Diktatörler, Korku İmparatorluğunu Severler…

“Sevginin ne olduğunu”, bilmez diktatör. - A.Eralp

“Sevginin ne olduğunu”, bilmez diktatör. - A.Eralp 1

“Sevginin ne olduğunu”, bilmez diktatör.

“Dert, sıkıntı, acı, çekmek, yoksulluğa düşmek, evine ekmek götürememek…” nedir, bilmez diktatör…

İnsanları mutlu etme düşüncesi ona çok uzaktır. Yabancıdır o bu duyguya, düşünceye…

Yardımlaşmayı, bölüşmeyi, paylaşmayı bilmez.

Kadın hakları, eşitlik, özgürlük onun sorunu değildir. Kitabında yazmaz.

Onun bir tek hedefi vardır; koltuğunu, iktidarını, çevresini, yakınlarını, yandaşlarını, çoluğunu çocuğunu korumak… Onları servete, zenginliğe kavuşturmak ve sahip olduklarını yitirmemek…

Bu hedefe ulaşmak için ne gerekirse onu yapar…

Elinden geleni ardına koymaz…

Su gibi yalan söyler. Bugün ak dediğine yarın kara der. Bir sözü bir sözünü tutmaz. Durmadan kendi kendisini yalanlar ama bir parça olsun yüzü kızarmaz.

Çünkü utanma duygusu kalmamıştır.

Hak hukuk tanımaz. Adalet sistemini emrine alır. Mahkemelerden dilediği kararları çıkartır.

Medyayı, emniyeti, iş adamlarını, akademik kurumları kendisine bağlar. Onlar diktatörün emir erleri, kurşun askerleri gibi hareket ederler. Ne derse, ne isterse, ne emrederse onu yaparlar.

Onun yolundan gitmeyenler, ona karşı çıkanlar, yaptıklarını eleştirenler ise cezalandırılır, dört duvar arasına, hücrelere atılırlar.

Her şeyi en iyi o bilir. Her konuda bilgi, tecrübe sahibi, uzmandır. Her konuda bilgisi vardır. Her konuda konuşur. Durmadan konuşur…

Kendisini halkına şirin, sevecen ve vatansever göstermek için bin dereden su getirir. Kendisini ilahi bir güç, kutsal bir varlıkmış gibi topluma tanıtır.

Çevresine topladığı din adamları ile halkı yönlendirmeye, etkilemeye, beyinlerini şekillendirmeye çalışır.

Ama çok korkar. Gölgesinden bile korkar.

Her şeyden, herkesten, uçan kuştan bile korkar… Çünkü halkına ve insanlarına uyguladığı zulmün, baskının bilincindedir… Farkındadır…

İnsanların nasıl bir bataklıkta yaşadığını bilir.

Bu yüzden bir koruma ordusu ile gezer…

O da yetmez ülkesinde bir de “Korku İmparatorluğu” kurar. Yazarları, çizerleri takip ettirir. Düzmece raporlarla, suçlarla zindanlara attırır. Onların çoluğu çocuğu, eşi, sevenleri mağdur olacakmış, bu, onun umurunda bile değildir.

O sadece geleceğini ve süper lüks yaşantısını düşünür ve onu korumaya bakar.

Ama tarih gerçekçidir… Tarih acımasızdır… Tarih affetmez…

“Güç bende… Dilediğimi yaparım. Kanun benim… İstersem asarım, istersem keserim…”

Diyen… Nice krallar, prensler, sultanlar, padişahlar dünyaya ve halkına hükmettiğini sanırken, saraylarının enkazı altında kaldılar…

Ve ne garip, ne yaman bir tecellidir ki hep de saray yaptıranlar, hep de “RAB BANA, HEP BANA…” diyenlerin sonu acı oldu…

Bugün ne Hitlerler, ne Mussoliniler ne de Evrenler iyilikle anılmaktadırlar. Sonsuza dek lanetlenecekler.

Atatürk’ün resimlerine dikkatli bakınız.

Ama iş olsun diye değil. Şöyle alıcı gözle bakınız…

Birçok devlet adamında, politikacıda göremeyeceğiniz, bulamayacağınız bir özellik var onda.

Nedir bu özellik?

Halkı ile iç içe geçmiş, bütünleşmiş, kaynaşmış bir liderdir o.

Halkını seviyor. İnsanları seviyor. Yalan söylemiyor. Aldatmıyor… Bağırmıyor, çağırmıyor. Öfkelenmiyor. Kimseye kötü söz söylemiyor.

Her zaman, her koşulda, her yerde dinliyor onları. Hem de Tüm dikkatini konuştuğu kişinin üzerinde yoğunlaştırarak, büyük bir ilgiyle dinliyor…

Halkı da onu çok seviyor. Onunla yan yana olmaktan, onu dinlemekten büyük bir mutluluk ve sevinç duyuyor. Atatürk’ün resimlerinin her karesinde, her parçasında bunu görebilirsiniz.

Bu fotoğraflarda kurgu yok, düzenleme yok… Tümü de doğal…

Sadece sevgi seli var. Saygı seli var.

Sevginin resmidir onlar…

Önümde bir fotoğraf duruyor. Bakıyorum. Fotoğrafta Atatürk ve çevresinde toplanan insanlar… Onu sevecenlikle, içtenlikle, hayranlıkla dinliyorlar… Hepsi de günebakan çiçekleri gibi yönünü Atatürk’e çevirmiş… Mutlulukları, sevgileri, saygıları, gülümseyen yüzlerinden, gözlerinden okunuyor…

Halkıyla diz dize. Yan yana…

Güvenlik çemberi, koruma ordusu yok çevresinde. Ne onu protesto eden gençler, kadınlar var ne de kadınları, gençleri yerlerde sürükleyen, döven, söven korumalar…

([email protected])


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir