NE PLANLAR, NE PLANLAR

8. 3. 2020 - ahmet kilicaslan aytar
Türkiye’nin İdlib bölgesinde Morek, Sulvan, Hiş/Mar Heitat gözlem noktaları Suriye Arap Ordusu kuşatmasındaydı..
Türkiye Soçi Anlaşmasını ihlal ediyor ve aralarındaki mutabakata rağmen Rusya’yı bilgilendirmeden İdlib’e intikal gerçekleştiriyordu.
MİT ise İdlib’ten  2 500 cihatçıyı Tunus/ Djerba  üzerinden Libya/ Trablus’a nakletmekteydi…

*
1 Şubat’ta  Türkiye’nin vekillerinden Türkmen milisleri, Halep’te Rusya Federal Güvenlik Servisi mensubu,
Yüzbaşı D.Minov’u, Teğmen V.Trofimov’u, Komutan B. Ahmatyanov ve R.Gimadiev’i  pusuya düşürdüler.
Zırhlı arabaları bir kara mayınına denk geldi, durdular.
Milisler askerleri araçtan çıkarıp kafalarına sıktılar…

*
2.Şubat’ta İdlib’te Türk ve Suriye orduları karşı karşıya geldi.
Türkiye’den 4 ölü ve 9 yaralı, yapılan misillemede Suriye’den 30 ila 35 kişi öldü.
Türkiye hâlâ Rusya’yı bilgilendirilmeden İdlib’e intikal gerçekleştiriyordu.

*
3 Şubat’ta Erdoğan, Ukrayna’daydı.
Tören kıtasını II Dünya Savaşı’ndaki Naziler gibi “Şan olsun Ukrayna’ya” (Slava Ukraine) sloganıyla selamladı.
Rusya’nın Kırım’ı 2014’de ilhak etmesini tanımadıklarını bir kez daha vurguladı.
Ardından Kırım Tatar halkının temsilcilerini kabul etti.
Bunlar ve başka eylemler Rusya’yı sarstı….

*
20 Şubat’ta Hulusi Akar, “Cumhurbaşkanımız talimatı verdi, hedefi gösterdi.
A, B, C planlarımız hazır. Yeri gelince uygulanır” dedi.

*
29 Şubat’ta Rus hava kuvvetlerinin desteklediği Suriye Arap Ordusu, 33 Türk askerini öldürdü.
Ankara, misilleme olarak  Suriye mevzilerini bombaladı.
Üç aydan beri binlerce insan çatışmalardan kaçmıştı, Türkiye Avrupa’yı tehdit etti!

*
Bu sırada Türkiye ve Katar’ın “Ortadoğu İtilafı Bloku”, bölgesel dinamikler için hem fırsatlar hem de tehditler oluşturmaktaydı.
Bölgedeki diğer zayıflamış devletler şu ana kadar bu ikilinin bölgesel üstünlüğe yükselmesine direnememiş,
Ama devletlerin küllerinden ve kırılmış halkın kötü durumundan yükselen militan Sünni İslamcılık ya da Müslüman Kardeşler ideolojisi de;
Son yılların tüm eziyetleri ve kan intikamının bir kombinasyonu olan radikalizmle saldırmaktaydı…
Orta Doğu İtilafı, bölgesel güç ve egemenlik için radikalizmi hem birlikte hem de ayrı ayrı arttırıyor ve yoğunlaştırıyordu…

*
Erdoğan yeni bir Arap Sünni gücü ortaya çıkmadan önce bölgeyi geri dönüşü olmayan bir şekilde lehine dönüştürme amacındaydı…
Bu yüzden hızlı hareket etmeye, zorlanmaya ve büyük riskler almaya kararlıdır!
Ortak düşmanlar nedeniyle ve çelişkili hedeflere rağmen, Sünni varlıklar da dahil olmak üzere radikal İslamcı güçlerle yakın işbirliği yapıyor.

*
Suriye ve Irak’ta Kürtleri baskılayarak kuzey Suriye ve Irak’ta güvenlik bölgesini garantiye almak istiyor…
Somali’deki varlığı ile Hicaz’a ve Kızıldeniz’e hükmetmek için Ürdün Haşimi ülkelerinin durumunu ve hırslarını kullanıyor.
Katar’da ki üssüyle Basra Körfezi’ nde varlığını arttırmıştır.
Libya’da Müslüman Kardeşler desteğiyle bir anlaşmayla Doğu Akdeniz’i bölmüş; İsrail, Mısır, Kıbrıs ve Yunanistan’ı zorda bırakmıştır.
Ayrıca dini araçlarla  Balkanları zayıflatarak Hıristiyan Avrupa’yı baltalıyor!

*
Erdoğan “Dava”nın ya da “Dava’sının” gidişatından memnundur ama heran Batı’nın ayağına atacağı çelmeden korkuyor.
Bu noktada Batılı muhalifleri karşısında imanını ya da inancını- neyse, gizliyor.
Üstelik Türkiye’ de onun malıdır ya;

*
İşte 29 Şubat’ta Dolmabahçe Sarayı’nda partili milletvekillerine konuşuyor.
“Karşımızdaki senaryonun asıl hedefi Suriye değil, Türkiye’dir.
Suriye’de istediklerini alanlar, namluları hemen Türkiye’ye çevirecektir.
Bugün Suriye’yi fiilen üçe bölenlerin, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saygı göstereceğini düşünmek gafletten öte bir durumdur” diyor..
O “kefen giymiştir” ve Dava’sını konsolide etme çabasındadır…

*
Bu belki, Erdoğan’ın A planı ya da B planıdır!;
Nitekim  Suriye’de Rusya ile köprüleri atarak,
ABD’yi hayal edilebilecek en kötü felaketle tehdit ediyor!
Rusya eğer geri adım atmazsa bir III.Dünya Savaşı söz konusu olacaktır!.
Ama Moskova Mutabakatı, Erdoğan’ın Rusya’nın dayanıklılığını test etme girişimine son vermiş bulunuyor!..

*
Erdoğan, geçen hafta  Türkiye’nin artık daha fazla mülteci alamayacağını bildirdi.
Ve belki B ya da C planını işletmeye başladı.
Avrupa’dan Suriye’de savaştan kaçan çok sayıda insanın sorumluluğunu almasını istedi.
2016’da imzalanan AB-Türkiye göç anlaşmasının revize edilmesini,
Türkiye’nin çok sayıda mülteciyle başa çıkması için Brüksel’den daha fazla paraya ihtiyacı olduğunu söyledi.
Yunanistan sınırını açarak bölgedeki göçmenler ve güvenlik güçleri arasında şiddetli çatışmalara,
Ankara ve Brüksel arasındaki gerilimlerin artmasına yol açtı.

*
Bu noktada Mart 2016’da Brüksel’de AB’nin 28 ülkesi hükümet başkanı ile Başbakan Ahmet Davutoğlu arasında;
Avrupa’nın sınırlarını Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’daki savaş alanlarından kaçan milyonlarca sığınmacıya sıkı sıkıya kapatmayı hedefleyen Mülteci anlaşmasıı hatırlanmalıdır;

*
Mülteci Anlaşmasıyla liderler en geç Haziran 2016 sonuna kadar vizelerin kaldırılmasını da içeren bir çalışma yürütmede mutabık kaldılar.
Türkiye mülteci kriziyle mücadelede işbirliği yapmak için ” tüm AB üyesi devletlerden”,
Güney Kıbrıs tarafından veto edilen müzakere başlıklarının açılmasına yönelik açık taahhütlerini talep etti.
Çünkü anlaşmada yazılı “tüm AB ülkeleri”  vurgusu, Türkiye’nin devlet olarak tanımadığı Güney Kıbrıs’a işaret ediyordu!

*
Bu noktada  AB, Türkiye’ye teklif edilen 3 milyar euroya ek olarak 2018’e kadar 3 milyar euro daha ödemeyi de kabul etti.
Ama Haziran’da vize muafiyeti verilmesi için Güney Kıbrıs’ın vetosuna takıldığı için henüz hiçbir ilerleme kaydedilmeyen 5 madde için Türkiye’nin dikkatini çekti.
Mesela Türkiye’den tüm AB ülkeleri vatandaşlarına ayrımcılık yapmaksızın Türk topraklarına vizesiz giriş hakkını tanıması istendi.
Ama bu durumda vize işlemlerinde Türkiye’nin “Güney Kıbrıs Rum Kesimi” ifadesi yerine “Kıbrıs Cumhuriyeti” ifadesini kullanması gerekecekti!

*
AB ülkeleri ise  bu anlaşma ile Türkiye’nin “BM Sığınmacı Sözleşmesi”ni tamamen uygulamadığı halde güvenli ülke ilan edilmesinden rahatsızdı.
O yüzden Türk vatandaşlarının AB ülkelerinde vizesiz seyahati için Türkiye’nin üzerine düşen vecibeleri yerine getirmesi,
Türkiye’den terör tanımının yeniden yapması ve terörle mücadele yasalarında reforma gidilmesi istendi.
Vize serbestisi için 72 kriterden 67’sinin yerine getirildiğini ama henüz hiçbir ilerleme kaydedilmeyen 5 madde için Türkiye’nin  girişimde bulunmamasına dikkat çekildi…
Mülteci Anlaşması yürütülemedi…

*
Erdoğan’ın son günlerdeki söylemleriyle Avrupa önce ayağa kalktı!
Rusya, Suriye ve İran’a saldırılarına son verme çağrısında bulundular.
Suriye’nin İdlib’deki korunan bir alanında yüz binlerce insanın savaştan kaçmak zorunda kalmasına yardım etmesini savundular.
Bölgede sivillerin Suriye kuvvetleri veya Rus müttefikleri tarafından bombalanmayacağı bir güvenlik bölgesi,
Ya da uçuşa yasak bölge oluşturulmasını istediler….

*
5 Mart’ta  AB dışişleri bakanları Hırvatistan’da toplandılar.
Aslında Rusya’nın, İdlib’in üstündeki hava alanını kontrol ettiğini,
Suriye Arap Ordusuna önemli ve ölümcül askeri hava örtüsü sağladığını tesbit ettikten sonra,
Rusya ile karşı karşıya gelmekten kaçınma arzusunun ötesinde,
Rus ve Suriye hükümet güçlerini kısıtlayacak herhangi bir hareketin muhtemel faydalanıcısı olan Türkiye’ye yönelik şikayetleri göstererek,
Suriye’de daha büyük bir askeri rol oynama konusundaki isteksizliklerini açıkladılar…

*
Güvenlik bölgesi ya da uçuşa yasak bölge talebine değil,
“Tüm tarafların acil ve sürdürülebilir bir ateşkesi yerinde tutmaları, sivillerin karada ve havadan korunmasını garanti altına almaları” için ortak çağrı yaptılar.
Türkiye’yi AB’yi mülteci ve göçmen akışlarıyla şantaj yapmakla suçladılar.

*
Ancak AB’nin 21. yüzyılın en kötü bölgesel ve insani krizi sırasında olayları izlerken yakalandığını da kabul ettiler.
Suriye’ye olan mesafelerini korumaya bir kez daha karar vererek,
İdlib’de ateşkesi kabul ettiklerini açıklayan Putin ve Erdoğan’a sahayı bir kez daha terk ettiler.

*
Bununla birlikte  Avrupa’nın komşuluğunda Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile birlikte,
AB’nin istikrarını doğrudan etkileyen bir çatışmaya ateş etmeye devam edeceklerini öngördüler…
Istırabı hafifletmek için sağlanabilecek tek maddi katkının insani yardım olduğu bildirildi..

*
Brüksel ziyaretine hazırlanan Erdoğan’ın B planının da işe yaramayacağı anlaşıldı…

8. 3. 2020


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir