Üretmenin önemi…

Necdet Buluz - buluz

Necdet Buluz

Biz her zaman şunu söyledik:
Üretim olmadan refah düzeyi olmaz. Dışa bağımlılık, pahalılığı, pahalılık enflasyonu oluşturur. Türkiye bir tarım ülkesidir ve mutlaka üretimi en yükseğe taşımalıdır. Bugün, içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntıların başında da hemen her konuda dışa bağımlılığımız geliyor. Bu koşullar altında bütçemiz hep açık verecek, ülkeye kalitesiz ve pahalı ürün girecek, bu da enflasyonu azdıracaktır.
Alınan kısa vadelerde enflasyonun aşağılara çekileceğine inanmıyoruz. Daha uzun vadede, daha kalıcı önlemlerin alınması da gerekli görüyoruz. Enerji ve gıdada dışa bağımlılığımız bugün gelinen noktada önemli rol oynuyor.
Dışarıdan ve içeriden bazı ekonomi uzmanları da uyarı üzerine uyarı yapıyor. Borç ödemelerinde sıkıntı yaşanacağı, işyerleri kapanmasının çoğalacağı,bankaların bile sıkıntıya düşeceğinin altı çiziliyor.
Uluslararası Ekonomi Peterson Enstitüsü uzmanlarından Jacob Kirkegaard, Türkiye ekonomisi konusunda yaptığı açıklamada karamsar bir tablo çizince biz de yukarıya aldığımız görüşümüzü yansıtmak durumunda kaldık.
Çünkü, Kirkegaard’a göre, enflasyonla mücadele planı sorunu çözmeye yetmez. Kirkegaard, “Türkiye’de ekonomik krizin henüz başındayız” tespitini yapıyor. Türkiye’nin dışa bağımlılıktan kurtulması gerektiğine vurgu yapıyor.
Önce Kiregaard’ın açıklamalarına bakalım:
– “Türkiye ekonomik krizde en kötüsünü geride bıraktı” deniliyor. Ben bu görüşe katılmıyorum. En azından durum ortalama bir Türk vatandaşı açısından öyle görünmüyor. Türkiye bana kalırsa uzun sürecek bir yüksek enflasyonla karşı karşıya. Enerji ve gıda tedariğini önemli ölçüde dışardan karşılayan bir ülkede döviz kuru yükseldiğinde olan bu. Bu durum tüketiciye de yansıyor. Bu da orta sınıf Türkler için ekonomik sıkıntı demek. Bence krizin henüz başındayız. Önümüzdeki dönemde beklenmedik şeyler olabilir. Türk lirası önemli ölçüde değer kazanmadıkça, iş yerleri kapanacak, borç ödeme zamanı geldiğinde iflas edenler olacak. Bu söylediğim bazı Türk bankalarıiçin de geçerli.
– Yükselen döviz kuru sebebiyle artan fiyatları güç kullanarak aşağı çekmeye çalışmanın işe yaramadığını ekonomik kriz tarihindeki örneklerden gördük. Türk hükümetinin bu tür politikaları benimsiyor olması bence çaresizlik göstergesi. Enflasyon rakamlarının yukarı çıkıyor olmasının siyasi alanda bazı sonuçları da olacaktır. Merkez Bankasının sürpriz şekilde faiz oranlarını yükseltmesi sonrasında Türk lirası çok az miktarda değer kazandı. Bu da işe yaramayınca hükümet şimdi bir anlamda ekonomik baskı seçeneğine yöneldi. İşe yarayacağını sanmıyorum. İşe yararsa da bu pek çok iş yerinin iflas etmesi anlamına gelecek. En vatansever esnafın bile malını satın aldığı fiyattan daha azına satabilmesi zor. Ya da bu malları artık satın almazlar, müşterilerine de satamazlar. O zaman da iş kaybı olur. Bunun sonucu ise ekonomik krizin daha da derinleşmesi.
– Türkiye’nin ekonomik krizi aşması için en iyi reçete bana kalırsa Türkiye’nin kısa ve orta vadede sorunları aşması için IMF’in kapısını çalması gerekiyor. Ancak bu şekilde uluslararası yatırımcının güveni yeniden tesis edilebilir. IMF de tabii bunun karşılığında çok şey isteyecek. Bunlar da Erdoğan hükümetinin uyguladığı ekonomik politikaların ana unsurlarıyla uyuşmayan talepler olacak. IMF’in desteğini almak için de ana paydaşlar yani Amerika ve Avrupa Birliği ile iyi ilişki içinde olmak gerekecek. Pakistan’ın yaptığı gibi Türkiye’nin de IMF’e gitmesi lazım. Bunun siyasi bedeli de olacak elbette. Bugüne kadar Erdoğan’ın bu bedeli ödemeye niyetli olduğuna ilişkin bir gösterge yok. Erdoğan siyaseten de Amerika ile gerilimden faydalanıyor.Trump’ın da pek akıllıca davrandığı söylenemez. Tweetleri ve gümrük vergileri ile Erdoğan’ın bir anlamda Fidel Castro kartını oynamasına yani Türk ekonomisindeki olumsuzluklarda Amerika’yı ve ekonomik savaşı sorumlu göstermesine o da imkan tanımış oldu. Bu yaklaşım Erdoğan’a içerde zaman kazandırıyor ama orta vadeli ekonomik sorunları çözmüyor.
Geçenlerde enflasyonla ilgili yazdığımız bir yazıda 3 aylık mücadelenin enflasyou aşağılara çekmeye yaramayacağına değinmiş “Bunun yıllara yayılması gerekir. Uzun vadede ancak sonuç alınabilir” demiştik. BU konuda uzmanların da açıklamalarına yer vermiştik.
Kiregaard’ın açıklamaları ve görüşleri de aynı noktaya geliyor.
Öncelikle üretim, kararlılıkla mücadele ve tasarrufun sağlanması öne çıkıyor.
Doğru yolu bulmak, doğru adımları atmak ve bundan önce yapılan hataları da yinelememek gerekiyor.
Üretimi artırmak, tarım alanında gerekenleri yapmak, yabancı yatırımcıları ülkemize çekmek, ihracatımıza hız vermek, aşırı ve gereksiz harcamalardan da kendimizi kurtarmamız gerekiyor. Konu ile ilgili yazmayı önümüzdeki günlerde de sürdüreceğiz.
[email protected]
www.facebook.com/necdet.buluz


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir