İDLİB FİYASKOSU

16. 1. 2020 - ahmet kilicaslan aytar
Orta Doğu süreci ABD Başkanı D.Trump’ın politikalarına dayanıyor.
Rusya ile ortak menfaat alanları bulunması:
Birlikte çalışma kabiliyetini test etme alanı olarak Suriye’nin seçilmesi:
Dünyayı tehdit eden Cihad terör örgütlerinin birlikte yenilmesi,
Bu yönetimin şablonunu ve amacını belirliyor.

*
Bu politikayla, Suriye savaşını bir insani müdahale olarak satma girişimlerinin sona erdiği:
Sıranın Suriye’deki savaşa siyasi çözüm bulunmasında olduğu:
İsrail’i kuşatan bu bölgede  İran’ın  bütün ağırlıklarıyla  Suriye’den çekilmesi:
Müslüman Kardeşler ideolojisiyle Türkiye’nin  Sünni İslamcılık girişkenliğini Suriye ve Irak’tan başlayarak sonlandırması,
Yeniden ABD ve NATO ittifakının güvenilir bir ortağı olması öngörülüyor…

*
Geçen hafta ABD bir saldırıda  İran’ın güçlü ismi Kasım Süleymani’yi öldürdü.
İran ve tüm hükümetler acil moda geçti.
Bölge tehlikeli bir şekilde çatışmaya yakınlaştı.
Doğu Akdeniz her an karışabilir, İran Amerikalılara karşı çılgın bir  misillemede bulunabilir,
Süper güçler orantısız bir yanıt verir, bölge alevlenirken;
Rusya’nın kazanımları ve beklentileri zarar görebilirdi!
Ama Putin siyasi kazanç için fırsatlardan yararlanma ve tehlikeyi tespit etmenin ustasıydı!
Şam’a sürpriz bir ziyarette bulundu…

*
B.Esad ile görüştü.
Görüşme bölge ülkelerine net mesajlar olarak yansıdı…
Rusya’nın Orta Doğu hedeflerini açıkça gösterdi.

*
Putin, Suriye’nin bölgede gerçekleşen siyasi ve askeri yansımalardan etkilenmemesini,
Süleymani krizinden uzak durulmasını telkin etti.
Suriye topraklarının Rusya’nın himayesinde olduğuna dikkat çekti.
Ama Esad rejiminin Suriye egemenliği için topraklarını yeniden  kazanma başarısını övdü.
Böylece İsrail, İran, Türkiye ve diğerlerine payları nisbetinde birer uyarı verdi, görevini yaptı!

*
Türkiye ve Suriye Demokratik Güçleri ile ilgili siyasi girişimleri için Esad’tan rıza istedi.
Çünkü, İdlib bölgesinde Hayat Tahrir al-Sham’ın (HTS) tasfiye edilmesinde anlaşmaya varmak için Suriye ve Türkiye’yi yakınlaştırmaya çalışıyor.
Ama Türkiye sözlerini yerine getiremediğinde önce bir ateşkes ardından  Suriye ile birlikte askeri kampanya düzenliyor!

*
Rusya, bir kazan-kazan senaryosuyla  Şam’ın kuzeybatı Suriye’de de egemenliğini sağlamayı amaçlıyor.
Bununla birlikte bölgedeki güçlerini koruyan ABD ile Kürt çıkarlarını da esas alıyor.
Suriye ile Suriye Demokratik Güçleri koalisyonunu desteklerken;
Kürtler üzerinden ABD ve müttefiklerinin uluslararası hidrokarbon şirketleriyle, Suriye’nin bütünlüğünde bir şirket devletini inşa etmeye çalışıyor…

*
Bu sırada Şam’da Emevi Camii’ni ziyarette “En kısa zamanda Şam’a gideceğiz, Emevi Camii’de namaz kılacağız” diyen Erdoğan’a,
“Zaferi Esad kazandı” mesajını da veriyor.
Suriye krizinde diplomatik anlaşmaların ardındaki güç olduğunu gösteriyor.

*
Putin, Şam ziyaretinin ardından Suriye ve Doğu Akdeniz’deki gerilimi hafifletmek üzere Ankara’ya geldi.
Libya; K Haftar’ın Rusya’nın desteğinde laik ordu ile Türkiye’nin desteklediği İslamcı hükümet arasında patlamanın eşiğindedir.
Erdoğan’a İdlib’te ateşkes, Libya’da ateşkes görüşmeleri öngörülerini getirdi.

*
9 Ocak’ta Rusya ve Türkiye, Suriye’de savaşta tahrip olan son terörist kalesi İdlib’te  bir kez daha yeni bir ateşkes konusunda anlaştı.
Türkiye Rusya’dan geçen ay ateşkes ilan etmesini istemiş ve konuyu görüşmek üzere Moskova’ya bir heyet göndermişti…
Rusya, Esad’ı desteklemek için Suriye’nin uzun süredir devam eden savaşına müdahale ederken, Türkiye isyancı grupları destekliyor.
19 yıldır iktidarda olan Esad ise isyancı bölgeyi  kazanmaya  tekrar tekrar söz veriyor.
Sabır taşı çatlamıyor!

*
Rusya’nın İsrail ile müzakereleri sonrasında oluşan Astana sürecinde,
Suriye’de, Ürdün sınırında: Guta: Humus kuzeyinde: İdlib’te olmak üzere dört de-eskalasyon bölgesi oluşturuldu.
Böylece Suriye’de İsrail lehine kurtarılmış Arap Bölgeleri kuruldu.
Rejim savaş alanını daralttı, muhalefete karşı birden fazla cephede savaşan güçlerini yeniden toparladı,
Rusya ve İran’ın desteği ile topraklarını özgürleştirdi.
Geriye ülkenin kuzeybatısında Kürtler ve yıllardır  silahlı direnişin ve El Kaide bağlantılı operasyonların merkezi İdlib kaldı…
İdlib’de görevi Türkiye yükümlendi!

*
İdlib, karmaşık ve kaotik görünümüyle giderek diplomatik çözümün merkezi oldu.
Türkiye İdlib’te, Suriye yönetimiyle işbirliği yolu çizerek çatışmaların bitmesine çaba göstermeyi:
İdlib’teki yönetimi silahlı terör gruplarından alarak sivil idareye devretmeyi:
Radikal unsurları elimine ederek kentteki çatışmasızlığı denetlemeyi ve güvenliği yerel polis güçlerine bırakmayı görev edindi.

*
Bu görev, Suriye toprak bütünlüğü ve bölgedeki nufusunun artacak olmasıyla sağlanabileceği bir strateji ile yürütülecekti.
Türkiye bu görevi aldığı andan itibaren bölgeye çok sayıda  Arap taşıyacak ve yeni bir demografik yapı oluşturacaktı.
Ama bir süre sonra Erdoğan’ın başka niyetleri orta çıktı.

*
4-6 Haziran 2011’de İdlib/ Cisr el Şuğur’da silahlı kişiler bir karakolda 123 polisi öldürdü.
Akan kan, 9 Mayıs 1980’de Müslüman Kardeşler’in başlattığı isyanı bitirmek için kanlı bir operasyon düzenleyen Suriye Ordusu’ndan alınan rövanşa sayıldı!

*
Nitekim Erdoğan’ın, kuzeybatı Suriye’nin kontrolünü Müslüman Kardeşler ile ele geçirme konusunda yaptığı riskli yatırım,
Bugün İdlib’in siyasi gerçeğini oluşturuyor.
Türkiye bu bölgede ekonomik kaynaklar üzerinde egemen olma senaryosunu Müslüman Kardeşler ile birlikte yürütüyor.

*
Rusya ve Suriye  Kasım 2018’den beri İdlib taarruzunu sınırlı müdahalelerle gerçekleştiriyor.
Sınırlı müdahalenin Müslüman Kardeşler ve HTS unsurları ve aynı zamanda Türkiye üzerindeki baskıyı arttıracağı,
Türkiye’nin de insanların sınır ötesi kitlesel hareketini önlemek için hazırlık yapabilmesine yol açacağı öngörülüyor.

*
Buna karşı Putin, Erdoğan’dan Türkiye’nin isyancı vekil gücü Özgür Suriye Ordusunu ve bileşenlerini İdlib’ten çekmesini,
İdlib merkezinde silahsızlandırılmış bir bölge kurulmasını  istiyor.
Böylece İdlib’in kurtarılmasını ve olası direnişi kaldırmayı hedefliyor.

*
Hay Allah! Erdoğan ise ABD’nin İdlib’te  hayat kurtaran bir gecikmeye yol açmasını ve Ruslarla  ilgili olası bir çöküşü umuyor!
Bu sayede Suriye’nin kuzey sınırlarındaki askeri ayaklarını sağlamlaştırabilecek,
Ardından HTS’yi, ABD çıkarlarına hizmet eden ve özerklik isteyen Suriye Kürtlerinin  üzerinde bir tehdit olarak kullanabilecek,
Müslüman Kardeşlere bir yurt oluşturacaktır!

*
Ancak Türkiye, bugüne dek ne üstlendiği görevi ne de umud ettiklerini başarmıştır!
Çünkü Ankara, isyancıları Sünni halkın ordusu olarak ele alıyor,
Sonuçta isyancılar da rejimin geri dönüşüne izin vermiyor…

*
Ama Suriye ve Rusya, Türkiye’den İdlib’ten çekilmesini ve bölgeye sığınmış cihatçıları kendi kaderleriyle baş başa bırakması ısrarındadır.
Türkiye ise İdlib’te Suriye rejimine asla bir girişimde bulunmamasını istiyor.
İnsanların sınır ötesi kitlesel hareketini önlemek için hazırlıklar yapmamıştır ama kitlesel bir göçe uğramayı reddediyor!

*
Bu noktada Putin, Suriye’nin kurtuluşu olan İdlib eyaletine yapılan taarruzların ertelenmesi için Erdoğan aldatmalarına izin veriyor.
Sivilleri rehin tutan teröristler artık daha zorlu bir savaş gücüdür.
Putin ve Erdoğan’ın üzerinde anlaştıklarını açıkça ihlal etmeye devam etmeleri;
Kabul edilemez gecikmeli kurtuluş kampanyalarına karşı Suriyeli ve bölge halkları bir çığlığa dönüşüyor.
ABD, Orta Doğu sorunlarının çözümü için NATO’yu bölgeye davet ederken,
Rusya’nın eylemsizliği başta ABD ve İsrail olmak üzere Arap ülkelerini endişeye sevk ediyor…

*
İşte Rus ve Suriye güçleri yine İdlib kenti ve birkaç kasabayı bombaladı.
Son isyancı kalesinde kırılgan ateşkesi ihlal ettiler.
Yine insanoğlu katledildi, artık bu hercümerçe son vermek gerekiyor.

16. 1. 2020


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir