AKP’ye Kim Karşı Çıkarsa Hemen O Düşman İlan Ediliyor…

<p>Ülkemiz, şu son yıllarda, her yönden tarihinin en kötü dönemimi yaşıyor... Ekonomik, sosyal, kültürel ve sınıfsal açıdan… Hazine tamtakır. Gelir, üretim yok… Atadan, babadan kalan malları, yani elimizdekileri yabancılara, zengin iş adamlarına satarak geçiniyoruz… Tıpkı bir mirasyedi gibi… O da bitmek üzere… Satılmadık fabrika, orman, maden, dere tepe kalmadı… Yüzbinlerce ağaç kesildi. Ormanlar Kelaynaklara döndü… İşsizlik hızla artıyor. İki üç diplomalı, iki üç dil bilenler bile aylak aylak dolaşıyor. Tepede, yüksek makamlarda dayın varsa, iş var… Yoksa sittin sene sürünürsün… Deniz kurudu. Bu ülke, bu kötü durumu, bu ortamı bir de Osmanlının son zamanlarında yaşamıştı. 1830’lu yıllar. Tahtta Sultan 2. Mahmut var. Osmanlının askerlerine ekmek yapacak unu; un yapacak buğdayı yok. Bu nedenle Rothshild gibi kredi kurumlarına başvurur ve onun yardımıyla buğdayını alıp,  ihtiyacını giderir. Ama buğday borcunun yarısını öder, yarısını ödeyemez. Onun bu borçlarının tümünü yine Osmanlı devletine son veren Türkiye Büyük Millet Meclisi öder. Ülkemiz şimdi hızla, o koşullara doğru gidiyor. Varmaya da az kaldı. Çünkü dolar 7,55 TL oldu. Durmadan karşılıksız para basılıyor… Üç beş büyük zengin aile dışında tüm milletimiz perişan... Stresli. Sinirli. Sıkıntılı… Sağcısı da solcusu da bu iktidardan kurtulmak istiyor. Homurtular giderek yükseliyor. Öfkeli sesler giderek artıyor. Bugün bir seçim olsa, AKP tek başına, yüzde 30’dan fazla oy çıkaramaz. Yukarıda, üç beş çok zengin aile dışında kimsenin bu iktidardan memnun olmadığını söyledim. Memnun olanlar arasında elbette tarikat, cemaat şeyhlerini, Şıhlarını da saymak gerek. Onların da keyfi yerinde… Bir elleri yağda, bir elleri balda. Armut pişiyor, ağızlarına düşüyor… Hiçbir sanayi ve tarım yatırımları yok. Hiçbir üretim yapmıyorlar. Bir tek din alıp, din satıyorlar. Ülkeye hiçbir katkı sağlamadan trilyonlar içinde yüzüyorlar. Tek yaptıkları iş müritlere önder olup, dinsel ilahilerle, tempo ve musiki ile onları şahlandırmak, coşturmak, heyecanlandırmak… Ağızlarından köpükler saçılarak, tuhaf hareketler yapmalarını, kendilerinden geçmelerini sağlamak… Bu şeyhlerin, mollaların içinde 12 yaşında kızları taciz edip, sonra da susması için babalarına 50 milyon TL rüşvet verenler bile var. Yani eski parayla trilyonlar... Yukarıda “Bir elleri yağda, bir elleri balda trilyonlar içinde yüzüyorlar” diye boşuna söylemedim. Sıkıştıklarında bir babaya 50 milyon verebiliyorlar… Bunların çoğu resmi törenlerde devlet adamlarının yanında görünüyor… Çünkü onlar bu maddi ve siyasal güçlerini siyasal İslamcı partilerden alıyorlar… Siyasal İslamcı partiler de bu tarikatlar ve cemaatler sayesinde iktidara yerleşiyor… İktidardakilerin asıl hedefi ise tarikatlarla, cemaatlerle siyasal İslamcı bir devlet kurmaktır. Onlar sandıktan kendilerine yüzde 30 değil, yüzde 25 oy çıkacağını da bilseler, yine de sonsuza dek iktidarda kalmayı amaçlamaktadırlar. Bu saltanatı sürdürmenin en kısa ve basit yolu ise gözdağı vererek, korkutarak, baskı uygulayarak konuşanları susturmak, haksızlıklara karşı çıkanları, direnenleri sindirmektir… Kim AKP’ye ve onun küçük ortağına muhalif olursa, karşı çıkarsa, kim onlara kötü bir laf söylerse o hemen düşman ilan edilmektedir… Bu tavır artık onlarda bir alışkanlık, bir gelenek ve yasa haline geldi. Bu alanda Anayasa Mahkemesini bile suçlamaktan geri kalmadılar. Aynı davranışı daha önce de Türkiye Barolar Birliğine karşı göstermişlerdi. Çoklu Baro düzenlemesini içeren Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek, yasalaşmıştı. Buna göre artık ülkemizde çok sayıda ve çeşitli görüşlerde baro olabilecek… Şimdi de Devlet Bahçeli, Türkiye’deki hekimlerin yaklaşık yüzde 90’nını bünyesinde toplayan Türk Tabipler Birliğinin kendilerine “Yönetemiyorsunuz, tükeniyoruz” dedikleri ve siyah kurdele hareketine giriştikleri için kapatılmasını istedi. Bu da yetmedi onları ağır bir suçla itham etti. "Türk Tabipler Birliği Korona kadar tehlikelidir, tehdit saçmaktadır. Üstelik hükümete yönelik ‘Yönetemiyorsunuz, ölüyor, tükeniyoruz’ eylemi haince bir tertiptir." Dedim ya meslek örgütü kapatmak, yandaş kuruluşların açılmasına izin vermek, “onlarda bir alışkanlık, bir gelenek ve yasa” haline geldi. Bu alanda o kadar ileriye gittiler ki, Uluslararası ekonomiye yön veren derecelendirme kuruluşu Moody's bile onların hedef tahtasına kondu.  Türkiye’nin notunu birden bire düşürerek “Bu ülkede Ekonomi zayıflamıştır, yatırım yapılması risklidir.” Sonucuna varması, Türkiye’yi yönetenleri isyan ettirdi. Bu karar karşısında AKP’li Başkan çıktı, “Bu karar bizim için yok hükmündedir.” Dedi. Bu gidiş, gidiş değildir. Artık ülkede her çeşit sorun bir tarafa bırakılmış, açık açık, göstere göstere şeriat devleti kurma planları yapılmaktadır. Umarım muhalefet, Mustafa Kemal Atatürk’e  “Atatürk” mü diyelim, “Mustafa Kemal” mi diyelim tartışmalarını bitirir de çok geç kalmadan asıl gündemine döner. Çünkü Atatürk’ün laik, demokratik Cumhuriyeti yok olmak, elden çıkmak üzeredir… (alieralp37@mail.com) - IMG 20170622 111622 1
<p>Ülkemiz, şu son yıllarda, her yönden tarihinin en kötü dönemimi yaşıyor... Ekonomik, sosyal, kültürel ve sınıfsal açıdan… Hazine tamtakır. Gelir, üretim yok… Atadan, babadan kalan malları, yani elimizdekileri yabancılara, zengin iş adamlarına satarak geçiniyoruz… Tıpkı bir mirasyedi gibi… O da bitmek üzere… Satılmadık fabrika, orman, maden, dere tepe kalmadı… Yüzbinlerce ağaç kesildi. Ormanlar Kelaynaklara döndü… İşsizlik hızla artıyor. İki üç diplomalı, iki üç dil bilenler bile aylak aylak dolaşıyor. Tepede, yüksek makamlarda dayın varsa, iş var… Yoksa sittin sene sürünürsün… Deniz kurudu. Bu ülke, bu kötü durumu, bu ortamı bir de Osmanlının son zamanlarında yaşamıştı. 1830’lu yıllar. Tahtta Sultan 2. Mahmut var. Osmanlının askerlerine ekmek yapacak unu; un yapacak buğdayı yok. Bu nedenle Rothshild gibi kredi kurumlarına başvurur ve onun yardımıyla buğdayını alıp,  ihtiyacını giderir. Ama buğday borcunun yarısını öder, yarısını ödeyemez. Onun bu borçlarının tümünü yine Osmanlı devletine son veren Türkiye Büyük Millet Meclisi öder. Ülkemiz şimdi hızla, o koşullara doğru gidiyor. Varmaya da az kaldı. Çünkü dolar 7,55 TL oldu. Durmadan karşılıksız para basılıyor… Üç beş büyük zengin aile dışında tüm milletimiz perişan... Stresli. Sinirli. Sıkıntılı… Sağcısı da solcusu da bu iktidardan kurtulmak istiyor. Homurtular giderek yükseliyor. Öfkeli sesler giderek artıyor. Bugün bir seçim olsa, AKP tek başına, yüzde 30’dan fazla oy çıkaramaz. Yukarıda, üç beş çok zengin aile dışında kimsenin bu iktidardan memnun olmadığını söyledim. Memnun olanlar arasında elbette tarikat, cemaat şeyhlerini, Şıhlarını da saymak gerek. Onların da keyfi yerinde… Bir elleri yağda, bir elleri balda. Armut pişiyor, ağızlarına düşüyor… Hiçbir sanayi ve tarım yatırımları yok. Hiçbir üretim yapmıyorlar. Bir tek din alıp, din satıyorlar. Ülkeye hiçbir katkı sağlamadan trilyonlar içinde yüzüyorlar. Tek yaptıkları iş müritlere önder olup, dinsel ilahilerle, tempo ve musiki ile onları şahlandırmak, coşturmak, heyecanlandırmak… Ağızlarından köpükler saçılarak, tuhaf hareketler yapmalarını, kendilerinden geçmelerini sağlamak… Bu şeyhlerin, mollaların içinde 12 yaşında kızları taciz edip, sonra da susması için babalarına 50 milyon TL rüşvet verenler bile var. Yani eski parayla trilyonlar... Yukarıda “Bir elleri yağda, bir elleri balda trilyonlar içinde yüzüyorlar” diye boşuna söylemedim. Sıkıştıklarında bir babaya 50 milyon verebiliyorlar… Bunların çoğu resmi törenlerde devlet adamlarının yanında görünüyor… Çünkü onlar bu maddi ve siyasal güçlerini siyasal İslamcı partilerden alıyorlar… Siyasal İslamcı partiler de bu tarikatlar ve cemaatler sayesinde iktidara yerleşiyor… İktidardakilerin asıl hedefi ise tarikatlarla, cemaatlerle siyasal İslamcı bir devlet kurmaktır. Onlar sandıktan kendilerine yüzde 30 değil, yüzde 25 oy çıkacağını da bilseler, yine de sonsuza dek iktidarda kalmayı amaçlamaktadırlar. Bu saltanatı sürdürmenin en kısa ve basit yolu ise gözdağı vererek, korkutarak, baskı uygulayarak konuşanları susturmak, haksızlıklara karşı çıkanları, direnenleri sindirmektir… Kim AKP’ye ve onun küçük ortağına muhalif olursa, karşı çıkarsa, kim onlara kötü bir laf söylerse o hemen düşman ilan edilmektedir… Bu tavır artık onlarda bir alışkanlık, bir gelenek ve yasa haline geldi. Bu alanda Anayasa Mahkemesini bile suçlamaktan geri kalmadılar. Aynı davranışı daha önce de Türkiye Barolar Birliğine karşı göstermişlerdi. Çoklu Baro düzenlemesini içeren Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek, yasalaşmıştı. Buna göre artık ülkemizde çok sayıda ve çeşitli görüşlerde baro olabilecek… Şimdi de Devlet Bahçeli, Türkiye’deki hekimlerin yaklaşık yüzde 90’nını bünyesinde toplayan Türk Tabipler Birliğinin kendilerine “Yönetemiyorsunuz, tükeniyoruz” dedikleri ve siyah kurdele hareketine giriştikleri için kapatılmasını istedi. Bu da yetmedi onları ağır bir suçla itham etti. "Türk Tabipler Birliği Korona kadar tehlikelidir, tehdit saçmaktadır. Üstelik hükümete yönelik ‘Yönetemiyorsunuz, ölüyor, tükeniyoruz’ eylemi haince bir tertiptir." Dedim ya meslek örgütü kapatmak, yandaş kuruluşların açılmasına izin vermek, “onlarda bir alışkanlık, bir gelenek ve yasa” haline geldi. Bu alanda o kadar ileriye gittiler ki, Uluslararası ekonomiye yön veren derecelendirme kuruluşu Moody's bile onların hedef tahtasına kondu.  Türkiye’nin notunu birden bire düşürerek “Bu ülkede Ekonomi zayıflamıştır, yatırım yapılması risklidir.” Sonucuna varması, Türkiye’yi yönetenleri isyan ettirdi. Bu karar karşısında AKP’li Başkan çıktı, “Bu karar bizim için yok hükmündedir.” Dedi. Bu gidiş, gidiş değildir. Artık ülkede her çeşit sorun bir tarafa bırakılmış, açık açık, göstere göstere şeriat devleti kurma planları yapılmaktadır. Umarım muhalefet, Mustafa Kemal Atatürk’e  “Atatürk” mü diyelim, “Mustafa Kemal” mi diyelim tartışmalarını bitirir de çok geç kalmadan asıl gündemine döner. Çünkü Atatürk’ün laik, demokratik Cumhuriyeti yok olmak, elden çıkmak üzeredir… (alieralp37@mail.com) - IMG 20170622 111622 1



Ülkemiz, şu son yıllarda, her yönden tarihinin en kötü dönemimi yaşıyor…
 
Ekonomik, sosyal, kültürel ve sınıfsal açıdan…
 
Hazine tamtakır. Gelir, üretim yok…
 
Atadan, babadan kalan malları, yani elimizdekileri yabancılara, zengin iş adamlarına satarak geçiniyoruz… Tıpkı bir mirasyedi gibi… O da bitmek üzere…
 
Satılmadık fabrika, orman, maden, dere tepe kalmadı… Yüzbinlerce ağaç kesildi. Ormanlar Kelaynaklara döndü…
 
İşsizlik hızla artıyor. İki üç diplomalı, iki üç dil bilenler bile aylak aylak dolaşıyor. Tepede, yüksek makamlarda dayın varsa, iş var… Yoksa sittin sene sürünürsün…
 
Deniz kurudu.
 
Bu ülke, bu kötü durumu, bu ortamı bir de Osmanlının son zamanlarında yaşamıştı.
 
1830’lu yıllar. Tahtta Sultan 2. Mahmut var. Osmanlının askerlerine ekmek yapacak unu; un yapacak buğdayı yok. Bu nedenle Rothshild gibi kredi kurumlarına başvurur ve onun yardımıyla buğdayını alıp,  ihtiyacını giderir. Ama buğday borcunun yarısını öder, yarısını ödeyemez.
 
Onun bu borçlarının tümünü yine Osmanlı devletine son veren Türkiye Büyük Millet Meclisi öder.
 
Ülkemiz şimdi hızla, o koşullara doğru gidiyor. Varmaya da az kaldı. Çünkü dolar 7,55 TL oldu. Durmadan karşılıksız para basılıyor…
 
Üç beş büyük zengin aile dışında tüm milletimiz perişan… Stresli. Sinirli. Sıkıntılı… Sağcısı da solcusu da bu iktidardan kurtulmak istiyor. Homurtular giderek yükseliyor. Öfkeli sesler giderek artıyor.
 
Bugün bir seçim olsa, AKP tek başına, yüzde 30’dan fazla oy çıkaramaz. Yukarıda, üç beş çok zengin aile dışında kimsenin bu iktidardan memnun olmadığını söyledim.
 
Memnun olanlar arasında elbette tarikat, cemaat şeyhlerini, Şıhlarını da saymak gerek. Onların da keyfi yerinde… Bir elleri yağda, bir elleri balda. Armut pişiyor, ağızlarına düşüyor…
 
Hiçbir sanayi ve tarım yatırımları yok. Hiçbir üretim yapmıyorlar. Bir tek din alıp, din satıyorlar. Ülkeye hiçbir katkı sağlamadan trilyonlar içinde yüzüyorlar.
 
Tek yaptıkları iş müritlere önder olup, dinsel ilahilerle, tempo ve musiki ile onları şahlandırmak, coşturmak, heyecanlandırmak… Ağızlarından köpükler saçılarak, tuhaf hareketler yapmalarını, kendilerinden geçmelerini sağlamak…
 
Bu şeyhlerin, mollaların içinde 12 yaşında kızları taciz edip, sonra da susması için babalarına 50 milyon TL rüşvet verenler bile var. Yani eski parayla trilyonlar…
 
Yukarıda “Bir elleri yağda, bir elleri balda trilyonlar içinde yüzüyorlar” diye boşuna söylemedim. Sıkıştıklarında bir babaya 50 milyon verebiliyorlar…
 
Bunların çoğu resmi törenlerde devlet adamlarının yanında görünüyor… Çünkü onlar bu maddi ve siyasal güçlerini siyasal İslamcı partilerden alıyorlar… Siyasal İslamcı partiler de bu tarikatlar ve cemaatler sayesinde iktidara yerleşiyor…
 
İktidardakilerin asıl hedefi ise tarikatlarla, cemaatlerle siyasal İslamcı bir devlet kurmaktır.
 
Onlar sandıktan kendilerine yüzde 30 değil, yüzde 25 oy çıkacağını da bilseler, yine de sonsuza dek iktidarda kalmayı amaçlamaktadırlar.
 
Bu saltanatı sürdürmenin en kısa ve basit yolu ise gözdağı vererek, korkutarak, baskı uygulayarak konuşanları susturmak, haksızlıklara karşı çıkanları, direnenleri sindirmektir…
 
Kim AKP’ye ve onun küçük ortağına muhalif olursa, karşı çıkarsa, kim onlara kötü bir laf söylerse o hemen düşman ilan edilmektedir…
 
Bu tavır artık onlarda bir alışkanlık, bir gelenek ve yasa haline geldi. Bu alanda Anayasa Mahkemesini bile suçlamaktan geri kalmadılar.
 
Aynı davranışı daha önce de Türkiye Barolar Birliğine karşı göstermişlerdi.
 
Çoklu Baro düzenlemesini içeren Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek, yasalaşmıştı.
 
Buna göre artık ülkemizde çok sayıda ve çeşitli görüşlerde baro olabilecek…
 
Şimdi de Devlet Bahçeli, Türkiye’deki hekimlerin yaklaşık yüzde 90’nını bünyesinde toplayan Türk Tabipler Birliğinin kendilerine “Yönetemiyorsunuz, tükeniyoruz” dedikleri ve siyah kurdele hareketine giriştikleri için kapatılmasını istedi.
 
Bu da yetmedi onları ağır bir suçla itham etti. “Türk Tabipler Birliği Korona kadar tehlikelidir, tehdit saçmaktadır. Üstelik hükümete yönelik ‘Yönetemiyorsunuz, ölüyor, tükeniyoruz’ eylemi haince bir tertiptir.”
 
Dedim ya meslek örgütü kapatmak, yandaş kuruluşların açılmasına izin vermek, “onlarda bir alışkanlık, bir gelenek ve yasa” haline geldi.
 
Bu alanda o kadar ileriye gittiler ki, Uluslararası ekonomiye yön veren derecelendirme kuruluşu Moody’s bile onların hedef tahtasına kondu.
 
 Türkiye’nin notunu birden bire düşürerek “Bu ülkede Ekonomi zayıflamıştır, yatırım yapılması risklidir.” Sonucuna varması, Türkiye’yi yönetenleri isyan ettirdi.
 
Bu karar karşısında AKP’li Başkan çıktı, “Bu karar bizim için yok hükmündedir.” Dedi.
 
Bu gidiş, gidiş değildir. Artık ülkede her çeşit sorun bir tarafa bırakılmış, açık açık, göstere göstere şeriat devleti kurma planları yapılmaktadır.
 
Umarım muhalefet, Mustafa Kemal Atatürk’e  “Atatürk” mü diyelim, “Mustafa Kemal” mi diyelim tartışmalarını bitirir de çok geç kalmadan asıl gündemine döner.
 
Çünkü Atatürk’ün laik, demokratik Cumhuriyeti yok olmak, elden çıkmak üzeredir…
 
([email protected])

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir