KUZEY KIBRIS 2018 (4) “BU NE YAHU?”

KUZEY KIBRIS 2018 (4) "BU NE YAHU?"-Hüseyin MÜMTAZ - IMG 20160403 WA0012 11

 

KUZEY KIBRIS 2018 (4) "BU NE YAHU?"-Hüseyin MÜMTAZ - IMG 20160403 WA0012 11 1

KUZEY KIBRIS 2018 (4) “BU NE YAHU?”-Hüseyin MÜMTAZ

Ziynet Sali son şarkısında; “Yıkıp indireyim mi bu memleketi?/Sen evet deyince” diyor.
Hangi memleket, nasılmış o memleketin hâli?
Gazete haberlerine ve köşe yazılarına bir göz gezdirirsek şöyleymiş;
1.Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanlığı 2018 insan hakları raporuna göre “KKTC’de insan ticareti cezalandırılmıyor, fuhuş endüstrisi ispatlanıyor”muş.
Nisan 2017-Mart 2018 arası dönemi kapsayan raporda, KKTC’de insan ticaretinin cezalandırılmadığı, Kıbrıslı Türk yetkililerin insan ticaretini önlemede asgari standartları karşılamadıkları ve bu yönde önemli bir çaba sarf etmedikleri yer aldı.
Kıbrıslı Türk yetkililerin, insan ticareti suçlularına yönelik olarak yasaların uygulanması hususunda istatistik tutmadığı, mağdurlar için sığınak bulunmadığı, mağdurlara sosyal, ekonomik ve psikolojik destek sağlanmadığı belirtilen raporda, gece kulüplerinde çalışan kadınların pasaportlarına adaya vardıklarında el konulduğu bildirildi.
Gece kulüpleri ve benzer eğlence yerleriyle ilgili yasal düzenlemenin insan ticaretiyle ilgili yasal çerçeveyi oluşturduğu; gece kulüplerinde sadece dans gösterisi gibi eğlencenin yer alabileceğini içerdiği kaydedilen raporda, fuhuştan, fuhuşu teşvik ederek ve fuhuşa zorlayarak gelir elde edilmesinin de KKTC ceza kanunu çerçevesinde suç teşkil ettiği ifade edildi.
KKTC’de bu yasanın nadiren uygulandığı ve gece kulübü sahiplerini, korumaları ya da müşterileri nadiren cezalandırdığı ifade edilen raporda, 2017 Ekim ayında, bir gece kulübü sahibinin tutuklandığı, LTB’nin de yasal olmadıkları gerekçesiyle 4 gece kulübünü kapattığı örnekleri verildi, ancak konuyla ilgili suçlu tarafların cezalandırılması konusunda yetkililerin çaba göstermediği belirtildi. Ayrıca çalışanların pasaportlarını zorla alıkoyanları ve insan ticareti suçuna dahil olan tüm diğer kişileri cezalandıracak yasa olmadığının da altı çizildi. Raporda ayrıca, polislerin mağdurları tespit konusunda eğitilmediği, yetkililerin mağdurları korumadığı da kaydedildi.
Fuhuş yasakken gece kulübünde çalışan kadınların cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı haftalık sağlık kontrolünden geçmek durumunda olduğu da belirtilen raporda bunun fuhuş endüstrisinin üstü kapalı bir ispatı olduğu belirtildi.
Kadınların doktorlar ve yasa koyucularla istismar edilişlerini aktarmamaları için sağlık kontrolüne korumalarla birlikte girdiklerini içeren raporda, gece kulüpleriyle ilgili yasanın çalışanların çalıştıkları yerde kalmamalarını ön gördüğünü ancak kadınların gece kulüplerine bitişik yurt benzeri yerlerde kaldıkları da belirtildi.
Raporda, KKTC’deki insan ticareti mağdurlarının ihbardan korktukları ve Kıbrıslı Türklerin ticari seks işçiliği ile zorunlu iş gücüne yönelik talebin azalmasına yönelik hiçbir çaba göstermediğine de dikkat çekildi.
Gece kulüplerinin KKTC hükümeti için önemli bir vergi kaynağı olduğuna da işaret edilen raporda ödenen yıllık vergi miktarının insan ticaretiyle mücadele konusunda politik irade oluşmasında caydırıcı unsur olduğu belirtildi.
Raporda önceki yıllarda olduğu gibi ülkeye 3 aylık turist ya da öğrenci vizesiyle giriş yapan ve Lefkoşa, Girne ve Mağusa’da fuhuş yapan kadınların da insan ticareti mağduru olabileceği belirtildi ve göçmenler, sığınmacılar, mülteciler ve çocuklarının da cinsel istismar tehdidi altında bulunduğu yer aldı.
2.”Nijeryalı bir grup öğrenci önceki akşam Mağusa’da bir başka Nijeryalı öğrenciyi kaçırıp darp etti, olayın Nijerya’nın Mağusa’da örgütlü kanlı suç çetesi olan Black Axe(Kara balta) üyeleri tarafından çıktığı öğrenildi. Polis başlattığı soruşturma ile dün gün boyu tutuklama gerçekleştirdi”.
3. “Kara Para İlk Kez: Mağusa’da bir kişi kara para aklama suçuyla tutuklanmış. Hafızamı yokladım, daha önce böyle açık bir suçlama duyduğumu hatırlamıyorum. Yasal ya da yasa dışı kumar ve fuhuşun cennetinde kara paranın olmaması mümkün mü? Üstelik de yine bu ülkede kara paranın kolayca aklandığına, bazı sektörlerdeki olağanüstü gelişmelerin arkasında kara para olduğuna dair hikâyeler ortada dolaşmaktaydı. Yakalanan zanlınınki ufak iş, 400 bin lira. Umarız ufaktan bir başlangıç olur…”
4. “Biliyorsunuz, Girne’de tüm otellerin kanalizasyon atıkları denize boşaltılır. Kanalizasyon borularını açıkta bırakacak kadar ‘dürüst’ otel yönetimlerini tebrik etmekle birlikte çoğu otel önündeki ve el koyduğu deniz pek temizmiş, arıtma tesislerini hakikaten kullanıyormuş gibi dışarıdan gelenlerden inanılmaz ücretler talep edecek kadar düzenbazdır.
Malum, Girne’de denize giremiyoruz. Merkezden uzaktaki Karşıyaka ve Alagadi’nin sonrasında Esentepe bölgesi dışında otellerin atık boşaltmadıkları yer yok. Hâl böyle iken bu yaz ücret vermiyoruz kampanyasının yanında otellerin arıtma tesislerini neden çalıştırmadıklarını sorgulayan denetleyici eylemler yapılmalı.
Ülkeye bakın: Oteller yasa dışı atıkları ile denizi kirletecekler cezalandırmayacaklar; kirlettikleri denizi ‘şezlong koyuyorum, kumunu temizliyorum’ nidalarıyla çınlatıp Anayasa’ya ve ‘Plajların Kullanım ve Denetim Yasası’na aykırı olarak yurttaştan ücret alacaklar, cezalandırılmayacaklar; ülkedeki bir grup hak arayan genç dışında kimse de çıtını çıkarmayacak!”
5.”Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin (Transparency International) (TI) her yıl yayımladığı Yolsuzluk Algı Endeksi (Corruption Perception Index) (CPI) metodolojisi kullanılarak hazırlanan,2017 Kuzey Kıbrıs Yolsuzluk Algı Raporu’na göre, iş insanlarının yüzde 89’u Kuzey Kıbrıs’ta rüşvet ve yolsuzluk olduğunu düşünüyor”.
Ülke, işte böyle bir ülke… Rakamsal inceliklere aynen vâkıf olamasak da aşağı yukarı ne olduğunu duyuyor, görüyor, biliyor, yaşıyorduk.
Ama okuduğumda beni zıplatan, yazının başlığındaki “Nedir bu yahu?” feryadını basmama neden olan haber ise şu oldu;
“Gazeteciler Birliği çatısı altında oluşturulan Kurumsal Medya ve İnternet Gazeteciliği Komitesi’nin ‘haber ve emek hırsızlığı ile yasa dışı haksız rekabete’ karşı başlattığı mücadele sonuç vermeye başladı.
‘Fasıl 264 Telif Hakkı Yasası ve 1911 Copyright Act (İngiltere Telif Hakkı Yasası)’na aykırı hareket edilmesi nedeniyle Lefkoşa Kaza Mahkemesi’nde görülen iki farklı davada ‘ara emri’ kararı verildi”.
Yazının başından beri bahsettiğimiz ülke KKTC’dir sayın “seyirciler”. Ama Lefkoşa Kaza Mahkemesi; “1911 Copyright Act (İngiltere Telif Hakkı Yasası)’na” göre karar veriyor!
Bu nedir kardeşim?
Hadi Osmanlı’nın “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye”si geride kaldı, zaten onu uygulayın demiyoruz; “kiralandıktan” sonra da İngiliz Sömürge Yasalarına tâbi oldunuz ama 1960-63 arası Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “kurucu ortağı” idiniz, geçiş dönemi yasaları uygulandı, onu da Makarios yıktı… 1963-74 arası Kurtuluş savaşı verdiniz, 1983’de “Bağımsız Devlet” oldunuz..
Peki, oldunuz da “1911 Copyright Act” nedir?
Hâlâ mı “sömürge”siniz? Sterlin aşkınız “da” buradan mı geliyor?
1983’den 2018’e kadar 35 yıldır kendi hukukunuzu, hukuk sisteminizi oluşturamadınız mı?
Hukuk Fakültelerinizde yetişen öğrenciler ne okuyor, hangi hukuku okuyor, müfredatı kim belirliyor? Türkiye Hukuk Fakülteleri mezunları adada mesleklerini yapamıyorlar mı?
Bakın son zamanların “trend topic” hukukçusu “müstafi kıdemli yargıç” Tacan Reynar ne diyor; (Romans Mapolar, Şehan Tomgüsehan, Tacan Reynar gibi isimlerin ne kadar ilginç olduklarının farkında mısınız?)
“Sömürge zamanından kalma, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden devşirme, orijinal metin İngilizce olmasına rağmen KKTC Cumhuriyet Meclisi’nin içerisine Türkçe maddeler koyduğu Ceza Yasası’nın emrettiği şekilde yargılama yapılıyor”. (Kaynak: KELEPÇELİ ÇOCUK – Tacan Reynar)
Sömürge, devşirme, zihinde değil/metinde tercüme…
Peki “hukuk”dan başlayarak bütün bu bozuklukları, aksaklıkları, yanlışları kim düzeltecek?
Türkiye’nin taşını, toprağını, suyunu, askerini, memurunu, parasını, askerini istemediğinize göre güneyden mi gelsinler?
Uzaydan mı gelecekler?
En basitinden başlamaya ne dersiniz, meselâ Girne denizindeki lâğımlardan?
Demek artık Girne’den yol bağlayamıyoruz Anadolu’ya?
Yoksa zaten istenilen o mu?
Anadolu’ya bağlayamıyoruz ama dünyaya bağlıyoruz “bir şekilde”.
Kıbrıs’ın Anadolu’ya bakan kuzey sahili 15 yıldızlı otel dolu. Adı otel ama kumarhane.
Abd-ül hanedan ortaklı, Abd-ül hanedan müdürlü.
Hepsinin özel limanı değilse bile ahkâmlı iskeleleri mevcut.
Lâfın burasında KKTC polisi ve gümrük yetkililerine masum bir soru;
“Acaba bütün sahil şeridini ekrandan gece gözetleyen bir sistemleri mevcut mu?”
Ânında müdahale imkân ve kabiliyetleri var mı?
Yoksa gecenin bir vakti herhangi bir iskeleye yanaşan bayraksız/bandırasız bir tekneden neyin/nelerin/kimlerin/kaç dolar-sterlinlerin girip çıktığı belli değil mi?
Bir iki yıl önce doğuda yeni yapılan bir “marina”yı ziyaret etmiştik. Sermaye “yabancı” idi. Kuzeyde üs kurmaya çalıştığı söylenilen bir “komşu” ülkenin sermayesi imiş. Giren çıkan teknenin haddi hesabı yoktu.
Ama gümrük de yoktu, polis de yoktu.
İlgiliye sorduk; “Tekne gelince yakındaki karakola haber veriyoruz, boşta polis varsa geliyor” cevabını aldık.
Peki polis (varsa) gelene kadar?
Türkçe’de bir deyim vardır, “Dingo’nun ahırı!”
Kıbrıs Türkçesindeki karşılığı da “Sorma gir hanı”dır bu deyimin.
Ne diyordu Ziynet Sali?
“Yıkıp indireyim mi bu memleketi?/Sen evet deyince”.
“HAYIR” diyoruz.
Yıkmayalım, “biz” düzeltelim…
El birliği ile. 13 Temmuz 2018


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir