SÜRÜ, TOPLULUK, AŞİRET, KABİLE, CEMAAT VE DEVLET-Hüseyin MÜMTAZ

<p>SÜRÜ, TOPLULUK, AŞİRET, KABİLE, CEMAAT VE DEVLET
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Başlığın fazla uzun olduğunun farkındayım ama konu da o kadar çetrefil.
Yukarıdaki sıralamaya ayrıntılı, bilimsel itirazlar elbette olabilir fakat ilk ve son kavram/tanımlarda ısrarlıyım.
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” bu aşamaya, yakın tarihe bakacak olursak; Kıbrıs Adası Türk Azınlıkları Kurumu (KATAK), Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi (KMTHP) ve Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu (KTKF)’ndan sonra sırasıyla “Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi” ve “Kıbrıs Türk Federe Devleti” safhalarından geçerek geldi.
1960 Antlaşmalarıyla kurulup 63’de EOKA yüzünden yıkılan “Kıbrıs Cumhuriyeti”nde ise “Cemaat” idi. Kıbrıs Cumhuriyeti anayasası beşinci bölümü Rum ve Türklerin kendi Cemaat Meclislerince yönetilmesini öngörüyordu. “Türk Cemaat Meclisi” kendi “cemaatinde” eğitim, kültürel ve dini konularda ayrıca vergi toplama dâhil ekonomik konularda yetkili idi.
Cemaat meselesi, “sömürgen” İngiliz’in özellikle tercih ettiği bir yönetim felsefesi idi. Etnik farklılıktan ise dini ayırımı daha kolay yönetebileceğini düşünüyordu.
Yoksa o günleri unuttuk mu?
Yâni sonuçta, yukarıdaki dönemlerden geçerek geldiğimiz/bulunduğumuz noktada KKTC, neresinden bakarsanız bakın bir “DEVLET”tir.
Ama nasıl bir devlet?
1.”Ombudswoman” Dizdarlı diyor ki; “Meclis damına çıkıp bir başka ülkenin bayrağını açmak ağır bir suçtur. Dört yıl ceza verildiğine göre büyük bir ihtimalle hafif suçlardan itham edilmişlerdir. Devlete aykırı suçtan değil de çok hafif, basit suç dediğimiz bir suçtan mahkûm edilmişlerdir”.
Doğrudur. İşlenen suç kolay geçiştirilecek, masum görülecek bir suç değildir. Meclis, “devlet”in sembol kuruluşlarından biridir.
Ama;
Çok kısa bir süre önce bakanlığın kapısına traktörlerle saldırıp, eşek ve tarım makinaları ile duvarları yıkan; “Bizim hükümetimiz bize sahip çıkmıyor, gidelim Güney Kıbrıs hükümeti bize sahip çıksın” diyerek Ledra Palas Kara Kapısı’na yürüyen; daha sonra sırası ile Cumhurbaşkanlığı’na, Cumhuriyet Meclisi’ne ve Türkiye’nin Lefkoşa Büyük Elçiliği önüne yürüyen hayvancılara hiçbir şey yapılmamasına tek lâf etmiyor.
2.(Takımın adına dikkat edin) “Mağusa TÜRK GÜCÜ” ile Rumların Nea Salamina takımları, Stelios Vakfı insiyatifi ve Monaco Prensliğinin organizasyonu ile gelecek yıl Mart ayında “ara bölgede” spor ve barış gösterisi düzenlemeye kalkıyorlar. Devlet’in “Gazi”mağusa kentinin seçilmiş belediye başkanı da destek verip fotoğraf çektiriyor.
3.Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı önce Gazimağusa’daki şehir içindeki BM Kampı için istemediklerini söyleyerek girişim başlatıyor. Bir hafta sonra da dilinin altındaki asıl baklayı çıkarıyor, “Kent içindeki GKK ve KTBK birlikleri için de” aynı şeyi istediklerini söylüyor.
Bir adım sonrası, “asker” istememektir.
Bu; garantörlük ve tek taraflı müdahale hakkı istememenin “linobambakicesi”dir. Devletin temeline, devletin seçilmiş yetkilisi tarafından dinamit koymaktır.
4.Başkent Lefkoşa'daki Girne Kapısı mevkiinde (Cumhurbaşkanlığının yanıdır) alkol kullanırken yakalanan askerlere komutanları tarafından çevre temizliği cezası veriliyor. Bunu gören sokaktan geçen bir grup genç de askerlere “yardım” ediyor.
5.”Üniversiteler” asgarî ücretle öğretim elemanı çalıştırıyor. Tam burslu öğrenci ilanı veriyor. Nijerya Elçiliği’ne yazı göndererek 500 dolara dahi öğrenci kabul edenleri bile var. “Tam ücret” ödeyen öğrenci sayısı sadece 3 bin 381. Bütün bunlara rağmen ancak % 46 doluluk oranı sağlanabiliyor.
Siz de KATAK, KMTHP, KTKF, OKTY, KTFD süreçlerini boşa yaşadığımızı mı düşünüyorsunuz?
O insanlar, o mücadeleyi veren “dedeler/nineler” şimdi nerede?
Çocuklarına, torunlarına hiç mi bir şey anlatmadılar, anlatmıyorlar?
Son notumuz Dünya Sağlık Örgütü’nden.
168 ülkeden 1.9 milyon insanın fiziksel aktivite durumlarına ait verilerin yer aldığı ve “The Lancet Global Health”te yayınlanan, WHO’ya göre de dünya nüfusunun %96’sını temsil eden bir çalışmaya göre “DÜNYANIN EN TEMBEL 10 ÜLKESİ” sıralamasında “Güney Kıbrıs” YEDİNCİ SIRADA…
Sıralama şöyle;
1.Kuveyt (Toplumun %67’si yeterince aktif değil)
2.Amerikan Samoa (%53.4 yeterince aktif değil)
3.Suudi Arabistan (%53 yeterince aktif değil)
4.Irak (%52 yeterince aktif değil)
5.Brezilya (%47 yeterince aktif değil)
6.Kosta Rika (%46.1 yeterince aktif değil)
7.Güney Kıbrıs (%44.4 yeterince aktif değil)
8…9…10…
(Nâzım Hoca rahat olabilir çünkü yapılan çalışma Rum Kesimi’ni ele alıyor, “bizi” değil).
12 Ekim 2018</p> - images

 

<p>SÜRÜ, TOPLULUK, AŞİRET, KABİLE, CEMAAT VE DEVLET
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Başlığın fazla uzun olduğunun farkındayım ama konu da o kadar çetrefil.
Yukarıdaki sıralamaya ayrıntılı, bilimsel itirazlar elbette olabilir fakat ilk ve son kavram/tanımlarda ısrarlıyım.
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” bu aşamaya, yakın tarihe bakacak olursak; Kıbrıs Adası Türk Azınlıkları Kurumu (KATAK), Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi (KMTHP) ve Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu (KTKF)’ndan sonra sırasıyla “Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi” ve “Kıbrıs Türk Federe Devleti” safhalarından geçerek geldi.
1960 Antlaşmalarıyla kurulup 63’de EOKA yüzünden yıkılan “Kıbrıs Cumhuriyeti”nde ise “Cemaat” idi. Kıbrıs Cumhuriyeti anayasası beşinci bölümü Rum ve Türklerin kendi Cemaat Meclislerince yönetilmesini öngörüyordu. “Türk Cemaat Meclisi” kendi “cemaatinde” eğitim, kültürel ve dini konularda ayrıca vergi toplama dâhil ekonomik konularda yetkili idi.
Cemaat meselesi, “sömürgen” İngiliz’in özellikle tercih ettiği bir yönetim felsefesi idi. Etnik farklılıktan ise dini ayırımı daha kolay yönetebileceğini düşünüyordu.
Yoksa o günleri unuttuk mu?
Yâni sonuçta, yukarıdaki dönemlerden geçerek geldiğimiz/bulunduğumuz noktada KKTC, neresinden bakarsanız bakın bir “DEVLET”tir.
Ama nasıl bir devlet?
1.”Ombudswoman” Dizdarlı diyor ki; “Meclis damına çıkıp bir başka ülkenin bayrağını açmak ağır bir suçtur. Dört yıl ceza verildiğine göre büyük bir ihtimalle hafif suçlardan itham edilmişlerdir. Devlete aykırı suçtan değil de çok hafif, basit suç dediğimiz bir suçtan mahkûm edilmişlerdir”.
Doğrudur. İşlenen suç kolay geçiştirilecek, masum görülecek bir suç değildir. Meclis, “devlet”in sembol kuruluşlarından biridir.
Ama;
Çok kısa bir süre önce bakanlığın kapısına traktörlerle saldırıp, eşek ve tarım makinaları ile duvarları yıkan; “Bizim hükümetimiz bize sahip çıkmıyor, gidelim Güney Kıbrıs hükümeti bize sahip çıksın” diyerek Ledra Palas Kara Kapısı’na yürüyen; daha sonra sırası ile Cumhurbaşkanlığı’na, Cumhuriyet Meclisi’ne ve Türkiye’nin Lefkoşa Büyük Elçiliği önüne yürüyen hayvancılara hiçbir şey yapılmamasına tek lâf etmiyor.
2.(Takımın adına dikkat edin) “Mağusa TÜRK GÜCÜ” ile Rumların Nea Salamina takımları, Stelios Vakfı insiyatifi ve Monaco Prensliğinin organizasyonu ile gelecek yıl Mart ayında “ara bölgede” spor ve barış gösterisi düzenlemeye kalkıyorlar. Devlet’in “Gazi”mağusa kentinin seçilmiş belediye başkanı da destek verip fotoğraf çektiriyor.
3.Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı önce Gazimağusa’daki şehir içindeki BM Kampı için istemediklerini söyleyerek girişim başlatıyor. Bir hafta sonra da dilinin altındaki asıl baklayı çıkarıyor, “Kent içindeki GKK ve KTBK birlikleri için de” aynı şeyi istediklerini söylüyor.
Bir adım sonrası, “asker” istememektir.
Bu; garantörlük ve tek taraflı müdahale hakkı istememenin “linobambakicesi”dir. Devletin temeline, devletin seçilmiş yetkilisi tarafından dinamit koymaktır.
4.Başkent Lefkoşa'daki Girne Kapısı mevkiinde (Cumhurbaşkanlığının yanıdır) alkol kullanırken yakalanan askerlere komutanları tarafından çevre temizliği cezası veriliyor. Bunu gören sokaktan geçen bir grup genç de askerlere “yardım” ediyor.
5.”Üniversiteler” asgarî ücretle öğretim elemanı çalıştırıyor. Tam burslu öğrenci ilanı veriyor. Nijerya Elçiliği’ne yazı göndererek 500 dolara dahi öğrenci kabul edenleri bile var. “Tam ücret” ödeyen öğrenci sayısı sadece 3 bin 381. Bütün bunlara rağmen ancak % 46 doluluk oranı sağlanabiliyor.
Siz de KATAK, KMTHP, KTKF, OKTY, KTFD süreçlerini boşa yaşadığımızı mı düşünüyorsunuz?
O insanlar, o mücadeleyi veren “dedeler/nineler” şimdi nerede?
Çocuklarına, torunlarına hiç mi bir şey anlatmadılar, anlatmıyorlar?
Son notumuz Dünya Sağlık Örgütü’nden.
168 ülkeden 1.9 milyon insanın fiziksel aktivite durumlarına ait verilerin yer aldığı ve “The Lancet Global Health”te yayınlanan, WHO’ya göre de dünya nüfusunun %96’sını temsil eden bir çalışmaya göre “DÜNYANIN EN TEMBEL 10 ÜLKESİ” sıralamasında “Güney Kıbrıs” YEDİNCİ SIRADA…
Sıralama şöyle;
1.Kuveyt (Toplumun %67’si yeterince aktif değil)
2.Amerikan Samoa (%53.4 yeterince aktif değil)
3.Suudi Arabistan (%53 yeterince aktif değil)
4.Irak (%52 yeterince aktif değil)
5.Brezilya (%47 yeterince aktif değil)
6.Kosta Rika (%46.1 yeterince aktif değil)
7.Güney Kıbrıs (%44.4 yeterince aktif değil)
8…9…10…
(Nâzım Hoca rahat olabilir çünkü yapılan çalışma Rum Kesimi’ni ele alıyor, “bizi” değil).
12 Ekim 2018</p> - images

SÜRÜ, TOPLULUK, AŞİRET, KABİLE, CEMAAT VE DEVLET
Hüseyin MÜMTAZ

Başlığın fazla uzun olduğunun farkındayım ama konu da o kadar çetrefil.
Yukarıdaki sıralamaya ayrıntılı, bilimsel itirazlar elbette olabilir fakat ilk ve son kavram/tanımlarda ısrarlıyım.
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” bu aşamaya, yakın tarihe bakacak olursak; Kıbrıs Adası Türk Azınlıkları Kurumu (KATAK), Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi (KMTHP) ve Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu (KTKF)’ndan sonra sırasıyla “Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi” ve “Kıbrıs Türk Federe Devleti” safhalarından geçerek geldi.
1960 Antlaşmalarıyla kurulup 63’de EOKA yüzünden yıkılan “Kıbrıs Cumhuriyeti”nde ise “Cemaat” idi. Kıbrıs Cumhuriyeti anayasası beşinci bölümü Rum ve Türklerin kendi Cemaat Meclislerince yönetilmesini öngörüyordu. “Türk Cemaat Meclisi” kendi “cemaatinde” eğitim, kültürel ve dini konularda ayrıca vergi toplama dâhil ekonomik konularda yetkili idi.
Cemaat meselesi, “sömürgen” İngiliz’in özellikle tercih ettiği bir yönetim felsefesi idi. Etnik farklılıktan ise dini ayırımı daha kolay yönetebileceğini düşünüyordu.
Yoksa o günleri unuttuk mu?
Yâni sonuçta, yukarıdaki dönemlerden geçerek geldiğimiz/bulunduğumuz noktada KKTC, neresinden bakarsanız bakın bir “DEVLET”tir.
Ama nasıl bir devlet?
1.”Ombudswoman” Dizdarlı diyor ki; “Meclis damına çıkıp bir başka ülkenin bayrağını açmak ağır bir suçtur. Dört yıl ceza verildiğine göre büyük bir ihtimalle hafif suçlardan itham edilmişlerdir. Devlete aykırı suçtan değil de çok hafif, basit suç dediğimiz bir suçtan mahkûm edilmişlerdir”.
Doğrudur. İşlenen suç kolay geçiştirilecek, masum görülecek bir suç değildir. Meclis, “devlet”in sembol kuruluşlarından biridir.
Ama;
Çok kısa bir süre önce bakanlığın kapısına traktörlerle saldırıp, eşek ve tarım makinaları ile duvarları yıkan; “Bizim hükümetimiz bize sahip çıkmıyor, gidelim Güney Kıbrıs hükümeti bize sahip çıksın” diyerek Ledra Palas Kara Kapısı’na yürüyen; daha sonra sırası ile Cumhurbaşkanlığı’na, Cumhuriyet Meclisi’ne ve Türkiye’nin Lefkoşa Büyük Elçiliği önüne yürüyen hayvancılara hiçbir şey yapılmamasına tek lâf etmiyor.
2.(Takımın adına dikkat edin) “Mağusa TÜRK GÜCÜ” ile Rumların Nea Salamina takımları, Stelios Vakfı insiyatifi ve Monaco Prensliğinin organizasyonu ile gelecek yıl Mart ayında “ara bölgede” spor ve barış gösterisi düzenlemeye kalkıyorlar. Devlet’in “Gazi”mağusa kentinin seçilmiş belediye başkanı da destek verip fotoğraf çektiriyor.
3.Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı önce Gazimağusa’daki şehir içindeki BM Kampı için istemediklerini söyleyerek girişim başlatıyor. Bir hafta sonra da dilinin altındaki asıl baklayı çıkarıyor, “Kent içindeki GKK ve KTBK birlikleri için de” aynı şeyi istediklerini söylüyor.
Bir adım sonrası, “asker” istememektir.
Bu; garantörlük ve tek taraflı müdahale hakkı istememenin “linobambakicesi”dir. Devletin temeline, devletin seçilmiş yetkilisi tarafından dinamit koymaktır.
4.Başkent Lefkoşa’daki Girne Kapısı mevkiinde (Cumhurbaşkanlığının yanıdır) alkol kullanırken yakalanan askerlere komutanları tarafından çevre temizliği cezası veriliyor. Bunu gören sokaktan geçen bir grup genç de askerlere “yardım” ediyor.
5.”Üniversiteler” asgarî ücretle öğretim elemanı çalıştırıyor. Tam burslu öğrenci ilanı veriyor. Nijerya Elçiliği’ne yazı göndererek 500 dolara dahi öğrenci kabul edenleri bile var. “Tam ücret” ödeyen öğrenci sayısı sadece 3 bin 381. Bütün bunlara rağmen ancak % 46 doluluk oranı sağlanabiliyor.
Siz de KATAK, KMTHP, KTKF, OKTY, KTFD süreçlerini boşa yaşadığımızı mı düşünüyorsunuz?
O insanlar, o mücadeleyi veren “dedeler/nineler” şimdi nerede?
Çocuklarına, torunlarına hiç mi bir şey anlatmadılar, anlatmıyorlar?
Son notumuz Dünya Sağlık Örgütü’nden.
168 ülkeden 1.9 milyon insanın fiziksel aktivite durumlarına ait verilerin yer aldığı ve “The Lancet Global Health”te yayınlanan, WHO’ya göre de dünya nüfusunun %96’sını temsil eden bir çalışmaya göre “DÜNYANIN EN TEMBEL 10 ÜLKESİ” sıralamasında “Güney Kıbrıs” YEDİNCİ SIRADA…
Sıralama şöyle;
1.Kuveyt (Toplumun %67’si yeterince aktif değil)
2.Amerikan Samoa (%53.4 yeterince aktif değil)
3.Suudi Arabistan (%53 yeterince aktif değil)
4.Irak (%52 yeterince aktif değil)
5.Brezilya (%47 yeterince aktif değil)
6.Kosta Rika (%46.1 yeterince aktif değil)
7.Güney Kıbrıs (%44.4 yeterince aktif değil)
8…9…10…
(Nâzım Hoca rahat olabilir çünkü yapılan çalışma Rum Kesimi’ni ele alıyor, “bizi” değil).
12 Ekim 2018


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir