YİNE, YENİ VE YENİDEN “ENOSİS”

<p>YİNE, YENİ VE YENİDEN “ENOSİS”
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Nereden icabettiyse “Enosis” geçenlerde tamamen ters köşeden pat diye gündeme oturuverdi.
Aslında hiç faydası olmadı da değil, kamuoyu şimdiye kadar sadece Kıbrıs’la ilgili olduğunu zannettiği bu kavramın çok daha büyük bir düşünceyi ifade ettiğini bu sayede öğrenmiş oldu.
Senaristler tarihi olduğu gibi yazmaz, günceli etkilemek için olaylara popülist yaklaşırlar. Duruma göre Abdülhamit İngiliz Sefirine tokat atar; Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya “vatanı kurtarmak için” gönderir.
Biz bu yazıda tarihi, figüranları “kahramanlaştırmadan” doğru okumaya çalışacağız.
1922 yılında Ankara Hükümeti Rusya’nın Novorosisk limanından hareket edecek olan Yunan bandıralı Enosis gemisiyle çok miktarda altın, gümüş ve pırlantanın padişahın elindeki Boğazlardan geçerek Yunanistan'a gideceği haberini alır. Aynı tarihte aynı limanda Ruslar’ın Ankara’ya hibe ettiği silahsız/cephanesiz iki eski gambotun onarımı yeni bitmiştir. “Trabzon Nakliyat-ı Bahriye Komutanlığı” bu iki gambota gemiyi alıp getirmeleri emrini verir.
Sonuçta çeşitli zorluklar aşılarak hurda ve harap, eski püskü bir yük gemisi olan Enosis (yukarıdaki fotoğraf) zaptedilir, önce Hopa sonra Trabzon limanına getirilir.
Başa dönelim…
Yıl 1922’dir, (ortada henüz Kıbrıs meselesi yokken bile) demek ki ENOSİS, daha büyük ve daha geniş bir hedefi, ideali işaret ediyormuş.
Tarihe yukarıdan doğru göz ve doğru gözlükle bakarsak basitçe şu şema ortaya çıkıyor.
En yukarıda “Megali İdea” (Büyük Ülkü, Büyük İdeal) var.
“Büyük Ülkü”yü İoannis Kolettis, Yunan Meclisinde şöyle tarif eder;
"Yunanistan Krallığı, Yunanistan değildir. Yunanistan'ın sadece bir parçası, en küçük, en yoksul bir parçasıdır. Yunanlılar, sadece krallık içinde oturanlar değillerdir, aynı zamanda Yanya'da ya da Selanik'te, Serez'de ya da Edirne'de, İstanbul'da ya da Trabzon'da, Girit ya da Sisam Adası'nda, Yunan Tarihine ya da Yunan ırkına bağlı başka yerlerde oturanlar da Yunanlıdır. Helenizm'in iki büyük merkezi vardır: Krallığın başkenti Atina'dır, İstanbul (Kostantinopolis), büyük başkent, bütün Yunanlıların kenti, düşü, umududur"
(Michael Llewellyn Smith, Yunan Düşü, Ayraç Yayınlan, Ankara 2002, s. 17)
“Enosis”, yâni “Birleşme” “Büyük Ülkü”nün alt başlığı olup sonradan “Filiki Eterya” adını alacak olan “Etniki Eterya” da bu amaçla kurulmuş olan teşkilattır.
Aşama aşama hedeflerini şöyle izah ederler;
1.Yunan Milletinin tam istiklalinin temini, 2.Batı Trakya ve Selanik'in Yunanistan'a ilhakı, 3.Ege Adalan'nın Yunanistan'a ilhakı, 4.Oniki Ada'nın Yunanistan'a ilhakı, 5.Girit Adası'nm Yunanistan'a ilhakı, 6.Batı Anadolu'nun Yunanistan'a ilhakı, 7.Pontus Rum Hükümetinin kurulması, 8.Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı, 9.İmroz ve Bozcaada'nın Yunanistan'a ilhakı, 10.İstanbul'un işgal edilerek Doğu Roma İmparatorluğu'nun ihyası.
Filiki Eterya'nın bu faaliyetlerinde en büyük yardımcısı, bu maksatla silah deposu haline getirilen kiliselerdi. Hâttâ Fener Patrikhanesi 1814'den sonra teşkilatın merkezi olmuştur. Patrik Grigoryas da teşkilatın üyesidir.
Peki, tane tane anlayabilmek, tane tane anlatabilmek için hangi yıl neyin olduğuna tane tane bakalım mı?
1821 Yunan İsyanı; 1912-13 Batı Trakya ve Selânik’in Yunanistan’a ilhakı; 1912-13 Ege Adalarının ilhakı, 1913 Girit’in ilhakı ve Rodos ile 12 Ada’nın ilhakı 1947.
Denenip de başarılamayanlar;
Batı Anadolu’nun ilhakı, Pontus Rum Devleti ve İstanbul’un geri alınması Kurtuluş Savaşı ile…
Kıbrıs ise 1974 Harekâtı sonrası âkim kalmıştır.
Yunanlıların ve “Fener”in gözlerimizin içine baka baka süregelen çalışmalarından Ege, Kıbrıs ve İstanbul ilgili hedeflerinden vazgeçmediklerini görüyoruz.
Birisi “Patrikhane” mi dedi?
Sadi Somuncuoğlu’na bakalım;
“Lozan Konferansı'nda, Atatürk'ün Ankara'dan ‘bu hıyanet yuvasını daha fazla bağrımızda bulunduramayız, Yunanistan'a gönderilmelidir’ ısrarı üzerine, Fransa ve İngiltere'nin İstanbul'da kalması için ileri sürdüğü şartlar kabul edilmiştir. Buna göre; ‘... Osmanlılar döneminde tanınan bütün imtiyazları’ kaldırılan patrikhane, Rum Ortodoks Patrikhanesi adını almakta ve ekümenik vasfını kaybetmektedir. İstanbul sınırları içinde oturan Rum asıllı Ortodoks Türk vatandaşlarının dinî hizmetlerini görmekle yükümlü bir kilise durumunda bulunan patrikhane, diğer Türk vatandaşlarına ait kiliselerle ve Yahudi Hahambaşılığıyla aynı statüye tabidir. Patrikhane bir devlet kurumu ve başındaki patrik de bir devlet memuru sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti devleti kanunlarına tabidir ve patrikle birlikte öteki ruhbanlar da Türk vatandaşı olmak zorundadırlar."
“Evet patrikhane günümüzde artık böyle bir kurum mu? Bir maliye uzmanı hesaplarını inceleyebilir mi? Asla. Patrikhane fiilen ekümenik (evrensel)'dir, dokunulmazlığı vardır. Türkiye içinde kurduğu sahte (cemaati olmayan) metropolitlikler gibi Türkiye dışındaki patriklikleri de (Bunlara Ukrayna da dahil oldu) temsil etmekte ve yönetmektedir. Bartholomeos, bir devlet başkanıymış gibi Ukrayna Cumhurbaşkanını ayine davet etmiştir. Yani, patrikhane, Türkiye Cumhuriyetinin kanunlarına ve siyasetine göre değil, kendi siyasetine göre, sınırlarımız içinde ve dışında birçok kiliseyi yöneten dinî ve siyasi devlettir. Egemenlik içinde egemendir.Tarihten birkaç örnek verelim: Padişah 4. Mehmet (1651), çıkan isyanın başı olduğu için Patrik 3. Parthenios'u idam ettirdi. Padişah 2. Mahmut (1821) Etniki Eterya cemiyetinin Eflak, Boğdan ve Mora Yarımadası'nda çıkardığı ayaklanmayla irtibatı olan ve suçunu itiraf eden patrik Gregorios'u orta kapı (Rumların kin kapısı dediği)'da idam ettirdi. Aynı olayla ilgisi görülen Kayseri, Edremit ve Tarabya metropolitlerini de idamla cezalandırdı. 15 Mayıs 1919'da Yunan ordusu İzmir'e çıktığında bölgedeki metropolitler Yunan bayrağı ile karşılamış ve işgalcilere rehberlik yapmıştır. Bu ihaneti işleyenler idam edilmiştir. Ama cezalarla ihanetin önlenemeyeceğini ne zaman öğreneceğiz? İşte, Batı Trakya Müslüman Türklerinin yürekler acısı hali ortada. Selanik'ten feryat ediyorlar. Ölülerimizi koyacak mezarlık, Cuma namazı kılacak cami kalmadı. Tapulu mallarımıza el kondu. Vakıf mütevellileri azledildi, yerine kendi memurları atandı. Türk'üz demek suç sayıldı. Bu ne hâldir?”</p>
<p>Demek ki “Enosis”, sadece bir geminin son derece masum mesajlar taşıyan adı değilmiş.
Afişlere tarihin gözüyle bakılması ve doğru okunması dileği ile. 17 Ocak 2019</p> - 379805 fb

<p>YİNE, YENİ VE YENİDEN “ENOSİS”
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Nereden icabettiyse “Enosis” geçenlerde tamamen ters köşeden pat diye gündeme oturuverdi.
Aslında hiç faydası olmadı da değil, kamuoyu şimdiye kadar sadece Kıbrıs’la ilgili olduğunu zannettiği bu kavramın çok daha büyük bir düşünceyi ifade ettiğini bu sayede öğrenmiş oldu.
Senaristler tarihi olduğu gibi yazmaz, günceli etkilemek için olaylara popülist yaklaşırlar. Duruma göre Abdülhamit İngiliz Sefirine tokat atar; Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya “vatanı kurtarmak için” gönderir.
Biz bu yazıda tarihi, figüranları “kahramanlaştırmadan” doğru okumaya çalışacağız.
1922 yılında Ankara Hükümeti Rusya’nın Novorosisk limanından hareket edecek olan Yunan bandıralı Enosis gemisiyle çok miktarda altın, gümüş ve pırlantanın padişahın elindeki Boğazlardan geçerek Yunanistan'a gideceği haberini alır. Aynı tarihte aynı limanda Ruslar’ın Ankara’ya hibe ettiği silahsız/cephanesiz iki eski gambotun onarımı yeni bitmiştir. “Trabzon Nakliyat-ı Bahriye Komutanlığı” bu iki gambota gemiyi alıp getirmeleri emrini verir.
Sonuçta çeşitli zorluklar aşılarak hurda ve harap, eski püskü bir yük gemisi olan Enosis (yukarıdaki fotoğraf) zaptedilir, önce Hopa sonra Trabzon limanına getirilir.
Başa dönelim…
Yıl 1922’dir, (ortada henüz Kıbrıs meselesi yokken bile) demek ki ENOSİS, daha büyük ve daha geniş bir hedefi, ideali işaret ediyormuş.
Tarihe yukarıdan doğru göz ve doğru gözlükle bakarsak basitçe şu şema ortaya çıkıyor.
En yukarıda “Megali İdea” (Büyük Ülkü, Büyük İdeal) var.
“Büyük Ülkü”yü İoannis Kolettis, Yunan Meclisinde şöyle tarif eder;
"Yunanistan Krallığı, Yunanistan değildir. Yunanistan'ın sadece bir parçası, en küçük, en yoksul bir parçasıdır. Yunanlılar, sadece krallık içinde oturanlar değillerdir, aynı zamanda Yanya'da ya da Selanik'te, Serez'de ya da Edirne'de, İstanbul'da ya da Trabzon'da, Girit ya da Sisam Adası'nda, Yunan Tarihine ya da Yunan ırkına bağlı başka yerlerde oturanlar da Yunanlıdır. Helenizm'in iki büyük merkezi vardır: Krallığın başkenti Atina'dır, İstanbul (Kostantinopolis), büyük başkent, bütün Yunanlıların kenti, düşü, umududur"
(Michael Llewellyn Smith, Yunan Düşü, Ayraç Yayınlan, Ankara 2002, s. 17)
“Enosis”, yâni “Birleşme” “Büyük Ülkü”nün alt başlığı olup sonradan “Filiki Eterya” adını alacak olan “Etniki Eterya” da bu amaçla kurulmuş olan teşkilattır.
Aşama aşama hedeflerini şöyle izah ederler;
1.Yunan Milletinin tam istiklalinin temini, 2.Batı Trakya ve Selanik'in Yunanistan'a ilhakı, 3.Ege Adalan'nın Yunanistan'a ilhakı, 4.Oniki Ada'nın Yunanistan'a ilhakı, 5.Girit Adası'nm Yunanistan'a ilhakı, 6.Batı Anadolu'nun Yunanistan'a ilhakı, 7.Pontus Rum Hükümetinin kurulması, 8.Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı, 9.İmroz ve Bozcaada'nın Yunanistan'a ilhakı, 10.İstanbul'un işgal edilerek Doğu Roma İmparatorluğu'nun ihyası.
Filiki Eterya'nın bu faaliyetlerinde en büyük yardımcısı, bu maksatla silah deposu haline getirilen kiliselerdi. Hâttâ Fener Patrikhanesi 1814'den sonra teşkilatın merkezi olmuştur. Patrik Grigoryas da teşkilatın üyesidir.
Peki, tane tane anlayabilmek, tane tane anlatabilmek için hangi yıl neyin olduğuna tane tane bakalım mı?
1821 Yunan İsyanı; 1912-13 Batı Trakya ve Selânik’in Yunanistan’a ilhakı; 1912-13 Ege Adalarının ilhakı, 1913 Girit’in ilhakı ve Rodos ile 12 Ada’nın ilhakı 1947.
Denenip de başarılamayanlar;
Batı Anadolu’nun ilhakı, Pontus Rum Devleti ve İstanbul’un geri alınması Kurtuluş Savaşı ile…
Kıbrıs ise 1974 Harekâtı sonrası âkim kalmıştır.
Yunanlıların ve “Fener”in gözlerimizin içine baka baka süregelen çalışmalarından Ege, Kıbrıs ve İstanbul ilgili hedeflerinden vazgeçmediklerini görüyoruz.
Birisi “Patrikhane” mi dedi?
Sadi Somuncuoğlu’na bakalım;
“Lozan Konferansı'nda, Atatürk'ün Ankara'dan ‘bu hıyanet yuvasını daha fazla bağrımızda bulunduramayız, Yunanistan'a gönderilmelidir’ ısrarı üzerine, Fransa ve İngiltere'nin İstanbul'da kalması için ileri sürdüğü şartlar kabul edilmiştir. Buna göre; ‘... Osmanlılar döneminde tanınan bütün imtiyazları’ kaldırılan patrikhane, Rum Ortodoks Patrikhanesi adını almakta ve ekümenik vasfını kaybetmektedir. İstanbul sınırları içinde oturan Rum asıllı Ortodoks Türk vatandaşlarının dinî hizmetlerini görmekle yükümlü bir kilise durumunda bulunan patrikhane, diğer Türk vatandaşlarına ait kiliselerle ve Yahudi Hahambaşılığıyla aynı statüye tabidir. Patrikhane bir devlet kurumu ve başındaki patrik de bir devlet memuru sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti devleti kanunlarına tabidir ve patrikle birlikte öteki ruhbanlar da Türk vatandaşı olmak zorundadırlar."
“Evet patrikhane günümüzde artık böyle bir kurum mu? Bir maliye uzmanı hesaplarını inceleyebilir mi? Asla. Patrikhane fiilen ekümenik (evrensel)'dir, dokunulmazlığı vardır. Türkiye içinde kurduğu sahte (cemaati olmayan) metropolitlikler gibi Türkiye dışındaki patriklikleri de (Bunlara Ukrayna da dahil oldu) temsil etmekte ve yönetmektedir. Bartholomeos, bir devlet başkanıymış gibi Ukrayna Cumhurbaşkanını ayine davet etmiştir. Yani, patrikhane, Türkiye Cumhuriyetinin kanunlarına ve siyasetine göre değil, kendi siyasetine göre, sınırlarımız içinde ve dışında birçok kiliseyi yöneten dinî ve siyasi devlettir. Egemenlik içinde egemendir.Tarihten birkaç örnek verelim: Padişah 4. Mehmet (1651), çıkan isyanın başı olduğu için Patrik 3. Parthenios'u idam ettirdi. Padişah 2. Mahmut (1821) Etniki Eterya cemiyetinin Eflak, Boğdan ve Mora Yarımadası'nda çıkardığı ayaklanmayla irtibatı olan ve suçunu itiraf eden patrik Gregorios'u orta kapı (Rumların kin kapısı dediği)'da idam ettirdi. Aynı olayla ilgisi görülen Kayseri, Edremit ve Tarabya metropolitlerini de idamla cezalandırdı. 15 Mayıs 1919'da Yunan ordusu İzmir'e çıktığında bölgedeki metropolitler Yunan bayrağı ile karşılamış ve işgalcilere rehberlik yapmıştır. Bu ihaneti işleyenler idam edilmiştir. Ama cezalarla ihanetin önlenemeyeceğini ne zaman öğreneceğiz? İşte, Batı Trakya Müslüman Türklerinin yürekler acısı hali ortada. Selanik'ten feryat ediyorlar. Ölülerimizi koyacak mezarlık, Cuma namazı kılacak cami kalmadı. Tapulu mallarımıza el kondu. Vakıf mütevellileri azledildi, yerine kendi memurları atandı. Türk'üz demek suç sayıldı. Bu ne hâldir?”</p>
<p>Demek ki “Enosis”, sadece bir geminin son derece masum mesajlar taşıyan adı değilmiş.
Afişlere tarihin gözüyle bakılması ve doğru okunması dileği ile. 17 Ocak 2019</p> - 379805 fb

YİNE, YENİ VE YENİDEN “ENOSİS”
Hüseyin MÜMTAZ

Nereden icabettiyse “Enosis” geçenlerde tamamen ters köşeden pat diye gündeme oturuverdi.
Aslında hiç faydası olmadı da değil, kamuoyu şimdiye kadar sadece Kıbrıs’la ilgili olduğunu zannettiği bu kavramın çok daha büyük bir düşünceyi ifade ettiğini bu sayede öğrenmiş oldu.
Senaristler tarihi olduğu gibi yazmaz, günceli etkilemek için olaylara popülist yaklaşırlar. Duruma göre Abdülhamit İngiliz Sefirine tokat atar; Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya “vatanı kurtarmak için” gönderir.
Biz bu yazıda tarihi, figüranları “kahramanlaştırmadan” doğru okumaya çalışacağız.
1922 yılında Ankara Hükümeti Rusya’nın Novorosisk limanından hareket edecek olan Yunan bandıralı Enosis gemisiyle çok miktarda altın, gümüş ve pırlantanın padişahın elindeki Boğazlardan geçerek Yunanistan’a gideceği haberini alır. Aynı tarihte aynı limanda Ruslar’ın Ankara’ya hibe ettiği silahsız/cephanesiz iki eski gambotun onarımı yeni bitmiştir. “Trabzon Nakliyat-ı Bahriye Komutanlığı” bu iki gambota gemiyi alıp getirmeleri emrini verir.
Sonuçta çeşitli zorluklar aşılarak hurda ve harap, eski püskü bir yük gemisi olan Enosis (yukarıdaki fotoğraf) zaptedilir, önce Hopa sonra Trabzon limanına getirilir.
Başa dönelim…
Yıl 1922’dir, (ortada henüz Kıbrıs meselesi yokken bile) demek ki ENOSİS, daha büyük ve daha geniş bir hedefi, ideali işaret ediyormuş.
Tarihe yukarıdan doğru göz ve doğru gözlükle bakarsak basitçe şu şema ortaya çıkıyor.
En yukarıda “Megali İdea” (Büyük Ülkü, Büyük İdeal) var.
“Büyük Ülkü”yü İoannis Kolettis, Yunan Meclisinde şöyle tarif eder;
“Yunanistan Krallığı, Yunanistan değildir. Yunanistan’ın sadece bir parçası, en küçük, en yoksul bir parçasıdır. Yunanlılar, sadece krallık içinde oturanlar değillerdir, aynı zamanda Yanya’da ya da Selanik’te, Serez’de ya da Edirne’de, İstanbul’da ya da Trabzon’da, Girit ya da Sisam Adası’nda, Yunan Tarihine ya da Yunan ırkına bağlı başka yerlerde oturanlar da Yunanlıdır. Helenizm’in iki büyük merkezi vardır: Krallığın başkenti Atina’dır, İstanbul (Kostantinopolis), büyük başkent, bütün Yunanlıların kenti, düşü, umududur”
(Michael Llewellyn Smith, Yunan Düşü, Ayraç Yayınlan, Ankara 2002, s. 17)
“Enosis”, yâni “Birleşme” “Büyük Ülkü”nün alt başlığı olup sonradan “Filiki Eterya” adını alacak olan “Etniki Eterya” da bu amaçla kurulmuş olan teşkilattır.
Aşama aşama hedeflerini şöyle izah ederler;
1.Yunan Milletinin tam istiklalinin temini, 2.Batı Trakya ve Selanik’in Yunanistan’a ilhakı, 3.Ege Adalan’nın Yunanistan’a ilhakı, 4.Oniki Ada’nın Yunanistan’a ilhakı, 5.Girit Adası’nm Yunanistan’a ilhakı, 6.Batı Anadolu’nun Yunanistan’a ilhakı, 7.Pontus Rum Hükümetinin kurulması, 8.Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı, 9.İmroz ve Bozcaada’nın Yunanistan’a ilhakı, 10.İstanbul’un işgal edilerek Doğu Roma İmparatorluğu’nun ihyası.
Filiki Eterya’nın bu faaliyetlerinde en büyük yardımcısı, bu maksatla silah deposu haline getirilen kiliselerdi. Hâttâ Fener Patrikhanesi 1814’den sonra teşkilatın merkezi olmuştur. Patrik Grigoryas da teşkilatın üyesidir.
Peki, tane tane anlayabilmek, tane tane anlatabilmek için hangi yıl neyin olduğuna tane tane bakalım mı?
1821 Yunan İsyanı; 1912-13 Batı Trakya ve Selânik’in Yunanistan’a ilhakı; 1912-13 Ege Adalarının ilhakı, 1913 Girit’in ilhakı ve Rodos ile 12 Ada’nın ilhakı 1947.
Denenip de başarılamayanlar;
Batı Anadolu’nun ilhakı, Pontus Rum Devleti ve İstanbul’un geri alınması Kurtuluş Savaşı ile…
Kıbrıs ise 1974 Harekâtı sonrası âkim kalmıştır.
Yunanlıların ve “Fener”in gözlerimizin içine baka baka süregelen çalışmalarından Ege, Kıbrıs ve İstanbul ilgili hedeflerinden vazgeçmediklerini görüyoruz.
Birisi “Patrikhane” mi dedi?
Sadi Somuncuoğlu’na bakalım;
“Lozan Konferansı’nda, Atatürk’ün Ankara’dan ‘bu hıyanet yuvasını daha fazla bağrımızda bulunduramayız, Yunanistan’a gönderilmelidir’ ısrarı üzerine, Fransa ve İngiltere’nin İstanbul’da kalması için ileri sürdüğü şartlar kabul edilmiştir. Buna göre; ‘… Osmanlılar döneminde tanınan bütün imtiyazları’ kaldırılan patrikhane, Rum Ortodoks Patrikhanesi adını almakta ve ekümenik vasfını kaybetmektedir. İstanbul sınırları içinde oturan Rum asıllı Ortodoks Türk vatandaşlarının dinî hizmetlerini görmekle [Anadolu’daki kiliselerle idari ilişki kurmamakla. s.s.] yükümlü bir kilise durumunda bulunan patrikhane, diğer Türk vatandaşlarına ait kiliselerle ve Yahudi Hahambaşılığıyla aynı statüye tabidir. Patrikhane bir devlet kurumu ve başındaki patrik de bir devlet memuru sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti devleti kanunlarına tabidir ve patrikle birlikte öteki ruhbanlar da Türk vatandaşı olmak zorundadırlar.”
“Evet patrikhane günümüzde artık böyle bir kurum mu? Bir maliye uzmanı hesaplarını inceleyebilir mi? Asla. Patrikhane fiilen ekümenik (evrensel)’dir, dokunulmazlığı vardır. Türkiye içinde kurduğu sahte (cemaati olmayan) metropolitlikler gibi Türkiye dışındaki patriklikleri de (Bunlara Ukrayna da dahil oldu) temsil etmekte ve yönetmektedir. Bartholomeos, bir devlet başkanıymış gibi Ukrayna Cumhurbaşkanını ayine davet etmiştir. Yani, patrikhane, Türkiye Cumhuriyetinin kanunlarına ve siyasetine göre değil, kendi siyasetine göre, sınırlarımız içinde ve dışında birçok kiliseyi yöneten dinî ve siyasi devlettir. Egemenlik içinde egemendir.Tarihten birkaç örnek verelim: Padişah 4. Mehmet (1651), çıkan isyanın başı olduğu için Patrik 3. Parthenios’u idam ettirdi. Padişah 2. Mahmut (1821) Etniki Eterya cemiyetinin Eflak, Boğdan ve Mora Yarımadası’nda çıkardığı ayaklanmayla irtibatı olan ve suçunu itiraf eden patrik Gregorios’u orta kapı (Rumların kin kapısı dediği)’da idam ettirdi. Aynı olayla ilgisi görülen Kayseri, Edremit ve Tarabya metropolitlerini de idamla cezalandırdı. 15 Mayıs 1919’da Yunan ordusu İzmir’e çıktığında bölgedeki metropolitler Yunan bayrağı ile karşılamış ve işgalcilere rehberlik yapmıştır. Bu ihaneti işleyenler idam edilmiştir. Ama cezalarla ihanetin önlenemeyeceğini ne zaman öğreneceğiz? İşte, Batı Trakya Müslüman Türklerinin yürekler acısı hali ortada. Selanik’ten feryat ediyorlar. Ölülerimizi koyacak mezarlık, Cuma namazı kılacak cami kalmadı. Tapulu mallarımıza el kondu. Vakıf mütevellileri azledildi, yerine kendi memurları atandı. Türk’üz demek suç sayıldı. Bu ne hâldir?”

Demek ki “Enosis”, sadece bir geminin son derece masum mesajlar taşıyan adı değilmiş.
Afişlere tarihin gözüyle bakılması ve doğru okunması dileği ile. 17 Ocak 2019


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir