Gün Gelecek, Acıların, Gözyaşların Hesabı Bir Bir Sorulacak…

Kimler geldi, kimler geçti bu fani dünyadan… - IMG 20170622 111622 1

Kimler geldi, kimler geçti bu fani dünyadan… - IMG 20170622 111622 1

Kimler geldi, kimler geçti bu fani dünyadan…

Krallar, sultanlar, vezirler, cumhurbaşkanları, başbakanlar…

Hitlerler, Mussoliniler, Çavuşeskiler, Francolar, Evrenler, Menderesler…

Kimi asıldı, kimi kendini astı, kimi duvar dibinde kurşunlandı, kimi yıllarca yatakta Azrail’le boğuştu…

“Her şeyin sahibi benim. Malın, mülkün, yerin göğün, denizlerin, insanların, her şey benden sorulur” diyenleri mi ararsın; “En iyisini ben bilirim. En kudretli benim… Haberim olmadan kuş bile uçmaz bu ülkede” diyenleri mi?

Onlar, görkemli, ışıl ışıl, varsıl bi yaşam içinde bu dünyada cenneti yaşadılar…

Ama halklarına, insanlarına gelince cehennemi yaşattılar…

Zulmettiler…

Aç, açık bıraktılar, dünyalarını zindana dönüştürdüler…

“Hep bana rab bana” dediler…

Çoluğu çocuğu, aileleri, insan sağlığını ve varlığını önemsemeyen, değersiz gören,  özgürlükleri, düşünceleri paspas gibi çiğneyen nice kral, sultan, vezir, başkan, başbakan geçti bu fani dünyadan…

Bölüşmek, paylaşmak, yardımlaşmak, desteklemek, arka çıkmak duygusunu ömürleri boyunca bilmediler, tanımadılar; yaşamadılar, yaşatmadılar…

İnsan sevgisinin, hayvan sevgisinin, doğa sevgisinin kıyısından bile geçmeyen yaratıklardı onlar…

Gün geldi başlar ayak, ayaklar baş oldu.

Yargı önünde, yüce divanlar önünde hesap verdiler.

Akan gözyaşların ve çekilen acıların hesabı soruldu…

Sonra da bu zalimler mahkûm olup tarihin kara kaplı defterinde yerlerini aldılar…

Ama hiçbirisi dünyaya direk kalmadı. Ne kendileri ne yandaşları… Ne koltuk değnekleri ne hokkabazları…

Onların emir kulları çıkarları, bencillikleri için doğruya yanlış, yanlışa doğru; karaya ak, aka kara; çirkine güzel, güzele çirkin dediler…

Sonra da can verip bu dünyadan göçüp gittiler.

Bir çukura atıldılar.

Hiçbirisinin de bir böcek kadar değeri olmadı.

Öldükleri gün unutuldular…

Bütün bunları neden yazıyorum?

Ülkemizde bir adaletsizlik, bir hukuksuzluktur gidiyor…

Bir bakıyorsunuz, bir gün önce beraat etmiş bir mahkûm, bir gün sonra yeniden tutuklanıyor. Hem de daha cezaevinden çıkmadan…

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını da takmıyorlar, görmezlikten geliyorlar…

O zaman ister istemez insan kendi kendine soruyor:

Bu nasıl bir adalet, bu nasıl bir hukuk?

Bu ülkede, “Benim verdiğim hüküm doğrudur” diyen, kararında direnen  bir savcı, bir hâkim yok mu, kalmadı mı?

Bir hâkim, bir savcı çıkıp da vatandaşların, ülkenin çıkarlarını koruyamayacak mı? Doğruları, haklıları savunamayacak mı? Bu kadar mı zavallılaştık, bu kadar mı aciz olduk?

Yarın torunlarının yüzüne nasıl bakacak bu hukukçular?

İnsanlarımız, halkımız bu birbiri ile çelişen adalet kararları karşısında hangi yargıya, hangi hukuka güvenecek bundan sonra?

Tüm vatanseverleri, tüm dürüst insanları uyarıyorum:

Bu devran böyle sürmez. “Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner…”

Gün gelir, divanlar kurulur, acıların, gözyaşların hesabı birer birer, tek tek sorulur.

Gün gelir, güvendiğin dağlara kar yağar. Kimsesiz, yapayalnız kalırsın. Ya da çareyi kaçmakta bulursun…

Tıpkı Zekeriya Öz’ler gibi.

Ne demişti bir zamanlar devletin yetkilileri: “Türkiye’de temiz eller operasyonunu yapanlara saygı duyun, niye durmadan savcıya vuruyorsunuz, bırakın bakalım, bu işin sonu nereye varacak, rahat olun, Anadolu’da güzel bir söz vardır, abdestinden şüphesi olmayanın namazından şüphesi olmaz” diyordu.

Kendi zırhlı Mercedeslerini fetocu savcı Zekeriya’nın hizmetine sunmuşlardı.

O savcı şimdi kaçak, yurt dışında…

Bir zamanlar nice sanatçılar, yazarlar, çizerler, sporcular, politikacılar kafalarına ampul şapkası takıp meydanlarda AKP, FETÖ propagandası yapmışlardı…

Şimdi bazıları içeride, bazıları dışarıda, bazıları aranıyor…

Herkes aklını başına toplasın. Üç beş kuruşluk çıkar uğruna ne kendini, ne vatanını satsın…

([email protected])


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir