LİBYA  ZİRVESİ ARDINDAN

20. 1. 2020 - ahmet kilicaslan aytar
Libya’da 2011’de M. Kaddafi’nin devrilmesinden bu yana devam eden iç savaş meşruiyet krizine yol açtı.
BM Güvenlik Konseyi’nin 2011’de Libya’ya yönelik  1970 sayılı silah ambargosu kararı sürekli ihlal edildi.
Uluslararası tanınırlıkta Trablus’ta F.al-Sarraj hükümetinin Ulusal Anlaşma Ordusu (GNA) ile K Haftar’ın Ulusal Ordusu (LNA) arasında  iç savaş yaşanıyor.

*
Halbuki, Libya’da sivil halka karşı yaygın ve sistematik saldırıların insanlığa karşı suç teşkil edebileceği kaydedilen silah ambargosu kararı;
“Libya’daki şiddet olaylarının Uluslararası Ceza Mahkemesine (UCM) havale edilmesi,
UCM savcısının her 6 ayda bir gelişmelerden Konsey’i haberdar etmesi,
Üye ülkelerin Libya’ya doğrudan ya da dolaylı silah, mühimmat, askeri araç ya da yedek parçası tedariğini, satışını veya transferini durduracak önlemler alması,
Libya’nın tüm silah ve ilgili malzemelerin ihracatını durdurması,
Üye ülkelerin, vatandaşlarının, Libya yetkililerinin insan hakları ihlallerine katkıda bulunacak faaliyetlerinin engellemesi” esasındadır!

*
Son olarak, başarısız Libya devletinin Trablus’taki Sarraj hükümeti,
Libya’nın petrol gelirleriyle bir kısım lobicinin tavsiyesini aldı.
Akdeniz’de Türkiye’nin haklarını verebileceğini fark etti.
Kasım’da bir gaz boru hattı inşa etmek isteyen İsrail, Yunanistan, Kıbrıs, İtalya ve diğerlerinde  hayal kırıklığı yarattı.

*
Ama Erdoğan, Trablus’ taki hükümetle tartışmalı bir Akdeniz anlaşması imzaladı.
Türkiye Parlamentosu Batı Libya’ya asker gönderilmesi kararını onayladı.
M. Kaddafi rejiminin devrilmesinden dokuz yıl sonra Ankara bir kaç gün içinde Libya’nın merkezi oyuncusu oldu.

*
O andan itibaren Libya’nın iç savaşını daha da zorlaştıracak, benzeri görülmemiş bir gelişme yaşandı
Erdoğan, M.Kaddafi öldürülene kadar  Trablus Tugayı’nın lideri,
2010’da  Gazze’ de Mavi Marmara insani yardım gemisinde İsrail gönüllülerine saldıran,
Daha önce Kosova ve Irak’ta savaştığı için uzun bir şiddet ve terörizm geçmişine sahip İrlandalı bir terörist komisyoncusu olan  Al-Mehdy al-Haraty ile anlaştı.
Haraty, aşırılık yanlısı ve Erdoğan ile güçlü bağlantıları olan Suriye savaşçılarını Trablus’ta işe aldı.

*
İki bin Suriyeli savaşçı, Sarraj’ın Trablus hükümeti adına Libya’da savaşmak için terörist Haraty vasıtasıyla Libya’ya gitti.
24 Aralık’ta Türkiye’nin finanse ettiği terörist  Özgür Suriye Ordusu’nun  300 militanı,
29 Aralık’ta 350 kişi,
5 Ocak’ta 1.350 militan daha Libya’ya transfer oldu, Trablus’un doğusunda cephe pozisyona geçtiler.

*
Milli İstihbarat Teşkilatının işe aldığı eski El Kaide ve İŞİD’çi Türk Müslüman Kardeşler gönüllü milislerinden oluşan,
TSK’nın eğittiği yaklaşık büyük bir birliğide SADAT Libya’ya gönderdi.
Birlik  tank karşıtı roketler ve insansız hava araçları da dahil olmak üzere düzenli bir silah sistemiyle teçhiz edildi.
Halbuki Erdoğan, bugüne kadar Trablus’a danışmanlık hizmeti için sadece 35 asker gönderdiğini söylemişti!

*
Haftar için savaşmak üzere 600 Rus paralı askere katılmak üzere 3.000 Sudanlı da Bingazi’ de bulunuyor.
Bu durum, Ankara’nın askerlerini Rus paralı askerleriyle olası çatışmasını önleyebileceği anlamına mı geldiği,
Ya da Rusya Devlet Başkanı V.Putin’in bu duruma yeşil ışık mı yaktığı,
Yoksa Rusya ve Türkiye çakışan diğer stratejik çıkarlarına öncelik vermeye karar verirlerse Libya’nın bunun arkasında mı duracağı bir türlü anlaşılamadı!

*
Aslında Orta Doğu süreci ABD Başkanı D.Trump’ın politikalarına dayanıyor.
Rusya ile ortak menfaat alanları bulunması:
Birlikte çalışma kabiliyetini test etme alanı olarak Suriye’nin seçilmesi:
Dünyayı tehdit eden Cihadi terör örgütlerinin birlikte yenilmesi bu politikayı belirliyor.

*
Bu politikayla, Orta Doğu çatışmalarının bir insani müdahale olarak satma girişimlerinin sona erdiği:
Sıranın bu çatışmalara siyasi çözüm bulunmasında olduğu:
İsrail’i kuşatan bu bölgede  İran’ın  bütün ağırlıklarıyla  Suriye’den çekilmesi:
Müslüman Kardeşler ideolojisiyle Türkiye’nin  Sünni İslamcılık girişkenliğini Suriye, Irak, Doğu Akdeniz’den başlayarak sonlandırması,
Yeniden ABD ve NATO ittifakının güvenilir bir ortağı olması öngörülüyor…

*
Nitekim ABD’nin bir saldırıda İran’ın güçlü ismi Kasım Süleymani’yi öldürmesinden sonra toptancı bir yaklaşımla bu politikaya ağırlık verildi.
Rusya Devlet Başkanı V.Putin koltuğu altına aldığı Erdoğan ile birlikte Libya’da bir ateşkes anlaşması yapılmasına  aracı oldular.

*
Moskova müzakerelerinde Türkiye güçleri Libya’yı  terketmeyi reddedince Ulusal Ordu (LNA) Komutanı  K.Haftar, ateşkes anlaşması yapmadı.
Ama sonra Erdoğan’ın şahsında ” Müslüman Kardeşlerci, eşgüdümsüz ve agresif” bir ABD/ AB müttefiki ve NATO üyesi olarak görülen Türkiye;
Bu defa bu sıfatlara ve olası sonuçlara aldırmadan Berlin’de Libya Zirvesi’nde hem de ön planda yer aldı!

*
Zirvede Erdoğan  görüşlerini sundu.
Avrupa’ya karşı her zamanki tehditlerini kullandı.
Eğer Türkiye Libya’ya karşı desteklenmezse aşırılık yanlılarının Avrupa’ya  akacaklarını söyledi…
Türkiye’yi barışın anahtarı olarak lanse etti.
Doğrusu, Ankara milliyetçilik ve tehditlerle pekiştirilen ekonomik, politik ve askeri stratejinin iyi iş yaptığına inanıyor!

*
Erdoğan’ın stratejisi Kuzey Kıbrıs, Somali, Katar ve Suriye İç Savaşı’nda olduğu gibi Libya’da da nufuzunu arttırmak,
Trablus’u Ankara’ya bağımlı hale getirmeye dayanıyor.
Bu iş bir maliyete dayanıyor!
Türkiye sondaj hakları, doğal gazı ve diğer ekonomik haklarını almayı umuyor!

*
Bu nedenle Erdoğan, Berlin Zirve’sinde Libya’ya müdahelesini haklı çıkarmak için,
Haftar’a destek veren Mısır ve BAE’yi başarıyla resmetti
Böylece çatışmanın ve Berlin zirvesinin profilini yükseltmeyi öngördü.
Ona göre ABD’nin Mısır’la ilişkileri soğumuştur ve Türkiye Washington’un Libya ve Suriye’deki bir sonraki adımlarının sürücüsüdür.
Mısır ve BAE Libya’da gündemi zorlayamamıştır çünkü Türkiye’nin yaptıklarını yapmaya azimli değillerdir.
ABD yönetimi Türkiye’nin gücüne hayrandır.
Çünkü yönetim BM’nin Suriye veya Libya krizlerini çözme yeteneğine şüpheyle yaklaşıyor.
BM’nin tek rolü genellikle bu çatışmaları uzatmak olmuştur, halbuki Türkiye, işte rolünü güçlendirmek için ateşkes talebinde bulunmuştur!.

*
Ama Erdoğan, Türkiye’nin Libya’ya kara birlikleri gönderen ve daha fazla kara birliği göndermekle tehdit eden tek yabancı güç olduğunu görmezden geldi.

*
Sonuçta Libya’da kalıcı ateşkes ve siyasi sürecin başlatılması kararı alındı.
Sonuç Bildirgesi’nde, Libya Temsilciler Meclisi’nin onayladığı tek, birleşik, kapsayıcı ve etkin bir hükümetin kurulmasının desteklendiği belirtildi.
Ateşkesin uygulanmasını kontrol edecek ve denetleyecek teknik komiteler kurması için Birleşmiş Milletler’e  çağrıda bulunuldu.
En önemlisi, ateşkesin başlamasından itibaren taraflara ve destekçilerine askeri faaliyetlerine son vermeleri çağrısı yapıldı.

*
Erdoğan gönüllülerine yol gösterildi.
Bu yüzden Haftar hiç bir metni imzalamadı.

20. 1. 2020


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir