Atatürk’ün Şafağından Tarikatçının Zifiri Karanlığına…

Yıllardır, sakallılar - sarıklılar, cübbeliler – külahlılar, takkeliler – şalvarlılar, yani tahsilsiz, eğitimsiz bir cahiller topluluğu yönetiyor bizi. 18 yıldır şeyhlerle, Şıhlarla, tacizlerle, tecavüzlerle, tarikatlarla iç içe yaşıyoruz. Sapıklar, sapıklıklar çığ gibi büyüyor. Hocalarla, mollalarla yatıyor, hocalarla mollalarla kalkıyoruz. Onlar ne derse o oluyor. Bir grup yobaz takımı denize nazır köşklerde, yalılarda, dağ havalı saraylarda yaşıyor. Altlarında son model otomobiller, kasalarında trilyonlar, altınlar; ziynet eşyaları, binalar, arsalar; yanlarında yüzlerce koruma… Ve onlara sürekli arka çıkan, onları kollayan bir iktidar… Ve bu dünyadan elini eteğini çekmiş, sadece öteki dünyanın nimetlerine, cennetine, cennetteki hurilerine inanmış; inandırılmış, bu gericileri sorgusuz sualsiz destekleyen milyonlarca aç, sefil, işsiz – güçsüz insan… Bu şeyhlerden birisi 12 yaşındaki kızı taciz ediyor; sonra da konuşmaması için, “Sus payı” olarak babasına 50 milyon TL rüşvet teklif ediyor; bu rezil ilişkilerden, pisliklerden sonra bile hâlâ onun müritleri “Biz şeyhimizin arkasındayız” diyebiliyorlar… Bu büyüklükte bir serveti nasıl yapmış, torunu yerindeki kıza niçin saldırıyor, yandaşları bu konuda ona tek soru sormuyor, başkalarının sormasına da izin vermiyorlar… Bu cahili cühela takımı, zengin mollaların dayanağı, geçim kaynağıdır. Bu diplomasız mollalar, şeyhler, şıhlar ve eğitimsiz, her çeşit sömürüye açık kitle de iktidarın ayakta kalmasını sağlayan güç deposudur. Sadece İstanbul’da 445 tekke ve tüm yurt yüzeyinde 800’den fazla medrese var. Buralarda 5-6 yaşında çocuklar dinci eğitim alıyor, yetiştiriliyorlar. Bu tarikat ve cemaatler iktidar tarafından destekleniyor. Bu gericilik, şeriatçılık yuvalarına milyarlar akıtılıyor. Onlar, bu ülkeye hiçbir üretim, katkı yapmadan trilyonlar denizinde keyifli bir ömür sürüyorlar. Bu geri düzen, bu çark, Osmanlının zamanında da vardı.  Bugün olduğu gibi o yıllarda da saray bu yobazları destekliyordu. Osmanlı bir din devletiydi ve Şeriat yasalarına göre yönetilirdi. Varlığını sürdürebilmesi mollaların desteği ile oluyordu. Tarikatlar, tekkeler, medreseler hurafelerle, safsatalarla halkı yönlendirerek, onların sırtından geçinirlerdi. Osmanlı düzeni kör topal devam ederken bir Mustafa Kemal çıktı ve önce emperyalist devletleri ülkemizden kovdu. Sonra da “ Ey Efendiler ve ey millet, biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, medeniyet (uygarlık) tarikatıdır…” dedi; 30 Kasım 1925 yılında çıkardığı bir devrim yasası ile tarikat, tekke ve medreselerin varlığına son verdi. AKP iktidarının Cumhuriyete, Atatürk’e beslediği nefret işte buradan kaynaklanmaktadır. Günümüzde bilim, eğitim yuvalarının, askeri okulların birer birer kapatılmasının temelinde işte bu neden vardır. Türk’e ve Türklüğe duyulan kinin ve Osmanlıya duyulan hayranlığının kökeninde işte bu şeriat devleti sevgisi yatmaktadır. Kapatılan bu kurumların yerine kuran kurslarının, imam hatiplerin, tarikatların, tekkelerin açılmasının, hem de yerden biter gibi açılmasının nedeni işte budur. Bu yüzden özgürlüğümüz elimizden alındı. Bu yüzden söz söyleme, konuşma, eleştirme hakkımız elimizden alındı. Bu yüzden yazanlar, çizenler, geri düzene, yobazlara, haksız – hukuksuz uygulamalara karşı çıkanlar hemen dört duvar arasına atılıyor. Yıllarca zindanlara kapatılıyorlar… Amaç, toplumun bilinçlenmesini, aydınlanmasını önlemek, gerçekleri görmemesini sağlamaktır. Mollaların, şeyhlerin, şıhların ve onunla birlikte iktidarı yönetenlerin bir eli yağda, bir eli balda yaşayabilmesi için onlara kara cahil bir toplum gerekmektedir. Ancak bu kara cahil halkın çoğalması ve onları sorgusuz sualsiz desteklemesi ile bu cennet yaşantılarını sürdürebilirler… Yobaz takımının iktidarı AKP ancak bu sayede yıllarca iktidarda kalabilir… Aydınlara, hak – hukuk arayanlara baskı, şiddet, işkence uygulamaları işte bu nedenle yapılmaktadır. Bir yerde baskı, zulüm, şiddet varsa orada mutlaka haksızlık, hukuksuzluk da vardır. Karanlık, kapkaranlık bir dönemden geçiyoruz. Zifiri karanlık… Bu ülke, Cumhuriyetin ilanından bu yana böyle bir düzen, böyle bir ortam yaşamadı. Görmedi. Ortaçağa döndük yeniden. Din ve din adamları ile birlikte toplumu dinci politikacılar yönetiyorlar… Hitler’in, Mussolin’in yasaları geçerli şimdi ülkemizde… Gücü yeten gücü yetene… Hak, hukuk hak getire… Hâkimlerin, savcıların, mahkemelerin büyük bir bölümü iktidarın yandaşı gibi çalışıyor. Bu sömürü, yalan –dolan, talan düzeninden kurtulmanın tek yolu ve yöntemi vardır: Yılmadan, korkmadan, boyun eğmeden direnmek; mücadele etmek… Durmadan mücadele etmek; haksızlıkları, hukuksuzlukları, soygunları ortaya döküp, dinci maskelerininarkasında gizlenen gerçek yüzleri teşhir etmektir… - IMG 20170622 111622 1
Yıllardır, sakallılar - sarıklılar, cübbeliler – külahlılar, takkeliler – şalvarlılar, yani tahsilsiz, eğitimsiz bir cahiller topluluğu yönetiyor bizi. 18 yıldır şeyhlerle, Şıhlarla, tacizlerle, tecavüzlerle, tarikatlarla iç içe yaşıyoruz. Sapıklar, sapıklıklar çığ gibi büyüyor. Hocalarla, mollalarla yatıyor, hocalarla mollalarla kalkıyoruz. Onlar ne derse o oluyor. Bir grup yobaz takımı denize nazır köşklerde, yalılarda, dağ havalı saraylarda yaşıyor. Altlarında son model otomobiller, kasalarında trilyonlar, altınlar; ziynet eşyaları, binalar, arsalar; yanlarında yüzlerce koruma… Ve onlara sürekli arka çıkan, onları kollayan bir iktidar… Ve bu dünyadan elini eteğini çekmiş, sadece öteki dünyanın nimetlerine, cennetine, cennetteki hurilerine inanmış; inandırılmış, bu gericileri sorgusuz sualsiz destekleyen milyonlarca aç, sefil, işsiz – güçsüz insan… Bu şeyhlerden birisi 12 yaşındaki kızı taciz ediyor; sonra da konuşmaması için, “Sus payı” olarak babasına 50 milyon TL rüşvet teklif ediyor; bu rezil ilişkilerden, pisliklerden sonra bile hâlâ onun müritleri “Biz şeyhimizin arkasındayız” diyebiliyorlar… Bu büyüklükte bir serveti nasıl yapmış, torunu yerindeki kıza niçin saldırıyor, yandaşları bu konuda ona tek soru sormuyor, başkalarının sormasına da izin vermiyorlar… Bu cahili cühela takımı, zengin mollaların dayanağı, geçim kaynağıdır. Bu diplomasız mollalar, şeyhler, şıhlar ve eğitimsiz, her çeşit sömürüye açık kitle de iktidarın ayakta kalmasını sağlayan güç deposudur. Sadece İstanbul’da 445 tekke ve tüm yurt yüzeyinde 800’den fazla medrese var. Buralarda 5-6 yaşında çocuklar dinci eğitim alıyor, yetiştiriliyorlar. Bu tarikat ve cemaatler iktidar tarafından destekleniyor. Bu gericilik, şeriatçılık yuvalarına milyarlar akıtılıyor. Onlar, bu ülkeye hiçbir üretim, katkı yapmadan trilyonlar denizinde keyifli bir ömür sürüyorlar. Bu geri düzen, bu çark, Osmanlının zamanında da vardı.  Bugün olduğu gibi o yıllarda da saray bu yobazları destekliyordu. Osmanlı bir din devletiydi ve Şeriat yasalarına göre yönetilirdi. Varlığını sürdürebilmesi mollaların desteği ile oluyordu. Tarikatlar, tekkeler, medreseler hurafelerle, safsatalarla halkı yönlendirerek, onların sırtından geçinirlerdi. Osmanlı düzeni kör topal devam ederken bir Mustafa Kemal çıktı ve önce emperyalist devletleri ülkemizden kovdu. Sonra da “ Ey Efendiler ve ey millet, biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, medeniyet (uygarlık) tarikatıdır…” dedi; 30 Kasım 1925 yılında çıkardığı bir devrim yasası ile tarikat, tekke ve medreselerin varlığına son verdi. AKP iktidarının Cumhuriyete, Atatürk’e beslediği nefret işte buradan kaynaklanmaktadır. Günümüzde bilim, eğitim yuvalarının, askeri okulların birer birer kapatılmasının temelinde işte bu neden vardır. Türk’e ve Türklüğe duyulan kinin ve Osmanlıya duyulan hayranlığının kökeninde işte bu şeriat devleti sevgisi yatmaktadır. Kapatılan bu kurumların yerine kuran kurslarının, imam hatiplerin, tarikatların, tekkelerin açılmasının, hem de yerden biter gibi açılmasının nedeni işte budur. Bu yüzden özgürlüğümüz elimizden alındı. Bu yüzden söz söyleme, konuşma, eleştirme hakkımız elimizden alındı. Bu yüzden yazanlar, çizenler, geri düzene, yobazlara, haksız – hukuksuz uygulamalara karşı çıkanlar hemen dört duvar arasına atılıyor. Yıllarca zindanlara kapatılıyorlar… Amaç, toplumun bilinçlenmesini, aydınlanmasını önlemek, gerçekleri görmemesini sağlamaktır. Mollaların, şeyhlerin, şıhların ve onunla birlikte iktidarı yönetenlerin bir eli yağda, bir eli balda yaşayabilmesi için onlara kara cahil bir toplum gerekmektedir. Ancak bu kara cahil halkın çoğalması ve onları sorgusuz sualsiz desteklemesi ile bu cennet yaşantılarını sürdürebilirler… Yobaz takımının iktidarı AKP ancak bu sayede yıllarca iktidarda kalabilir… Aydınlara, hak – hukuk arayanlara baskı, şiddet, işkence uygulamaları işte bu nedenle yapılmaktadır. Bir yerde baskı, zulüm, şiddet varsa orada mutlaka haksızlık, hukuksuzluk da vardır. Karanlık, kapkaranlık bir dönemden geçiyoruz. Zifiri karanlık… Bu ülke, Cumhuriyetin ilanından bu yana böyle bir düzen, böyle bir ortam yaşamadı. Görmedi. Ortaçağa döndük yeniden. Din ve din adamları ile birlikte toplumu dinci politikacılar yönetiyorlar… Hitler’in, Mussolin’in yasaları geçerli şimdi ülkemizde… Gücü yeten gücü yetene… Hak, hukuk hak getire… Hâkimlerin, savcıların, mahkemelerin büyük bir bölümü iktidarın yandaşı gibi çalışıyor. Bu sömürü, yalan –dolan, talan düzeninden kurtulmanın tek yolu ve yöntemi vardır: Yılmadan, korkmadan, boyun eğmeden direnmek; mücadele etmek… Durmadan mücadele etmek; haksızlıkları, hukuksuzlukları, soygunları ortaya döküp, dinci maskelerininarkasında gizlenen gerçek yüzleri teşhir etmektir… - IMG 20170622 111622




Yıllardır, sakallılar – sarıklılar, cübbeliler – külahlılar, takkeliler – şalvarlılar, yani tahsilsiz, eğitimsiz bir cahiller topluluğu yönetiyor bizi.
 
18 yıldır şeyhlerle, Şıhlarla, tacizlerle, tecavüzlerle, tarikatlarla iç içe yaşıyoruz. Sapıklar, sapıklıklar çığ gibi büyüyor.
 
Hocalarla, mollalarla yatıyor, hocalarla mollalarla kalkıyoruz.
 
Onlar ne derse o oluyor.
 
Bir grup yobaz takımı denize nazır köşklerde, yalılarda, dağ havalı saraylarda yaşıyor. Altlarında son model otomobiller, kasalarında trilyonlar, altınlar; ziynet eşyaları, binalar, arsalar; yanlarında yüzlerce koruma…
 
Ve onlara sürekli arka çıkan, onları kollayan bir iktidar…
 
Ve bu dünyadan elini eteğini çekmiş, sadece öteki dünyanın nimetlerine, cennetine, cennetteki hurilerine inanmış; inandırılmış, bu gericileri sorgusuz sualsiz destekleyen milyonlarca aç, sefil, işsiz – güçsüz insan…
 
Bu şeyhlerden birisi 12 yaşındaki kızı taciz ediyor; sonra da konuşmaması için, “Sus payı” olarak babasına 50 milyon TL rüşvet teklif ediyor; bu rezil ilişkilerden, pisliklerden sonra bile hâlâ onun müritleri “Biz şeyhimizin arkasındayız” diyebiliyorlar…
 
Bu büyüklükte bir serveti nasıl yapmış, torunu yerindeki kıza niçin saldırıyor, yandaşları bu konuda ona tek soru sormuyor, başkalarının sormasına da izin vermiyorlar…
 
Bu cahili cühela takımı, zengin mollaların dayanağı, geçim kaynağıdır.
 
Bu diplomasız mollalar, şeyhler, şıhlar ve eğitimsiz, her çeşit sömürüye açık kitle de iktidarın ayakta kalmasını sağlayan güç deposudur.
 
Sadece İstanbul’da 445 tekke ve tüm yurt yüzeyinde 800’den fazla medrese var. Buralarda 5-6 yaşında çocuklar dinci eğitim alıyor, yetiştiriliyorlar.
 
Bu tarikat ve cemaatler iktidar tarafından destekleniyor. Bu gericilik, şeriatçılık yuvalarına milyarlar akıtılıyor. Onlar, bu ülkeye hiçbir üretim, katkı yapmadan trilyonlar denizinde keyifli bir ömür sürüyorlar.
 
Bu geri düzen, bu çark, Osmanlının zamanında da vardı.  Bugün olduğu gibi o yıllarda da saray bu yobazları destekliyordu. Osmanlı bir din devletiydi ve Şeriat yasalarına göre yönetilirdi. Varlığını sürdürebilmesi mollaların desteği ile oluyordu.
 
Tarikatlar, tekkeler, medreseler hurafelerle, safsatalarla halkı yönlendirerek, onların sırtından geçinirlerdi.
 
Osmanlı düzeni kör topal devam ederken bir Mustafa Kemal çıktı ve önce emperyalist devletleri ülkemizden kovdu. Sonra da “ Ey Efendiler ve ey millet, biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, medeniyet (uygarlık) tarikatıdır…” dedi; 30 Kasım 1925 yılında çıkardığı bir devrim yasası ile tarikat, tekke ve medreselerin varlığına son verdi.
 
AKP iktidarının Cumhuriyete, Atatürk’e beslediği nefret işte buradan kaynaklanmaktadır.
 
Günümüzde bilim, eğitim yuvalarının, askeri okulların birer birer kapatılmasının temelinde işte bu neden vardır. Türk’e ve Türklüğe duyulan kinin ve Osmanlıya duyulan hayranlığının kökeninde işte bu şeriat devleti sevgisi yatmaktadır.
 
Kapatılan bu kurumların yerine kuran kurslarının, imam hatiplerin, tarikatların, tekkelerin açılmasının, hem de yerden biter gibi açılmasının nedeni işte budur.
 
Bu yüzden özgürlüğümüz elimizden alındı. Bu yüzden söz söyleme, konuşma, eleştirme hakkımız elimizden alındı. Bu yüzden yazanlar, çizenler, geri düzene, yobazlara, haksız – hukuksuz uygulamalara karşı çıkanlar hemen dört duvar arasına atılıyor.
 
Yıllarca zindanlara kapatılıyorlar…
 
Amaç, toplumun bilinçlenmesini, aydınlanmasını önlemek, gerçekleri görmemesini sağlamaktır. Mollaların, şeyhlerin, şıhların ve onunla birlikte iktidarı yönetenlerin bir eli yağda, bir eli balda yaşayabilmesi için onlara kara cahil bir toplum gerekmektedir.
 
Ancak bu kara cahil halkın çoğalması ve onları sorgusuz sualsiz desteklemesi ile bu cennet yaşantılarını sürdürebilirler…
 
Yobaz takımının iktidarı AKP ancak bu sayede yıllarca iktidarda kalabilir…
 
Aydınlara, hak – hukuk arayanlara baskı, şiddet, işkence uygulamaları işte bu nedenle yapılmaktadır.
 
Bir yerde baskı, zulüm, şiddet varsa orada mutlaka haksızlık, hukuksuzluk da vardır.
 
Karanlık, kapkaranlık bir dönemden geçiyoruz. Zifiri karanlık…
 
Bu ülke, Cumhuriyetin ilanından bu yana böyle bir düzen, böyle bir ortam yaşamadı. Görmedi.
 
Ortaçağa döndük yeniden. Din ve din adamları ile birlikte toplumu dinci politikacılar yönetiyorlar…
 
Hitler’in, Mussolin’in yasaları geçerli şimdi ülkemizde…
 
Gücü yeten gücü yetene… Hak, hukuk hak getire…
 
Hâkimlerin, savcıların, mahkemelerin büyük bir bölümü iktidarın yandaşı gibi çalışıyor.
 
Bu sömürü, yalan –dolan, talan düzeninden kurtulmanın tek yolu ve yöntemi vardır: Yılmadan, korkmadan, boyun eğmeden direnmek; mücadele etmek… Durmadan mücadele etmek; haksızlıkları, hukuksuzlukları, soygunları ortaya döküp, dinci maskelerinin
arkasında gizlenen gerçek yüzleri teşhir etmektir…

([email protected])

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir