Yargı Daha Bağımsız Hale Gelecekmiş!..

AKP’nin iktidar olduğu 2002 senesinden bu yana çekmediğimiz eziyet, sıkıntı, çekmediğimiz çile ve baskı kalmadı. Onun iktidarı alması ile birlikte pusularda, karanlıklarda gizlenen şeyhler, sıhlar, tarikatlar, başlarını kaldırdılar. Ayrık otu gibi çoğaldılar. - GERÇEK orijinal 1

AKP’nin iktidar olduğu 2002 senesinden bu yana çekmediğimiz eziyet, sıkıntı, çekmediğimiz çile ve baskı kalmadı. Onun iktidarı alması ile birlikte pusularda, karanlıklarda gizlenen şeyhler, sıhlar, tarikatlar, başlarını kaldırdılar. Ayrık otu gibi çoğaldılar. - GERÇEK orijinal 1

AKP’nin iktidar olduğu 2002 senesinden bu yana çekmediğimiz eziyet, sıkıntı, çekmediğimiz çile ve baskı kalmadı. Onun iktidarı alması ile birlikte pusularda, karanlıklarda gizlenen şeyhler, sıhlar, tarikatlar, başlarını kaldırdılar. Ayrık otu gibi çoğaldılar.

Bu günleri mumla arayan yobazlar, hemen Cumhuriyeti, Cumhuriyet kurumlarını, laikliği, orduyu, Atatürk’ü hedef tahtasına yatırdılar.  “Atış serbest” dediler.

Bununla da yetinmediler. Basını, yargıyı, polis teşkilatını babalarının çiftliği gibi yönetebilmek için planlar, tertipler hazırladılar.

Önceleri sessiz ve derinden, saman altından su yürüterek, büyük bir sabırla çalıştılar. Sonra tehdit, şantaj, korku yöntemleriyle adım adım ilerleyerek, iktidarlarını güçlendirdiler.

Bu gericiliğin palazlanması karşında, Atatürkçülere, çağdaş düşünceden yana olanlara ve tüm vatanseverlere uyarılar yaptık. Dedik ki,  “Atatürk’e, Türklüğe, Cumhuriyete saldırıya geçtiler. Tehlikenin farkına varın artık. Hep birlikte direnelim.”

Kimsenin umurunda olmadı. Onlar günlük yaşamlarını sürdürmeye devam ettiler…

Üstelik sendikalar, dernekler, siyasal partiler de tepki vermedi.

Fethullah Gülen’le iktidar canciğer, kuzu sarması oldular. Devletin tüm kurumlarını ele geçirdiler. Hatta ordunun kozmik odalarına bile girdiler.

Türk milletine ve aydınlara gözdağı vermek, bir korku imparatorluğu kurmak için, önce işe ordudan başladılar.

Düzmece raporlarla, kanıtlarla ve tanıklarla “Ergenekon” adı altında bir suç örgütü yaratıp, ordunun yüksek rütbeli subaylarını ve komutanlarını hapishanelere doldurdular.

Yaşı seksenleri aşmış İlhan Selçukları bile gece yarısı baskınları ile gözaltına aldılar. Değerli yazarımız, bu olaydan sonra çok yaşamadı zaten.

Sadece o mu, daha niceleri bu haksız hukuksuz davada can verdi.

Örneğin, “Örgütün gizli para kasası, zengin iş adamı” denilerek apar topar içeri tıkılan Kuddisi Okkır bunlardan sadece birisi… Adam öldüğünde, ailenin, cenazeyi kaldıracak parası  yoktu.

Zamanın Başbakan’ı, “Ben Ergenekon savcısıyım” dedi.

Sonra AKP iktidarı ile FETÖ çetesi arasında koltuk, mevkii, para hırsı yüzünden anlaşmazlık çıktı. Gülen savcıları, bazı yolsuzluklar nedeni ile Bakan çocuklarını tutukladılar. Hedefleri İktidarı teslim almaktı.

Ama Fetönün ve Fetö savcılarının girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı.

Bu olaydan sonra öküz öldü, ortaklık bozuldu.

AKP yöneticileri, “Yanıltıldık, FETÖ bizi yanılttı” dediler…

Daha sonra da tüm Ergenekon sanıkları serbest bırakıldı.

Yakınlarda yine seçim var.

Yukarıda anlatılanları gerçekleştirenler sanki kendileri değilmiş gibi, millete şirin gözükmek için şimdi de demokrasiden, haktan hukuktan söz etmeye başladılar. “Yargıyı daha bağımsız” hale getireceklerini söylüyorlar.

Siz inandınız mı bu sözlere? Ben şahsen inanmadım…

Eskiler, “Aynası iştir kişinin lâfa bakılmaz” derlerdi. Ben de aynı görüşteyim ve onların geçmişte yaptıklarına bakarak karar veriyorum.

Şimdiye dek kan, zulüm, baskı ve yoksulluktan, işsizlikten başka bir şey yaşamadık.

Sonra, bir ülkede “Yargının bağımsız” olabilmesi için her şeyden önce demokrasinin olması gerekir. Demokrasinin olmadığı yerde ne hukuk, ne medya ne de bağımsız yargı olur.

Her gün gazetecilere, sanatçılara, köşe yazarlarına yağmur gibi cezalar yağıyor. Karikatüristlere bile cezalar veriliyor.

İktidar seçimleri kazanırsa, bırakın “Yargının daha da bağımsızlaşmasını”, bunun sonucunda yargı daha da “köleleşecek” iktidarın uydusu olacaktır. Çünkü ülkeyi bu hale getirenler o zaman daha da güçlenecektir.

Başta hâkimler, savcılar olmak üzere tüm devlet kurumları daha bağımlı hale gelecektir. Ülkenin DNA’sı bozulacak, başkalaşım geçirecektir.

Demokrasinin yaşam ortamı bulabilmesi için o ülkede çağdaşlık, kişi özgürlüğü ve akıl düzeninin olması gerekir.

Aklın yerini safsataların, cemaatlerin, dinci politikanın aldığı bir ortamda demokrasinin yaşaması, serpilmesi, gelişmesi mümkün müdür?

Demokrasi Orta çağda yoktu. Ne zaman ki dincilik, feodalizm yerini bilime, uygarlığa bıraktı, demokrasiye yol açıldı.

Demokrasinin olmadığı yerde adalet, hukuk, insan hakları, bağımsız yargı da olmaz.

Bırakın yeni ve çağdaş bir demokrasi sistemi kurmayı, adamlar, Atatürk’ün kurduğu çağdaş düzeni yıkabilmek için ellerinden gelen, gelmeyen tüm çabayı ortaya koydular şimdiye dek.

Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’nun dediği gibi:

“- Cemaatler, Türkiye Cumhuriyeti’ne kendi ülkesi değil de fethedilmesi gereken bir ülke gibi bakıyorlar.” (Cumhuriyet, 06.07.2009)

Ve 16 yıldan bu yana bu fethi tamamlamaya çalışıyorlar.

Bu süreç sona erdiğinde ortada Atatürk Cumhuriyeti diye bir düzen kalmayacaktır.

Özellikle kendini topluma sıkı Atatürkçü olarak tanıtan Erdoğan – Gül hayranı ve takipçisi aydınlara sesleniyorum: ”Aklınızı başınıza toplayın. Eğer bir çıkar ve koltuk peşinde değilseniz, yol yakınken, bu ‘Tayyip sevdası’ndan vaz geçin.

Ülke her an “İslam Cumhuriyeti”ne dönüşebilir.

([email protected])


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir