıklamalarından anlamak son derece
kolaydır.
“Bugünkü Türk Milleti siyasal ve sosyal topluluğu içinde
kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya
Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve millettaşlarımız
vardır. Fakat geçmişin despotluk devirleri ürünü olan bu yanlış
adlandırmalar, birkaç düşman aleti, gerici beyinsizden başka hiçbir
millet bireyi üzerinde üzüntü ve tasadan başka bir etki yapmamıştır.
Çünkü, bu millet bireyleri de bütün Türk toplulukları gibi aynı ortak
geçmişe, tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar.
Bugün içimizde bulunan Hıristiyan, Musevi vatandaşlara kader
ve talihlerini Türk milliyetine vicdani arzularıyla bağladıktan sonra,
kendilerine yan gözle yabancı bakışıyla bakılmak, medeni Türk milletinin
asil ahlakından beklenebilir mi?”22.
Aynı açıklama da yine açıkça görülmektedir ki Atatürk milleti
ırka dayandırmadığı gibi dine de dayandırmamaktadır. Yani
milliyetçiliğinin vasıflarından biri laikliktir. Teokratik bir devlete ve
mezhep çatışmalarına karşıdır. Atatürk millet tanımına din öğesini dahil
etmemesini ise şöyle açıklar: “Türkler İslam Dinini kabul etmeden önce
de büyük bir millet idi. Bu dini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların,
ne aynı dinde bulunan Acemlerin ne de sairenin Türklerle birleşip bir
millet teşkil etmelerine tesir etmedi. Bilakis, Türk milletinin milli
bağlarını gevşetti, milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabi idi. Çünkü
Muhammed’in kurduğu dinin amacı bütün milliyetlerin üzerinde hepsini
kapsayan bir ümmet siyaseti idi.”23
Atatürk milliyetçiliğinin bir başka özelliği ise milli vatan
kavramını benimsemesi ve irredentayı reddetmesidir. Bu aynı zamanda
Atatürk milliyetçiliğinin barışçı yanını da ortaya koymaktadır. Onun
hedefi şartlara uygun, sadece kendi sınırları içerisinde bağımsız bir Türk
devleti ve onun izlediği milli siyaseti hayata geçirmekti ve bu amacını şu
sözlerle dile getiriyordu: “Panislamizm..Panturanizm siyasetinin
başarıya ulaştığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte
tesadüf edilmemektedir. Irk ayrılığı gözetmeksizin bütün insanlığı içine
alan tek bir dünya devleti kurma hırslarının sonuçları da tarihe
yazılmıştır. İstilacı olma hevesleri konumuzun dışındadır. İnsanlara her
türlü şahsi duygu ve bağlılıklarını unutturup onları tam bir kardeşlik ve
eşitlik içinde birleştirerek, insancı bir devlet kurma teorisinin de kendine
göre şartları vardır.
Bizim kendisinde açıklık ve uygulama imkanı gördüğümüz siyasi
ilke milli siyasettir. Dünyanın bugünkü genel şartları yüzyılların
dimağlarda ve karakterlerde yerleştirdiği gerçekler karşısında hayalci
olmak kadar büyük yanılgı olamaz. Tarihin ifadesi budur, ilmin, aklın,
mantığın ifadesi böyledir.
Milletimizin, güçlü, mutlu ve istikrarlı yaşayabilmesi için devletin
bütünüyle milli bir siyaset izlemesi, bu siyasetin iç teşkilatımıza tam
olarak uyması ve ona dayanması gerekir. Milli siyaset dediğim zaman
kastettiğim anlam ve öz şudur: milli sınırlarımız içinde her şeyden önce
kendi kuvvetimize dayanmakla varlığımızı koruyarak, millet ve
memleketin gerçek saadet ve refahına çalışmak… Genellikle milleti uzun
emeller peşinde yorarak zora sokmamak… Medeni dünyadan, medeni,
insani karşılıklı dostluk beklemektir24”.
Atatürk’ün ortaya koymuş olduğu milliyetçilik anlayışı ırk ve
kanı değil kültürü temel alan bir anlayıştır. Irka dayanmadığı gibi her
hangi bir irredenta siyasetine karşı çıkar. Bu yönüyle de vatan kavramını
öne çıkarır ve barışçıdır. Laik bir milliyetçilik anlayışıdır. Dini millet
kavramının dışında bırakır. Bu özellikleri itibariyle Atatürk milliyetçiliği
realisttir. Çünkü Anadolu gerçeğini göz ardı etmemiştir. Anadolu’da
yaşayan nüfusu kapsayacak bir millet ve milliyetçilik anlayışı
oluşturmuştur. Onun bu kapsayıcı tavrı “Türkiye Cumhuriyetini kuran
Türkiye halkına Türk Milleti denir” söyleminde kendini bulmuştur.
Nitekim Atatürk’ün bu yaklaşımı devletin de resmi yaklaşımı
halini almıştır. Cumhuriyetin temel esaslarını belirleyen anayasada bunu
görmek mümkündür. 1924 Anayasasının 88. maddesinde tartışmalar
sonucunda belirlenen Atatürk’ün ortaya koyduğu millet tanımına uygun
olan bir Türk tanımı 1924 Anayasasında şu şekilde yer almıştır: “Türkiye
ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk itrak
olunur. Türkiye’de veya hariçte bir Türk babanın sulbünden doğan
veyahut Türkiye’de mütemekkin bir ecnebi babanın sulbünden Türkiye’de
doğup da memleket dahilinde ikamet ve sinni rüşte vusulünde resmen
Türklüğü ihtiyar eden veyahut Vatandaşlık kanunu mucibince Türklüğe
kabul olunan herkes Türktür25.”
Ayrıca millet ve milliyetçilik kavramları dönemin iktidarı ve tek
partisi olan CHP’nin de ilgi alanındaydı. Milliyetçilik CHP’nin ilk
açıklanan ilkelerinden biridir. CHP ilk kez 1927’de yayınlanan
nizamnamesinde milliyetçi olduğunu deklare etmişti. Ancak ilk
programını 1931’de yayınlayan CHP ilk kez bu programda milleti resmi
olarak tanımlamıştı. 1931 tarihli CHP programı milleti “dil, kültür ve
mefkure birliği ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği bir siyasi ve
içtimai heyet” şeklinde tanımlamaktadır26. CHP programındaki bu tanım
CHP’nin dönemin tek siyasi aktörü olması bakımından önemlidir. Çünkü
bu tanım devletin izleyeceği milliyetçik politikasının temelini teşkil
etmektedir ve bu dönemdeki pek çok uygulama, bu tanıma uygun bir
biçimde gerçekleşmiştir.

SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi
Sosyal Bilimler Dergisi

Okumaya devam et  HEY MİLLİYETÇİ!

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir