PAZARLIK

14. 8. 2019 - ahmet kilicaslan aytar
5-7 Agustos toplantıları ardından ABD Büyükelçiliği, Washington’un “Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermek için ilk önlemlerin alınması,
Suriye’de  Kürtlerin kontrol ettiği  bölgede güvenlik koridoru  kurulmasında anlaşmaya varıldığını açıkladı.
ABD’nin öncelikle Türkiye’nin terörle mücadele amacıyla Suriye’nin kuzeyini işgal etmekle tehdit ettiği bir sırada krizin yayılmasını önlemeyi hedeflediği söyleniyor.
Anlaşmanın detayları kamuya açıklanmamıştır..
Ama Şanlıurfa’da varılan mutabakat sonrası kurulan Müşterek Harekat Merkezi’nde görevlendirilecek ilk Amerikalı askerler kente ulaşmış bulunuyor.
Bugün de Milli Savunma Bakanlığı Suriye Güvenlik Bölgesi üzerinde insansız hava araçlarının görev uçuşlarına başladığını duyurmuştur.

*
Bu noktada Türkiye, ABD’nin Suriye Kürtleriyle olan ortaklığıyla Türkiye ortaklığına ihanet ettiğini,
Halk Koruma Birlikleri (YPG) ve  milislerin, ABD tarafından belirlenen bir terör grubu olan PKK ile ilişkili olduğunu savunuyor.
“Bir terörist grupla birlikte diğer bir terörist grupla mücadele edilemeyeceğini”  ileri sürüyor…

*
ABD ise iki terör örgütünün birbiriyle değiştirilebilir olamayacağını, Suriye’de YPG ile İslam Devleti’nin (İŞİD) eşitliğinin düşünülmesinin yanlış olduğunu savunuyor.
Üstelik Türkiye’nin ısrarının ironik olduğunu;
Çünkü Erdoğan ve ailesinin Suriye Savaşı’ndan  kâr sağlamak için İŞİD ve El Kaideci diğer gruplarla ortaklıklar yaptığını,
Ancak  ABD’nin YPG’ye ortak olmaya başlamasıyla birlikte şikayetçi olmasına dikkat çekiyor…
Ayrıca  bu anlaşmazlık sırasında Milli İstihbarat Teşkilatı’nı (MİT), diplomatik seçenekleri kısıtlamak üzere süreci hatalı ve yanlış istihbaratlarla kötüye kullanmakla itham ediyor…

*
2014′ te Obama, İŞİD’e verdiği destekten dolayı Türkiye’nin tutumunu tartışmaya açmıştı.
2 Ekim’de ABD Başkan Yardımcısı J.Biden, 23 Ekim’de Hazine Müşteşarı D.S.Cohen açıklamalarında;
Ankara’nın cihadçı gruplara destek vermek karşılığında;
Bu örgütlerin Suriye ve Irak halklarından çaldıkları petrolü Erdoğan ve ailesi üzerinden piyasaya sürdükleri suçlamasını getirmişti.
Ama Erdoğan’ın ısrarlı inkârı karşısında Joe Biden özür dilemişti…

*
Bugün Türkiye’nin İŞİD ile ilgisinin, Bosna-Hersek savaşı (1992-1995) sırasında,,
TSK’nın Kosova Kurtuluş Ordusunun  oluşum sürecine dâhil olmasıyla başladığına dikkat çekiliyor..
Buna göre TSK, MİT yönelimiyle  Sırp Ortodoks katliamı yapmak üzere ülkede etnik temizlik yapan Usame bin Ladin’in başında bulunduğu “Arap Lejyonu”na destek vermiştir!
Bu savaşta sağ kalan cihatçılar, Suriye’de organize edilen silahlı Arap gruplarına, yani IŞİD örgütüne katılmışlardır.

*
Savaşın seyrinde şimdiki MIT Müsteşarı Hakan Fidan Türkiye yönetimi ile NATO arasındaki irtibatı sağlıyordu.
Ayrıca  2011’de cihatçı örgüt üyelerini Kosova Kurtuluş Ordusunun terörizm faaliyetleri eğitimine katılmaları için Kosova’ya göndermişti.
Bu cihatçılar da daha sonra Suriye’ye saldırı eylemlerinde seferber edildiler.
Fransa’nın desteklediği Özgür Suriye Ordusuna (ÖSO) mensup yüzlerce cihatçı da MİT kontrolünde Türkiye sınırından Suriye’ye giriş yaptı.

*.
O sırada Irak’taki güçlerinden ve ABD’nin Irak Ordusu’na bıraktığı  ağır silahlar ve zırhlı araçlarla takviyeli IŞİD, Rojava’da Kobane’ye saldırmaktaydı.
Türkiye hükümeti ise PKK güçlerinin, IŞİD örgütünün kuşatmaya aldığı Kobane Kürtlerinin imdadına gitmek üzere kendi toprakları üzerinde gitmesine izin verdi!..
Ancak Ankara hükümetinin bu tutumu, ABD’nin ikna olmasına yeterli olmadı ve Washington yönetimi yine suçlamalarına devam etti.

*
2011’de Fransa ve Türkiye Libya’ya ve o dönemde ilan edilmemiş olan Suriye’ye karşı savaşı birlikte yürütmeye karar verdiler.
Anlaşma uyarınca Türkiye’deki Kürtler Suriye’ye sürülecek ve Suriye topraklarında yeni bir Kürt devleti kurulacaktı.
Mayıs 2011’de Libya’daki savaşta Türkiye  savaş açan bir güç olarak ortaya çıktı.
Fransa ve Türkiye gizli servisleri  sarayda temizlik görevi yapan personel üzerinden ortak bir operasyonla,
Cumhurbaşkanı B. Esat ve Dış İşleri Bakanı Velid Mualim’e  suikast düzenlediler.
Ancak operasyon başarısızlıkla sonuçlandı.

*
Türkiye giderek dikkatini  Cizire’nin Rimelan bölgesindeki petrolün Kerkük’le aynı potansiyelde ve tüm Suriye’deki petrolden daha fazla olmasına yönlendirdi..
Petrol gelirlerine konmak, pastayı Kürtlere yedirmemek için;
MİT yönetiminde  Arap El Nusra Cephesi ve Müslüman Kardeşler örgütü hem Kürt köylerine hem de Alevi köylerine saldırarak katliamlar yaptı.
Kürtler ise bunu engellemek ve bölgenin kontrolünü bırakmayı istemediler.
Şimdilerde bölge tamamen Kürt Demokratik Birlik Partisi’ne (PYD)  bağlı Halkçı Koruma Birlikleri (YPG) kontrolünde bulunuyor.

*
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın halen İŞİD ile müşterek çalıştığı,
İŞİD’in yalnız kalmaması, saldırmaması ve Türkiye sınırına operasyon yapmaması,
Fakat Kürtlerin sınırdan 50 km. içerilere sürülerek mevzilerinin dağıtılması, kontrolündeki bölgelerin IŞİD’in eline geçmesi gibi bir durum destekleniyor.
Bölge demografisinin Sünni Arap ağırlıkta olmasına çalışılıyor.

*
Ancak El Kaide’nin Türk topraklarını kullanma kabiliyeti ve NATO üyesi olan Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşta oynadığı rol hakkındaki sorular oluşmuştur.
Artık Türkiye giderek  BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen kararlara aykırı davranmakla itham ediliyor.
Ekim 2014’te François Hollande, üç taraf arasında bir anlaşmaya varmak üzere, Elize Sarayında Erdoğan’ı resmen, PYD  eş başkanı Salih Müslim’i gizlice kabul etmişti.
Ancak 8 Şubat 2015’te Hollande, Suriye’deki Kürtlerin Abdullah Öcalan’a bağlı diğer eş başkanını resmen kabul edince Türkiye  öfkelendi.,
Böylece Türkiye’nin biricik ortağı taahhütlerine uymayan Fransa ile arası bozuldu.

*
Şimdi ABD’de, Türkiye’nin YPG, PKK ve üst düzey Kürt aydınları ve eylemcileri hakkındaki suçlamalarını kör bir şekilde kabul etmektense;
ABD istihbarat topluluğunun, Türkiye’de MİT’in apolitik ve güvencesiz kalmasını sağlamak için,
Birkaç yıl boyunca sağladığı her türlü istihbaratı  denetlemesinin  zamanı geldiği konuşuluyor.
Türkiye’nin ABD diplomasisine ve politika oluşumlarına müdahale etmek için istihbarat işbirliğini kötüye kullanıp-kullanmadığının anlaşılması isteniyor.

*
Böyle bir denetim, Merkezi İstihbarat Ajansı (CIA) ve  ABD Dışişleri Bakanlığı sonuçlarının garanti altında olduğunu bulabilir.
Ancak, daha büyük olasılıkla  son zamanlarda Türk dosyalarının hileli olarak ifşa edilmesi göz önüne alındığında,
Büyük bir yeniden değerlendirmenin mutlaka gerekli olduğu  düşünülüyor..

*
Her iki şekilde de Trump yönetimi ve Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in;
Bölgeyi on yıllardır etkileyebilecek ölüm kalım kararları verdiğinde,
Hiçbir yetkilinin Türkiye’nin  sözünün gerçeğe dayanıp dayanmadığına ilişkin diplomatik bir arayış içinde olmaması isteniyor..

*
Suriye’de  güvenlikli bölgenin kurulmasında pazarlıklar sürüyor.

14. 8. 2019


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir