Şimdiye Dek Baskı Ve Zulümle Hiçbir İktidar Ayakta Kalamadı…

<p>İktidarlar, iktidar sahipleri, genellikle, sahip oldukları makamları, imkânları, şatafatları uzun zaman bırakmak istemezler. Hatta ellerinden gelse sonsuza dek o koltuklarda yedi sülalesi ile birlikte ömür sürmek isterler. Çoluğunun, çocuğunun, yakınlarının her ihtiyacının karşılanması ve koruma altına alınması, tırnağına bile zarar gelmemesi onu mutlu eder. Kendilerini herkesten ve her şeyden üstün, yetenekli olarak görürler. Onlar doğuştan ayrıcalıklıdırlar. Onlar ilahi güç sahibidirler. Asla yenilmezler. Her dediklerini, her istediklerini yaparlar, yaptırırlar. Bu niteliklerini daha da belirginleştirmek, saygınlığını artırmak için saraylarda, yazlık kışlık konutlarda yaşam sürerler. Böylece, herkesten farklı olduklarını vurgulamaya çalışırlar. Ama kendileri zenginlik, servet, bolluk içinde yüzerken halkı sefalet bataklığına terk ederler. Onlar orada çırpına çırpına yaşam sürer... Mutlu azınlık, bunu görmez, görmek istemez… Tüm dünyaya ve kendi insanlarına yalan dolan, sanal masallar eşliğinde, durmadan, ülkenin iyi durumda olduğunu, düzenin sağlıklı ve iyi işlediğini kanıtlamaya, inandırmaya çalışır. Onlar kendilerini herkesten üstün, herkesten güçlü görürler. Güçlü görünme, güç sergileme hastalığına tutulurlar. Tek korkuları halkın bilinçlenmesi, gerçekleri görmesi zamanla kendilerine muhalif konuma geçmesidir. Hele bir de iktidarı kaybedeceklerini anlarlarsa… Hele bir de yanlış işler yapıyorlarsa…  Hele bir de sadece kendisi ve çevresinin çıkarları için çalışıyorlarsa ve ülkesi için tek çivi çakmamışlarsa tedirginlikleri daha da artar.  O koltukları hiç bırakmamak için ellerinden gelen çabayı gösterirler… Tüm olanaklarını ve güçlerini kullanırlar… Gazeteleri, basın yayın organlarını tekellerine geçirirler.  Karşı görüş bildiren muhalifleri hapishanelere, zindanlara doldururlar. Düşünce özgürlüğünü yok ederler. Gazetelere sansür uygularlar. Çünkü bu işin sonunda yargılanma vardır, hesap verme vardır. Zindan vardır. Hele hele, işlediği suçlar iki kere iki dört eder gibi kesinse ve bu gerçek hem halk hem yetkililer tarafından biliniyorsa, bu tür diktatörler mevkilerini terk etmemek için silahlı müdahale yol ve yöntemlerine bile başvurabilirler. Çünkü onlar için seçimlerin ve seçmenlerin bir geçerliliği kalmamıştır artık. Halk sömürenleri, gerçekleri görmeye başladığı için egemen güçleri iktidardan uzaklaştırmaya çalışacaktır. Bu gelişimi güçsüz, beceriksiz muhalefetten daha iyi bilen, daha iyi gören yöneticiler işte bu aşamaya gelince önlemler almaya başlayacaklardır. Ama yeri gelmişken hemen belirtelim: Bu yolla, bu yöntemle ne iktidarlar ne de o iktidarı yöneten liderler başarıya ulaşabilmişlerdir. Halkçı, toplumcu bir iktidarın yapması gereken ilk iş halkına şiddet, baskı uygulayarak, yüreğine korku salması, onu sindirmesi değildir. Hele hele konuşma, yazma, basın özgürlüğünü kısıtlayarak gerçeklerin ortaya çıkmasını önlemek hiç değildir. Hitlerler, Mussoliniler, Çavuşeskiler, Mobutular, İdi Aminler, Pol potlar ülkelerini demir yumrukla yönettiler. Halklarına kan içirdiler. Peki, başardılar mı? Tahtlarını, servetlerini, krallıklarını koruyabildiler mi? Bırakın taht, sultanlık, mal mülk kurtarmayı, canlarını kurtaramadılar. Adolf Hitler, yeni evlendiği Eva Braun ile birlikte ile birlikte intihar etti. Benito Mussolini metresi Clara Petacci ile birlikte kurşuna dizilerek öldürüldü. Nikolay Çavuşesku - Eşiyle birlikte kurşuna dizildi... Saddam Hüseyin - Asılarak idam edildi... Pol Pot - Ev hapsinde öldü… Bütün bu liderler kendilerini dünyaya direk kalacaklarını sanıyorlardı. Yanıldılar. Hem de çok yanıldılar. Gözlerini ihtişam, güç, büyüklük doldurmuştu. Hiçbir şeyi görmüyorlardı… Sonunda Azrail’in yakıcı nefesini enselerinde duydular. Ama artık çok geçti. İhtişamlı, lüks yaşamlar noktalanmıştı… Bir lider, halkını seven, halkının yanında olmak isteyen bir öncü politikacı her şeyden önce, yakınlarının ve kendisinin çıkarlarından önce halkının çıkarlarını düşünmeli, onu rahata erdirmelidir. İnsan hakları ve demokratik özgürlüklerin uygulanmasından asla korkmamalıdır. Çünkü baskının, zulmün, düşünce kısıtlamasının sonu yoktur. Zulüm ile abat (şen – rahat) olanın akıbeti berbat olur… (alieralp37@gmail.com) - IMG 20170622 111622 1
<p>İktidarlar, iktidar sahipleri, genellikle, sahip oldukları makamları, imkânları, şatafatları uzun zaman bırakmak istemezler. Hatta ellerinden gelse sonsuza dek o koltuklarda yedi sülalesi ile birlikte ömür sürmek isterler. Çoluğunun, çocuğunun, yakınlarının her ihtiyacının karşılanması ve koruma altına alınması, tırnağına bile zarar gelmemesi onu mutlu eder. Kendilerini herkesten ve her şeyden üstün, yetenekli olarak görürler. Onlar doğuştan ayrıcalıklıdırlar. Onlar ilahi güç sahibidirler. Asla yenilmezler. Her dediklerini, her istediklerini yaparlar, yaptırırlar. Bu niteliklerini daha da belirginleştirmek, saygınlığını artırmak için saraylarda, yazlık kışlık konutlarda yaşam sürerler. Böylece, herkesten farklı olduklarını vurgulamaya çalışırlar. Ama kendileri zenginlik, servet, bolluk içinde yüzerken halkı sefalet bataklığına terk ederler. Onlar orada çırpına çırpına yaşam sürer... Mutlu azınlık, bunu görmez, görmek istemez… Tüm dünyaya ve kendi insanlarına yalan dolan, sanal masallar eşliğinde, durmadan, ülkenin iyi durumda olduğunu, düzenin sağlıklı ve iyi işlediğini kanıtlamaya, inandırmaya çalışır. Onlar kendilerini herkesten üstün, herkesten güçlü görürler. Güçlü görünme, güç sergileme hastalığına tutulurlar. Tek korkuları halkın bilinçlenmesi, gerçekleri görmesi zamanla kendilerine muhalif konuma geçmesidir. Hele bir de iktidarı kaybedeceklerini anlarlarsa… Hele bir de yanlış işler yapıyorlarsa…  Hele bir de sadece kendisi ve çevresinin çıkarları için çalışıyorlarsa ve ülkesi için tek çivi çakmamışlarsa tedirginlikleri daha da artar.  O koltukları hiç bırakmamak için ellerinden gelen çabayı gösterirler… Tüm olanaklarını ve güçlerini kullanırlar… Gazeteleri, basın yayın organlarını tekellerine geçirirler.  Karşı görüş bildiren muhalifleri hapishanelere, zindanlara doldururlar. Düşünce özgürlüğünü yok ederler. Gazetelere sansür uygularlar. Çünkü bu işin sonunda yargılanma vardır, hesap verme vardır. Zindan vardır. Hele hele, işlediği suçlar iki kere iki dört eder gibi kesinse ve bu gerçek hem halk hem yetkililer tarafından biliniyorsa, bu tür diktatörler mevkilerini terk etmemek için silahlı müdahale yol ve yöntemlerine bile başvurabilirler. Çünkü onlar için seçimlerin ve seçmenlerin bir geçerliliği kalmamıştır artık. Halk sömürenleri, gerçekleri görmeye başladığı için egemen güçleri iktidardan uzaklaştırmaya çalışacaktır. Bu gelişimi güçsüz, beceriksiz muhalefetten daha iyi bilen, daha iyi gören yöneticiler işte bu aşamaya gelince önlemler almaya başlayacaklardır. Ama yeri gelmişken hemen belirtelim: Bu yolla, bu yöntemle ne iktidarlar ne de o iktidarı yöneten liderler başarıya ulaşabilmişlerdir. Halkçı, toplumcu bir iktidarın yapması gereken ilk iş halkına şiddet, baskı uygulayarak, yüreğine korku salması, onu sindirmesi değildir. Hele hele konuşma, yazma, basın özgürlüğünü kısıtlayarak gerçeklerin ortaya çıkmasını önlemek hiç değildir. Hitlerler, Mussoliniler, Çavuşeskiler, Mobutular, İdi Aminler, Pol potlar ülkelerini demir yumrukla yönettiler. Halklarına kan içirdiler. Peki, başardılar mı? Tahtlarını, servetlerini, krallıklarını koruyabildiler mi? Bırakın taht, sultanlık, mal mülk kurtarmayı, canlarını kurtaramadılar. Adolf Hitler, yeni evlendiği Eva Braun ile birlikte ile birlikte intihar etti. Benito Mussolini metresi Clara Petacci ile birlikte kurşuna dizilerek öldürüldü. Nikolay Çavuşesku - Eşiyle birlikte kurşuna dizildi... Saddam Hüseyin - Asılarak idam edildi... Pol Pot - Ev hapsinde öldü… Bütün bu liderler kendilerini dünyaya direk kalacaklarını sanıyorlardı. Yanıldılar. Hem de çok yanıldılar. Gözlerini ihtişam, güç, büyüklük doldurmuştu. Hiçbir şeyi görmüyorlardı… Sonunda Azrail’in yakıcı nefesini enselerinde duydular. Ama artık çok geçti. İhtişamlı, lüks yaşamlar noktalanmıştı… Bir lider, halkını seven, halkının yanında olmak isteyen bir öncü politikacı her şeyden önce, yakınlarının ve kendisinin çıkarlarından önce halkının çıkarlarını düşünmeli, onu rahata erdirmelidir. İnsan hakları ve demokratik özgürlüklerin uygulanmasından asla korkmamalıdır. Çünkü baskının, zulmün, düşünce kısıtlamasının sonu yoktur. Zulüm ile abat (şen – rahat) olanın akıbeti berbat olur… (alieralp37@gmail.com) - IMG 20170622 111622




İktidarlar, iktidar sahipleri, genellikle, sahip oldukları makamları, imkânları, şatafatları uzun zaman bırakmak istemezler.
 
Hatta ellerinden gelse sonsuza dek o koltuklarda yedi sülalesi ile birlikte ömür sürmek isterler.
 
Çoluğunun, çocuğunun, yakınlarının her ihtiyacının karşılanması ve koruma altına alınması, tırnağına bile zarar gelmemesi onu mutlu eder.
 
Kendilerini herkesten ve her şeyden üstün, yetenekli olarak görürler. Onlar doğuştan ayrıcalıklıdırlar.
 
Onlar ilahi güç sahibidirler.
 
Asla yenilmezler. Her dediklerini, her istediklerini yaparlar, yaptırırlar.
 
Bu niteliklerini daha da belirginleştirmek, saygınlığını artırmak için saraylarda, yazlık kışlık konutlarda yaşam sürerler. Böylece, herkesten farklı olduklarını vurgulamaya çalışırlar.
 
Ama kendileri zenginlik, servet, bolluk içinde yüzerken halkı sefalet bataklığına terk ederler. Onlar orada çırpına çırpına yaşam sürer…
 
Mutlu azınlık, bunu görmez, görmek istemez…
 
Tüm dünyaya ve kendi insanlarına yalan dolan, sanal masallar eşliğinde, durmadan, ülkenin iyi durumda olduğunu, düzenin sağlıklı ve iyi işlediğini kanıtlamaya, inandırmaya çalışır.
 
Onlar kendilerini herkesten üstün, herkesten güçlü görürler. Güçlü görünme, güç sergileme hastalığına tutulurlar.
 
Tek korkuları halkın bilinçlenmesi, gerçekleri görmesi zamanla kendilerine muhalif konuma geçmesidir.
 
Hele bir de iktidarı kaybedeceklerini anlarlarsa…
 
Hele bir de yanlış işler yapıyorlarsa…
 
 Hele bir de sadece kendisi ve çevresinin çıkarları için çalışıyorlarsa ve ülkesi için tek çivi çakmamışlarsa tedirginlikleri daha da artar.
 
 O koltukları hiç bırakmamak için ellerinden gelen çabayı gösterirler…
 
Tüm olanaklarını ve güçlerini kullanırlar…
 
Gazeteleri, basın yayın organlarını tekellerine geçirirler.  Karşı görüş bildiren muhalifleri hapishanelere, zindanlara doldururlar.
 
Düşünce özgürlüğünü yok ederler. Gazetelere sansür uygularlar.
 
Çünkü bu işin sonunda yargılanma vardır, hesap verme vardır. Zindan vardır.
 
Hele hele, işlediği suçlar iki kere iki dört eder gibi kesinse ve bu gerçek hem halk hem yetkililer tarafından biliniyorsa, bu tür diktatörler mevkilerini terk etmemek için silahlı müdahale yol ve yöntemlerine bile başvurabilirler.
 
Çünkü onlar için seçimlerin ve seçmenlerin bir geçerliliği kalmamıştır artık.
 
Halk sömürenleri, gerçekleri görmeye başladığı için egemen güçleri iktidardan uzaklaştırmaya çalışacaktır.
 
Bu gelişimi güçsüz, beceriksiz muhalefetten daha iyi bilen, daha iyi gören yöneticiler işte bu aşamaya gelince önlemler almaya başlayacaklardır.
 
Ama yeri gelmişken hemen belirtelim: Bu yolla, bu yöntemle ne iktidarlar ne de o iktidarı yöneten liderler başarıya ulaşabilmişlerdir.
 
Halkçı, toplumcu bir iktidarın yapması gereken ilk iş halkına şiddet, baskı uygulayarak, yüreğine korku salması, onu sindirmesi değildir.
 
Hele hele konuşma, yazma, basın özgürlüğünü kısıtlayarak gerçeklerin ortaya çıkmasını önlemek hiç değildir.
 
Hitlerler, Mussoliniler, Çavuşeskiler, Mobutular, İdi Aminler, Pol potlar ülkelerini demir yumrukla yönettiler. Halklarına kan içirdiler.
 
Peki, başardılar mı? Tahtlarını, servetlerini, krallıklarını koruyabildiler mi?
 
Bırakın taht, sultanlık, mal mülk kurtarmayı, canlarını kurtaramadılar.
 
Adolf Hitler, yeni evlendiği Eva Braun ile birlikte ile birlikte intihar etti.
 
Benito Mussolini metresi Clara Petacci ile birlikte kurşuna dizilerek öldürüldü.
 
Nikolay Çavuşesku – Eşiyle birlikte kurşuna dizildi…
 
Saddam Hüseyin – Asılarak idam edildi…
 
Pol Pot – Ev hapsinde öldü…
 
Bütün bu liderler kendilerini dünyaya direk kalacaklarını sanıyorlardı.
 
Yanıldılar. Hem de çok yanıldılar. Gözlerini ihtişam, güç, büyüklük doldurmuştu. Hiçbir şeyi görmüyorlardı…
 
Sonunda Azrail’in yakıcı nefesini enselerinde duydular. Ama artık çok geçti. İhtişamlı, lüks yaşamlar noktalanmıştı…
 
Bir lider, halkını seven, halkının yanında olmak isteyen bir öncü politikacı her şeyden önce, yakınlarının ve kendisinin çıkarlarından önce halkının çıkarlarını düşünmeli, onu rahata erdirmelidir.
 
İnsan hakları ve demokratik özgürlüklerin uygulanmasından asla korkmamalıdır. Çünkü baskının, zulmün, düşünce kısıtlamasının sonu yoktur.
 
Zulüm ile abat (şen – rahat) olanın akıbeti berbat olur…
 
([email protected])

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir