TÜRK HEYETİ ABD YETKİLİLERİ İLE GÖRÜŞÜYOR

Batı ve Türkiye, Suriye Arap Cumhuriyeti'nin bozgunu üzerine oyun kurdu.
Suriye'nin meşru devlet başkanını "Kasap" olarak nitelediler.
Nihayet İsrail Savunma Bakanı A.Liberman, Suriye'nin çatışmadan galip çıktığını ve Devlet Başkanı Esad'ın bu ülkenin meşru lideri olduğunu kabul etti.
İyi niyetini göstermek için bugüne kadar el altından desteklediği IŞİD'in bir grubunu da bombalattı!
 
*
Şimdi ABD ve Rusya, Ortadoğu sorunlarıyla ilgili ilişkileri yavaş yavaş yoluna sokuyor...
Bazı aktörlerden savaştan geri çekilmeleri, bazılarının ise  ülkenin yeniden inşasına katılmaları isteniyor.
 
*
Suriye Arap Ordusu ise topraklarını özgürleştirmeyi sürdürüyor.
Güneybatı Suriye'nin fethi tamamlanmıştır, şimdi ülkenin kuzeybatısına ve muhalefet kontrolünde kalan İdlib vilayetine dikkat çekiliyor...
İdlib'in geleceğini rejimin İran ve Rus destekçilerinin ne yapıp yapmayacakları değil, daha çok rejimin saldırıya geçmesi olasılığının belirleyeceği öngörülüyor.
Bu yüzden R.T. Erdoğan'dan İdlib'e sığınmış cihatçıları kendi kaderleriyle baş başa bırakması isteniyor...
 
*
Bu sorunun çözülmesinin ardından, Başkan Trump'ın askeri birliklerini ülkenin güneyindeki El Tanf'tan ve kuzeyde Fırat'ın doğusundan geri çekmesi bekleniyor. *
Bir yıl önce Rusya'nın öncülüğünde Suriye'de, uluslararası düzeyde müzakere edilmiş dört "de-eskalasyon bölgesi- azaltılmış çatışma bölgesi" oluşturuldu.
Rejim böylece savaş alanını daralttı ve  muhalefete karşı birden fazla cephede savaşan güçlerini yeniden toparladı... 
Nitekim Ocak 2018 ile Temmuz 2018 arasında dört bölgeden üçünü; Doğu Ghouta, Deraa ve Kuneytire'yi askeri olarak geri aldı.
Bugün sadece kuzeybatıdaki de- eskalasyon bölgesi  İdlib  muhalefetin elindedir.
Ama rejim birlikleri, Idlib'in batısında Kinsaba, Ain el-Qantara'nın Lazkiye köylerinde, doğuda Abu Dhuhour'da  ve güneyde Hama'nın kuzey kırsalında konuşlandırmış bulunuyor... 
 
*
2011'de İdlib yaklaşık 750 bin nufusluydu.  
Bugün ülkede yerinden edilen en az 1.2 milyon insanın bu büyük kırsal bölgeye tıkılmasıyla,
Bölge nufusu Suriye'nin yüzde 3 ila yüzde 4'ünü oluşturan yaklaşık 2.5 ila 3 milyona yükseldi.
Suriye'nin kuzeybatısındaki bu bölge  uzun zamandır silahlı direnişin ve El Kaide bağlantılı operasyonların merkezidir.
Bölge muhalif savaşçıların ve onların başka yerlerden gelen aileleri için gerçek bir  yerleşim alanı haline gelmiştir.
El Kaide ile bağlantılı en az  70 bin silahlı militan Idlib' te ve çevresindeki bölgelerde yaşıyor.
Rejimin, İdlib'e karşı bir askeri kampanya düzenlemesi halinde, sivillerin büyük sayılarda ve daha önce hiç olmadığı kadar acı çekmesi mukadderdir... 
 
* 
Türkiye 2011'den bu yana 3.5 milyondan fazla Suriyeli mülteciyi sahiplenmiş ve sınırını kapatmıştır.
Ama İdlib'deki ihtilaf olasılığı tam bir kabus senaryosudur.
Ankara  Idlib'i  "kırmızı çizgi " olarak ilan etmiş ama bunu yürürlüğe koyma niyetinde gibi görünse de bunun bir rejim saldırısını durdurmaya yeterli olup olmadığı açık değildir.
Bu noktada Rusya, İdlib'deki düşmanlıklarda herhangi bir tırmanışa karşı çıkmanın ısrarındadır ancak Rusya'nın da Esad rejimi ve İran'ı kısıtlama kapasitesi  sınırlıdır.
 
*
Bu çerçevede karmaşık ve kaotik bir görünümde İdlib'in geleceği işte, son zamanda diplomatik çözümün merkezindedir.
Bu görünüm, Türkiye'nin kuzeybatı Suriye'nin muhalif aktörlerinin kontrolünü ele geçirme konusundaki riskli yatırımından kaynaklanıyor...
Nitekim Türkiye, Rahip Brunson çerçevesi üzerinden başlayıp iki Türk Bakan'a ABD tarafından yaptırım koyulmasıyla derinleşen krizi çözmek için,
8 Agustos'ta görüşmelerde bulunmak üzere Washington'a gönderdiği heyetin ana gündem maddesi İdlib konusudur.
 
*
ABD ve Avrupalı müttefikleri, Kuzeybatı Suriye'de hâlihazırda devam eden nispi sakinliğin sürdürülmesi öneminin  farkındadır.
Ama olası bir savaşta büyük bir tırmanıştan kaynaklanacak tehdit ve tehditler dizisinden kaçınmak için acilen tedbirler alınması gerekiyor.
Rusya'nın ilgili bölgede devam eden yükselme eğilimine bağlılığı test ediliyor ve güçlendiriliyor.
Şimdi ABD ve Avrupa "Rusya ile çalışmanın " tam zamanı olduğu düşüncesindedir.
Düşmanlıkların devam etmesine izin verilmemesi gerekiyor.
Çünkü meydana gelecek tahribatın yedi yıl süren savaşta görülmeyen şiddet içereceği ve sonucunun çok ağır olacağı öngörülüyor...
 
*
Rusya'nın Suriye özel elçisi "İdlib'de büyük çaplı bir operasyon söz konusu değildir" ifadesinde ısrarcıdır. 
Esad'ın kendisi ve BM'deki büyükelçisi ise kuzeybatıyı zorla geri alma konusunda kararlılıklarını açıklamıştır.
Nitekim Rusya Dışişleri Bakanı S. Lavrov, 2 Agustos'ta kuzeybatı Suriye'de teröristlere son darbeyi vurmak gerektiğinde ısrar ettiğinde kendi özel elçisi ile çelişmişti.
 
*
Rejim, muhalifleri kontrolündeki kuzeybatıda ciddi bir saldırı başlatması halinde kendisini son derece kompleks bir çerçeveye sokacaktır
İdlib ve yakın çevresi, Özgür Suriye Ordusunun en ılımlılarından, Müslüman Kardeşler ve daha sert Selefi inançları benimseyen diğer gruplarla ideolojik olarak hizalanmış,
Tümü Esad karşıtı silahlı grupları içeriyor.
*
Suriye'de El-Kaide'nin resmi ortağı olan eski adıyla el-Nusra Cephesi, yeni adıyla Tahrir el-Şam (HTS) askeri seferberlikle gelişmiş ve bölgede hakimiyet kazanmıştır.
Şimdilerde siyasi ve yönetişim çabalarını genişleterek sivil bir  Kurtuluş Hükümeti'ni koordine etmeye çalışıyor.  
Şu anda HTS, biri Türkiye olmak üzere  en az iki bölgesel devletle aktif siyasi ilişkiler sürdürüyor.
Kısa süre öncesine kadar birden fazla Avrupa hükümetinin aktif olarak Kurtuluş Hükümeti ile resmi  ilişkiler kurmayı değerlendirdiklerini de hatırlatmak gerekiyor
HTS'nin  siyasi liderleri, Türkiye'nin güneyinde ciddi zaman geçiriyor...
 
*
 
Aslında Suriye'nin kuzeybatısındaki en önemli aktör HTS değil, Türkiye'dir .
Uzun kuzeybatı koridorunda cihatçı muhalefet aktörleri üzerinde güçlü bir etkisi bulunuyor.
Türk Ordusu Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla  Kürt YPG'nin daha da genişlemesi engellemek için Afrin'in doğusundan Fırat Nehri'nin batı kıyısındaki Cerablus'a uzanan 150 kilometrelik bir şerid üzerinde denetim kurmuştur.
Türkiye Kuzeybatıda de-eskalasyon bölgesinin ana garantörü olarak da İdlib'te 12 gözlem noktası inşa etmiştir. 
Bugün başlangıçtaki bu küçük gözlem noktaları  dikenli teller, betonarme duvarlar, ağır silahlar ve zırhlı araçlarla büyük bire üs haline getirilmiştir...
 
* 
Şimdiye kadar HTS, Türkiye'yi İdlib'de askeri varlığını tesis etmesi için aktif olarak destekledi.
HTS lideri Ebu Muhammed el-Jolani'nin  yabancı bir devletin silahlı kuvvetleriyle olan bu işbirlikçi ilişkisi, grubunun uzun vadeli çıkarlarını korumak için pragmatik bir yoldu.
Ancak şimdi Türkiye'nin bir rejim saldırısını önleyebilmek için HTS' yi satması zor görüldüğü gibi,
HTS'nin de böyle bir durumda, Türkiye destekli silahlı bir yapıya dönüşmesinden başka çaresi bulunmuyor.
Türkiye'nin de HTS'yi kontrol etmek için grubun pragmatik kanadını desteklemek ve sert köktencileri baltalamak için Suriye'nin kuzeybatısındaki bağlı kuruluşlarla bağları genişlettiği görülüyor... 
 
*  
Türkiye kuzeybatıda diğer tüm muhalefet aktörleriyle ortak ilişkiler sürdürüyor. 
Şubat 2018'de Ahrar el-Şam ve Harakat Nour al-Din el-Zinki gruplarının Suriye Kurtuluş Cephesi'ni oluşturmak, 
Mayıs'ta  Ulusal Özgürlük Cephesini kurmak için  Özgür Suriye Ordusu'nun 10 hizbini birleştirdi.
Bu arada, muhaliflerin Ulusal Ordusu, Türk ordusu tarafından eğitilen ve teçhiz edilen askeri ve sivil polis güçleriyle giderek genişliyor.
Özgür Suriye Ordusunun bir komutanı "Türkiye, Suriye devriminin en önemli destekçisidir" diyor! 
  
*
İdlib'deki ihtilafın muazzam maliyeti nettir.
En önemli soru ise Suriye'nin bir saldırı karşısında Türkiye'nin ne yapacağıdır?
Ankara, İdlib'in kırmızı çizgisi olduğunda ısrar etmektedir ama bölgenin de ne kadar kırmızı olduğunu görüyor.
Türkiye için İdlib'in devrilmesine izin vermek, tehlikeli bir örnek teşkil edecektir., 
Suriye'ye halihazırda Türk kontrolü altında olan kuzey Suriye'nin diğer bölgelerini yeniden ele geçirmek için bir rejim kampanyası yolunu hızla açacaktır.
 
*
Bu senaryo Türkiye için  her ne kadar Kürt YPG'yi denklemin merkezine yerleştirmesine yol açsa da;
Esasen Erdoğan'ın Sünni köktenci bir lider olarak emperyal Osmanlı emellerine önderlik etmekten vazgeçmesi,
Türkiye'yi İslami otokrasiye dönüştürmüş bir ülke haline getirip neredeyse dünyanın her yerinde gösterdiği Sünni İslamcılık girişkenliğin terk etmesi anlamına gelecek,
Türkiye'nin bu bölgelerde istikrar ve büyüme arzusuna  katkı vermesini gerektirecektir.
 
*
Bugün Washington'da, Rahip Brunson namı altında,Türkiye'nin İdlib'teki pozisyonu ve giderek  Suriye'de genişlemek isteyen Erdoğan'ın pazarlığı yapılıyor...
 
9.8.2018 - ahmet kilicaslan aytar
Batı ve Türkiye, Suriye Arap Cumhuriyeti’nin bozgunu üzerine oyun kurdu.
Suriye’nin meşru devlet başkanını “Kasap” olarak nitelediler.
Nihayet İsrail Savunma Bakanı A.Liberman, Suriye’nin çatışmadan galip çıktığını ve Devlet Başkanı Esad’ın bu ülkenin meşru lideri olduğunu kabul etti.
İyi niyetini göstermek için bugüne kadar el altından desteklediği IŞİD’in bir grubunu da bombalattı!
 
*
Şimdi ABD ve Rusya, Ortadoğu sorunlarıyla ilgili ilişkileri yavaş yavaş yoluna sokuyor…
Bazı aktörlerden savaştan geri çekilmeleri, bazılarının ise  ülkenin yeniden inşasına katılmaları isteniyor.
 
*
Suriye Arap Ordusu ise topraklarını özgürleştirmeyi sürdürüyor.
Güneybatı Suriye’nin fethi tamamlanmıştır, şimdi ülkenin kuzeybatısına ve muhalefet kontrolünde kalan İdlib vilayetine dikkat çekiliyor…
İdlib’in geleceğini rejimin İran ve Rus destekçilerinin ne yapıp yapmayacakları değil, daha çok rejimin saldırıya geçmesi olasılığının belirleyeceği öngörülüyor.
Bu yüzden R.T. Erdoğan’dan İdlib’e sığınmış cihatçıları kendi kaderleriyle baş başa bırakması isteniyor…
 
*
Bu sorunun çözülmesinin ardından, Başkan Trump’ın askeri birliklerini ülkenin güneyindeki El Tanf’tan ve kuzeyde Fırat’ın doğusundan geri çekmesi bekleniyor.
*
Bir yıl önce Rusya’nın öncülüğünde Suriye’de, uluslararası düzeyde müzakere edilmiş dört “de-eskalasyon bölgesi- azaltılmış çatışma bölgesi” oluşturuldu.
Rejim böylece savaş alanını daralttı ve  muhalefete karşı birden fazla cephede savaşan güçlerini yeniden toparladı… 
Nitekim Ocak 2018 ile Temmuz 2018 arasında dört bölgeden üçünü; Doğu Ghouta, Deraa ve Kuneytire’yi askeri olarak geri aldı.
Bugün sadece kuzeybatıdaki de- eskalasyon bölgesi  İdlib  muhalefetin elindedir.
Ama rejim birlikleri, Idlib’in batısında Kinsaba, Ain el-Qantara’nın Lazkiye köylerinde, doğuda Abu Dhuhour’da  ve güneyde Hama’nın kuzey kırsalında konuşlandırmış bulunuyor… 
 
*
2011’de İdlib yaklaşık 750 bin nufusluydu.  
Bugün ülkede yerinden edilen en az 1.2 milyon insanın bu büyük kırsal bölgeye tıkılmasıyla,
Bölge nufusu Suriye’nin yüzde 3 ila yüzde 4’ünü oluşturan yaklaşık 2.5 ila 3 milyona yükseldi.
Suriye’nin kuzeybatısındaki bu bölge  uzun zamandır silahlı direnişin ve El Kaide bağlantılı operasyonların merkezidir.
Bölge muhalif savaşçıların ve onların başka yerlerden gelen aileleri için gerçek bir  yerleşim alanı haline gelmiştir.
El Kaide ile bağlantılı en az  70 bin silahlı militan Idlib’ te ve çevresindeki bölgelerde yaşıyor.
Rejimin, İdlib’e karşı bir askeri kampanya düzenlemesi halinde, sivillerin büyük sayılarda ve daha önce hiç olmadığı kadar acı çekmesi mukadderdir… 
 
Türkiye 2011’den bu yana 3.5 milyondan fazla Suriyeli mülteciyi sahiplenmiş ve sınırını kapatmıştır.
Ama İdlib’deki ihtilaf olasılığı tam bir kabus senaryosudur.
Ankara  Idlib’i  “kırmızı çizgi ” olarak ilan etmiş ama bunu yürürlüğe koyma niyetinde gibi görünse de bunun bir rejim saldırısını durdurmaya yeterli olup olmadığı açık değildir.
Bu noktada Rusya, İdlib’deki düşmanlıklarda herhangi bir tırmanışa karşı çıkmanın ısrarındadır ancak Rusya’nın da Esad rejimi ve İran’ı kısıtlama kapasitesi  sınırlıdır.
 
*
Bu çerçevede karmaşık ve kaotik bir görünümde İdlib’in geleceği işte, son zamanda diplomatik çözümün merkezindedir.
Bu görünüm, Türkiye’nin kuzeybatı Suriye’nin muhalif aktörlerinin kontrolünü ele geçirme konusundaki riskli yatırımından kaynaklanıyor…
Nitekim Türkiye, Rahip Brunson çerçevesi üzerinden başlayıp iki Türk Bakan’a ABD tarafından yaptırım koyulmasıyla derinleşen krizi çözmek için,
8 Agustos’ta görüşmelerde bulunmak üzere Washington’a gönderdiği heyetin ana gündem maddesi İdlib konusudur.
 
*
ABD ve Avrupalı müttefikleri, Kuzeybatı Suriye’de hâlihazırda devam eden nispi sakinliğin sürdürülmesi öneminin  farkındadır.
Ama olası bir savaşta büyük bir tırmanıştan kaynaklanacak tehdit ve tehditler dizisinden kaçınmak için acilen tedbirler alınması gerekiyor.
Rusya’nın ilgili bölgede devam eden yükselme eğilimine bağlılığı test ediliyor ve güçlendiriliyor.
Şimdi ABD ve Avrupa “Rusya ile çalışmanın ” tam zamanı olduğu düşüncesindedir.
Düşmanlıkların devam etmesine izin verilmemesi gerekiyor.
Çünkü meydana gelecek tahribatın yedi yıl süren savaşta görülmeyen şiddet içereceği ve sonucunun çok ağır olacağı öngörülüyor…
 
*
Rusya’nın Suriye özel elçisi “İdlib’de büyük çaplı bir operasyon söz konusu değildir” ifadesinde ısrarcıdır. 
Esad’ın kendisi ve BM’deki büyükelçisi ise kuzeybatıyı zorla geri alma konusunda kararlılıklarını açıklamıştır.
Nitekim Rusya Dışişleri Bakanı S. Lavrov, 2 Agustos’ta kuzeybatı Suriye’de teröristlere son darbeyi vurmak gerektiğinde ısrar ettiğinde kendi özel elçisi ile çelişmişti.
 
*
Rejim, muhalifleri kontrolündeki kuzeybatıda ciddi bir saldırı başlatması halinde kendisini son derece kompleks bir çerçeveye sokacaktır
İdlib ve yakın çevresi, Özgür Suriye Ordusunun en ılımlılarından, Müslüman Kardeşler ve daha sert Selefi inançları benimseyen diğer gruplarla ideolojik olarak hizalanmış,
Tümü Esad karşıtı silahlı grupları içeriyor.
*
Suriye’de El-Kaide’nin resmi ortağı olan eski adıyla el-Nusra Cephesi, yeni adıyla Tahrir el-Şam (HTS) askeri seferberlikle gelişmiş ve bölgede hakimiyet kazanmıştır.
Şimdilerde siyasi ve yönetişim çabalarını genişleterek sivil bir  Kurtuluş Hükümeti’ni koordine etmeye çalışıyor.  
Şu anda HTS, biri Türkiye olmak üzere  en az iki bölgesel devletle aktif siyasi ilişkiler sürdürüyor.
Kısa süre öncesine kadar birden fazla Avrupa hükümetinin aktif olarak Kurtuluş Hükümeti ile resmi  ilişkiler kurmayı değerlendirdiklerini de hatırlatmak gerekiyor
HTS’nin  siyasi liderleri, Türkiye’nin güneyinde ciddi zaman geçiriyor…
 
*
 
Aslında Suriye’nin kuzeybatısındaki en önemli aktör HTS değil, Türkiye’dir .
Uzun kuzeybatı koridorunda cihatçı muhalefet aktörleri üzerinde güçlü bir etkisi bulunuyor.
Türk Ordusu Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla  Kürt YPG’nin daha da genişlemesi engellemek için Afrin’in doğusundan Fırat Nehri’nin batı kıyısındaki Cerablus’a uzanan 150 kilometrelik bir şerid üzerinde denetim kurmuştur.
Türkiye Kuzeybatıda de-eskalasyon bölgesinin ana garantörü olarak da İdlib’te 12 gözlem noktası inşa etmiştir. 
Bugün başlangıçtaki bu küçük gözlem noktaları  dikenli teller, betonarme duvarlar, ağır silahlar ve zırhlı araçlarla büyük bire üs haline getirilmiştir…
 
Şimdiye kadar HTS, Türkiye’yi İdlib’de askeri varlığını tesis etmesi için aktif olarak destekledi.
HTS lideri Ebu Muhammed el-Jolani’nin  yabancı bir devletin silahlı kuvvetleriyle olan bu işbirlikçi ilişkisi, grubunun uzun vadeli çıkarlarını korumak için pragmatik bir yoldu.
Ancak şimdi Türkiye’nin bir rejim saldırısını önleyebilmek için HTS’ yi satması zor görüldüğü gibi,
HTS’nin de böyle bir durumda, Türkiye destekli silahlı bir yapıya dönüşmesinden başka çaresi bulunmuyor.
Türkiye’nin de HTS’yi kontrol etmek için grubun pragmatik kanadını desteklemek ve sert köktencileri baltalamak için Suriye’nin kuzeybatısındaki bağlı kuruluşlarla bağları genişlettiği görülüyor… 
 
*  
Türkiye kuzeybatıda diğer tüm muhalefet aktörleriyle ortak ilişkiler sürdürüyor. 
Şubat 2018’de Ahrar el-Şam ve Harakat Nour al-Din el-Zinki gruplarının Suriye Kurtuluş Cephesi’ni oluşturmak, 
Mayıs’ta  Ulusal Özgürlük Cephesini kurmak için  Özgür Suriye Ordusu’nun 10 hizbini birleştirdi.
Bu arada, muhaliflerin Ulusal Ordusu, Türk ordusu tarafından eğitilen ve teçhiz edilen askeri ve sivil polis güçleriyle giderek genişliyor.
Özgür Suriye Ordusunun bir komutanı “Türkiye, Suriye devriminin en önemli destekçisidir” diyor! 
  
*
İdlib’deki ihtilafın muazzam maliyeti nettir.
En önemli soru ise Suriye’nin bir saldırı karşısında Türkiye’nin ne yapacağıdır?
Ankara, İdlib’in kırmızı çizgisi olduğunda ısrar etmektedir ama bölgenin de ne kadar kırmızı olduğunu görüyor.
Türkiye için İdlib’in devrilmesine izin vermek, tehlikeli bir örnek teşkil edecektir., 
Suriye’ye halihazırda Türk kontrolü altında olan kuzey Suriye’nin diğer bölgelerini yeniden ele geçirmek için bir rejim kampanyası yolunu hızla açacaktır.
 
*
Bu senaryo Türkiye için  her ne kadar Kürt YPG’yi denklemin merkezine yerleştirmesine yol açsa da;
Esasen Erdoğan’ın Sünni köktenci bir lider olarak emperyal Osmanlı emellerine önderlik etmekten vazgeçmesi,
Türkiye’yi İslami otokrasiye dönüştürmüş bir ülke haline getirip neredeyse dünyanın her yerinde gösterdiği Sünni İslamcılık girişkenliğin terk etmesi anlamına gelecek,
Türkiye’nin bu bölgelerde istikrar ve büyüme arzusuna  katkı vermesini gerektirecektir.
 
*
Bugün Washington’da, Rahip Brunson namı altında,Türkiye’nin İdlib’teki pozisyonu ve giderek  Suriye’de genişlemek isteyen Erdoğan’ın pazarlığı yapılıyor…
 
9.8.2018

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir