75. Yılında Kırım Tatar Sürgünü Bir İnsanlık Ayıbıdır

Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Josef Stalin'in emriyle 18 Mayıs 1944 tarihinde Kırım Yarımadası'nda yaşayan Kırım Tatar Türkleri Özbekistan, Sibirya, Kazakistan gibi Orta Asya içlerindeki bozkırlara ve oblast denilen yönetim bölgelerindeki çalışma kamplarına İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlarla işbirliği yaptığı gerekçesiyle  sürülmüştür.  Kaynaklara göre rakamlar değişse de 250- 300 bin Kırım Tatar Türkü bebek, çocuk, yaşlı, hasta, kadın, erkek ayrımı yapılmaksızın  vatanlarından koparılarak  tren vagonlarıyla  Özbekistan, Kazakistan ve Sibirya içlerine sürgüne gönderilmiştir. Tatarlar, 1953 yılında  Stalin'in ölümüne kadar sürgün yılları boyunca Sovyetler Birliği içinde Gulag sistemi olarak bilinen büyük ölçekli projelerde zorla işçi olarak çalıştırılmıştır. - sadik ridvan karluk

Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Josef Stalin’in emriyle 18 Mayıs 1944 tarihinde Kırım Yarımadası’nda yaşayan Kırım Tatar Türkleri Özbekistan, Sibirya, Kazakistan gibi Orta Asya içlerindeki bozkırlara ve oblast denilen yönetim bölgelerindeki çalışma kamplarına İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlarla işbirliği yaptığı gerekçesiyle  sürülmüştür.  Kaynaklara göre rakamlar değişse de 250- 300 bin Kırım Tatar Türkü bebek, çocuk, yaşlı, hasta, kadın, erkek ayrımı yapılmaksızın  vatanlarından koparılarak  tren vagonlarıyla  Özbekistan, Kazakistan ve Sibirya içlerine sürgüne gönderilmiştir. Tatarlar, 1953 yılında  Stalin’in ölümüne kadar sürgün yılları boyunca Sovyetler Birliği içinde Gulag sistemi olarak bilinen büyük ölçekli projelerde zorla işçi olarak çalıştırılmıştır.

75’nci yıl olması sebebiyle bu yıl diğer yıllara göre daha fazla etkinlik yapılmıştır. Sürgünü yaşayan Dilaver Mustafaev ve Zehra Mustafaeva çifti ile AA muhabiri bir mülakat yapmıştır. Sürgünden sonra adi Selo Zelenoe olarak değiştirilen Kırım’ın Tatarosman köyünde doğan, bugün New York’un Brooklyn bölgesinde yaşayan 90 yaşındaki Dilaver Mustafaev o günleri şöyle anlatmıştır:

“14-15 yaşlarındaydım. Sabaha doğru karanlıkta kapıyı kırar gibi açarak üç silahlı asker içeri daldı. Annem, babam ve 3 kardeşim, korkuyla yataklarımızdan fırladık. ‘Size 15 dakika müsaade, alacağınızı alın, evi boşaltın!’ diye bağırdılar. ‘Bizi nereye götürüyorsunuz?’ diye sorduk. ‘Kırım halkı Sovyetlere ihanet etti, buradan gidiyorsunuz!’ dediler, başka bir bilgi vermediler. Annem ağlıyor, hepimiz şaşkınız, asker ‘hadi hadi!’ diye sıkıştırıyor, dakika sayıyor. Yanımıza kuru erik, fındık, ekmek gibi alelacele elimize geçen şeyleri aldık, çıktık. Ardımızdan kapıyı çivilediler, o evden son çıkışımız oldu. Yaklaşık bir ay vagonlarda yarı aç yarı tok yolculuk yaptıklarını dile getiren Mustafaev, “Yolda yemek yok, 2-3 günde bir kömür kovasından bir bardak çorba verdiler. Tren şehirlerde ve normal istasyonlarda bizi kimse görmesin veya kaçmayalım diye durmuyor, çölde, ıssız açık alanlarda duruyordu. Açlıktan, hastalıktan, havasızlıktan yolda birçok insan öldü.”

30 aile geldikleri köyde 3 aile kaldıklarına dikkati çeken Mustafaev, sürgün kararı alan Josef Stalin ölene kadar kimsenin o köylerden dışarı çıkamadığını ancak 1953’ten sonra Taşkent’e kaçabildiklerini  açıklamıştır. 30 aile geldikleri köyde 3 aile kaldıklarına dikkati çeken Mustafaev  Kırım halkının, Yahudilerin uğradığı soykırımdan çok daha ağır şeyler yaşadığını belirtmiştir: “Bizim nüfusumuzun nerdeyse yüzde 80’ini 90’ını yok ettiler. Yahudiler 2. Dünya Savaşı yıllarında uğradıkları zulümden dolayı el üstünde tutuldu ama bizim Kırım Tatarlarını hatırlayan olmadı, özgürlükleri ve toprakları geri verilmedi, hep hor görüldüler hala da hor görülüyorlar.”  Mustafaev’in eşi 84 yaşındaki Zehra Mustafaeva da sürgün sırasında 9 yaşında olduğunu  hatırlatarak  bunun sürgün değil “zulüm” olduğunu  söylemiştir.

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, 1944’ün 17-18 Mayıs gecesinde yaklaşık 250 bin Kırım Tatarının sürgüne gönderildiğini belirtmiştir: “Soydaş Kırım Tatarları ile kardeş Kafkas halklarının acılarını paylaşıyor, sürgünlerde yaşamını yitirenleri rahmetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz. 75 yıl önce insanlık onuruna aykırı şartlarda gerçekleştirilen sürgün sırasında maalesef onbinlerce Kırım Tatarı hayatını kaybetti. Birçoğu ise maruz kaldıkları ağır sürgün şartlarında, vatan hasretiyle ana yurtlarından uzakta yaşamını yitirdi.” 

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Kırım Tatar Sürgünü’nün 75’nci yılı nedeniyle Twitter hesabından paylaştığı mesajda, “18 Mayıs 1944´te sürgüne gönderilen 400 binden fazla Kırım Tatarı´nın ve hayatını kaybeden on binlerce kardeşimizin acısını unutmadık, unutmayacağız. Kırım´ın ilhakını tanımayan Türkiye, her daim Kırım Tatarlarının yanında olmaya devam edecektir”  demiştir.  Fakat  hafıza-i beşer nisyan ile malul olduğu için bir hatırlatmada bulunmak istiyorum.

Kırım Tatar halkının milli lideri, Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın Kırım Tatarlarından Sorumlu Yetkilisi, Ukrayna milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu,  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile  4 Temmuz  2017 tarihinde Ankara’da  görüşmüştür. Görüşmenin uzun sürmediğini belirten  Rus RİA Novosti ajansı spekülasyon yapmıştır. Resmi ziyareti nedeniyle Ukrayna’nın başkenti Kiev’de bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan,  Kırımoğlu ve Kırım Tatar toplumu temsilcilerini  9 Ekim 2017’de kabul ederek  görüş alış verişinde bulunmuşlardır.

Cumhurbaşkanı  Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı  Putin oldukça sık görüşmelerine rağmen Kırım konusu  pek gündeme gelmemektedir.  Soçi’de Putin ile görüşmesinin ardından basın toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Domates dışında her konuda mutabık kalındı” derken,  Putin şu açıklamayı yapmıştır: “Domates dışında kısıtlamaların kaldırılması için anlaştık. Kendi pazarımızı Türk domatesine sonsuza kadar kapatmayacağız.”  Domates dışında her konuda mutabık kalındığını Cumhurbaşkanı  Erdoğan da onaylamıştır: “Şu anda bir geçiş süreci var. Bu arada ara formüller bulmak suretiyle süreci belirli bir zemine oturtacağız. Domates konusundaki soru işaretleri konusunda mutabık kalındı.”  

Acaba Kırım’ın domates kadar önemi yok mu?

Okumaya devam et  SONA YAKLAŞIRKEN…

Bu açıklamalar, Türkiye ve Rusya arasında domates sorunundan başka sorun kalmadığı anlamına gelmektedir. Oysa gerçek öyle değildir. Tarafların dünyaya bakışları örtüşmemektedir. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Kırım dahil Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri, Rusya ve Türkiye arasında bir rekabet alanı olmuştur. Taraflar arasında PKK ve PYD, Yukarı Karabağ, Kosova, Suriye, Kıbrıs ve sözde Ermeni soykırımı konularında temel görüş ayrılıklarının varlığı yok sayılamaz. Halep’te ateşkes için BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan oylamada Rusya ve Çin’in veto kullandığı da unutulmamalıdır.

Kırım’ın işgal  eden Rusya, Kırım Tatarlarını korkutmaya ve bölmeye, yarımadada meydana gelen olaylar hakkında gerçeklerin sesini susturmaya çalışarak Kırım Tatarlarına karşı baskı uygulamaya devam ederken, domates sorunundan söz etmek ne kadar doğrudur bilemem. Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı’nın kararını açıklayan hakim Ronny Abraham Rusya’yı, Kırım Tatar Milli Meclisi’nin faaliyetlerinin yasaklanması dahil Kırım Tatarlarına karşı sınırlamalardan kaçınmasını şöyle ifade etmiştir: “Kırım Tatar Milli Meclisi’nin faaliyetlerinin yenilenmesi dahil olmak üzere Kırım Tatarlarına yönelik çıkarların temsil edilmesine ilişkin sınırlamalardan kaçınılsın. Ukraince eğitim verilmesi sağlansın.”

Kırım Tatar Teşkilatları Platformu bünyesinde bir araya gelen çeşitli Kırım Tatar diasporası örgütlerinin  katıldığı 5 Şubat 2017 tarihindeki  etkinlikte Kırımoğlu Türkiye’nin son zamanlardaki tutumuna  değinerek şunları söylemiştir: “Türkiye dünyadaki birçok ülkenin uyguladığı yaptırımlara katılmadı. Tersine, şimdi Türkiye-Rusya arasında ‘işbirliği’ ve ‘dostluk’ kelimeleri kullanılıyor. Ambargoya katılmayı bırakın, son zamanlarda iki ülke arasında ticaret hacmi artıyor. Şimdi dünyada bize soruyorlar, Türkiye size bu kadar yakın, en kalabalık diasporanız da orada, Türkiye niye böyle davranıyor diye. Biz elimizden geldiğince Türkiye’yi savunuyoruz. Ama bunlar çok tesirli, çok inandırıcı olmuyor. Diyorlar ki, akrabalık böyle olmaz.”

Cumhurbaşkanı  Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin, 10’ncu Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika (BRICS) zirvesi kapsamında 26 Temmuz’da bir görüşme yapmışlardır. Bu   görüşmede  Cumhurbaşkanı, “Aramızdaki her türü dayanışma birilerini de gerçekten kıskandırıyor”  demiştir. Bu açıklama Türkiye’de yaşayan Kırım kökenli Türk vatandaşlarını üzmüştür. Çünkü Kırım Türklerinin anavatanı  Rusya tarafından işgal altındadır. Bu durumda Rusya ile ilişkileri acaba kimler kıskanmaktadır?  Kırım kökenli Türk vatandaşları Rusya’nın Kırım’ı uluslararası hukuka aykırı olarak işgalini  kabul etmemektedir.

ABD Dışişleri Bakanlığı 2014 yılından   buyana Rus işgalinde olan Kırım’la ilgili bir bildiriyi bundan tam bir hafta önce   yayınlamıştır. ABD’nin 25 Temmuz’daki Kırım Bildirisi, bütün dünyada büyük yankı uyandırmıştır: “Rusya, Ukrayna’yı 2014’te işgal etmesi ve Kırım’ı ilhak etme girişimi yoluyla, demokratik devletlerin paylaştığı bir anayasa prensibini zayıflatmaya çalışmıştır.  Hiçbir ülke bir diğerinin sınırlarını zor kullanarak değiştiremez.” (Russia, through its 2014 invasion of Ukraine and its attempted annexation of Crimea, sought to undermine a bedrock international principle shared by democratic states: that no country can change the borders of another by force,

Merhum Cumhurbaşkanı  Süleyman Demirel’in 21-23 Mayıs 1998 tarihlerinde Ukrayna’ya ve tarihte ilk defa bir Devlet Başkanı sıfatıyla 23 Mayıs 1998’de Kırım’a gerçekleştirdiği ziyaret ile taraflar arasındaki ilişkiler doruk noktasına çıkmıştır. Bu tarihi ziyaret öncesinde Demirel 20 Mayıs 1998 tarihinde Kırım Gelişim Vakfı Kurucu Yönetim Kurulu üyelerini kabul etmiş, bu satırların yazarının Cumhurbaşkanına vermiş olduğu brifingi dinleyerek notlar almış, Kırım davasına vermiş olduğu desteği göstermiştir.  Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde Kırım’ı ziyaret eden ilk devlet adamı olan  Demirel Kırım’ı ziyaretinde şunları söylemişti: “Tarihin karanlık bir döneminde zorla, yaşadıkları topraklardan koparılmış olan Kırım Tatarlarının yeniden anayurtlarına dönmeleri, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün küresel bir mutabakata dönüştüğü zamanımızın ruhuna uygun bir tarihi gelişmedir.”

Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk defa 1915 olaylarının yıldönümü sebebiyle 23 Nisan 2014’de Başbakan seviyesinde Ermenilere taziye mesajı yayınlanmıştır: “Hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.” İşgalden sonra 9 Mayıs 2014 tarihinde Kırım’ı ziyaret eden Putin, Başbakan Erdoğan gibi “18 Mayıs’ta 1944 tehcirinde hayatlarını kaybeden Kırım Tatarlarının huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz” dememiş ve Çarlık Rusya’sının Türkler, Osmanlı ve Türkiye’ye karşı olan duygularına teslim olmuştur.  Vladimir Putin 3 Aralık 2012 ve 1 Aralık 2014 tarihlerinde Türkiye-Rusya Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısı için Ankara’ya gelmiştir ama Kırım konusu toplantılarda gündeme gelmemiştir.

Okumaya devam et  Fethullah Gülen’den kiliseye rekor bağış

Kırım Tatarları, Türkiye ve Anadolu Türkleri için çok önemlidir. Bu öneminden dolayı 21 Mart 2014 tarihinde menfur bir suikasta kurban giden Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Gennadiyeviç Karlov Eskişehir’e yaptığı ziyaret kapsamında Rusya Federasyonu Tataristan Cumhuriyeti Kültür Bakanı Airat M. Sibagatullin ile beraber Tatar Kültür Evine ziyarette bulunmuştur. Rusya Büyükelçiliğinin sitesinde o tarihte yer alan haberde “Tatar Kültür Evinde Büyükelçi Eskişehir Tatar diasporası temsilcileriyle sohbet etti” denilmiştir ama Büyükelçi Karlov Eskişehir’de Kırım Tatarları ile görüşmemiştir. Ziyaret bir algı yaratma operasyonu olmuştur. Tıpkı Ankara’da ATO Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda 18 Mayıs 1944 sürgününden 18 gün önce 29-30 Nisan 2015 tarihlerinde gerçekleştirilen Tataristan Kültür ve Ekonomi Günleri etkinliğinde olduğu gibi.

Bir dönem başkanlığını yaptığım Eskişehir Kırım Türkleri Derneği’nin 11-12 Ekim 2014 tarihleri arasında Eskişehir’de düzenlediği Çalıştay’ın sonuç bildirisinde “Türkiye ve Rusya arasında bu yıl sonunda yapılacak olan Üst Düzey İşbirliği Konseyi’nde ve Türkiye ile Rusya arasında yapılacak olan tüm toplantılarda Kırım Tatarlarının yaşadığı sorunlar gündeme getirilmelidir” tespiti yapılmış olmasına rağmen, bu konuda bir ilerleme sağlanamamıştır.

1944 sürgünü sonrasında sürgünden dönen ve Kırım’a yerleşenler üzerinde Rusya’nın ağır baskısı devam etmektedir. Rusya Adalet Bakanlığı 18 Nisan 2016 tarihinde, Kırım Tatar Milli Meclisi’ni aşırı faaliyetler sebebiyle çalışmaları durdurulan dini ve sivil toplum örgütleri listesine almıştır.  Bunun üzerine Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland 26 Nisan’da, Türk Dışişleri Bakanlığı ise 27 Nisan’da yasaklama kararını kınamıştır. Rusya, Kırım Tatar Türklerinin lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun Rusya’ya girişini yasaklamıştır.

Kırım Tatarları; vatanları Kırım’da kendi özyönetiminde, insan haklarına saygı, hukukun ve demokrasinin üstünlüğü, ırk, milliyet, din, dil, cinsiyet ve diğer diğer her türlü ayrımcılığa karşı olma ilkeleri çerçevesinde barış, huzur ve refah içinde yaşama hakkına sahiptir. Bunun sağlanmasında büyük sorumluluk Türkiye Cumhuriyeti’ne düşer. Karşılıklı ekonomik çıkarlar önemli olmakla beraber, Kırım Tatarları ile olan tarihsel ve kültürel bağın gözetilmesi gereken bir unsur olduğu unutulmamalıdır. Türkiye, kısa vadeli değil, uzun vadeli çıkarlarını düşünerek bir strateji geliştirilmelidir.

Türkiye-Rusya ilişkilerinin düşürülen Rus uçağı sonrasında düzelmesi olumlu bir gelişmedir. Tarafların yakınlaşması her iki ülkenin lehinedir. Fakat bu yakınlaşma, Türkiye’nin izlediği temel politikalar ile çelişmemeli, Rusya ile ilişkilerin gelişmesi karşılığında Kırım Tatar Türkleri feda edilmemelidir. Türkiye Kırım’da Rusya aleyhine bir faaliyet içinde değildir.  Kırım’ın hukuk dışı işgalini Türkiye’nin tanımaması uluslararası hukukun gereğidir. Çünkü, Avrupa Konseyi üyesi Rusya’nın Kırım’ı işgali uluslararası hukuku yok saymaktır. Kırım, Kırım Tatarlarının anavatanıdır, onların yeniden bir sürgün yaşamaması için tüm Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin desteği alınarak Kırım’ın eski statüsüne dönülmesi için gerekli her türlü girişim yapılmalıdır.

Kırım’ın Çarlık Rusya’sı eline düşmesinden sonra başlayan Kırım Tatar Türklerinin Milli İstiklal Mücadelesine Türkiye gerekli desteği vermeli, işgalden sonra Kırım’da yaşanan insan hakları ihlallerinin önlenmesi için daha çok çaba harcamalıdır.

Dönemin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün “Ankara-Moskova arasındaki mesafe, Ankara-Brüksel arasındaki mesafeden daha yakındır” açıklamasının, km uzaklığı olarak anlaşılmasında yarar vardır. Çünkü Ankara-Moskova 2,406 km, Ankara -Brüksel ise 3,121 km’dir. Sayın Bakan’ın mantığıyla hareket edersek çok farklı bir sonuçla karşılaşırız: Ankara-Kırım Bahçesaray arasındaki mesafe, Ankara-Moskova arasındaki mesafeden daha yakındır.”  Çünkü bu mesafe 1,577 km’dir. Aradaki fark 829’dir. Diğer bir deyişle Bahçesaray Ankara’ya Moskova’dan 829 km daha yakın olup 2,406 rakamı 1,577’den daha büyüktür.

Okumaya devam et  ‘Ermeni soykırımı’nı Merkel nasıl yalanladı

Kırım Tatar Milli Meclisi  ve Ukrayna Milletvekili Rifat Çubarov, 2014’te Rusya’nın işgal ettiği Kırım’da yaşananları AA muhabirine anlatmıştır.  Çubarov, Rusların yüzyıllardır süren Kırım’ı slavlaştırma politikasının bugün de devam ettiğini belirterek, “Günümüzde insanları bir gece yarısı evlerinden çıkarıp trenlere bindirip Sibirya’ya göndermek eskisi gibi kolay olmayabilir ama bugün başka bir yöntem uygulanıyor. İnsanlarımıza yoğun bir baskı yapılıyor, fikir adamlarımız, kanaat önderlerimiz hapse atıldı. Gençlerimiz zorla Rus ordusuna askere alınıyor. Halkın üzerine korku salınarak insanlar Kırım’ı terk etmeye zorlanıyor”  demiştir.

Çubarov, Rusya’nın Kırım’da yaşayan çoğunluğun Ukrayna’dan ayrılıp Rusya’ya bağlanmak istedikleri iddiasıyla yarımadayı işgal ettiğini, bunun ise Moskova’nın uydurduğu koca bir yalan olduğunu söylemiş ve şöyle devam etmiştir: “Rusya yüzyıllarca topraklarını genişletmek için başka ülkelerin topraklarına müdahale etmiştir. ‘Kırım Rus topraklarıydı daha sonradan Ukrayna’ya verildi’ iddiası gerçeği yansıtmıyor. Kırım’da 300 yıl devam eden bir Kırım hanlığı vardı. Kırımlı Tatarlar Kırım devletini kurmuştur ve bu coğrafyada bilinen bilge bir devletti. Ta ki 1783’te Rusya tarafında işgal edilene kadar. Sovyetler Birliği döneminde, Stalin zamanında ise Kırım halkı vatanlarından sürgün edildi. Ruslar, Büyük Katerina’dan beri Kırım’ı Kırım Tatarlarından arındırmaya çalıştılar. O sebeple Romanya ve Türkiye başta olmak üzere Polonya’da, Litvanya’da ve dünyanın birçok ülkesinde milyonlarca Kırımlı Tatar diasporası yaşıyor.”

Çubarov, Türkiye’nin bir yandan Ukrayna bir yandan Rusya ile iyi ilişkiler yürütürken bir yandan da Kırım Tatarlarının haklarının korunması konusunda büyük çaba sarf ettiğini vurgulayarak uluslararası ilişkilerin siyah ve beyaz olarak ikiye ayrılamayacağını, arada gri tonların bulunduğunu  açıklamıştır: “Türkiye’nin enerji, nükleer santral, ticaret ve savunma gibi alanlarda Rusya ile ilişkileri var. Ankara bu noktada reel bir politika yürütüyor. Ancak Türkiye bununla beraber komşularının asayişi ve huzuru ile de yakından ilgileniyor. Suriye ve Irak’ta bunu görüyoruz. En önemlisi de Türkiye, Kırım’ın Ruslar tarafından işgalini tanımadı. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün savunmasından yana bir tavır aldı. Bu çok önemlidir. Türkiye büyük bir devlettir. Komşularına karşı tarihi bir sorumluluğu var. İstiyoruz ki bütün Türk dünyası Türkiye’nin önderliğinde bir birlik oluştursun.”

Fakat hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Hatırlamakta yarar vardır. Rus Çarı Nikolay Saint Petersbug’da ‘da  9 Ocak 1853 tarihinde Osmanlı için  “Kollarımız arasında hasta, ağır hasta bir adam var” demiş ve 12 Mayıs 1860 tarihinde  The New York Times’da bu ifade yer almıştır. (Avrupa’nın hasta adamı: Sick man of Europe)

75’nci yılında  Ankara Ulus’taki  Atatürk heykelinin önünde  yapılan etkinlikte, Ukrayna Büyükelçisi Andri Sybiha, ortak acıyı ve hüznü paylaşmaktan gurur duyduğunu anlatarak, “75 sene önce Sovyet totaliter rejimi, insanlığa karşı bir suç işledi ve bu suça biz soykırım diyoruz. Bu suçu özellikle bu şekilde nitelendirmemiz gerekiyor. 75 sene önce 200 binden fazla Kırım Tatarı vatanlarından sınır dışı edildi ve yaşama hiç uygun olmayan şartlarda yaşamaya zorlandı. Onlar çok zor günler geçirerek, sınır dışı edilen insanlardan yüzde 6’sı hayatını kaybetti. Ne yazık ki trajik tarihi zamanların tekrarlanmasını yaşıyoruz. 2014 yılında Kırım, Rusya tarafından işgal edildi ve yine bunların hedefi Kırım Tatar halkı oldu” demiştir. Ortak basın bildirisinde de  sürgünde geride kalanların 20’nci yüzyılın ortalarına kadar sürgün, katliam ve suni açlığa maruz bırakıldığı açıklanmıştır.

Türkiye ile Rusya arasında düşürülen Rus uçağından sonra gelişen ekonomik ilişkiler, Kırım Tatar Türkleri’nin anavatanlarında insan haklarından yoksun olarak yaşamalarına feda edilmemelidir. Dönemin  Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin  “Aramızda bazı ufak tefek problemler yok değil, var” tespiti doğrudur. Rusya ile Türkiye arasında Kırım konusunda sorunların olduğu da yadsınamaz bir gerçektir.

Kırım Tatar Türklerinin 1783 yılında Kırım’ın Çarlık Rusya’sının kontrolüne geçtikten sonra başlayan mücadelesi, günümüzde İsmail Gaspıralı’nın “Dilde Fikirde İşte Birlik” görüşü çizgisinde devam etmektedir ve de etmelidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Comments

“75. Yılında Kırım Tatar Sürgünü Bir İnsanlık Ayıbıdır” için bir yanıt

  1. Emin Eğri avatarı
    Emin Eğri

    İnsanlık trajedisi. İnsanların doğduğu yerden ilanihayet koparılması çok acı bir durum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir