ALEVİ OZANLAR OLMASAYDI TÜRKÇE UNUTULURDU!

Dolayısıyla; bu konuda ilave bilgiler vermem gerektiğini düşünüyorum; belli ki niyetimiz yeterince anlaşılamamıştır. - türkçe

Dolayısıyla; bu konuda ilave bilgiler vermem gerektiğini düşünüyorum; belli ki niyetimiz yeterince anlaşılamamıştır. - türkçe

“Aleviler -Yol- diyor, Sünniler -Mezhep-.
Aleviler -Sürek- diyor, Sünniler -Tarikat-.
Aleviler -Musahip’ diyor, Sünniler -Sahabe-.
Özetle Aleviler genelde Türkçe düşünüyor, Sünniler Arapça.
İki inanç grubu arasında özünde, yani iman ve inanç esaslarında hiç bir fark yok.
Fark sadece ibadetlerde ve yaşam biçimindedir.
Sünni camide namaz kılıyor, Alevi Cemevinde semah dönüyor.
Camide -Hz. Musa Tur Dağı’na giderken bir adamın yamaçtan aşağı yuvarlandığını görünce ‘ne yapıyorsun arkadaş’ diye sormuş. O da ‘İbadet ediyorum’ diye cevap vermiş. Musa durumu Allah’a aktarınca Allah kendisine ‘Onu kendi haline bırak Ya Musa. Bildiği gibi bana ibadet etsin. İbadette önemli olan ihlastır’ demiş- diye vaaz ederek ibadette şeklin önemli olmadığını anlatıyorsun da Ayin-i Cem’i neden ibadet olarak kabul etmiyorsun Müslüman?
Şu halde mesele nedir?
Mesele Aşık Veysel’in dediği gibidir.
Yani -Menfaattir varvarası-”

22 Mart 2018 günü paylaştığım “Aleviler Türkçe Düşünür Sünniler Arapça” başlıklı yukarıdaki paylaşımımız için S. Hüseyin isimli genç bir hanımefendi şu yorumu yapmış: “Samimiyetle paylaşılmış bir yazı olduğunu biliyorum ama kabul etmiyorum. Ne demek Sünniler Arapça düşünür? Ben Alevinin de yobazını tanırım. Ben Alevinin de Türkçe düşünmeyip Halkların Kardeşliği diyenini bilirim. Bu tüm Aleviler öyle olduğu anlamına gelmez, tıpkı Sünnilerin de Arapça düşünüp tarikat dedikleri anlamına gelmediği gibi.”
Hanımefendinin yorumunu henüz gördüm.

Dolayısıyla; bu konuda ilave bilgiler vermem gerektiğini düşünüyorum; belli ki niyetimiz yeterince anlaşılamamıştır.

Öncelikle belirtmem gerekirse; bu konuda, özellikle günümüz için ne Aleviler için ne de Sünniler için bir genelleme yapılamaz. Ancak Osmanlı aydını için bir genelleme yapmak fazla yanlış olmaz. Çünkü Osmanlı Sünni aydını ya Arapça düşünmüştür ya Farsça düşünmüştür ya da Arapça ve Farsça’nın içine biraz da Türkçe katmak suretiyle oluşturulan ve “Osmanlıca” adı verilen salata veya çorba türü bir dille düşünmüştür!

Günümüzün yeni Osmanlıcıları, nedense “Osmanlıca” tabiri yerine “Eski Türkçe” tabirini kullanırlar. Oysa Osmanlı dönemi aydınının kullandığı dilin, özellikle de “Divan Edebiyatı” denilen edebiyat türünde kullanılan dilin Türkçe ile alakası yoktur! Sadece içinde bazı Türkçe kelimeler de vardır; o kadar! Zira Divan Edebiyatı türünde de eserler veren Yunus Emre’nin, 800 sene önce halkın konuştuğu dil ile yazdıklarını 2.5 yaşındaki torunum bile rahatlıkla anlarken, Ahmet Haşim’in 80 sene önce yazdıklarını ben bile anlayamıyorum.

Okumaya devam et  Her Mezhep Bir Siyasi Partidir Aslında!

Dahası da var.

“Boz bulıt yorudı,
Boyun üze yagdı,
Kara bulıt yorudı,
Kamıg üze yagdı.”

İddia ediyorum; 1300 sene öncesine ait Göktürk Alfabesi’yle ve Uygur Türkçesiyle 9. yüzyılda yazıldığı söylenen “Irk Bitig”(1) isimli eserde bulunan yukarıdaki şiirde geçen kelimelerin %90’nını sokaktaki adam bile anlayabilir: “Boz bulut yürüdü boyun (kabilenin) üzerine yağdı. Kara bulut yürüdü her şeyin üzerine yağdı” diyor çünkü.

Şimdi bir de Şeyhülislam Esad Efendi’nin 1725-32 yılları arasında yazılan “Lehcet-ül Lugat” isimli sözlüğünün önsözünde bulunan ve 18. yüzyıl Osmanlıcasıyla yazılmış ifadelerine bakalım:

“Amed-i medid ve ahd-i ba’iddir ki daniş-gâh-ı istifadede nihade-i zanu-yı taleb etmekle arzu-yı kesb-i edeb kılıp gerçi irre-i ahen-i berd-i gûşiş-i bî-müzd zerre-i fulad-ı fu’ad-ı infihamı hıred edemeyip şecere bî-semere-i isti’daddan yek-bar-ı imkân intişar-ı nüşare-i asar-ı hayr-ül me’ad as’ab-ı min-hart-ül katad olup ancak piş-nigâh-ı ihvan ve hullanda hem-ayar-ı nühas-ı hassas olan hey’et-i danişveriyi zaharif-i tafazzul ile temviye ve tezyin edip bezm-gâh-ı sühan-gûyanda iksar-ı sersere ile ser-halka-i ihvab-ı hava-ayin olmuş idim.”(2)

Peki kaç kişi anlayabildi Şeyhülislam Esat Efendi’nin sözüm ona 18. yüzyıl Türkçesiyle yazdığı bu satırları. Ben şahsen hiçbir şey anlamadım. Burada Em. Öğretmen dostum Nazım Peker’in, “Harf İnkılabı ile geçmişle bağımız koptu. Dedelerimizin mezar taşını bile okuyamıyoruz” diyenlere bizim sosyal medya hesabımızda verdiği şahane bir cevabı hatırlıyorum: “Dedenin mezar taşını okuyordun belki ama nah anlıyordun!”

Türkçeyi en iyi kullananlardan birisi olarak kabul edilen F. Rıfkı Atay şöyle der bu konuda: “Bir Osmanlı çocuğunun ilk eğitim değil, orta ve daha yüksek mektepler gördükten sonra dahi imla yanlışları yapmaması az rastlanan bir şeydi. İmlâsı düzgün demek, Osmanlıcada yarı bilgin demektir. Enikonu şöhret kazanan yazarlar arasında kendi yazısındaki Arapça ve Farsça kelimeleri doğru okuyamayanlar çoktu”(3).
*
S.Hüseyin isimli hanımefendinin tenkidine tekrar dönecek olursak:

Okumaya devam et  KÜÇÜK BİR KÜPE BAZEN KOCA BİR TARİHİ DEĞİŞTİREBİLİR

Elbette Alevilerin de ifrata kaçanları, yani Müfrit Aleviler de vardır. Hatta bunların içinde Alevilik adı altında düpedüz dinsizlik propagandası yapanlar bile bulunmaktadır. Bizim dinsizlere de saygımız vardır. Ancak Alevi ve Sünni kimliği ile dinsizlik yapanları asla saygımız yoktur. Çünkü bunların Alevilere ve Sünnilere saygıları yoktur.

Ayrıca “Halkların Kardeşliği” söylemi, dini bir söylem değil, siyasi bir söylemdir. Öte yandan aynı söylemi sadece Aleviler değil, Sünniler de dile getirirler. Hatta Sünniler daha çok dile getirirler. Unutulmasın ki; 5-6 milyon oy alan HDP, genelde Şafi mezhebine mensup Sünni Kürtlerin oy verdiği bir partidir. “Halkların Kardeşliği” söylemini en çok savunan da aynı HDP’dir.

Belirtelim ki; şimdiye kadar “Üniter Devlet” yapısına ve “Ulus Devlet” anlayışına ters düştüğü için “Halkların Kardeşliği” gibi söylemlerden özellikle kaçındık, bu söylemde bulunanları ise bölücü, hatta bazen vatan haini olarak yaftaladık. Bizim için 82 milyonun tamamı Türk’tü çünkü! Oysa zorla Türk yapmaya çalıştıklarımız insanların arasında Türk olmayı hak etmeyen, Türklüğün şanına yakışmayan bir sürü alçak ve hain vardır bu ülkede ki; onlardan bir kısmı, 15 Temmuz 2016’da darbe yapmaya bile kalkıştı bu ülkede!

Dolayısıyla; bunları bırakın ne halt olursa olsunlar. Zira onların kendilerini “Türk” olarak nitelendirmeleri ya da nüfus hüviyet cüzdanlarında “TÜRK” yazması benim ağırıma gitmektedir. Üstelik yaklaşık bir asırdır ısrarla “TEK MİLLET” türküsü çağırmamıza rağmen, herkesi Türk yapamadığımız da ortadadır. Fırsatını bulan, hemen kendisine bir alt kimlik buluyor ya da alt kimliğine sarılarak Türk üst kimliğini reddediyor. Geçenlerde sosyal medyada Hemşinli oldukları söylenen bir grup kadının sözlerine rastladım; kadınlar “Biz Laz değiliz, Ermeniyiz” diyorlardı.

Sadece son birkaç yıl içinde yaklaşık 100 bin Suriyeliye vatandaşlık hakkı verildi ve dolayısıyla bunlar TÜRK yapıldı. Peki bu 100 bin Suriyeli Türk ise biz neyiz o zaman? Dolayısıyla; benim “Sünniler Arapça ve Farsça düşünür/düşünmüştür, Aleviler Türkçe düşünür/düşünmüştür” kanaatim, kesin ve değişmezdir.

Okumaya devam et  Hz. Ali, Yavuz Sultan Selim’i Mekke’ye davet etmiştir!

Bu durumu Sünni Avnî, Selîmî ve Muhibbî’nin şiirleriyle, Alevi Şah Hatayi’nin şiirlerine bakarak siz de rahatlıkla tespit edebilirsiniz aslında. Ya da isterseniz bu işi de biz yapalım sizin yerinize. Siz lütfen kafanızı eskitmeyin. Bizimki nasıl olsa tükenmek üzere!

Şimdi sırasıyla önce Sünnî İslam inancına sahip Avnî (Fatih Sultan Mehmet), Selîmî (Yavuz Sultan Selim) ve Muhibbî’ye (Kanuni Sultan Süleyman), sonra da Şii/Alevi Hatayi’ye (Şah İsmail) ait bazı beyit ve dörtlüklere yer verelim:

“Perdedârî mî-küned der tâk-ı kisrâ ankebût,
Bûm nevbet mî-zened der kal’a-ı Efresîyâb”
(Avnî)
*
“Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek
Eşkimi kıldı füzûn giryemi hûn etti felek
Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek”
(Selîmî)
*
“Hayatım hâsılım, ömrüm, şarab-ı kevserim, adnim
Bahârım, behçetim, rûzum, nigârım verd-i handânım
Neşâtım, işretim, bezmim, çerâğim, neyyirim, şem’im
Turuncu u nâr u nârencim, benim şem’-i şebistânım
Nebâtım, sükkerim, gencim, cihân içinde bî-rencim”
(Muhibbî)

Peki, Prof.Dr. İlber Ortaylı’nın tabiriyle; aynı zamanda her biri birer Mareşal olan ve Osmanlı’nın en büyük 3 padişahı olarak kabul ettiğimiz sultanlarımızın yazdıklarını kaçınız tam olarak anlayabildi? Vallahi ben de yeterince anlayabilmiş değilim ne yazdıklarını? Şu halde bir de Safevi Hükümdarı olan Alevi Şah İsmail’in yazdıklarına bakalım:

“Vardım kırklar yaylasına
Gel berü hey can dediler
Yüz sürdüm ayaklarına
Gir işte meydan dediler

Kırklar bir yerde durdular
Yerlerinden yer verdiler
Meydana sofra serdiler
El lokmaya sun dediler”

Peki Şah İsmail’in yazdıklarını anlayamayan var mı aranızda?
Sanırım yoktur; çünkü Türk oğlu Türk olan Şah İsmail Hatayi, şiirlerini arı duru Anadolu Türkçesiyle yazmıştır ki; onun şiirleri hâlâ ozanlarımız tarafından türkü (deyiş) olarak çalınır söylenir ve severek de dinlenir. Bir Sünnî olarak ben çok severim mesela. Çünkü Türkçe düşünmüş ve düşüncesini Türkçe ifade etmiştir Alevi Şah İsmail..

05.01.2020
Ömer Sağlam


1-https://tr.wikipedia.org/wiki/Irk_Bitig
2-Rıza Zelyut: “Osmanlı Türk’ü aşağılamıştır2 başlıklı yazısı,
3- Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Pozitif Yayınları, İst.2004, s, 476.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir