KILIÇDAROĞLU GÖREV BAŞINA

Türkiye ​2002' den bu yana ​Recep Tayyip Erdoğan​'ın kaderine ilişiklendi.
Erdoğan birden fazla seçim, referandum ve darbe girişimi​ a​rdından 24 Haziran seçimleriyle gücünü emsalsiz şekilde pekiştirdi.​
​Y​önetim ve ​D​evlet ​B​aşkanı​dır​​ :​ ​B​akanları ve en kıdemli yargıçları atayabilir​:​ ​P​arlamentoyu ​fesh edebilir:​ Kararname​ler​ ​çıkarabilir:​ İstihbarat teşkilatından devlet tiyatrosuna kadar her şey onun kontrolün​d​e​dir.
 
*​
​Doksanbeş yıllık parlamento sisteminin ardından hükümet yanlısı medya, ona yeni anayasal çerçevenin ​"​ilk cumhurbaşkanı​"​ d​erken,
​O "bana Başkan" diyebilirsiniz​ diyor...
Ülkedeki muhalif rakipler üzerindeki baskının devam etmesi için her türlü imkanı vardır.
Zaten Dışişleri ve İçişleri Bakanlarının görevlerinin devam etmesi büyük bir değişiklik olmayacağını  gösteriyor.
Bu anlamda Yeni Türkiye bilinmeyen bir geleceğe  seyrediyor...
 
*
Ülkenin yarısı kaderinin Erdoğan'a bağlı olduğunu, bunun insanlık adına ne büyük bir eksiklik olduğunu idrak dahi etmiyor.
Üstelik bu bağlılıktan anlamsız bir keyif alıyor!
Diğer yarısı böyle bir durumu reddediyor ama  yaşadığı kabul edilemez ortamı değiştirmenin gücünde değildirler.
Ama ne olursa olsun, Fransız filozof Michell Foucault' un, " Bilgi iktidar ve gücü, iktidar ve güc de bilgiyi üret​ir " postulatı  işliyor.​
"İnsanın insan üzerinde güç ve iktidar kurma mücadelesi tarihin değişmeyen kuralıdır; Sorun, insanların eşitlikle mi yoksa baskıyla mı bir arada olacakları gerilimidir" süreci her benlikte tazeleniyor...
 
*
Bölgesel pazarlarla çeşitlenmiş özgür ulusların çağdaş bireyleriyle aynı yaşamın ortağı olan Türk vatandaşları,
Apolitik, örgütsüz, toplumun zengin-yoksul, inanan-inanmayan, şehirli-kırsal, emekçi-işveren, kısaca her kesimin insanları,
Alman Filozof Friedrich Nietzsche'nin; "Sen yeni bir kudret ve yeni bir hak mısın? Kendi kendine dönen bir çark mısın? Yıldızları da zorlayabilir misin senin etrafında dönsünler diye?" ifadesindeki isyanı yaşıyor.
 
*
Onlar Erdoğan'ın Batı'daki aydınlanma sürecini tersleyen yöntemlerle dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan ekonomik ve siyasal yönetim anlayışına,
Oluşturmak istediği sosyo-kültürel yapıya asla katlanamayacaklarını öngörüyorlar. 
Yeniden bir siyasi denge oluşmasının derin özlemini yaşıyorlar.
 
*
Bu noktada CHP Genel Başkanı K.Kılıçdaroğlu'nun Meclis grup toplantısında;
"İki 15 Temmuz var: Bir halkın 15 Temmuz'u, iki sarayın 15 Temmuz'u. Halkın 15 Temmuz'u ile sarayın 15 Temmuz'u arasında büyük farklar var. Her yerde bunları anlatacağız" ifadesi,
İçinin doldurulmasına ihtiyaç olsa da öncelikle yeni bir umuda yol açıyor...
 
* 
Artık koca CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Grup Toplantısında söylediği;
"Niye kontrollü darbe dedik? Bir: Darbenin olacağı biliniyordu. Erdoğan dahil aksini söyleyen yok. İki: darbe önlenmedi. Önlenebilirdi. Sonuçlarından yararlanıldı.
Kim bu Adil Öksüz? 15 Temmuz akşamı Adil Öksüz gözaltına alındı. FETÖ'nün imamı olduğu 2008'den beri biliniyor. Eğer MİT, 'Adil Öksüz'ü bilmiyordum, o gece öğrendim' diyorsa o teşkilatı hemen kapatmak lazım.
Ama onlar Adil Öksüz'ün kim olduğunu benden daha iyi biliyorlar. Herkes ters kelepçeliyken, Adil Öksüz neredeyse baştacı ediliyor. 
Başbakanlık Müşaviri Ali İhsan Sarıkoca, Adil Öksüz'le görüşüyor. Bunlar karanlık noktalar.
İki cep telefonu ve GPS cihazı verilir, Adil Öksüz serbest bırakılır. O GPS cihazın kiminse Adil Öksüz bulunur" ifadesinin içini doldurmak zorundadır...
 
*
Aynı şekilde;
"Darbeden 3 ay önce Abdullah kod isimli birisi darbe yapacakların tamamının isimlerini savcıya veriyor. Aslında bekliyorlar darbe yapılsın diye. Son derece bilinçli bir hareket. Darbe günü O.K. isimli birisi, MİT'e gidiyor, darbe yapılacağını söylüyor. Akşam darbe yapılacak niye önlem almadılar? Savcı soruyor O.K.'ya; 'Sen MİT'te darbe yapılacak ifadesini kullandın mı' diyor, 'Evet' diyor. Darbenin gizli isimleri takip ediliyor. Nerede toplandıklarını biliyorsun. Niye o tutanaklar açıklanmıyor?
Erdoğan, neden Parlamentoda kurulan komisyona  gelip bilgi verecek  olan MİT Müsteşarı H.Fidan ve Genelkurmay Başkanı H.Akar'ı engelledi?" ifadelerindeki  boşlukları da doldurması gerekiyor.
 
*
Çünkü Türk Halkı;
Esasen CIA, MOSSAD ve NATO güçlerinin 15 Temmuz 2016'da Gülen cemaatinin TSK'ya sızmış kadrolarını Erdoğan ve iktidarına karşı darbeye teşvik ettiklerini,
Ama durumdan MİT'in haberdar edildiğini,
Genelkurmay'ın devreye girmesiyle birlikte darbe senaryosundan bazı bölümlerin söküp alındığını, böylece darbenin başarısız olmaya senaryolaştırıldığını biliyor.
 
*
Bu doğrultuda merkezi ve yerel idarelerde vaziyetin tutulduğunu,
İl ve ilçelerde sivil toplum kuruluşlarının karargahı Diriliş Başkanlarının paramiliter güçleri sokaklara döktüğünü,
Belediyelerin yollarda engel oluşturmak üzere her türde araç ve iş makinalarını önceden belirlenmiş alanlara seferber ettiğini,
Bir Müslüman Kardeşler Örgütü ritueli olarak Cami görevlilerinin selalar okuyarak halkı uyardıklarını,
Sonuçta Fethullah Gülen darbesinin ters teptiğini de biliyor.
 
*
Sonra OHAL ile  "Kollektif Suç" anlayışının icad edildiğini, 
Erdoğan'ın daha önceden paralel devlete yerleştirdiği cemaatin onbinlerce kişisini eliyle koymuş gibi bulup çıkardığını,
Hapishaneleri tıka basa doldurduğunu, Aynı hızla kollektif suç yükledikleri kişilerin yerine, kendi sadıklarını getirdiğini ve Devleti Erdoğanlaştırdığını da...
 
*
Şimdi Kılıçdaroğlu'nun grup toplantısında söylediklerinin  üzerine gitmesi, bu noktadan çıkarılacak hukukî ve  adlî sonuçları uluslararasılaştırması gerekiyor.
Aksi taktirde AKP  Sözcüsü M. Ünal'ın  Kemal Kılıçdaroğlu hakkında "Biz yeni dönemde hiçbir şekilde gerilim kavga istemiyoruz. Kemal Kılıçdaroğlu tarihin çöplüğünde yerini almıştır. Artık siyasetin konusu değildir" ifadesine mukabil,
CHP Sözcüsü B. Tezcan'ın " Tarihin çöplüğü diktatörlerin yeridir. Tarihin çöplüğünde kimin olduğunu arıyorsa kimin sözcülüğünü yaptığına baksın"  ifadesi,
Bir polemik olmaktan öteye gitmeyecek, umutlar  bir başka bahara kalacaktır.
 
​​*
​Muhterem Muharrem İnce Bey, kapıyı tutmuş beklemededir...
 
 
20. 7. 2018 - ahmet kilicaslan aytar
Türkiye ​2002′ den bu yana ​Recep Tayyip Erdoğan​’ın kaderine ilişiklendi.
Erdoğan birden fazla seçim, referandum ve darbe girişimi​ a​rdından 24 Haziran seçimleriyle gücünü emsalsiz şekilde pekiştirdi.​
​Y​önetim ve ​D​evlet ​B​aşkanı​dır​​ :​ ​B​akanları ve en kıdemli yargıçları atayabilir​:​ ​P​arlamentoyu ​fesh edebilir:​ Kararname​ler​ ​çıkarabilir:​ İstihbarat teşkilatından devlet tiyatrosuna kadar her şey onun kontrolün​d​e​dir.
 
*​
​Doksanbeş yıllık parlamento sisteminin ardından hükümet yanlısı medya, ona yeni anayasal çerçevenin ​”​ilk cumhurbaşkanı​”​ d​erken,
​O “bana Başkan” diyebilirsiniz​ diyor…
Ülkedeki muhalif rakipler üzerindeki baskının devam etmesi için her türlü imkanı vardır.
Zaten Dışişleri ve İçişleri Bakanlarının görevlerinin devam etmesi büyük bir değişiklik olmayacağını  gösteriyor.
Bu anlamda Yeni Türkiye bilinmeyen bir geleceğe  seyrediyor…
 
*
Ülkenin yarısı kaderinin Erdoğan’a bağlı olduğunu, bunun insanlık adına ne büyük bir eksiklik olduğunu idrak dahi etmiyor.
Üstelik bu bağlılıktan anlamsız bir keyif alıyor!
Diğer yarısı böyle bir durumu reddediyor ama  yaşadığı kabul edilemez ortamı değiştirmenin gücünde değildirler.
Ama ne olursa olsun, Fransız filozof Michell Foucault’ un, ” Bilgi iktidar ve gücü, iktidar ve güc de bilgiyi üret​ir ” postulatı  işliyor.​
“İnsanın insan üzerinde güç ve iktidar kurma mücadelesi tarihin değişmeyen kuralıdır; Sorun, insanların eşitlikle mi yoksa baskıyla mı bir arada olacakları gerilimidir” süreci her benlikte tazeleniyor…
 
*
Bölgesel pazarlarla çeşitlenmiş özgür ulusların çağdaş bireyleriyle aynı yaşamın ortağı olan Türk vatandaşları,
Apolitik, örgütsüz, toplumun zengin-yoksul, inanan-inanmayan, şehirli-kırsal, emekçi-işveren, kısaca her kesimin insanları,
Alman Filozof Friedrich Nietzsche’nin; “Sen yeni bir kudret ve yeni bir hak mısın? Kendi kendine dönen bir çark mısın? Yıldızları da zorlayabilir misin senin etrafında dönsünler diye?” ifadesindeki isyanı yaşıyor.
 
*
Onlar Erdoğan’ın Batı’daki aydınlanma sürecini tersleyen yöntemlerle dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan ekonomik ve siyasal yönetim anlayışına,
Oluşturmak istediği sosyo-kültürel yapıya asla katlanamayacaklarını öngörüyorlar. 
Yeniden bir siyasi denge oluşmasının derin özlemini yaşıyorlar.
 
*
Bu noktada CHP Genel Başkanı K.Kılıçdaroğlu’nun Meclis grup toplantısında;
“İki 15 Temmuz var: Bir halkın 15 Temmuz’u, iki sarayın 15 Temmuz’u. Halkın 15 Temmuz’u ile sarayın 15 Temmuz’u arasında büyük farklar var. Her yerde bunları anlatacağız” ifadesi,
İçinin doldurulmasına ihtiyaç olsa da öncelikle yeni bir umuda yol açıyor…
 
Artık koca CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Grup Toplantısında söylediği;
“Niye kontrollü darbe dedik? Bir: Darbenin olacağı biliniyordu. Erdoğan dahil aksini söyleyen yok. İki: darbe önlenmedi. Önlenebilirdi. Sonuçlarından yararlanıldı.
Kim bu Adil Öksüz? 15 Temmuz akşamı Adil Öksüz gözaltına alındı. FETÖ’nün imamı olduğu 2008’den beri biliniyor. Eğer MİT, ‘Adil Öksüz’ü bilmiyordum, o gece öğrendim’ diyorsa o teşkilatı hemen kapatmak lazım.
Ama onlar Adil Öksüz’ün kim olduğunu benden daha iyi biliyorlar. Herkes ters kelepçeliyken, Adil Öksüz neredeyse baştacı ediliyor. 
Başbakanlık Müşaviri Ali İhsan Sarıkoca, Adil Öksüz’le görüşüyor. Bunlar karanlık noktalar.
İki cep telefonu ve GPS cihazı verilir, Adil Öksüz serbest bırakılır. O GPS cihazın kiminse Adil Öksüz bulunur” ifadesinin içini doldurmak zorundadır…
 
*
Aynı şekilde;
“Darbeden 3 ay önce Abdullah kod isimli birisi darbe yapacakların tamamının isimlerini savcıya veriyor. Aslında bekliyorlar darbe yapılsın diye. Son derece bilinçli bir hareket. Darbe günü O.K. isimli birisi, MİT’e gidiyor, darbe yapılacağını söylüyor. Akşam darbe yapılacak niye önlem almadılar? Savcı soruyor O.K.’ya; ‘Sen MİT’te darbe yapılacak ifadesini kullandın mı’ diyor, ‘Evet’ diyor. Darbenin gizli isimleri takip ediliyor. Nerede toplandıklarını biliyorsun. Niye o tutanaklar açıklanmıyor?
Erdoğan, neden Parlamentoda kurulan komisyona  gelip bilgi verecek  olan MİT Müsteşarı H.Fidan ve Genelkurmay Başkanı H.Akar’ı engelledi?” ifadelerindeki  boşlukları da doldurması gerekiyor.
 
*
Çünkü Türk Halkı;
Esasen CIA, MOSSAD ve NATO güçlerinin 15 Temmuz 2016’da Gülen cemaatinin TSK’ya sızmış kadrolarını Erdoğan ve iktidarına karşı darbeye teşvik ettiklerini,
Ama durumdan MİT’in haberdar edildiğini,
Genelkurmay’ın devreye girmesiyle birlikte darbe senaryosundan bazı bölümlerin söküp alındığını, böylece darbenin başarısız olmaya senaryolaştırıldığını biliyor.
 
*
Bu doğrultuda merkezi ve yerel idarelerde vaziyetin tutulduğunu,
İl ve ilçelerde sivil toplum kuruluşlarının karargahı Diriliş Başkanlarının paramiliter güçleri sokaklara döktüğünü,
Belediyelerin yollarda engel oluşturmak üzere her türde araç ve iş makinalarını önceden belirlenmiş alanlara seferber ettiğini,
Bir Müslüman Kardeşler Örgütü ritueli olarak Cami görevlilerinin selalar okuyarak halkı uyardıklarını,
Sonuçta Fethullah Gülen darbesinin ters teptiğini de biliyor.
 
*
Sonra OHAL ile  “Kollektif Suç” anlayışının icad edildiğini, 
Erdoğan’ın daha önceden paralel devlete yerleştirdiği cemaatin onbinlerce kişisini eliyle koymuş gibi bulup çıkardığını,
Hapishaneleri tıka basa doldurduğunu,
Aynı hızla kollektif suç yükledikleri kişilerin yerine, kendi sadıklarını getirdiğini ve Devleti Erdoğanlaştırdığını da…
 
*
Şimdi Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısında söylediklerinin  üzerine gitmesi, bu noktadan çıkarılacak hukukî ve  adlî sonuçları uluslararasılaştırması gerekiyor.
Aksi taktirde AKP  Sözcüsü M. Ünal’ın  Kemal Kılıçdaroğlu hakkında “Biz yeni dönemde hiçbir şekilde gerilim kavga istemiyoruz. Kemal Kılıçdaroğlu tarihin çöplüğünde yerini almıştır. Artık siyasetin konusu değildir” ifadesine mukabil,
CHP Sözcüsü B. Tezcan’ın ” Tarihin çöplüğü diktatörlerin yeridir. Tarihin çöplüğünde kimin olduğunu arıyorsa kimin sözcülüğünü yaptığına baksın”  ifadesi,
Bir polemik olmaktan öteye gitmeyecek, umutlar  bir başka bahara kalacaktır.
 
​​*
​Muhterem Muharrem İnce Bey, kapıyı tutmuş beklemededir…
 
 
20. 7. 2018

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir