Site icon Turkish Forum

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a Hocalı Soykırımını Hatırlatmak Gerek

Azerbaycan'da ve dünyanın farklı ülkelerinde düzenlenen çeşitli anma programlarıyla 1992 yılında yaşanan Hocalı katliamının kurbanları anılırken, Fransa bu insanlık dramını görmezden gelmeye devam etmektedir. Ermeni diasporasının çatı  kuruluşu olan Ermeni  Örgütleri  Koordinasyon Konseyi’nin (Conseil de Coordination des organisations Arméniennes de France: CCAF)   5 Şubat 2019  tarihindeki toplantısında    Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 24 Nisan’ı  sözde Ermeni soykırımı anma günü ilan edeceğini açıklamıştır. (https://www.youtube.com/watch?v=gftji–JPpo) Macron Twitter’da yaptığı paylaşımda da “Fransa tarihle yüzleşir. Gelecek birkaç hafta içerisinde söz verdiğim gibi 24 Nisan’ı Ermeni soykırımını anma günü ilan ediyoruz”  demiştir.  Fakat   gerek Cezayir ve gerekse  Ruanda’daki soykırımlar ile henüz  yüzleşmemiştir. - macron

Azerbaycan’da ve dünyanın farklı ülkelerinde düzenlenen çeşitli anma programlarıyla 1992 yılında yaşanan Hocalı katliamının kurbanları anılırken, Fransa bu insanlık dramını görmezden gelmeye devam etmektedir. Ermeni diasporasının çatı  kuruluşu olan Ermeni  Örgütleri  Koordinasyon Konseyi’nin (Conseil de Coordination des organisations Arméniennes de France: CCAF)   5 Şubat 2019  tarihindeki toplantısında    Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 24 Nisan’ı  sözde Ermeni soykırımı anma günü ilan edeceğini açıklamıştır(https://www.youtube.com/watch?v=gftji–JPpo) Macron Twitter’da yaptığı paylaşımda da “Fransa tarihle yüzleşir. Gelecek birkaç hafta içerisinde söz verdiğim gibi 24 Nisan’ı Ermeni soykırımını anma günü ilan ediyoruz”  demiştir.  Fakat   gerek Cezayir ve gerekse  Ruanda’daki soykırımlar ile henüz  yüzleşmemiştir.

Tıpkı Macron gibi önceki  Fransa Cumhurbaşkanı Nicolos Sarkozy,  Hocalı’da Ermenilerin yaptığı soykırımı görmezden gelmiş, sözde soykırım yasa teklifi sebebiyle gerginleşen ilişkileri yumuşatmak için 26 Şubat 2012 tarihinde kendisini arayan Cumhurbaşkanı Gül’ün telefonuna büyük bir saygısızlık göstererek çıkmamıştır.  Gül, “Savaşta bile cumhurbaşkanları birbirleriyle konuşurlar” diyerek nazik bir şekilde Sarkozy’ye cevap vermiştir.  Ziya Paşa’nın “Bed-asla necâbet mi verir hîç üniforma, Zerdûz palan ursan eşek yine eşektir” (Mayası bozuk olanlara üniforma –yüksek makam görevi- asalet verir mi hiç? Altın ile yapılmış palan da vursanız, eşek yine eşektir)  tanımlaması, Sarkozy ve Macron gibi  Batılı siyasetçiler için çok uygundur. Sarkozy ve Macron, 24 Ekim 1975 tarihinde Paris Büyükelçimiz İsmail Erez ve şoförü Talip Yener’in ASALA Ermeni terör örgütü tarafından şehit edilmesinin hesabını  vermeden Türkiye’yi soykırım yapmakla suçlayamazlar.

Fransa’nın İngilizce yayın yapan  kanalı France 24,  6 Şubat akşam haberlerinde Macron’un sözde Ermeni soykırım konusundaki açıklamasına  Türkiye’nin cevap verdiğini Cumhurbaşkanı  Erdoğan’ın fotoğrafını ekrana yansıtarak haberleştirmiştir. Alt yazıda da  hiçbir mahkeme kararı olmamasına rağmen “Ermeni soykırımı”  ifadesini kullanmıştır: “France: Turkey condemns Macron’s plan for national day marking ARMANIAN GENOSIDE.”  Tarafımdan  kayıt altına alınan  France 24’ün  haber başlığı aşağıdadır. Paris’te 1985-1990 yıllarında görev yaptığım dönemde önce  ASALA daha sonra PKK terör örgütlerinin tehdidine maruz kalmış biri olarak bu konuya Türk kamuoyunun dikkatini  çekmek istiyorum. Çünkü hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. (İnsan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır)

Sarkozy ve Macron’a en iyi cevabı kendi vatandaşı   Yves Benard  vermiştir. Aralık 2017’de  yayınlanan kitabında yazar, “Ermeni soykırımı yoktur”   tespitinde bulunmuştur. Benard, incelediği belgelerin  sözde Ermeni soykırımı  iddialarını çürüttüğünü  belirtmiştir: “Soykırım yoktur, iki taraf içinde katledilmişler vardır. Şuna ikna oldum ki aslında Türkler, Ermenilerden daha fazla katliam kurbanı olmuştur.”  Kitap, Pantheon Yayınevi tarafından Türk-Ermeni Görüş Ayrılığına Yeni Bakış (Divergences Turco -Armeniennes) adı altında (165 sayfa) basılmıştır.

Benard, Türkiye’yi gezerek araştırma yapmış ve Türk toplumu hakkında adalet yerini bulsun dileğinde bulunmuştur: “Bu kitabı yayınlatmakta çok zorlandım. 2009 yılında çıkardığım ilk kitap sadece bir hafta raflarda kalabilmişti. Çünkü yayınevi üzerinde çok büyük baskı vardı. Korktular ve yayını durdurmaya karar verdiler. Şimdi, öyle görünüyor ki artık daha kolay yayınlanabilecek bir konu. Bu sefer çok kolaylıkla bir yayınevi buldum. Oysaki ilk kitabım için en az 60 yayıneviyle irtibata geçmiştim. O dönemde yayınevlerinin yarısı olumsuz cevap vermiş, diğer yarısı ise cevap vermeye bile gerek duymamıştı.”

Kitap hakkındaki  değerlendirme şöyledir: “Bu belgeler, uzun söyleşilerden çok gerçek anlamda olayların nasıl gerçekleştiğini, anlaşılır ve açık bir şekilde sizlere aktaracaktır.  Belgeler; diplomatlar, gazeteciler, subaylar, din adamları ve  teröristlerin   açıklamaları ve de Fransızlar tarafından  Ermeniler lehine yorumlanan Türk-Ermeni trajedisine farklı bir bakış açısı getirmektedir. Onların görüşlerine  inanmak kolaydır.  Oysa gerçekleri kabul ettirmek çok daha zordur. Birinci Dünya Savaşı başladığında, her yerde ölümün ve acının hüküm sürdüğü bir dönem başlamıştır. Türkiye her tarafta kuşatılmış durumdadır ve savaşabilecek durumda olan erkekler, kadınları, çocukları ve yaşlıları geride bırakarak  savaşa çağrılmışlardır.  Ermeni milisler,  isyan ederek savunmasız sivillere karşı  korkunç, acımasız ve barbarca bir imha  gerçekleştirmişledir. Tasniflenmiş ve güvenilir bir arşivden desteklenen bu kitap, Türk-Ermeni çatışmasının az bilinen bir gerçeğini gün yüzüne çıkartmıştır. Ermenilerin sorumlu olduğunu gösteren belgeler, karanlık bir tarih sayfasını gözler önüne sermektedir. Fransız ders kitaplarının önemli bir gerçeği gözden kaçırdığına inanan Yves Bénard, belgeler için önemli bir araştırma gerçekleştirmiştir. Türkiye’yi inceleyerek ve çok sayıda araştırma  yaparak,  adaletin ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur.”

Amerikalı tarihçi Prof. Dr. Justin Mc Carthy  17 Nisan 2014 tarihinde AA’dan Tuğba Özgür Durmaz’a verdiği demeçte,  konuyla ilk defa yıllar önce Anadolu’nun nüfusu, nüfusun  Birinci  Dünya Savaşı’ndan önceki durumu ve Savaş’tan sonra ne kadar kaldığı üzerine araştırma yaparken karşılaştığını belirterek tarihi gerçeklere karşı koyamadığı için soykırım konusuna  eğildiğini söylemiştir: “Neticede ne kadar çok Türk’ün öldüğünü anladım. Bu kadar Türk nasıl öldü çünkü savaşta değillerdi. 2,5-3 milyon Müslüman savaşta ölmüştü, ben de bu konuyu çalışmalıyım diye düşündüm. Ermeniler üzerinde çalışmamın da aslında belirgin bir nedeni yok, aslında ilk çalıştığım Müslümanlardı ama daha sonra fark ettim ki bu kadar insan öldüğüne göre onları birileri öldürmüş olmalı diye düşündüm. Böylece Ermenilerin, Yunanların ve Yahudilerin üzerine de çalışmaya başladım. Ama aslında bu konuyu ben seçmedim, konu beni seçti. Hiçbir zaman Ermeniler üzerine yazmayı planlamamıştım ama oldu.”

Mc Charthy, Ermeniler bu kadar yıl geçmesine rağmen neden  bu iddiaları sürdürdüklerine ilişkin ise, “Bunun nedeni çok basit. Çocuklara nefret etmeyi öğretirseniz, onlar nefretle büyür ve nefret ne olursa olsun büyümeye devam eder. Diğer bir diğer sebep de yurt dışındaki Ermeni milliyetçi gruplar bundan fayda sağlayacaklarına, para alacaklarına, Kars, Erzurum, Bitlis, Van’da toprak kazanacaklarına inanıyorlar. Bunlar yanlış ama yine de inanıyorlar” değerlendirmesinde bulunmuştur. Mc Charthy, köklerinin Alman ve İrlandalı olmasına rağmen kendisini  Amerikalı olarak tanımlaması gibi, Amerika’daki bazı Ermeni gruplarının da  kimliklerinin yok olacağı endişesini taşıdıklarını söyleyerek çok doğru bir tespitte bulunmuştur:

“Bundan dolayı Ermeniler soykırım iddiasını kendilerini bir arada tutacak bir bağ olarak görüyorlar. ‘Ne acılar çektik’ demek böyle bir bağ ve kendilerini bu acı üzerinden tanımlıyorlar. Tabii daha başka pek çok neden var. Kendi hikayelerinden, propagandalarından başka bir şey duymadılar, bu yüzden de Türklerin kötü olduğunu düşünüyorlar çünkü aslında onlara hep onların kötü olduğu söylendi.” 

Fransa’yı  olmayan  sözde Ermeni  soykırımına  sahip çıktığı için eleştirirken,  Türkiye’nin geçmişte izlediği yanlış politikaları da yok sayamayız. Türkiye, Cezayirlilerin Fransa’ya karşı verdiği bağımsızlık savaşında maalesef Fransa’ya destek vermiştir. Bu durumu  emekli Büyükelçi Onur Öymen şöyle değerlendirmektedir: “Cezayir Cumhurbaşkanı, orada görev yapan elçilerimizden bir tanesine bu konu ile ilgili dert yanmıştır. Fransa’ya karşı savaşan Cezayirli mücahitlerin iç cebinde Atatürk’ün fotoğraflarını taşıdığını, Türk bağımsızlık savaşını örnek aldıklarını ifade etmiş fakat Türkiye’nin Cezayir’in bağımsızlığı için Birleşmiş Milletler’de yapılan oylamalarda, Cezayir’in karşısında ya da çekimser kaldığını unutmadıklarını eklemiştir. Hatırlarsınız o oylamaların bir tanesi, bir oyla Cezayir’in aleyhine sonuçlanmıştır. Maalesef o oy Türkiye’nin oyudur.”

15 Aralık 1957 tarihli Milliyet Gazetesi’nde  yer alan haber aynen şöyledir: “Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Cezayir Hakkında Asya-Afrika Memleketleri tarafından hazırlanmış olan karar sureti üçte iki çoğunluk elde edilemediği için reddedilmiştir. Tasarı 34 lehte,19 aleyhte rey almış, 28 delege de müstenkif kalmıştır. Türkiye müstenkif kalanlar arasındadır. Daha evvel Siyasi Komisyonda kabul edilmiş olan tasarıda Cezayir halkına istiklal hakkı tanınması ve Fransa ile muvakkat Cezayir hükümeti arasında müzakerelere girişilmesini tavsiye etmekte idi. Siyasi komisyon ve Genel Kuruldaki müzakerelere Fransız delegesi katılmamıştır.”

Fransa ve  ABD  başta  olmak üzere bazı Avrupa Birliği  ülkelerinde  “sözde” Ermeni soykırımını gündeme getirenler, 27 yıl önce  Hocalı’da Ermenilerin yaptıkları katliamı   görmezden gelmektedirler.  Sovyetler Birliği dağılıp, Ermenistan  ve Azerbaycan Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazandıktan sonra Ermenilerin  Türklere yönelik saldırıları artmıştır. İnsan Hakları İzleme Örgütü, New York Times Gazetesi ile Times dergisine göre Rus 366. Motorize Piyade Alayı’nın desteğini alan Ermeniler,  yüzlerce Azeri Türkünü  katletmişlerdir. Bu katliamı, AVİM’de 23 Şubat 2017 tarihinde    konferans veren Rus bilim insanı Olog Kuznetsov, insanlığa yönelik terörist bir savaş olarak nitelemiştir.

Türkiye Azerbaycan Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Bilal Dündar, Hocalı katliamına ilişkin şu yorumu yapmıştır: “Tarihte bu şekilde bir soykırım, bu şekilde bir katliam Hitler ve Mussolini döneminde dahi olmadı.”  AA muhabirine yaptığı açıklamada, 26 Şubat 1992’de Azerbaycan topraklarının yüzde 20’nin Rusların desteğiyle Ermeniler tarafından işgal edildiğini, bunun Türk ve Azerbaycan tarihinde unutulmaması gereken acılarla dolu bir tarih olduğuna dikkat çekmiştir.

Uluslararası insan hakları örgütlerinin raporlarına göre, Ermeni güçlerinin Sovyet Rus ordusunun da desteğini alarak düzenlediği saldırıda, 613 Azeri katledilmiş, 150 esirden bir daha hiç haber alınamamıştır. Ermenistan ise esirlerin akıbetiyle ilgili bugüne kadar herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Şimdilerde güney komşumuz olan Rusya ile ilişiklerimiz  kağıt üzerinde iyi görünse de  aslında Rusya’dan asla dost bir ülke olarak söz edemeyiz. Tarihte Rus Çarlığı ile Osmanlı, Rusya ile Türkiye hiçbir dönemde gerçek anlamda dost olmamıştır.  Türkiye ve Rusya arasında 500 yılı aşkın ilişkilerde onlarca savaş gerçekleşmiştir. Rusya ve Osmanlı Devleti arasındaki 11 savaşın sadece  4’nde Osmanlılar galip gelebilmiş, yedi savaş ağır mağlubiyetle sonuçlanmıştır.

Rus Çarı 1’nci Nikolay’ın St. Petersburg’da 9 Ocak 1853 tarihinde söylediği “Kollarımız arasında hasta, ağır hasta bir adam var” ifadesindeki hasta adam, Osmanlı Devleti’dir. Terim ilk defa 12 Mayıs 1860 tarihinde The New York Times’ta yer almıştır. Osmanlı Devleti ile Rus Çarlığı arasındaki 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sonrasında Tatar Türkleri vatan Kırım’dan ayrılarak Türkiye’ye göç etmeye başlamıştır. Kırım’ın  Rusya tarafından işgalinden sonra göç bu defa Ukrayna’ya yönelmiştir. Moskova’da PKK/YPG bürolarını kapatmayan  ülkeden dost olmaz. Nitekim   Kırım’ın hukuk dışı  işgali ile ilgili yazılarımdan dolayı benim Rusya’ya girişimin yasaklandığını bir  dostumdan öğrenince çok şaşırdım ve  Rusya hakkındaki olumsuz düşüncelerim daha da arttı.

Azerbaycan Meclisi 1994 yılında  Hocalı katliamını   “soykırım”  olarak kabul etmiştir. Meksika, Macaristan, Pakistan, Kolombiya, Çek Cumhuriyeti, Bosna Hersek, Honduras, Peru, Sudan ve  ABD’de 16 Eyalet Meclisi ile İslam İşbirliği  Örgütü  Hocalı katliamını  soykırım  olarak tanımış, 5 ülkenin Meclisi kınamış ve  yaşananları soykırım  olarak   nitelemiştir. Türkiye  Hocalı’da yaşananları  “soykırım” olarak   kabul etmemektedir. Acaba bunun sebebi Ermenistan ile olan ilişkileri geliştirmek midir? Ermenistan’dan tıpkı Rusya gibi dost olmaz. Dönemin Cumhurbaşkanı   Abdullah Gül’ün 6 Eylül 2008 tarihinde futbol maçı izlemek için Erivan’a yaptığı ziyaretin ardından atılan adımlar, Türkiye-Ermenistan arasında başlayan yakınlaşma süreci karşılıklı olmadığı için sonuç vermemiştir. Zaten vermesi de beklenmemeliydi. Çünkü;

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch)  Hocalı’daki vahşeti  katliam olarak  kabul ederken, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi  “Ermeniler tüm Hocalı sakinlerini katletti” ifadesinin yer aldığı bir bildiriyi kabul etmiştir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı  Minsk Grubu 1996 yılında Erivan’ı kınayarak, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesini  istemiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin  22 Nisan 2010 tarihli kararında, Hocalı’da yaşananlar savaş suçları veya insanlık aleyhine suçlarla eşdeğer eylemler olarak görülmüştür ama  bu konuda bir karar alınamamıştır.

Hocalı’daki katliam; 1949 Cenevre Sözleşmeleri, Birleşmiş Milletler  Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, Sivil ve Siyasi Haklar Sözleşmesi,  İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme, Çocuk Hakları Sözleşmesi gibi çok sayıda sözleşmenin ciddi ihlali  olmasına rağmen ve de  Türkiye 1915 yılındaki Ermeni tehciri  sebebiyle  sözde Ermeni soykırımı ile suçlanırken, uluslararası arenada  Ermenistan ile ilgili adım atılmaması bir  çifte standarttır.

Azeri kaynaklar Birleşmiş Milletler’in   karar alamamasını, Rusya’nın BM Güvenlik Konseyi’nin bağlayıcı herhangi bir karar almasını engellemesine bağlamaktadırlar. Fakat 1993 yılında BM Genel Kurulu Ermenistan’ı kınamış,  BM Güvenlik Konseyi de 822 sayılı Karar’la, Ermenistan’dan işgal ettiği Azerbaycan topraklarını terk etmesini istemiştir. Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si halen Ermeni işgali altındadır. Azerbaycan’ın AİHM ve Lahey Adalet Divanı gibi uluslararası hukuk kurumları nezdindeki girişimleri devam etmektedir.

Azerbaycan Cumhuriyeti’nin resmi açıklamasına göre 1992 yılının 25 Şubatını 26 Şubata bağlayan gece Hocalı kasabasında 83 çocuk, 106 kadın ve 70’den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 Azeri Türkü  katledilmiş,  487 kişi bu saldırıda ağır yaralanmış, 1275 kişi  rehin alınmış, 150 kişi kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başlarının kesildiği görülmüştür.

Eski ASALA (Ermeni terör örgütü ASALA’nın askeri kanadının 1981 yılında Güney Kıbrıs’a geçtiğini Kuznetsov açıklamıştır) eylemcilerinden Monte Melkonian Hocalı’ya yakın bölgede Ermeni askeri birliklere komutanlık yapmış ve katliamdan bir gün sonra Hocalı çevresinde gördüklerini günlüğünde anlatmıştır. Melkonian’ın ölümünden sonra Markar Melkonian kardeşinin günlüğünü Benim Kadeşimin Yolu (My Brother’s Road: An American’s Fateful Journey to Armenia, I. B.Tauris,2005) isimli kitapta Hocalı katliamı için şunları yazmıştır: “Hocalı stratejik bir amaç olmasından başka aynı zamanda bir öç alma eylemiydi.”

Büyük Ermenistan idealistlerinden ve İnterpol tarafından   tüm dünyada aranan Zori Balayan  1995 yılında yayınlanan Ruhumuzun Canlanması (Heaven and Hell,  Los Angeles 1997, Yerevan 1995) kitabında (s. 260-262) Hocalı’da soykırımın yapıldığını  itiraf etmiştir: “Arkadaşımız Haçatur’la ele geçirdiğimiz eve girerken askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. Türk çocuğunun bağırışları çok duyulmasın diye, Haçatur çocuğun annesinin kesilmiş memesini çocuğun ağzına soktu. Daha sonra 13 yaşındaki Türk’e onların atalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım. Başından ve karnından derisini soydum. Saate baktım, Türk çocuğu yedi dakika sonra kan kaybından öldü. İlk mesleğim hekimlik olduğu için hümanist idim, buna rağmen Türk çocuğuna yaptığım bu işkencelerden dolayı kendimi rahatsız hissetmedim. Ama ruhum halkımın yüzde birinin bile intikamını aldığım için sevinçten gururlanırdı. Haçatur daha sonra ölmüş Türk çocuğunun cesedini parça parça doğradı ve bu Türk’le aynı kökten olan köpeklere attı. Akşam aynı şeyi üç Türk çocuğuna daha yaptık. Ben bir Ermeni vatansever olarak görevimi yerine getirdim. Haçatur da çok terlemişti, ama ben onun gözlerinde ve diğer askerlerimizin gözlerinde intikam ve güçlü hümanizmin mücadelesini gördüm. Ertesi gün biz kiliseye giderek 1915’te ölenlerimiz ve ruhumuzun dün gördüğü kirden temizlenmesi için dua ettik. Ancak biz Hocalı’yı ve vatanımızın bir parçasını işgal eden 30 bin kişilik pislikten temizlemeyi başardık.”

Yukarıdaki satırlar, Ermenilerin bir insanlık suçu işlediğinin  itirafıdır. Bu suçu işleyenlerin başı Karabağ savaşında Ermeni kuvvetlere komutanlık yapan eski Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Azati Sarkisyan’dır. Kendisinin işlediği suçlardan yargılanması gerekir. (United Nations Security Council: Recognize Serzh Sargsyan, the President of Armenia, as a war criminal)

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu   Hocalı soykırımının 25’nci yılı anısına Türk Keneşi ve Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin işbirliğiyle düzenlenen Hocalı Soykırımı, İnsanlığa Karşı Suçlar ve Terörizm  başlıklı uluslararası konferansta  yaptığı konuşmada şunları söylemiştir: Hocalı katliamı bir gerçektir. 21. yüzyılda 25 sene önce tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşmiştir. Esasen Hocalı Katliamını yapanların o günkü komutanının bunu izah etmesi ve savunması da ibretliktir. Diyor ki, ‘Ermenilerin, sivillere, kadınlara, çocuklara dokunmayacağına inananlar Hocalı’da ne yapabileceğimizi görmüşlerdir.’ Böyle bir vahşet, bu kadar insanlık dışı söylemlerle savunabilir. O kişi maalesef bugün o ülkeyi yönetiyor. Maalesef Ermenilerin insanlık anlayışı budur. Özelikle bugün Ermenistan’ı  yönetenlerin.”

Avaaz The World in Action sitesinde konunun neden önemli olduğu şöyle açıklanmaktadır: “Why this is important Unfortunately, Serzh Sargsyan, current President of Armenia,still remains unpunished by international organizations for his policy of attacking Azerbaijan for several times. Serzh Sargsyan commanded groups that organized Khojaly Massacre, in which hundreds of people were killed by Armenians. A massacre which saw the town of Khojaly strewn with rubbles, was committed by the Armenian armed forces, on 25-26 February 1992. As a result, hundreds of Azerbaijanis were killed or captured. His nonsensical statement “We wanted to give a lesson to Azerbaijan  is not forgotten ! Khojaly Massacre was recognized and commemorated by 15 states of USA and 7 countries. In addition to Serzh Sargsyan`s war crimes, he was directly involved in the occupation of Nagorno-Karabakh and 7 surrounding districts. His military ,political aggression has to be deprecated by the international community. In 1993 the UN Security Council adopted four resolutions (822,853,874,884) demanding immediate and unconditional withdrawal of the Armenian forces from the occupied territories. However, these resolutions remain unimplemented, remain on paper.”

Avrupa  Konseyi Parlamenterler Konseyi’nin  31 üyesi tarafından  (12 Türkiye, 8 Azerbaycan, 3 İngiltere, 2 Arnavutluk, 1 Bulgaristan, 1 Lüksemburg,  1 Yugoslavya, 1 Makedonya, 1  Norveç, 1 Polonya)  imzalanan, “Ermeniler tüm Hocalıları öldürdüler ve tüm şehri harap ettiler” ifadesinin yer aldığı ve 19’ncu yüzyılın başlarından bu yana Ermeniler tarafından Azerilere karşı işlenen katliamları soykırım olarak tanımaya adım atılması gerektiğini belirten 324 No.lu Bildiri yayınlanmıştır ama bunun bir yaptırımı olmamıştır. Hocalı’daki katliamı  görmek istemeyip “sözde” Ermeni soykırımını Türkiye’ye kabul ettirmek isteyenler, Ermeni isyanlarını konu alan ve Amerikalı yönetmen Philip M. Callaghan tarafından çekilen Ermeni İsyanı 1894-1920  belgeselini izlemelidirler. (https://www.youtube.com/watch?v=zNCnSDjHGTg)

SBF’den hocam Prof. Dr. Türkkaya Ataöv,  Rus ressam Vasily Vereshchagin’in 1871 tarihli “Savaşın Yüceliği” adlı tablosunun Ermeniler tarafından kullanıldığını, bu tabloyu kendisinin  Moskova’da ortaya çıkardığını açıklamıştır. Kuru kafa yığınıyla savaşın sadece ölüm getirdiğini vurgulayan bu tabloyu Ermeniler, soykırım iddiasını savunan kitap kapaklarında ve afişlerde kullanmaktadırlar. ABD’de Kaliforniya Üniversitesi (University of California at Los Angeles-UCLA)  Ermenilerin etkin olduğu bir üniversitedir. Bu üniversite, Atatürk’ü ayaklarının altında bir kız çocuğu cesediyle poz vermiş olarak gösteren ve üzerine “İnkarın Yüzü” (Face of Denial) yazan dokümanı montajlayarak yayınlamıştır.

1933’de Nazilerin yakmaya başladıkları kitapların yazarı  Yahudi  kökenli Stefan Zweig’ın “Akıl ve siyaset nadiren aynı yolda buluşur” sözü günümüzde Ermeniler için geçerliliğini koruduğu sürece,  sözde Ermeni soykırımı  gündemden düşmeyecektir.


Merak ettiğim bir konu var.  Forum yazarı sayın Ümran Ünlü  bir yazısında Yılmaz Büyükerşen, 1936 da Eskişehir’de doğdu”  derken bir diğer yazısında  farklı bir tarih vermektedir: “Yılmaz Büyükerşen  8 Kasım 1937 tarihinde Eskişehir’de doğdu.” Acaba hangisi  doğrudur?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Exit mobile version