Ekonominin kendi kendini yönettiğine inanmak!

Ekonominin kendi kendini yönettiğine inanmak! - bulent esinoglu 1

Ekonominin kendi kendini yönettiğine inanmak!

Ekonominin kendi kendini yönettiğine dair bir tevatür, geçmiş yüzyılda bir efsane gibi dolaştı.

Devleti küçültmeye ve devletin yapacağı planlamaya karşı olmak için, servet sınıfının uydurduğu bu yalan, artık gücünü kaybetmektedir.

Servet sınıfının karlarını garanti etmeye yönelik bu anlayış; sınıflar yoktur birey vardır diye diye, örgütsüz bireyin ürettiği değerleri gasp etmiştir.

Servet sınıfının propagandası olarak gelişen “Girişimciler iyidir, devlet kötüdür düşüncesi”; servet sınıfının ekonomi için yarattığı bir tevatürdür. Kapitalizmin ayakta kalışının gerekçesidir.

Ekonomi kendi kendini yönetmez. Yönetemez. Piyasayı, para ve paranın türevleri yönetir. Dolayısıyla parayı üreten piyasayı da denetler.

Serbest piyasa ekonomisi, serbest olsaydı, piyasada kullanılan parayı da halkın kendisi üretirdi. Ekonomi ya da piyasa kendi kendini yönetseydi, itibari paranın basılması, devlet yerine imtiyazlı azınlıklara verilmezdi.

Her şeyi ve her değeri üreten halk, nedense sadece o, ürettiği ürüne karşılık gelen parayı üretemez.

Parayı tekeller(bankalar) üretir. Piyasada değer yerine fiyatları tekeller belirler. Servet sahipleri de derki, ekonomi kendi kendisini yönetiyor.

Maalesef, siyasi iktidarın ekonomiye olan ideolojik yaklaşımı; “ekonomi kendi kendini yönetir” şeklindedir.

Parası döviz olmayan ülkeler de, bu inanca sahip olunca; yani ekonomi kendi kendini idare eder anlayışına sahip çıkınca, kitlesel işsizlik ve ekonomik krizlerden kurtuluş olmuyor.

Hem dolardan kaynaklanan enflasyon, yani ABD’nin ihraç ettiği enflasyon, hem de tasarruf eksiğinden ötürü sermaye kıtlığı dolayısıyla alınan borçlar, bizim gibi ülkeler için felaket oluyor.

Ulusal borç ulusal krizdir.

Kapitalizmin son şekli olan finans faaliyeti bir gasp faaliyetidir.

Sınırsız harcama, sınırsız borçlanma, sınırsız para basma, ekonomide fakirleşme ve ekonomiyi daha çok monopolleştirmektir. Tekelleşme…

Borçlar artıkça işsizlik artar. Para bastıkça küçük ve orta işletmeler batar.

Finans ekonomisi gerçeklikten kaçıp, saymaca/fiktif yöne yönelir. Değer üretemez. Değer üretenlere karşı olmaya başlar. Reel ekonomi ile saymaca(fiktif) ekonominin birbiri ile uzlaşması bir ütopyadır.

Dünya yörüngesinde dolaşan bu fiktif borçlar, yavaşlatılmış bir felaketin habercisidir. 280 trilyon dolar borç.

Tasarruf berbat, borç güzeldir dönemi borç kanserdir anlayışına varmıştır. 18 Ekim 2020


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir