ERDOĞAN’IN SURİYE VE LİBYA SAVAŞI

7. 5. 2020 - ahmet kilicaslan aytar
Koronavirus halk sağlığı ve ekonomik krizi;
Libya’daki dış destekli savaşı durdurmadı.
Suriye İdlib eyaletindeki çatışmaları hafifletti.

*
Şimdi koronovirüs krizinde ikinci aşamaya geçiliyor.
Yavaş yavaş, bütün ülkelerde özgür ama tedbirli bir hayatın kapıları aralanıyor.

*
4 Mayıs’ta, Erdoğan Tarabya Huber Köşkü’nde video konferansla halka seslendi.
“Libya’da ülkenin meşru yönetimine verdiğimiz destek sayesinde, darbeci Hafter gerileme sürecine girdi.
Hafter’i kurtarmaya, kendisine sınırsız maddi destek ve silah sağlayan ülkelerin çabaları da yetmeyecektir.
Yakında Libya’dan yeni müjdeli haberler alacağız” dedi.

*
Erdoğan, Türkiye’nin bölgesel bir süper güç statüsünü genişletmek,
Arap Ortadoğu’daki İslamcı ideolojisini geliştirmek için sürekli fırsatlar aradı.
“Komşularla sıfır sorun!” harekete geçmenin öncesinde,
Erdoğan’ın Türkiye’nin dış politikası için seçtiği akılda kalıcı bir slogandı!

*
2010 sonlarında İsrail’in güvenliği için İsrail-Filistin arasında yeni bir barış planının,
Tekfirci Müslüman Kardeşler Örgütü iktidarlarının katkısıyla yapılması öngörüldü.
Sözde “Arap Baharı” yaşandı!

*
Müslüman Kardeşler, yeni dünya konseptinde küresel serbest piyasaların,
Mesela Mısır’ın uyum kapasitesine verilen  teşvike rağmen,
Hem ekonominin rekabetçi baskılara ve diğer serbest piyasa güçlerine dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde olmasını sağlayamadı,
Hem de demokrasi başlığında hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık haklarını  güvenceye alamadı.

*
O yüzden, çevre ülkelerle birbirlerini tamamlayıcı politikalar geliştiremediler.
Fikir ayrılıklarını müzakere ve barış görüşmeleriyle çözmekte eksik kaldılar.
Aksine uygulamalarıyla kitlelerini  Batı tipi düzenin gayri İslami bir istibdat düzeni olduğu,
Müslüman halklara her türlü zulme maruz bıraktıkları fikrinde yetiştirdiler.
“İslami Cihad” ateşini körüklediler.
Birkaç Arap ülkesini neredeyse ya da bazı durumlarda tam bir çöküşe getirdiler…

*
Kısa sürede Müslüman Kardeşler ideolojisinin;
ABD Ulusal Güvenlik Stratejisinin dört çıkarı “Güvenlik, Refah,Değerler ve Uluslararası Düzen” in,
Bir çerçeveye alındığı “yeni dünya konsepti” ne,
Ve İsrail- Filistin Barış Anlaşmasına uyumsuz oldukları görüldü..

*
Ama Erdoğan bu gelişmeleri geniş bölgesel iktidar için sürekli arayışını ilerletme fırsatı olarak gördü.
Türkiye’nin desteğini Arap ülkelerin reddettiği Müslüman Kardeşler’in arkasına attı.
Müslüman Kardeşlerin ana finansörü Katar’a destek verdi.
.
*
Şimdi Libya, Erdoğan’ın Araplararası rekabetlerden yararlanmaya çalıştığı en yeni arenadır.
Erdoğan’ın  Akdeniz’de  gaz talebinde bulunma arzusuna da hizmet ediyor.

*
Bir süre önce Libya’da Halife Haftar hükümeti Suriye’ye büyükelçi atadı.
Esad hükümeti Libya’da Haftar hükümetine tam destek verdi

*
2014’te  II. Libya iç savaşının başlamasından bu yana,
Halife Haftar’ın Libya’yı yöneten iki fazlı kontrol sistemindeki rakibi Trablus merkezli Ulusal Anlaşma hükümetidir.
Bu hükümetin patronu ve baş müttefiki Erdoğan’dır.
Böylece Ankara, Libya’da  Ulusal Anlaşma hükümeti adına Müslüman Kardeşler Örgütü’nün intikam bayrağını dalgalandırıyor!

*
Bu hükümet, Türkiye ile ekonomik, enerji, güvenlik, askeri ve deniz sınırı alanlarında işbirliği anlaşmaları imzaladı.
Ankara aynı zamanda Suriye’de Esad’la savaşan isyancı grupların da destekçisidir…

*
Bu noktada [Esad-Haftar’a karşı Trablusgarp-Ankara] gibi iki karşıt eksenin oluşması dikkat çekicidir.
Arap Baharı’dan on yıl sonra hala kaynayan diğer çatışmalar;
Şüphesiz Haftar’ın Esad ile uyumuna katkıda bulundu.
Fayez Sarraj’ın Ulusal Anlaşma Hükümeti’ni de Erdoğan’ın kollarına itti.

*
Bu pratik hizalamaların derin ideolojik ortak paydaları ise;
Bir yandan hem Esad’ın Suriye BAAS partisi hem Haftar’ın Libya Ulusal Ordusu’nun “Arap milliyetçiliği” ideolojisi,
Öte yandan hem Erdoğan’ın politikaları hemTrablus’un yönelimini destekleyen Müslüman Kardeşler Örgütü ideolojisi ve İslami Kardeşlik vakıflarıdır.

*
Bu yeni ittifakların çatışma alanları  Suriye’de İdlib, Libya’da Misrata ve Trablus’la sınırlı değildir.
Rusya ve Türkiye bir süredir birbirleriyle işbirliği yapmaya çalışıyor.
Ancak Orta Doğu çatışmalarında karşıt tarafları desteklemeye devam ediyorlar.

*
Bu Suriye’den sonra şimdi Libya’da da oluyor.
Sarraj’ın Ulusal Anlaşma hükümeti Türk Silahlı Kuvvetleri ve vekil gücü Özgür Suriye Ordusuyla,
Libya Ulusal Ordusu, resmi Rus paralı askerleri Wagner grubu ile savaşıyor.

*
Bu sırada İsrail, Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan,
İsrail’den Avrupa’ya denizden doğalgaz hattını tehdit eden,
Türkiye ile Libya arasındaki doğrudan bir deniz sınırının aniden tanımlanmasıyla bloke edilmiştir.

*
Mısır’da Müslüman Kardeşler Örgütü’nün karşıtı Sisi hükümeti de,
Batı sınırındaki Müslüman Kardeşle ideolojisinde Türk varlığının tehditi altındadır
NATO üyeleri Fransa ve Yunanistan Haftar’ın güçlerini desteklerken,
ABD, İngiltere ve İtalya Sarraj’ları destekliyor.

*
II. Libya İç Savaşı’nın unsurlarını Suriye İç Savaşı ile birleştirmek, yangını körüklüyor.
Arap Baharı’ndan kaynaklanan çatışmaları devam ettiriyor.
Libya’daki şiddetli iç rekabet dış müdahale ile desteklendiği sürece,
Petrol üreten ülke harap olmaya devam ediyor.
İç Savaş  Ocak başında günde 1 milyon varilden fazla olan Libya petrol üretimini günde 100 varil altına düşürdü.
Türkiye’nin Libya ve Suriye’ye katılımı bu iki ülkenin halklarının acılarını uzatıyor.
Daha fazla mülteciye neden oluyor.
Türkiye’nin Arap ülkelerine müdahale etmemesi gerekiyor.

*
Erdoğan’ın komşularla ve daha uzak ülkelerle olan çatışmalı ilişkileri sürerken,
” Komşularla sıfır sorun ” sloganı kötü bir şakaya benziyor.
Koronovirüs salgının bu aşaması,

Erdoğan’a ülkeyi bugünkü durumuna götüren eylem ve kararlarını yeniden değerlendirmesi için bir fursat veriyor.
O’nun kurnazca oluşturduğu ve  kurnazca yürüttüğü stratejileri,
Er ya da geç  tamamen sona erecektir.
O durumda Erdoğan kimseyi suçlayamayacaktır…

7. 5. 2020

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir