YÜZYILIN YÜRÜYÜŞÜ

<p>YÜZYILIN YÜRÜYÜŞÜ
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>İlk Dünya Savaşı, “taraflar” için 28 Temmuz 1914'te başlamış ve 11 Kasım 1918'de sona ermiştir ama Türkler için bu tarihler daha farklıdır.
Türkler 1912 Balkan Harbiyle başlayıp 1923 Lozan’la biten ve tam onbir yıl süren bu savaşta üç kıta, dokuz cephede savaşmış, sonuçta İmparatorluğun yıkılmasına engel olamamışlar ama Cumhuriyeti kurmuşlardır.
Dünya Savaşı 1918’in 11’inci ayı, 11’inci günü saat 11’de bitmiş ve 18 Ocak 1919 Paris Antlaşmasıyla imza altına alınmıştır. Ama “galipler”, Osmanlı’nın paylaşımı konusunda bir türlü anlaşamadıkları için önce 30 Ekim 1918’de Mondros’ta “ateş kesilmesi”ni ve nihayet 10 Ağustos 1920 Sevr’de de son bölüşmeyi karara bağlamışlardır.
Her iki “anlaşma” da Vahdettin ve gönderdiği Osmanlı heyeti tarafından kabul ve imza edilmiştir.
Ama 18 Ocak 1919 (Paris Antlaşması) ve 10 Ağustos 1920 (Sevr) arasında geçen bir buçuk yıllık sürede bu bozgunu, yenilgiyi, tarih sahnesinden silinmeyi kabul etmeyenler de vardı.
19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıkacaktır.
İsmet Paşa Lozan’da kendisine Mondros’u hatırlatan Lord Curzon’a, “Ben buraya Mondros’tan değil, Mudanya’dan geldim” diyecektir. (“ASKER İNÖNÜ”. Alev Coşkun. Kırmızı Kedi Y. Kasım 2018 İst. Sayfa 36)
1923 Lozan’da Atatürk 42, İnönü 39 yaşındadır ve onlar ve arkadaşları bu yaşlarına Makedonya dağlarından Trablusgarp’a; Kafkaslardan Filistin ve Kanal’a uzanan ve bir 9 Eylül sabahı dağlarında çiçeklerin açacağı bir coğrafyada savaşarak gelmişlerdir.
Şimdi…
Geçen Kasım ayının 11’inci günü saat 11’de Macron; “Sarı Yelekliler” ile başı belâya girmeden kısa bir süre önce, Osmanlı’nın parçalandığı “Paris Barış Konferansı”nın 100’üncü yılı anısına, dünya liderlerini davet ettiği sembolik bir “Paris Barış Forumu” düzenleyince bizim de aklımıza başka 100’üncü yıllar geldi..
Önce kısa bir geriye dönüş…
“…Önce Haydarpaşa’ya geçtiler, trene binip Maltepe’de Piyade Okulu’na vardılar. Saffet Bey’le birlikte er elbisesi giyerek yaya olarak yola koyuldular. Okul Komutanı ‘odun kesmek için hizmete giden erler’ olarak ellerine belde verdi. Şehirlere uğramadan, köyden köye giderek ilerliyorlardı. Bir yerde Meclis Başkanı Celalettin Arif Bey ve milletvekilleri kafilesi ile karşılaştılar. İngilizlere yakalanmamak için İzmit köyleri, Bolu köyleri, derken Şabanözü üzerinden Ankara’ya ulaşmanın yollarını arıyorlardı… 20 gün süren bu güçlüklerle dolu 500 kilometrelik yolculukta en önemli nokta İngilizlere yakalanmamaktı. O nedenle kimi zaman at, eşek sırtında, kimi zaman da yürüyerek Ankara’ya ulaşabildiler. (9 Nisan 1920)” (Alev Coşkun. age. Sayfa 280-81)
Er elbisesi giyerek at ve eşeğe binen, bazen de yürüyerek İstanbul’dan Ankara’ya 20 günde ulaşan bahse konu şahıs; o tarihe kadar Edirne, Yemen, Kafkas, Filistin, Şeria cephelerinde savaşmış olan Gümüş Harp Liyakat madalyalı Miralay İsmet Bey’dir.
O halde…
2019’a şurada on gün kalmıştır.
Samsun’dan yola çıkarılacak toprak; 100’üncü yıldönümü günlerine denk gelecek şekilde “yürünerek” Havza, Amasya, Erzurum ve Sivas’a ulaştırılamaz mı?
Macron’un 100’üncü yılına katılan “dünya liderleri”, davet etsek “bizim” bu 100’üncü yıllara gelmezler mi?
Sevr ve Mondros’u imzalayanlarla, Lozan’a Mondros’tan değil de Mudanya’dan gidenlerin aralarındaki farkı anlatan ufak bir anekdotla bitirelim;
“İngiliz temsilciliği bu konuda bir açıklama yayınladı. Açıklamada, Padişah’ın Müslümanların halifesi sıfatıyla, hayatının ve özgürlüğünün tehlikede olduğundan endişeyle İngiltere’den himaye ve İstanbul’dan götürülmesini talep ettiği ve ayrıldığı bildirildi… Vahdettin Malta’da o sırada boş bulunan Kraliyet Topçu Subayı mahfel ve lojmanlarında misafir edildi. İngiliz Parlamentosunda haftalığının 100 sterline geldiği, ilelebet kendisinin İngiltere tarafından mı besleneceği soruldu. Buna cevap veren hükümet sözcüsü Padişah’ın şahsi gelir kaynaklarının araştırıldığını, tespitinden sonra karar alınacağını söyledi. Bir milletvekili gelir kaynağı olmadığı takdirde Padişah’a, İngiltere’de işsizlere ödenen haftalık 15 şilinglik bir ödeneğin bağlanmasını önerdi”. (“SEVR’den LOZAN’a”. Taner Baytok. Doğan Kitap. İstanbul. Haziran 2007. S; 212)</p> - ismetinonu belgesel 02

<p>YÜZYILIN YÜRÜYÜŞÜ
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>İlk Dünya Savaşı, “taraflar” için 28 Temmuz 1914'te başlamış ve 11 Kasım 1918'de sona ermiştir ama Türkler için bu tarihler daha farklıdır.
Türkler 1912 Balkan Harbiyle başlayıp 1923 Lozan’la biten ve tam onbir yıl süren bu savaşta üç kıta, dokuz cephede savaşmış, sonuçta İmparatorluğun yıkılmasına engel olamamışlar ama Cumhuriyeti kurmuşlardır.
Dünya Savaşı 1918’in 11’inci ayı, 11’inci günü saat 11’de bitmiş ve 18 Ocak 1919 Paris Antlaşmasıyla imza altına alınmıştır. Ama “galipler”, Osmanlı’nın paylaşımı konusunda bir türlü anlaşamadıkları için önce 30 Ekim 1918’de Mondros’ta “ateş kesilmesi”ni ve nihayet 10 Ağustos 1920 Sevr’de de son bölüşmeyi karara bağlamışlardır.
Her iki “anlaşma” da Vahdettin ve gönderdiği Osmanlı heyeti tarafından kabul ve imza edilmiştir.
Ama 18 Ocak 1919 (Paris Antlaşması) ve 10 Ağustos 1920 (Sevr) arasında geçen bir buçuk yıllık sürede bu bozgunu, yenilgiyi, tarih sahnesinden silinmeyi kabul etmeyenler de vardı.
19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıkacaktır.
İsmet Paşa Lozan’da kendisine Mondros’u hatırlatan Lord Curzon’a, “Ben buraya Mondros’tan değil, Mudanya’dan geldim” diyecektir. (“ASKER İNÖNÜ”. Alev Coşkun. Kırmızı Kedi Y. Kasım 2018 İst. Sayfa 36)
1923 Lozan’da Atatürk 42, İnönü 39 yaşındadır ve onlar ve arkadaşları bu yaşlarına Makedonya dağlarından Trablusgarp’a; Kafkaslardan Filistin ve Kanal’a uzanan ve bir 9 Eylül sabahı dağlarında çiçeklerin açacağı bir coğrafyada savaşarak gelmişlerdir.
Şimdi…
Geçen Kasım ayının 11’inci günü saat 11’de Macron; “Sarı Yelekliler” ile başı belâya girmeden kısa bir süre önce, Osmanlı’nın parçalandığı “Paris Barış Konferansı”nın 100’üncü yılı anısına, dünya liderlerini davet ettiği sembolik bir “Paris Barış Forumu” düzenleyince bizim de aklımıza başka 100’üncü yıllar geldi..
Önce kısa bir geriye dönüş…
“…Önce Haydarpaşa’ya geçtiler, trene binip Maltepe’de Piyade Okulu’na vardılar. Saffet Bey’le birlikte er elbisesi giyerek yaya olarak yola koyuldular. Okul Komutanı ‘odun kesmek için hizmete giden erler’ olarak ellerine belde verdi. Şehirlere uğramadan, köyden köye giderek ilerliyorlardı. Bir yerde Meclis Başkanı Celalettin Arif Bey ve milletvekilleri kafilesi ile karşılaştılar. İngilizlere yakalanmamak için İzmit köyleri, Bolu köyleri, derken Şabanözü üzerinden Ankara’ya ulaşmanın yollarını arıyorlardı… 20 gün süren bu güçlüklerle dolu 500 kilometrelik yolculukta en önemli nokta İngilizlere yakalanmamaktı. O nedenle kimi zaman at, eşek sırtında, kimi zaman da yürüyerek Ankara’ya ulaşabildiler. (9 Nisan 1920)” (Alev Coşkun. age. Sayfa 280-81)
Er elbisesi giyerek at ve eşeğe binen, bazen de yürüyerek İstanbul’dan Ankara’ya 20 günde ulaşan bahse konu şahıs; o tarihe kadar Edirne, Yemen, Kafkas, Filistin, Şeria cephelerinde savaşmış olan Gümüş Harp Liyakat madalyalı Miralay İsmet Bey’dir.
O halde…
2019’a şurada on gün kalmıştır.
Samsun’dan yola çıkarılacak toprak; 100’üncü yıldönümü günlerine denk gelecek şekilde “yürünerek” Havza, Amasya, Erzurum ve Sivas’a ulaştırılamaz mı?
Macron’un 100’üncü yılına katılan “dünya liderleri”, davet etsek “bizim” bu 100’üncü yıllara gelmezler mi?
Sevr ve Mondros’u imzalayanlarla, Lozan’a Mondros’tan değil de Mudanya’dan gidenlerin aralarındaki farkı anlatan ufak bir anekdotla bitirelim;
“İngiliz temsilciliği bu konuda bir açıklama yayınladı. Açıklamada, Padişah’ın Müslümanların halifesi sıfatıyla, hayatının ve özgürlüğünün tehlikede olduğundan endişeyle İngiltere’den himaye ve İstanbul’dan götürülmesini talep ettiği ve ayrıldığı bildirildi… Vahdettin Malta’da o sırada boş bulunan Kraliyet Topçu Subayı mahfel ve lojmanlarında misafir edildi. İngiliz Parlamentosunda haftalığının 100 sterline geldiği, ilelebet kendisinin İngiltere tarafından mı besleneceği soruldu. Buna cevap veren hükümet sözcüsü Padişah’ın şahsi gelir kaynaklarının araştırıldığını, tespitinden sonra karar alınacağını söyledi. Bir milletvekili gelir kaynağı olmadığı takdirde Padişah’a, İngiltere’de işsizlere ödenen haftalık 15 şilinglik bir ödeneğin bağlanmasını önerdi”. (“SEVR’den LOZAN’a”. Taner Baytok. Doğan Kitap. İstanbul. Haziran 2007. S; 212)</p> - ismetinonu belgesel 02

YÜZYILIN YÜRÜYÜŞÜ
Hüseyin MÜMTAZ

İlk Dünya Savaşı, “taraflar” için 28 Temmuz 1914’te başlamış ve 11 Kasım 1918’de sona ermiştir ama Türkler için bu tarihler daha farklıdır.
Türkler 1912 Balkan Harbiyle başlayıp 1923 Lozan’la biten ve tam onbir yıl süren bu savaşta üç kıta, dokuz cephede savaşmış, sonuçta İmparatorluğun yıkılmasına engel olamamışlar ama Cumhuriyeti kurmuşlardır.
Dünya Savaşı 1918’in 11’inci ayı, 11’inci günü saat 11’de bitmiş ve 18 Ocak 1919 Paris Antlaşmasıyla imza altına alınmıştır. Ama “galipler”, Osmanlı’nın paylaşımı konusunda bir türlü anlaşamadıkları için önce 30 Ekim 1918’de Mondros’ta “ateş kesilmesi”ni ve nihayet 10 Ağustos 1920 Sevr’de de son bölüşmeyi karara bağlamışlardır.
Her iki “anlaşma” da Vahdettin ve gönderdiği Osmanlı heyeti tarafından kabul ve imza edilmiştir.
Ama 18 Ocak 1919 (Paris Antlaşması) ve 10 Ağustos 1920 (Sevr) arasında geçen bir buçuk yıllık sürede bu bozgunu, yenilgiyi, tarih sahnesinden silinmeyi kabul etmeyenler de vardı.
19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıkacaktır.
İsmet Paşa Lozan’da kendisine Mondros’u hatırlatan Lord Curzon’a, “Ben buraya Mondros’tan değil, Mudanya’dan geldim” diyecektir. (“ASKER İNÖNÜ”. Alev Coşkun. Kırmızı Kedi Y. Kasım 2018 İst. Sayfa 36)
1923 Lozan’da Atatürk 42, İnönü 39 yaşındadır ve onlar ve arkadaşları bu yaşlarına Makedonya dağlarından Trablusgarp’a; Kafkaslardan Filistin ve Kanal’a uzanan ve bir 9 Eylül sabahı dağlarında çiçeklerin açacağı bir coğrafyada savaşarak gelmişlerdir.
Şimdi…
Geçen Kasım ayının 11’inci günü saat 11’de Macron; “Sarı Yelekliler” ile başı belâya girmeden kısa bir süre önce, Osmanlı’nın parçalandığı “Paris Barış Konferansı”nın 100’üncü yılı anısına, dünya liderlerini davet ettiği sembolik bir “Paris Barış Forumu” düzenleyince bizim de aklımıza başka 100’üncü yıllar geldi..
Önce kısa bir geriye dönüş…
“…Önce Haydarpaşa’ya geçtiler, trene binip Maltepe’de Piyade Okulu’na vardılar. Saffet Bey’le birlikte er elbisesi giyerek yaya olarak yola koyuldular. Okul Komutanı ‘odun kesmek için hizmete giden erler’ olarak ellerine belde verdi. Şehirlere uğramadan, köyden köye giderek ilerliyorlardı. Bir yerde Meclis Başkanı Celalettin Arif Bey ve milletvekilleri kafilesi ile karşılaştılar. İngilizlere yakalanmamak için İzmit köyleri, Bolu köyleri, derken Şabanözü üzerinden Ankara’ya ulaşmanın yollarını arıyorlardı… 20 gün süren bu güçlüklerle dolu 500 kilometrelik yolculukta en önemli nokta İngilizlere yakalanmamaktı. O nedenle kimi zaman at, eşek sırtında, kimi zaman da yürüyerek Ankara’ya ulaşabildiler. (9 Nisan 1920)” (Alev Coşkun. age. Sayfa 280-81)
Er elbisesi giyerek at ve eşeğe binen, bazen de yürüyerek İstanbul’dan Ankara’ya 20 günde ulaşan bahse konu şahıs; o tarihe kadar Edirne, Yemen, Kafkas, Filistin, Şeria cephelerinde savaşmış olan Gümüş Harp Liyakat madalyalı Miralay İsmet Bey’dir.
O halde…
2019’a şurada on gün kalmıştır.
Samsun’dan yola çıkarılacak toprak; 100’üncü yıldönümü günlerine denk gelecek şekilde “yürünerek” Havza, Amasya, Erzurum ve Sivas’a ulaştırılamaz mı?
Macron’un 100’üncü yılına katılan “dünya liderleri”, davet etsek “bizim” bu 100’üncü yıllara gelmezler mi?
Sevr ve Mondros’u imzalayanlarla, Lozan’a Mondros’tan değil de Mudanya’dan gidenlerin aralarındaki farkı anlatan ufak bir anekdotla bitirelim;
“İngiliz temsilciliği bu konuda bir açıklama yayınladı. Açıklamada, Padişah’ın Müslümanların halifesi sıfatıyla, hayatının ve özgürlüğünün tehlikede olduğundan endişeyle İngiltere’den himaye ve İstanbul’dan götürülmesini talep ettiği ve ayrıldığı bildirildi… Vahdettin Malta’da o sırada boş bulunan Kraliyet Topçu Subayı mahfel ve lojmanlarında misafir edildi. İngiliz Parlamentosunda haftalığının 100 sterline geldiği, ilelebet kendisinin İngiltere tarafından mı besleneceği soruldu. Buna cevap veren hükümet sözcüsü Padişah’ın şahsi gelir kaynaklarının araştırıldığını, tespitinden sonra karar alınacağını söyledi. Bir milletvekili gelir kaynağı olmadığı takdirde Padişah’a, İngiltere’de işsizlere ödenen haftalık 15 şilinglik bir ödeneğin bağlanmasını önerdi”. (“SEVR’den LOZAN’a”. Taner Baytok. Doğan Kitap. İstanbul. Haziran 2007. S; 212)


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir