Türkiye’de din, devlet ve toplum ilişkisi sorunludur.
İnanç ve düşünce özgürlüğü ve laiklik ayaklar altındadır. Toplumun ve kişinin özel alanına ait olması gereken din/inanç, devletin ve din tüccarlarının eline düşmüştür. Yani din kamu ve özel alanda tekelleştirilmiş, dolaysıyla inanmak ya da inanmak artık özgür değildir.
Dinin siyasallaştırılması, merkezileştirilmesi, kamusal güç olarak resmileştirilmesi ile daha karmaşık ve devasa bir kurumsallaşma ile dinsel vesayet yaratılmıştır. Dün aramızda askeri üniformalı, bugün de din cübbeli vesayet ruhu dolaşıyor.
Devletin dini, daha doğrusu mezhebi artık her yerde, her alanda vesayet kuruyor. Dinci vesayetin inşasını ise halktan zorunlu toplanan vergilerle finanse ediyor.
Halkın doğrudan ve dolaylı ödediği vergiler, elbette bir vatandaşlık görevidir. Kamu bütçesini de, sermaye sınıfından daha çok halkın vergileriyle oluştuğu gerçeğini de bir kenara not edelim.
Vergi veriyoruz, çünkü devletin halka eğitim, sağlık, ulaşım, barınma, kültür, sanat, bilimsel ve sosyal kamu hizmetleri vermesini, laik, sosyal ve hukuk devletinin gereği sanıyorduk.
Buraya kadar her şey doğru ve güzel. Fakat yanlış şeyler oluyor.
Biz vatandaş olarak vergilerimizle kamu hizmetlerinin güçlendirilmesini beklerken, AKP mezhepçiliği güçlendiriyor. Merkezi ve yerel yönetimlere ödediğimiz vergilerimiz, Diyanet İşleri Başkanlığı’na (DİB), Din Öğretim Genel Müdürlüğüne, İlahiyat Fakültelerine, siyasal İslamcı sivil cemaatlere, tarikatlara, derneklere ve vakıflara aktarılmaktır.
2020 Bütçesi Diyanet Mezhepçiliğini Finanse Ediyor.
2020 yılı kamu bütçesinde, dinin finansmanına ayrılan miktarlar belli oldu. Ama belli olmayan, dolaylı aktarılan bütçelerde var.
2020 yılı için DİB bütçesinde yüzde 34 artış yapılarak, 11.5 milyar TL’ye çıkarıldı! Yani 8 Bakanlığın bütçesi DİB bütçesinin gerisinde kaldı!
DİB, genellikle kendisine ayrılan bütçe ile yetinmez. “Ek ödenek” talebiyle bütçesini daha da artırır!
Şimdiki verilere göre DİB’na;
- 2020 yılı için 11.5 milyar TL,
- 2021 yılı için 12.3 milyar TL
- 2022 yılı için 13.1 milyar TL bütçe ayrıldı!
- Yani üç yıl için yaklaşık 37 milyar TL!
2020 Bütçesi Eğitimde de Mezhepçiliği Finanse Ediyor.
Eğitim bütçesinde yer alan dinci eğitimin finansmanı da sorunludur. Laik ve bilimsel eğitim yerine, vergilerimizin rızalığımız olmadan, siyasi iktidar zoruyla mezhepçi eğitime ve kurumlarına aktarılması, inanç özgürlüğü, laiklik ve hukuksal eşitlik ilkesine aykırıdır.
Mezhepçi finansman sadece Diyanet üzerinden camileri, imamları ve Kuran Kurslarını değil, aynı zamanda Din Öğretimi Genel Müdürlüğü (DÖGM) üzerinden mezhepçi okullar, mezhepçi eğitim ve din öğretmenleri finanse ediliyor.
Dinin finansmanı eğitim bütçesinde de daha net görebiliriz; Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2020 yılı bütçesi yüzde 4,65 oranında artıyor. DÖGM bütçesi ise üç kat, yani yüzde 15artarak 9 milyar 904 milyon TL’ye çıkarılıyor.
Eğitimde dinin finansmanı artıkça artıyor. DÖGM‘ne MEB bütçesinden ayrılan pay 2008 yılında 392 milyon TL iken, bugün yaklaşık 10 Milyar TL’ye yükseldi!
2002 yılında imam hatip okul sayısı 450 iken bugün 5 bin 138’e yükseldi. Öğrenci sayısı ise 64 binden, 1 milyon 300’ne çıkarıldı!
Dinin finansmanı İlahiyat Fakültelerinde yaradı! 2002 yılında 22 olan İlahiyat Fakültesi 2019 yılında 113’e yükseldi!
Dinin finansmanı artıkça, Diyanet’in toplum ve DÖGM’nün de eğitim üzerindeki vesayetçi etkisi ve gücü arttı.
Oysa Aleviler, Sünniler, Gayrimüslimler, Ateistler vergilerinin amaç dışı kullanıldığının farkındadır. Halk, devlet insanlara din öğretsin, cami yapsın, imama maaş versin, İmam Hatip Okulları, İlahiyat fakülteleri ve Kuran Kursları açsın diye vergi vermiyor.
İsizlerine iş, yoksullara sosyal politikalar üretsin, çocuklarının eğitimine nitelik, bilimsellik, demokratik ve özgürlükçü özellikler kazandırsın, parasız eğitim hakkı sunsun, öğretmen açığını kapatsın, halkın sağlık hizmetlerinden eşit, nitelikli, ulaşılabilir ve ücretsiz faydalanabilsin diye vergi vermektedir. Yani halk sosyal ve dünyevi devletine vergi ödemek istiyor. Uhrevi devlete vergi ödemiyor.
Sünniliğin kamu finansmanıyla, ayrımcılık üreten bu laiklik ve inanç özgürlüğü karşıtı politikasıyla, siyaset oy endişe yüzünden yüzsüzleşip yüzleşmekten kaçıyor. Oysa laiklikten kaçanların, Türkiye’ye çare olmak yerine, statükoyu beslemeye devam ederler.
Yazıları posta kutunda oku