SENİ SEVİYORUM KARICIĞIM…

<p>Görünmeyen gizli bir el, tıpkı milli ekonomimiz gibi, milli dilimizi de ha bire fakirleştiriyor.
Bu gidişle Türkçe, ilim ve edebiyat dili olmaktan çıkıp, yerel bir dil haline gelirse şaşırmayın.
Bunu yapanlar belki de Anadolu'daki yerel bazı dilleri yazı ve resmi dil haline getirmeyi amaçlayanlardır.
Sonunda "Türkçe'nin mesela Kürtçe'den ne farkı var" demeye getirecekler hadiseyi.
*
Peki kelime hazinesi bakımından zengin olduğu söylenen diller neden ve nasıl zengindirler?
Mesela dünyanın en zengin dillerinden birisi olduğu söylenen Arapça'da yaklaşık 1.5 milyon kelime olduğu (1) söylenir ki; Türkçe'nin en fazla kelime aldığı diller arasında Arapça ilk sırada, Fransızca ikinci sırada gelmektedir.(2)
Öncelikle belirtmek gerekirse; Arapçanın zengin bir dil olmasının birinci sebebi, her kelimenin dişisinin (müennes) ve erkeğinin (müzekker) olmasıdır.
Bir başka deyişle; aynı kelime, bazen sadece bir harf değişikliği veya ilavesiyle erkekler için ayrı, kadınlar için ayrı söylenir.
Bu durumda bile Arapça'da orijinal (kök olarak) kelime sayısı otomatikman 750 bine inecek demektir!
Örn. "Ekele" erkekler için "(yemek)yedi" demektir.
Bu kelime, kadınlar için söylenirken "ekelet" denir
İki erkeğin yemek yediğini anlatmak için "ekelâ", ikiden çok erkeğin yemek yediğini anlatmak için "ekelû" denir.
İki kadın için "ekeletâ", ikiden çok kadın için "ekelne" denilir.
Bunun yanında, karşımızdaki bir erkek yemek yediyse "ekelte", iki erkek yediyse "ekeltümâ", birden çok erkek yemek yediyse "ekeltüm" denilir.
Kadınlar içinse bir kadın için "ekelti", iki kadın için "ekeltümâ", ikiden çok kadın için "ekeltünne" denilir.
Bu durum sadece, fiilin "di'li geçmiş zaman" kipinde, yani Arapça olarak "Mazi" sigasıyla çekimi için geçerlidir.
Bir de aynı fiilin farklı zaman kipinde çekimlerini düşünürsek, Arapça'daki kelime(sözcük) sayısı kendiliğinden düşecektir.
Esasen sıradan bir Arabın Arapça'daki bütün kelimeleri bildiğini, yazarken ve konuşurken kullandığını da düşünmemek gerekir.
Meselâ; Kur'an Arapça bir kitaptır ama Arapça konuşup, Arapça yazan herkes Kur'an-ı anlayamaz.
Zenginlikleri buna benzer küçük ayrıntılardan kaynaklanan başka lisanlar da vardır hiç şüphesiz.
*
Türkçemiz de kesinlikle zengin bir dildir.
TDK tarafından zaman zaman yayınlanan sözlüklerde bulunan kelimelerden hareketle Türkçe'deki kelime sayısını farklı şekilde verenler bulunmakla birlikte bizzat işin mutfağında görevli TDK temsilcileri Türkçe'deki söz varlığını 570.723 olarak veriyorlar(3).
TDK'nın kendi internet sitesinde ise bu rakam 616.767 olarak zikredilmiş(4).
Yapılacak araştırmalar, derleme çalışmaları ve uzmanlarca yapılacak kelime oluşturma çalışmalarıyla Türkçe'deki söz varlığının daha da zenginleşeceği muhakkaktır.
Üstelik Türkçe'deki kelime zenginliği, meselâ yukarıda bahsettiğimiz üzere; Arapça kelimelerin dişiler için ayrı, erkekler için ayrı olması örneğinde olduğu gibi basit ve yapmacık ayrımlardan ve ayrıntılardan değil, her olay, durum, şey ve varlık için başlıbaşına orijinal kavramlar kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
Örnek vermek gerekirse: Kız, gelin, karı, baldız, hala, teyze, bacı, abla, ana, nine, elti, görümce, kuma, kızlık, analık, kaynana ve yenge gibi isimlerin kesişme (ortak) noktası kadındır.
Yani yukarıdaki isimlerin tamamı, kadınlara hastır, kadınların medeni hallerini, diğer insanlara göre akrabalık bağlarını veya toplumdaki pozisyonlarını anlatmak içindir.
Siz eğer bu isimlerinin bazılarını kaba ya da kadını aşağılıyor diye kaldırıp atarsanız, sadece dilimizi fakirleştirmekle kalmaz, kadınların aile içindeki pozisyonlarının veya akrabalık bağlarının da birbirine karışmasına sebep olursunuz.
Son zamanlarda ülkemizdeki kadın hareketlerinin gelişmesine ve feminen düşüncelerin etkisine bağlı olarak "kadını aşağılıyor" denilerek "karı" ve "adam" sözcüğüne karşı bir önyargı oluştu ve bu kavramlar yasalarımızdan olduğu kadar dilimizden de atılmaya başlandı.
Oysa bu durum son derece yanlıştır.
Mesela "karı" sözcüğü başta aile hukukumuzu düzenleyen Medeni Kanun'dan çıkarılarak onun yerine genelde "eş" ve "kadın" sözcüğü kullanıldı.
153. ve 288. maddelerde olduğu gibi birkaç madde dışında "karı" sözcüğü bahse konu kanunda sürüp çıkarıldı.
Oysa yasal yönden evli kadını anlatan en güzel ve en uygun kelime "karı", aynı durumdaki erkeği anlatan en uygun kelime de "koca" dır.
Zira "kadın" nasıl, yukarıda sayılan 15-20 kavramın ortak adı ise; "erkek" de, oğul, baba, birader, dede, kaynata, dayı, amca, abi, kayınbirader, bacanak vs. isim veya sıfatları taşıyanların ortak adıdır.
Bu sebeple yeni doğmuş bir kız çocuğunun da 90 yaşındaki bir ninenin de cüzdanındaki cinsiyet bölümünde "kadın" yazar.
Aynı şey yeni doğmuş erkek çocukları ve yüz yaşındaki dedeler için de böyledir.
Her ikisinin nüfus cüzdanlarında da cinsiyet olarak "erkek" yazar.
Her türlü kamusal ve özel başvuru evraklarında da cinsiyet sorusunun karşısında kadın ve erkeği simgelemek üzere "K" ve "E" kutucukları vardır.
*
Son zamanlarda "cüzzamlı" gibi kendisinden kaçılan kavramlardan birisi de "ADAM" sözcüğüdür.
Mesela; artık "İş Adamı" denilmiyor bu ülkede; "İş İnsanı" deniliyor.
Geçenlerde ölen Erdoğan Demirören için de "Ünlü İş Adamı" değil, "Ünlü İş İnsanı" denildi mesela.
Madem "karı" yerine "kadın" sözünü tercih ediyorsunuz da; neden "İş Kadını" değil de "İş İnsanı" kavramını kullanıyorsunuz o zaman?
Artık erkek için de kadın için de "İş İnsanı" kavramı kullanılıyor.
"Ünlü iş insanı Muzaffer Kaya hayatını kaybetti" cümlesinden, bu insanın kadın mı, yoksa erkek mi olduğunu nasıl anlayacağız peki?
Çünkü bu ülkede bazı isimler var ki; kadınlar ve erkekler tarafından ortak olarak kullanılabilmektedir.
Ufuk, Umut, Ümit, Zafer, Muzaffer, Bülent, Yaşar, Yüksel, gibi isimler hem erkekler, hem kadınlar tarafından rahatlıkla kullanılabilmektedir.
Umut Oran erkek, Umut Akyürek kadındır mesela.
Yüksel Menderes erkek, Yüksel Uzel kadındır mesela.
Muzaffer Sarısözen erkek, Muzaffer Akgün kadındır mesela.
Bülent Ecevit ile Bülent Ersoy'u saymıyorum bile.
Dolayısıyla; yüzlerce yılların deneyim, tecrübe ve birikimiyle oluşmuş kelime ve kavramlara savaş açacağınıza, onlara yenilerini ekleyin.
Benim gibi otuz küsur yıldır aynı kadınla evli olan bir adamın, "Seni seviyorum karıcığım..." demesinden daha güzel ve daha anlamlı ne olabilir ki.
Hele bir de "Ben de seni seviyorum kocacığım" şeklinde karşılık bulursa.
Netice olarak; Türkçemiz ses bayrağımızdır ona sahip çıkalım efendiler...
______
1-http://www.hakimiyethaber.com/haber/bilim/dunyanin-en-zengin-dili./6843.html
2-http://www.haber7.com/kultur/haber/249489-turkcede-hangi-dilden-kac-kelime-var,
3-http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=91019
4-http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&view=bts</p> - karı koca

<p>Görünmeyen gizli bir el, tıpkı milli ekonomimiz gibi, milli dilimizi de ha bire fakirleştiriyor.
Bu gidişle Türkçe, ilim ve edebiyat dili olmaktan çıkıp, yerel bir dil haline gelirse şaşırmayın.
Bunu yapanlar belki de Anadolu'daki yerel bazı dilleri yazı ve resmi dil haline getirmeyi amaçlayanlardır.
Sonunda "Türkçe'nin mesela Kürtçe'den ne farkı var" demeye getirecekler hadiseyi.
*
Peki kelime hazinesi bakımından zengin olduğu söylenen diller neden ve nasıl zengindirler?
Mesela dünyanın en zengin dillerinden birisi olduğu söylenen Arapça'da yaklaşık 1.5 milyon kelime olduğu (1) söylenir ki; Türkçe'nin en fazla kelime aldığı diller arasında Arapça ilk sırada, Fransızca ikinci sırada gelmektedir.(2)
Öncelikle belirtmek gerekirse; Arapçanın zengin bir dil olmasının birinci sebebi, her kelimenin dişisinin (müennes) ve erkeğinin (müzekker) olmasıdır.
Bir başka deyişle; aynı kelime, bazen sadece bir harf değişikliği veya ilavesiyle erkekler için ayrı, kadınlar için ayrı söylenir.
Bu durumda bile Arapça'da orijinal (kök olarak) kelime sayısı otomatikman 750 bine inecek demektir!
Örn. "Ekele" erkekler için "(yemek)yedi" demektir.
Bu kelime, kadınlar için söylenirken "ekelet" denir
İki erkeğin yemek yediğini anlatmak için "ekelâ", ikiden çok erkeğin yemek yediğini anlatmak için "ekelû" denir.
İki kadın için "ekeletâ", ikiden çok kadın için "ekelne" denilir.
Bunun yanında, karşımızdaki bir erkek yemek yediyse "ekelte", iki erkek yediyse "ekeltümâ", birden çok erkek yemek yediyse "ekeltüm" denilir.
Kadınlar içinse bir kadın için "ekelti", iki kadın için "ekeltümâ", ikiden çok kadın için "ekeltünne" denilir.
Bu durum sadece, fiilin "di'li geçmiş zaman" kipinde, yani Arapça olarak "Mazi" sigasıyla çekimi için geçerlidir.
Bir de aynı fiilin farklı zaman kipinde çekimlerini düşünürsek, Arapça'daki kelime(sözcük) sayısı kendiliğinden düşecektir.
Esasen sıradan bir Arabın Arapça'daki bütün kelimeleri bildiğini, yazarken ve konuşurken kullandığını da düşünmemek gerekir.
Meselâ; Kur'an Arapça bir kitaptır ama Arapça konuşup, Arapça yazan herkes Kur'an-ı anlayamaz.
Zenginlikleri buna benzer küçük ayrıntılardan kaynaklanan başka lisanlar da vardır hiç şüphesiz.
*
Türkçemiz de kesinlikle zengin bir dildir.
TDK tarafından zaman zaman yayınlanan sözlüklerde bulunan kelimelerden hareketle Türkçe'deki kelime sayısını farklı şekilde verenler bulunmakla birlikte bizzat işin mutfağında görevli TDK temsilcileri Türkçe'deki söz varlığını 570.723 olarak veriyorlar(3).
TDK'nın kendi internet sitesinde ise bu rakam 616.767 olarak zikredilmiş(4).
Yapılacak araştırmalar, derleme çalışmaları ve uzmanlarca yapılacak kelime oluşturma çalışmalarıyla Türkçe'deki söz varlığının daha da zenginleşeceği muhakkaktır.
Üstelik Türkçe'deki kelime zenginliği, meselâ yukarıda bahsettiğimiz üzere; Arapça kelimelerin dişiler için ayrı, erkekler için ayrı olması örneğinde olduğu gibi basit ve yapmacık ayrımlardan ve ayrıntılardan değil, her olay, durum, şey ve varlık için başlıbaşına orijinal kavramlar kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
Örnek vermek gerekirse: Kız, gelin, karı, baldız, hala, teyze, bacı, abla, ana, nine, elti, görümce, kuma, kızlık, analık, kaynana ve yenge gibi isimlerin kesişme (ortak) noktası kadındır.
Yani yukarıdaki isimlerin tamamı, kadınlara hastır, kadınların medeni hallerini, diğer insanlara göre akrabalık bağlarını veya toplumdaki pozisyonlarını anlatmak içindir.
Siz eğer bu isimlerinin bazılarını kaba ya da kadını aşağılıyor diye kaldırıp atarsanız, sadece dilimizi fakirleştirmekle kalmaz, kadınların aile içindeki pozisyonlarının veya akrabalık bağlarının da birbirine karışmasına sebep olursunuz.
Son zamanlarda ülkemizdeki kadın hareketlerinin gelişmesine ve feminen düşüncelerin etkisine bağlı olarak "kadını aşağılıyor" denilerek "karı" ve "adam" sözcüğüne karşı bir önyargı oluştu ve bu kavramlar yasalarımızdan olduğu kadar dilimizden de atılmaya başlandı.
Oysa bu durum son derece yanlıştır.
Mesela "karı" sözcüğü başta aile hukukumuzu düzenleyen Medeni Kanun'dan çıkarılarak onun yerine genelde "eş" ve "kadın" sözcüğü kullanıldı.
153. ve 288. maddelerde olduğu gibi birkaç madde dışında "karı" sözcüğü bahse konu kanunda sürüp çıkarıldı.
Oysa yasal yönden evli kadını anlatan en güzel ve en uygun kelime "karı", aynı durumdaki erkeği anlatan en uygun kelime de "koca" dır.
Zira "kadın" nasıl, yukarıda sayılan 15-20 kavramın ortak adı ise; "erkek" de, oğul, baba, birader, dede, kaynata, dayı, amca, abi, kayınbirader, bacanak vs. isim veya sıfatları taşıyanların ortak adıdır.
Bu sebeple yeni doğmuş bir kız çocuğunun da 90 yaşındaki bir ninenin de cüzdanındaki cinsiyet bölümünde "kadın" yazar.
Aynı şey yeni doğmuş erkek çocukları ve yüz yaşındaki dedeler için de böyledir.
Her ikisinin nüfus cüzdanlarında da cinsiyet olarak "erkek" yazar.
Her türlü kamusal ve özel başvuru evraklarında da cinsiyet sorusunun karşısında kadın ve erkeği simgelemek üzere "K" ve "E" kutucukları vardır.
*
Son zamanlarda "cüzzamlı" gibi kendisinden kaçılan kavramlardan birisi de "ADAM" sözcüğüdür.
Mesela; artık "İş Adamı" denilmiyor bu ülkede; "İş İnsanı" deniliyor.
Geçenlerde ölen Erdoğan Demirören için de "Ünlü İş Adamı" değil, "Ünlü İş İnsanı" denildi mesela.
Madem "karı" yerine "kadın" sözünü tercih ediyorsunuz da; neden "İş Kadını" değil de "İş İnsanı" kavramını kullanıyorsunuz o zaman?
Artık erkek için de kadın için de "İş İnsanı" kavramı kullanılıyor.
"Ünlü iş insanı Muzaffer Kaya hayatını kaybetti" cümlesinden, bu insanın kadın mı, yoksa erkek mi olduğunu nasıl anlayacağız peki?
Çünkü bu ülkede bazı isimler var ki; kadınlar ve erkekler tarafından ortak olarak kullanılabilmektedir.
Ufuk, Umut, Ümit, Zafer, Muzaffer, Bülent, Yaşar, Yüksel, gibi isimler hem erkekler, hem kadınlar tarafından rahatlıkla kullanılabilmektedir.
Umut Oran erkek, Umut Akyürek kadındır mesela.
Yüksel Menderes erkek, Yüksel Uzel kadındır mesela.
Muzaffer Sarısözen erkek, Muzaffer Akgün kadındır mesela.
Bülent Ecevit ile Bülent Ersoy'u saymıyorum bile.
Dolayısıyla; yüzlerce yılların deneyim, tecrübe ve birikimiyle oluşmuş kelime ve kavramlara savaş açacağınıza, onlara yenilerini ekleyin.
Benim gibi otuz küsur yıldır aynı kadınla evli olan bir adamın, "Seni seviyorum karıcığım..." demesinden daha güzel ve daha anlamlı ne olabilir ki.
Hele bir de "Ben de seni seviyorum kocacığım" şeklinde karşılık bulursa.
Netice olarak; Türkçemiz ses bayrağımızdır ona sahip çıkalım efendiler...
______
1-http://www.hakimiyethaber.com/haber/bilim/dunyanin-en-zengin-dili./6843.html
2-http://www.haber7.com/kultur/haber/249489-turkcede-hangi-dilden-kac-kelime-var,
3-http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=91019
4-http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&view=bts</p> - karı koca

Görünmeyen gizli bir el, tıpkı milli ekonomimiz gibi, milli dilimizi de ha bire fakirleştiriyor.
Bu gidişle Türkçe, ilim ve edebiyat dili olmaktan çıkıp, yerel bir dil haline gelirse şaşırmayın.
Bunu yapanlar belki de Anadolu’daki yerel bazı dilleri yazı ve resmi dil haline getirmeyi amaçlayanlardır.
Sonunda “Türkçe’nin mesela Kürtçe’den ne farkı var” demeye getirecekler hadiseyi.
*
Peki kelime hazinesi bakımından zengin olduğu söylenen diller neden ve nasıl zengindirler?
Mesela dünyanın en zengin dillerinden birisi olduğu söylenen Arapça’da yaklaşık 1.5 milyon kelime olduğu (1) söylenir ki; Türkçe’nin en fazla kelime aldığı diller arasında Arapça ilk sırada, Fransızca ikinci sırada gelmektedir.(2)
Öncelikle belirtmek gerekirse; Arapçanın zengin bir dil olmasının birinci sebebi, her kelimenin dişisinin (müennes) ve erkeğinin (müzekker) olmasıdır.
Bir başka deyişle; aynı kelime, bazen sadece bir harf değişikliği veya ilavesiyle erkekler için ayrı, kadınlar için ayrı söylenir.
Bu durumda bile Arapça’da orijinal (kök olarak) kelime sayısı otomatikman 750 bine inecek demektir!
Örn. “Ekele” erkekler için “(yemek)yedi” demektir.
Bu kelime, kadınlar için söylenirken “ekelet” denir
İki erkeğin yemek yediğini anlatmak için “ekelâ”, ikiden çok erkeğin yemek yediğini anlatmak için “ekelû” denir.
İki kadın için “ekeletâ”, ikiden çok kadın için “ekelne” denilir.
Bunun yanında, karşımızdaki bir erkek yemek yediyse “ekelte”, iki erkek yediyse “ekeltümâ”, birden çok erkek yemek yediyse “ekeltüm” denilir.
Kadınlar içinse bir kadın için “ekelti”, iki kadın için “ekeltümâ”, ikiden çok kadın için “ekeltünne” denilir.
Bu durum sadece, fiilin “di’li geçmiş zaman” kipinde, yani Arapça olarak “Mazi” sigasıyla çekimi için geçerlidir.
Bir de aynı fiilin farklı zaman kipinde çekimlerini düşünürsek, Arapça’daki kelime(sözcük) sayısı kendiliğinden düşecektir.
Esasen sıradan bir Arabın Arapça’daki bütün kelimeleri bildiğini, yazarken ve konuşurken kullandığını da düşünmemek gerekir.
Meselâ; Kur’an Arapça bir kitaptır ama Arapça konuşup, Arapça yazan herkes Kur’an-ı anlayamaz.
Zenginlikleri buna benzer küçük ayrıntılardan kaynaklanan başka lisanlar da vardır hiç şüphesiz.
*
Türkçemiz de kesinlikle zengin bir dildir.
TDK tarafından zaman zaman yayınlanan sözlüklerde bulunan kelimelerden hareketle Türkçe’deki kelime sayısını farklı şekilde verenler bulunmakla birlikte bizzat işin mutfağında görevli TDK temsilcileri Türkçe’deki söz varlığını 570.723 olarak veriyorlar(3).
TDK’nın kendi internet sitesinde ise bu rakam 616.767 olarak zikredilmiş(4).
Yapılacak araştırmalar, derleme çalışmaları ve uzmanlarca yapılacak kelime oluşturma çalışmalarıyla Türkçe’deki söz varlığının daha da zenginleşeceği muhakkaktır.
Üstelik Türkçe’deki kelime zenginliği, meselâ yukarıda bahsettiğimiz üzere; Arapça kelimelerin dişiler için ayrı, erkekler için ayrı olması örneğinde olduğu gibi basit ve yapmacık ayrımlardan ve ayrıntılardan değil, her olay, durum, şey ve varlık için başlıbaşına orijinal kavramlar kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
Örnek vermek gerekirse: Kız, gelin, karı, baldız, hala, teyze, bacı, abla, ana, nine, elti, görümce, kuma, kızlık, analık, kaynana ve yenge gibi isimlerin kesişme (ortak) noktası kadındır.
Yani yukarıdaki isimlerin tamamı, kadınlara hastır, kadınların medeni hallerini, diğer insanlara göre akrabalık bağlarını veya toplumdaki pozisyonlarını anlatmak içindir.
Siz eğer bu isimlerinin bazılarını kaba ya da kadını aşağılıyor diye kaldırıp atarsanız, sadece dilimizi fakirleştirmekle kalmaz, kadınların aile içindeki pozisyonlarının veya akrabalık bağlarının da birbirine karışmasına sebep olursunuz.
Son zamanlarda ülkemizdeki kadın hareketlerinin gelişmesine ve feminen düşüncelerin etkisine bağlı olarak “kadını aşağılıyor” denilerek “karı” ve “adam” sözcüğüne karşı bir önyargı oluştu ve bu kavramlar yasalarımızdan olduğu kadar dilimizden de atılmaya başlandı.
Oysa bu durum son derece yanlıştır.
Mesela “karı” sözcüğü başta aile hukukumuzu düzenleyen Medeni Kanun’dan çıkarılarak onun yerine genelde “eş” ve “kadın” sözcüğü kullanıldı.
153. ve 288. maddelerde olduğu gibi birkaç madde dışında “karı” sözcüğü bahse konu kanunda sürüp çıkarıldı.
Oysa yasal yönden evli kadını anlatan en güzel ve en uygun kelime “karı”, aynı durumdaki erkeği anlatan en uygun kelime de “koca” dır.
Zira “kadın” nasıl, yukarıda sayılan 15-20 kavramın ortak adı ise; “erkek” de, oğul, baba, birader, dede, kaynata, dayı, amca, abi, kayınbirader, bacanak vs. isim veya sıfatları taşıyanların ortak adıdır.
Bu sebeple yeni doğmuş bir kız çocuğunun da 90 yaşındaki bir ninenin de cüzdanındaki cinsiyet bölümünde “kadın” yazar.
Aynı şey yeni doğmuş erkek çocukları ve yüz yaşındaki dedeler için de böyledir.
Her ikisinin nüfus cüzdanlarında da cinsiyet olarak “erkek” yazar.
Her türlü kamusal ve özel başvuru evraklarında da cinsiyet sorusunun karşısında kadın ve erkeği simgelemek üzere “K” ve “E” kutucukları vardır.
*
Son zamanlarda “cüzzamlı” gibi kendisinden kaçılan kavramlardan birisi de “ADAM” sözcüğüdür.
Mesela; artık “İş Adamı” denilmiyor bu ülkede; “İş İnsanı” deniliyor.
Geçenlerde ölen Erdoğan Demirören için de “Ünlü İş Adamı” değil, “Ünlü İş İnsanı” denildi mesela.
Madem “karı” yerine “kadın” sözünü tercih ediyorsunuz da; neden “İş Kadını” değil de “İş İnsanı” kavramını kullanıyorsunuz o zaman?
Artık erkek için de kadın için de “İş İnsanı” kavramı kullanılıyor.
“Ünlü iş insanı Muzaffer Kaya hayatını kaybetti” cümlesinden, bu insanın kadın mı, yoksa erkek mi olduğunu nasıl anlayacağız peki?
Çünkü bu ülkede bazı isimler var ki; kadınlar ve erkekler tarafından ortak olarak kullanılabilmektedir.
Ufuk, Umut, Ümit, Zafer, Muzaffer, Bülent, Yaşar, Yüksel, gibi isimler hem erkekler, hem kadınlar tarafından rahatlıkla kullanılabilmektedir.
Umut Oran erkek, Umut Akyürek kadındır mesela.
Yüksel Menderes erkek, Yüksel Uzel kadındır mesela.
Muzaffer Sarısözen erkek, Muzaffer Akgün kadındır mesela.
Bülent Ecevit ile Bülent Ersoy’u saymıyorum bile.
Dolayısıyla; yüzlerce yılların deneyim, tecrübe ve birikimiyle oluşmuş kelime ve kavramlara savaş açacağınıza, onlara yenilerini ekleyin.
Benim gibi otuz küsur yıldır aynı kadınla evli olan bir adamın, “Seni seviyorum karıcığım…” demesinden daha güzel ve daha anlamlı ne olabilir ki.
Hele bir de “Ben de seni seviyorum kocacığım” şeklinde karşılık bulursa.
Netice olarak; Türkçemiz ses bayrağımızdır ona sahip çıkalım efendiler…
______
1-http://www.hakimiyethaber.com/haber/bilim/dunyanin-en-zengin-dili./6843.html
2-http://www.haber7.com/kultur/haber/249489-turkcede-hangi-dilden-kac-kelime-var,
3-http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=91019
4-http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&view=bts

Okumaya devam et  Neden Türkçeyi Seviyorum?

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir