ORTA MENZİLLİ NÜKLEER KUVVETLER ANLAŞMASI

Başkan D.Trump, ısrarla  "Önce Amerika" taahhütünde ilerliyor.
Ülkesini  serbest rekabet yoluyla emperyalizm öncesi devlete çeviriyor.
Ulusötesi şirketlerin ve emperyal küreselleşmeyle henüz bütünleşmemiş istikrarsız devletlerin;
ABD ekonomisine yeniden yatırım yapmalarını  zorluyor.
 
*
Bu yüzden uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekiliyor.
Eski düzeni belirleyen hükümetlerarası yapıları tasfiye ediyor. 
Pentagon ve CIA' yı bugünkü işlevlerinden Ulusal Savunmaya geri getirmeyi öngörüyor...
Yani emperyalizme yeni bir yön vermenin kavgasını veriyor... 
 
*
Trump, son olarak Rusya'nın anlaşma şartlarını yerine getirmemesini esas aldı.
Washington'u 1987'de Sovyetler Birliği ile imzaladığı Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'ndan (INF) çektiğini açıkladı.
Rusya; ABD'nin bu adımı atması halinde dünyanın daha tehlikeli bir yer olacağını,
Askeri güç dengesini sağlamak için harekete geçmek zorunda kalacağını,  
Çin ise ABD'nin Rusya ile INF  anlaşmasından çekilmesiyle küresel silahlanma yarışına yol açılacağını,
Bu durumda Çin'in ulusal güvenliği korumak için savunma kapasitesini artıracağını açıkladı...
 
*
Aslında Başkan Trump;
Bu sonucu Şubat' ta  ilan ettiği nükleer caydırıcılık ve savunmaya yönelik ABD'nin ana politikası olan "Nükleer Duruş İncelemesi"nde  açık etmişti.
İncelemenin ana teması, stratejik nükleer silahların büyük ölçüde aşağı çekilerek projeksiyondan ayrılması, 
2010' dan itibaren dünyada artan nükleer silah tehditlerine karşı nükleer silahların yayılmasını önleme ve nükleer silah sayısını azaltma taahhüdüydü.
 
*
Ama düşük verimli, daha kullanışlı nükleer başlıkların konuşlandırılması çağrısını içeriyor,
ABD'ye uluslararası arenada işlediği her türlü eylemin sorumluluğunu reddetme fırsatını veriyordu...
 
*
ABD; Rusya ya da Çin tarafından büyük bir saldırıya uğranılması durumunda,
Nükleer caydırıcı gücünün güvenilir olmadığını, üstelik bu gerçeği Rusya'nın bildiğini tesbit etmişti.
Bu yüzden, özellikle Rusya ile bir çatışma halinde;
Rusya'nın, erkenden düşük kapasiteli taktik savaş başlıkları kullanacağını,
Ama ABD'nin caydırıcı gücünü, daha düşük verimli silahlar kullanarak yükseltebileceğini öngördü...
 
*
Problem, Amerika'nın nükleer cephaneliğine yönelik takviyeleri etkisiz kalmasıydı. 
Peki ama denizaltı gemisi  fırlatım mekanizması üzerine düşük verimli savaş başlıklı füzeleri konsa ve ateş edilse,
Rusya bu füzelerin düşük kapasiteli savaş başlığı taşıdıklarını nasıl öngörecekti?  
Sonuçta balistik bir füzenin ateşlenmesinin bile büyük bir tırmanış olduğunda  karar verildi... 
 
*
Kilit karar olarak, düşük verimli nükleer bir seçenek dahil olmak üzere;
"Nükleer Üçlü" denilen;
1- Bir savaş halinde hayatta kalabilmek :
2- İlk vuruşu yapabilmek için ülkenin geniş kapsamlı nükleer cephaneliğini içeren varlıklarının çeşitli silah  platformlarına yayılması :
3- Stratejik olmayan nükleer kapasitenin sürdürülmesi kararlaştırıldı.
Politika olarak;
1- Potansiyel düşmanların herhangi bir ölçekte nükleer saldırılarını ve potansiyel düşmanların nükleer olmayan stratejik saldırganlığını caydırmak,
2- Caydırıcılık başarısız olursa zararın sınırlanması için ABD nükleer güçlerinin özel ve esnek rolünün  belirleyeceği, öngörüldü.
 
*
Düşük verimli nükleer bombadan en fazla beş kilotonluk ( Hiroşima'ya 20 kiloton atılmıştı),
Savaş başlığı bir denizaltı üzerine monte edilen Cruise füzesine konuşlandırılacak bir nükleer bomba kastediliyordu.
Ve ABD gereken modernizasyon programı maliyetini gelecek 30 yıl boyunca 1.2 trilyon dolar olacağını açıkladı...
 
*
Askeri açıdan bakıldığında, INF Antlaşması sadece kara tabanlı füzeleri kapsamaktaydı.
İnsansız hava araçları, uçaktan ya da havaya  fırlatılan  ya da denizden fırlatılan füzeleri,
ABD'nin NATO ve Pasifik ittifakındaki ülkelerin ya da Rusya'nın  müttefiklerinin füzeleri kullanmasını yasaklamıyordu.
Üstelik Çin'in hem karada hem de ABD' yi  Pasifik'te vurabilen kara kökenli orta menzilli füzeleri geliştirmesini de engellemiyordu.  
Ve bunlar bugünün şartlarında  INF anlaşmasının  hükmünün kalmadığını gösteriyordu. 
 
*
Bugünün Rusya'sı, ABD ve müttefiklerinin ekonomisinin onda birinden daha küçüktür. 
Bu perspektifte Rusya'nın ABD ile yüksek teknolojili bir silahlanma yarışında rekabet  etmesi mümkün görülmüyor...
 
*
Ancak nükleer alanda Asya'daki hızlı stratejik bozulma göz önüne alındığında da;
ABD'nin  öncelikle Asya'daki en yakın müttefikleri Japonya ve Güney Kore'ye güçlü destek vermesi için nedenlerinin olduğu  anlaşılıyor.
 
*
Kuzey Kore'nin konvansiyonel güc yoksulluğu ve tırmanış kontrol kapasitesinin sınırlı oluşu düşünüldüğünde, 
Bir çatışmanın başlangıcında tam ölçekli nükleer saldırılar gerçekleştirmeyi stratejik bir tercih olarak kullanacağı açıktır.  
Bu yüzden ABD;  K.Kore'nin kıtalararası balistik füze yeteneği ve hazırlık aşamasında olan kıtalararası balistik füze kapasitesi karşısında,
Vatandaşları  ile Japonya ve Güney Kore gibi müttefiklerinin güvenlik açığına karşı;
Doğrudan bir nükleer karşı saldırı başlatma kararı almanın kararlılığındadır. 
 
*
Bununla birlikte ABD'nin geliştirdiği nükleer tepki kabiliyeti, füze savunmaları ve müttefikler için genişletilmiş caydırıcılık önlemlerini de kapsıyor.
Buna yönelik çeşitli senaryolar ABD için ince ayarlanmış esnek yanıt seçenekleriyle ilgilidir.
Ancak bu şekilde tam olarak hedeflenen düşük verimli nükleer karşı saldırıların yapılabileceği öngörülüyor.
Önce bir denizaltı gemisinde konuşlandırılan balistik füze savaş başlıklarıyla düşük getirili bir seçenek sunmak, ABD'nin Asya'daki caydırıcılığının  boşluğunu doldurmakta çok önemli addediliyor.
 
*
Herşeye rağmen ABD'nin INF'den çekilmesiyle birlikte, Çin ile sürdürülen stratejik istikrarın süreceği öngörülüyor.
Öncelikle Pekin'in nükleer politikasında karşılıklı anlayışı güçlendirmek amacıyla diyalog arama arzusu ön plana çıkarılıyor.
Bununla birlikte Çin'in nükleer yeteneklerinin ya da herhangi bir nükleer silahın kullanımı yoluyla avantaj elde etme potansiyeline karşı tedbirler de alınıyor. 
 
* 
Böylece ABD-Çin nükleer ilişkilerinde fiili olarak karşılıklı hassasiyetin geçerli olmasıyla;
Asya'da ABD ve Çin ilişkilerinde bölgesel istikrarın sorunlu hale gelmesi,
Çin'in nükleer caydırma stratejisine odaklanması,
Ve  ABD'nin operasyonel erişim anlayışı doğrultusunda stratejik olmayan nükleer silahları kullanmaya hazır hale gelmesi ivmeleniyor.
 
*
Başkan Trump, Çin'in planlı ekonomisine darbe vuruyor.
Çin'i  savunma harcamalarını yöneltiyor ve ilerlemesini engelliyor...
ABD Uzay Kuvvet Komutanlığı'nı da kuran Başkan Trump, emperyalizme yeni bir yön veriyor....
 
24. 10. 2018 - ahmet kilicaslan aytar
Başkan D.Trump, ısrarla  “Önce Amerika” taahhütünde ilerliyor.
Ülkesini  serbest rekabet yoluyla emperyalizm öncesi devlete çeviriyor.
Ulusötesi şirketlerin ve emperyal küreselleşmeyle henüz bütünleşmemiş istikrarsız devletlerin;
ABD ekonomisine yeniden yatırım yapmalarını  zorluyor.
 
*
Bu yüzden uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekiliyor.
Eski düzeni belirleyen hükümetlerarası yapıları tasfiye ediyor. 
Pentagon ve CIA’ yı bugünkü işlevlerinden Ulusal Savunmaya geri getirmeyi öngörüyor…
Yani emperyalizme yeni bir yön vermenin kavgasını veriyor… 
 
*
Trump, son olarak Rusya’nın anlaşma şartlarını yerine getirmemesini esas aldı.
Washington’u 1987’de Sovyetler Birliği ile imzaladığı Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan (INF) çektiğini açıkladı.
Rusya; ABD’nin bu adımı atması halinde dünyanın daha tehlikeli bir yer olacağını,
Askeri güç dengesini sağlamak için harekete geçmek zorunda kalacağını,  
Çin ise ABD’nin Rusya ile INF  anlaşmasından çekilmesiyle küresel silahlanma yarışına yol açılacağını,
Bu durumda Çin’in ulusal güvenliği korumak için savunma kapasitesini artıracağını açıkladı…
 
*
Aslında Başkan Trump;
Bu sonucu Şubat’ ta  ilan ettiği nükleer caydırıcılık ve savunmaya yönelik ABD’nin ana politikası olan “Nükleer Duruş İncelemesi”nde  açık etmişti.
İncelemenin ana teması, stratejik nükleer silahların büyük ölçüde aşağı çekilerek projeksiyondan ayrılması, 
2010′ dan itibaren dünyada artan nükleer silah tehditlerine karşı nükleer silahların yayılmasını önleme ve nükleer silah sayısını azaltma taahhüdüydü.
 
*
Ama düşük verimli, daha kullanışlı nükleer başlıkların konuşlandırılması çağrısını içeriyor,
ABD’ye uluslararası arenada işlediği her türlü eylemin sorumluluğunu reddetme fırsatını veriyordu…
 
*
ABD; Rusya ya da Çin tarafından büyük bir saldırıya uğranılması durumunda,
Nükleer caydırıcı gücünün güvenilir olmadığını, üstelik bu gerçeği Rusya’nın bildiğini tesbit etmişti.
Bu yüzden, özellikle Rusya ile bir çatışma halinde;
Rusya’nın, erkenden düşük kapasiteli taktik savaş başlıkları kullanacağını,
Ama ABD’nin caydırıcı gücünü, daha düşük verimli silahlar kullanarak yükseltebileceğini öngördü…
 
*
Problem, Amerika’nın nükleer cephaneliğine yönelik takviyeleri etkisiz kalmasıydı. 
Peki ama denizaltı gemisi  fırlatım mekanizması üzerine düşük verimli savaş başlıklı füzeleri konsa ve ateş edilse,
Rusya bu füzelerin düşük kapasiteli savaş başlığı taşıdıklarını nasıl öngörecekti?  
Sonuçta balistik bir füzenin ateşlenmesinin bile büyük bir tırmanış olduğunda  karar verildi… 
 
*
Kilit karar olarak, düşük verimli nükleer bir seçenek dahil olmak üzere;
“Nükleer Üçlü” denilen;
1- Bir savaş halinde hayatta kalabilmek :
2- İlk vuruşu yapabilmek için ülkenin geniş kapsamlı nükleer cephaneliğini içeren varlıklarının çeşitli silah  platformlarına yayılması :
3- Stratejik olmayan nükleer kapasitenin sürdürülmesi kararlaştırıldı.
Politika olarak;
1- Potansiyel düşmanların herhangi bir ölçekte nükleer saldırılarını ve potansiyel düşmanların nükleer olmayan stratejik saldırganlığını caydırmak,
2- Caydırıcılık başarısız olursa zararın sınırlanması için ABD nükleer güçlerinin özel ve esnek rolünün  belirleyeceği, öngörüldü.
 
*
Düşük verimli nükleer bombadan en fazla beş kilotonluk ( Hiroşima’ya 20 kiloton atılmıştı),
Savaş başlığı bir denizaltı üzerine monte edilen Cruise füzesine konuşlandırılacak bir nükleer bomba kastediliyordu.
Ve ABD gereken modernizasyon programı maliyetini gelecek 30 yıl boyunca 1.2 trilyon dolar olacağını açıkladı…
 
*
Askeri açıdan bakıldığında, INF Antlaşması sadece kara tabanlı füzeleri kapsamaktaydı.
İnsansız hava araçları, uçaktan ya da havaya  fırlatılan  ya da denizden fırlatılan füzeleri,
ABD’nin NATO ve Pasifik ittifakındaki ülkelerin ya da Rusya’nın  müttefiklerinin füzeleri kullanmasını yasaklamıyordu.
Üstelik Çin’in hem karada hem de ABD’ yi  Pasifik’te vurabilen kara kökenli orta menzilli füzeleri geliştirmesini de engellemiyordu.  
Ve bunlar bugünün şartlarında  INF anlaşmasının  hükmünün kalmadığını gösteriyordu. 
 
*
Bugünün Rusya’sı, ABD ve müttefiklerinin ekonomisinin onda birinden daha küçüktür. 
Bu perspektifte Rusya’nın ABD ile yüksek teknolojili bir silahlanma yarışında rekabet  etmesi mümkün görülmüyor…
 
*
Ancak nükleer alanda Asya’daki hızlı stratejik bozulma göz önüne alındığında da;
ABD’nin  öncelikle Asya’daki en yakın müttefikleri Japonya ve Güney Kore’ye güçlü destek vermesi için nedenlerinin olduğu  anlaşılıyor.
 
*
Kuzey Kore’nin konvansiyonel güc yoksulluğu ve tırmanış kontrol kapasitesinin sınırlı oluşu düşünüldüğünde, 
Bir çatışmanın başlangıcında tam ölçekli nükleer saldırılar gerçekleştirmeyi stratejik bir tercih olarak kullanacağı açıktır.  
Bu yüzden ABD;  K.Kore’nin kıtalararası balistik füze yeteneği ve hazırlık aşamasında olan kıtalararası balistik füze kapasitesi karşısında,
Vatandaşları  ile Japonya ve Güney Kore gibi müttefiklerinin güvenlik açığına karşı;
Doğrudan bir nükleer karşı saldırı başlatma kararı almanın kararlılığındadır. 
 
*
Bununla birlikte ABD’nin geliştirdiği nükleer tepki kabiliyeti, füze savunmaları ve müttefikler için genişletilmiş caydırıcılık önlemlerini de kapsıyor.
Buna yönelik çeşitli senaryolar ABD için ince ayarlanmış esnek yanıt seçenekleriyle ilgilidir.
Ancak bu şekilde tam olarak hedeflenen düşük verimli nükleer karşı saldırıların yapılabileceği öngörülüyor.
Önce bir denizaltı gemisinde konuşlandırılan balistik füze savaş başlıklarıyla düşük getirili bir seçenek sunmak, ABD’nin Asya’daki caydırıcılığının  boşluğunu doldurmakta çok önemli addediliyor.
 
*
Herşeye rağmen ABD’nin INF’den çekilmesiyle birlikte, Çin ile sürdürülen stratejik istikrarın süreceği öngörülüyor.
Öncelikle Pekin’in nükleer politikasında karşılıklı anlayışı güçlendirmek amacıyla diyalog arama arzusu ön plana çıkarılıyor.
Bununla birlikte Çin’in nükleer yeteneklerinin ya da herhangi bir nükleer silahın kullanımı yoluyla avantaj elde etme potansiyeline karşı tedbirler de alınıyor. 
 
Böylece ABD-Çin nükleer ilişkilerinde fiili olarak karşılıklı hassasiyetin geçerli olmasıyla;
Asya’da ABD ve Çin ilişkilerinde bölgesel istikrarın sorunlu hale gelmesi,
Çin’in nükleer caydırma stratejisine odaklanması,
Ve  ABD’nin operasyonel erişim anlayışı doğrultusunda stratejik olmayan nükleer silahları kullanmaya hazır hale gelmesi ivmeleniyor.
 
*
Başkan Trump, Çin’in planlı ekonomisine darbe vuruyor.
Çin’i  savunma harcamalarını yöneltiyor ve ilerlemesini engelliyor…
ABD Uzay Kuvvet Komutanlığı’nı da kuran Başkan Trump, emperyalizme yeni bir yön veriyor….
 
24. 10. 2018

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir