SULTAN GALİYEV

<p>SULTAN GALİYEV
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Gündem iyice kızıştı. Dünya kaynıyor.
Amerika, Rusya ve son olarak İngiltere kendi sınırlarından binlerce kilometre uzakta, “sınır içindeki vatandaşlarının” zarar görmeyeceği ölümcül bir güç gösterisine benzin dökerken, biz diken üstündeyiz.
Afganistan, Somali, Katar yahut Ukrayna’da çıkacak bir dünya savaşından biz ne ölçüde etkilenecek olursak; Amerikalılar, Ruslar, Fransızlar ve İngilizler de (Merkel katılmayacaklarını açıkladı) Ortadoğu’da patlak vermek üzere olan bu dünya savaşından en fazla o kadar rahatsız olacaklar.
Ortadoğu’yu bir tür; askerî imkân ve kabiliyetlerinin ve yeni silahlarının deneneceği bir tatbikat sahası, siyasi güç gösterisi alanı olarak görüyorlar. Bilek güreşi yapıyorlar.</p> <p>****
İşte bu yüzden geciktik. Nerdeyse bir ay oluyor, “Bir Stalin Eksikti”yi yazarken tekrar hatırladığımız, unuttuğumuz Galiyev’e bir türlü dönemedik.
https://www.turkishnews.com/tr/content/2018/03/15/bir-stalin-eksikti-huseyin-mumtaz/
Oysa o tam bir “ezberbozan”dır ve bu kadar yıl bahsetmemiş, adını bir kez bile olsun anmamış olmamız tamamen bizim ayıbımızdır.
Hele Galiyev’i hatırlamak için, üstelik Stalin’in bir vesileyle araladığı kapıdan içeriye göz atmak zorunda kalmış olmamız da kaderin ve talihin garip tecellisidir, bize verdiği unutulmaz derstir.
****
Ne güzel yıllardı milattan önceki o SOĞUK SAVAŞ yılları!
Coğrafyalar, sınırlar, duvarlar, “pakt”lar belliydi.
Varşova Paktı vardı, NATO vardı.
Doğu komşumuz sadece Sovyetler Birliği idi, ileri karakolduk. 1991’den sonra bir baktık ki meğer orada Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan varmış. Daha ileride Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan varmış.
Rusya varmış.
Bir 30 yıl daha geçince güneyimizde meğer 4 parçalı Kürdistan’ın bulunduğunu; yeni “güney” komşularımızın da Rusya ve Amerika (Fransa-İngiltere) olduğunu görecektik.
Suudi’lerde kadınların çarşaf giymeyebileceğini, araba kullanabileceğini, maça, konsere hatta operaya gidebileceğini öğrenecektik.
O soğuk savaş yıllarında dost dosttu, düşman da düşman.
Herkesin eli kendi cebinde idi.
Trump yoktu, Putin yoktu, Kim Jong Un yoktu.
Irak’ta Saddam, Suriye’de Hafız Esad vardı; Irak ve Suriye henüz kimyasal silah kullanmamışlardı, henüz bölünmemişlerdi.
Ayhan Işık, Belgin Doruk, Metin Oktay, Turgay Şeren yaşıyordu.
Öcalan “höt” dedin mi kaçacak delik arıyor; Yunanistan, İtalya’da bir tur attıktan sonra soluğu Afrika’da alıyordu.
Solcular solcu, komünistler komünist, orta yolcular orta yolcu, ülkücüler de ülkücüydü.
Taraflar, saflar, renkler belliydi. Kısaca kimse “cümbür cemaat” değildi.
****
Marx/Engels “Manifesto”da derler ki; “Proletarya her şeyden önce siyasi üstünlüğü ele geçirmek, milletin önde gelen sınıfı olmak, kendini millet yerine kaim etmek zorunda olduğu için….zaten millidir”.
İşte Stalin’le Galiyev de tam bu noktada “ayrılırlar”.
Çünkü solcuların solcu, komünistlerin komünist, orta yolcuların orta yolcu, ülkücülerin de ülkücü olduğu “o dünyada” Sultan Galiyev hem komünist, hem de TÜRKÇÜ/TURANCI idi.
Şaşırdınız değil mi?
Çünkü kendi DNA’larından şüphe duyan “bizim” cümle komünistler Rusçu, Rumcu, Çinci (Mao) yahut Arnavutçu (Enver Hoca) olurlar da bir türlü ve asla Türkçü olamazlardı!
Mir Seyyit Sultan Galiyev; Lenin, Stalin ve Troçki ile beraber Bolşevik devriminin dört büyüğünden biridir. Orta Asya'daki Türk halklarını birleştirerek sosyalist bir Türkistan devleti kurmak istemiş Tatar lider ve düşünce adamıdır. “Ulusal komünizm”in fikir babası ve kurucusudur.
Sultangaliyev, öğretmen olan Mir Said Haydar Galiyev'in 12 çocuğundan biri olarak 13 Temmuz 1892 tarihinde, Başkurdistan'ın Sterlitamak şehrinin Kırımsakalı kasabasına bağlı Elimbetova köyünde dünyaya geldi. İlk eğitimini doğduğu köyde alan Sultangaliyev 1907'den itibaren Kazan’da Tatar Pedagoji Enstitüsü’nde eğitimine devam etti. 1912 yazında Moskova'da Yaz Pedagoji kurslarına gitti. Tatar köylerinde öğretmenlik yaptı. Bir süre Ufa'da belediye kütüphanesinde çalışan Sultangaliyev, sonraları Ufa, Kazan, Bakü gibi çeşitli şehirlerde gazetecilik yaptı. Bakü'de Mehmet Emin Resulzade'nin çıkardığı Açık Söz'de çalıştıktan sonra Menşeviklerin yayınladığı Bakü gazetesinde "Müslüman dünyasından haberler" köşesini hazırladı. 1917 Şubat Devrimi sırasında Bakü'deydi. Yine bu dönemde pek çok yabancı eseri Tatar Türkçesine çevirdi. Çeşitli edebi çalışmalara bulundu. Bu edebi çalışmaların pek çoğu zamanın gazetelerinde yayımlandı. Sultangaliyev 28 Ocak 1940’ta Lefortovo Hapihanesi’nde kurşuna dizilerek öldürüldü.
30 Nisan 1990’te Sultan Galiyev’in ve yoldaşlarının “itibarları” iade edildi.
Galiyev’i Türkiye’de; Şevket Süreyya Aydemir, Kemal Tahir ve Attila İlhan incelemiş ve gündeme getirmişlerdir.
a)1-8 Eylül 1920 tarihinde Bakü’de toplanan 1. Doğu Halkları Kurultayı;
b)9-12 Haziran 1923 de toplanan “Milli Cumhuriyetler ve Bölgeler Sorumlu Militanları ile Genişletilmiş Rus Komünist Partisi IV’ncü Konferansı” ile;
c)Basmacılar Hareketi (Sovyet yönetimine karşı Orta Asya'da 1917'de başlayan ve aralıklı olarak 1931'e değin süren ayaklanma hareketi. Bayrakları aşağıdadır) Stalin ile Galiyev arasındaki en büyük kırılma noktalarıdır.</p> <p>Bu yazının, Galiyev hakkında sadece merak uyandıracak bir “GİRİŞ” olarak kabul edilmesi ve konuya yukarıdaki paragraf başlıkları ile aşağıdaki isimlerin araştırılarak başlanılması tavsiye olunur.
Çünkü bir başlayınca; Zeki Velidî Togan, Muzaffer Hanefi, Neriman Nerimanov, Mao, Yusuf Akçura, Troçki, Molla Nur Vahidov, Enver Paşa, Topal Osman/Mustafa Suphi/Kâhya Yahya isimleriyle karşılaşıyor ve zamanla/klavye tuşlarıyla/tozlu kitap sayfaları ile yarışsanız da bir türlü baş edemiyorsunuz.
Hayret!
Sonu kurşuna dizilmek de olsa demek hem Türkçü/Turancı hem komünist olunabiliyormuş.
Ama sonra (neye yarıyorsa) itibarı iade ediliyormuş. 12 Nisan 2018</p> - Mirsaid Sultangaliyev and his wife Fatma Erzin. Moscow 1919

<p>SULTAN GALİYEV
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Gündem iyice kızıştı. Dünya kaynıyor.
Amerika, Rusya ve son olarak İngiltere kendi sınırlarından binlerce kilometre uzakta, “sınır içindeki vatandaşlarının” zarar görmeyeceği ölümcül bir güç gösterisine benzin dökerken, biz diken üstündeyiz.
Afganistan, Somali, Katar yahut Ukrayna’da çıkacak bir dünya savaşından biz ne ölçüde etkilenecek olursak; Amerikalılar, Ruslar, Fransızlar ve İngilizler de (Merkel katılmayacaklarını açıkladı) Ortadoğu’da patlak vermek üzere olan bu dünya savaşından en fazla o kadar rahatsız olacaklar.
Ortadoğu’yu bir tür; askerî imkân ve kabiliyetlerinin ve yeni silahlarının deneneceği bir tatbikat sahası, siyasi güç gösterisi alanı olarak görüyorlar. Bilek güreşi yapıyorlar.</p> <p>****
İşte bu yüzden geciktik. Nerdeyse bir ay oluyor, “Bir Stalin Eksikti”yi yazarken tekrar hatırladığımız, unuttuğumuz Galiyev’e bir türlü dönemedik.
https://www.turkishnews.com/tr/content/2018/03/15/bir-stalin-eksikti-huseyin-mumtaz/
Oysa o tam bir “ezberbozan”dır ve bu kadar yıl bahsetmemiş, adını bir kez bile olsun anmamış olmamız tamamen bizim ayıbımızdır.
Hele Galiyev’i hatırlamak için, üstelik Stalin’in bir vesileyle araladığı kapıdan içeriye göz atmak zorunda kalmış olmamız da kaderin ve talihin garip tecellisidir, bize verdiği unutulmaz derstir.
****
Ne güzel yıllardı milattan önceki o SOĞUK SAVAŞ yılları!
Coğrafyalar, sınırlar, duvarlar, “pakt”lar belliydi.
Varşova Paktı vardı, NATO vardı.
Doğu komşumuz sadece Sovyetler Birliği idi, ileri karakolduk. 1991’den sonra bir baktık ki meğer orada Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan varmış. Daha ileride Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan varmış.
Rusya varmış.
Bir 30 yıl daha geçince güneyimizde meğer 4 parçalı Kürdistan’ın bulunduğunu; yeni “güney” komşularımızın da Rusya ve Amerika (Fransa-İngiltere) olduğunu görecektik.
Suudi’lerde kadınların çarşaf giymeyebileceğini, araba kullanabileceğini, maça, konsere hatta operaya gidebileceğini öğrenecektik.
O soğuk savaş yıllarında dost dosttu, düşman da düşman.
Herkesin eli kendi cebinde idi.
Trump yoktu, Putin yoktu, Kim Jong Un yoktu.
Irak’ta Saddam, Suriye’de Hafız Esad vardı; Irak ve Suriye henüz kimyasal silah kullanmamışlardı, henüz bölünmemişlerdi.
Ayhan Işık, Belgin Doruk, Metin Oktay, Turgay Şeren yaşıyordu.
Öcalan “höt” dedin mi kaçacak delik arıyor; Yunanistan, İtalya’da bir tur attıktan sonra soluğu Afrika’da alıyordu.
Solcular solcu, komünistler komünist, orta yolcular orta yolcu, ülkücüler de ülkücüydü.
Taraflar, saflar, renkler belliydi. Kısaca kimse “cümbür cemaat” değildi.
****
Marx/Engels “Manifesto”da derler ki; “Proletarya her şeyden önce siyasi üstünlüğü ele geçirmek, milletin önde gelen sınıfı olmak, kendini millet yerine kaim etmek zorunda olduğu için….zaten millidir”.
İşte Stalin’le Galiyev de tam bu noktada “ayrılırlar”.
Çünkü solcuların solcu, komünistlerin komünist, orta yolcuların orta yolcu, ülkücülerin de ülkücü olduğu “o dünyada” Sultan Galiyev hem komünist, hem de TÜRKÇÜ/TURANCI idi.
Şaşırdınız değil mi?
Çünkü kendi DNA’larından şüphe duyan “bizim” cümle komünistler Rusçu, Rumcu, Çinci (Mao) yahut Arnavutçu (Enver Hoca) olurlar da bir türlü ve asla Türkçü olamazlardı!
Mir Seyyit Sultan Galiyev; Lenin, Stalin ve Troçki ile beraber Bolşevik devriminin dört büyüğünden biridir. Orta Asya'daki Türk halklarını birleştirerek sosyalist bir Türkistan devleti kurmak istemiş Tatar lider ve düşünce adamıdır. “Ulusal komünizm”in fikir babası ve kurucusudur.
Sultangaliyev, öğretmen olan Mir Said Haydar Galiyev'in 12 çocuğundan biri olarak 13 Temmuz 1892 tarihinde, Başkurdistan'ın Sterlitamak şehrinin Kırımsakalı kasabasına bağlı Elimbetova köyünde dünyaya geldi. İlk eğitimini doğduğu köyde alan Sultangaliyev 1907'den itibaren Kazan’da Tatar Pedagoji Enstitüsü’nde eğitimine devam etti. 1912 yazında Moskova'da Yaz Pedagoji kurslarına gitti. Tatar köylerinde öğretmenlik yaptı. Bir süre Ufa'da belediye kütüphanesinde çalışan Sultangaliyev, sonraları Ufa, Kazan, Bakü gibi çeşitli şehirlerde gazetecilik yaptı. Bakü'de Mehmet Emin Resulzade'nin çıkardığı Açık Söz'de çalıştıktan sonra Menşeviklerin yayınladığı Bakü gazetesinde "Müslüman dünyasından haberler" köşesini hazırladı. 1917 Şubat Devrimi sırasında Bakü'deydi. Yine bu dönemde pek çok yabancı eseri Tatar Türkçesine çevirdi. Çeşitli edebi çalışmalara bulundu. Bu edebi çalışmaların pek çoğu zamanın gazetelerinde yayımlandı. Sultangaliyev 28 Ocak 1940’ta Lefortovo Hapihanesi’nde kurşuna dizilerek öldürüldü.
30 Nisan 1990’te Sultan Galiyev’in ve yoldaşlarının “itibarları” iade edildi.
Galiyev’i Türkiye’de; Şevket Süreyya Aydemir, Kemal Tahir ve Attila İlhan incelemiş ve gündeme getirmişlerdir.
a)1-8 Eylül 1920 tarihinde Bakü’de toplanan 1. Doğu Halkları Kurultayı;
b)9-12 Haziran 1923 de toplanan “Milli Cumhuriyetler ve Bölgeler Sorumlu Militanları ile Genişletilmiş Rus Komünist Partisi IV’ncü Konferansı” ile;
c)Basmacılar Hareketi (Sovyet yönetimine karşı Orta Asya'da 1917'de başlayan ve aralıklı olarak 1931'e değin süren ayaklanma hareketi. Bayrakları aşağıdadır) Stalin ile Galiyev arasındaki en büyük kırılma noktalarıdır.</p> <p>Bu yazının, Galiyev hakkında sadece merak uyandıracak bir “GİRİŞ” olarak kabul edilmesi ve konuya yukarıdaki paragraf başlıkları ile aşağıdaki isimlerin araştırılarak başlanılması tavsiye olunur.
Çünkü bir başlayınca; Zeki Velidî Togan, Muzaffer Hanefi, Neriman Nerimanov, Mao, Yusuf Akçura, Troçki, Molla Nur Vahidov, Enver Paşa, Topal Osman/Mustafa Suphi/Kâhya Yahya isimleriyle karşılaşıyor ve zamanla/klavye tuşlarıyla/tozlu kitap sayfaları ile yarışsanız da bir türlü baş edemiyorsunuz.
Hayret!
Sonu kurşuna dizilmek de olsa demek hem Türkçü/Turancı hem komünist olunabiliyormuş.
Ama sonra (neye yarıyorsa) itibarı iade ediliyormuş. 12 Nisan 2018</p> - Mirsaid Sultangaliyev and his wife Fatma Erzin. Moscow 1919

 

SULTAN GALİYEV
Hüseyin MÜMTAZ

Gündem iyice kızıştı. Dünya kaynıyor.
Amerika, Rusya ve son olarak İngiltere kendi sınırlarından binlerce kilometre uzakta, “sınır içindeki vatandaşlarının” zarar görmeyeceği ölümcül bir güç gösterisine benzin dökerken, biz diken üstündeyiz.
Afganistan, Somali, Katar yahut Ukrayna’da çıkacak bir dünya savaşından biz ne ölçüde etkilenecek olursak; Amerikalılar, Ruslar, Fransızlar ve İngilizler de (Merkel katılmayacaklarını açıkladı) Ortadoğu’da patlak vermek üzere olan bu dünya savaşından en fazla o kadar rahatsız olacaklar.
Ortadoğu’yu bir tür; askerî imkân ve kabiliyetlerinin ve yeni silahlarının deneneceği bir tatbikat sahası, siyasi güç gösterisi alanı olarak görüyorlar. Bilek güreşi yapıyorlar.

<p>SULTAN GALİYEV
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Gündem iyice kızıştı. Dünya kaynıyor.
Amerika, Rusya ve son olarak İngiltere kendi sınırlarından binlerce kilometre uzakta, “sınır içindeki vatandaşlarının” zarar görmeyeceği ölümcül bir güç gösterisine benzin dökerken, biz diken üstündeyiz.
Afganistan, Somali, Katar yahut Ukrayna’da çıkacak bir dünya savaşından biz ne ölçüde etkilenecek olursak; Amerikalılar, Ruslar, Fransızlar ve İngilizler de (Merkel katılmayacaklarını açıkladı) Ortadoğu’da patlak vermek üzere olan bu dünya savaşından en fazla o kadar rahatsız olacaklar.
Ortadoğu’yu bir tür; askerî imkân ve kabiliyetlerinin ve yeni silahlarının deneneceği bir tatbikat sahası, siyasi güç gösterisi alanı olarak görüyorlar. Bilek güreşi yapıyorlar.</p> <p>****
İşte bu yüzden geciktik. Nerdeyse bir ay oluyor, “Bir Stalin Eksikti”yi yazarken tekrar hatırladığımız, unuttuğumuz Galiyev’e bir türlü dönemedik.
https://www.turkishnews.com/tr/content/2018/03/15/bir-stalin-eksikti-huseyin-mumtaz/
Oysa o tam bir “ezberbozan”dır ve bu kadar yıl bahsetmemiş, adını bir kez bile olsun anmamış olmamız tamamen bizim ayıbımızdır.
Hele Galiyev’i hatırlamak için, üstelik Stalin’in bir vesileyle araladığı kapıdan içeriye göz atmak zorunda kalmış olmamız da kaderin ve talihin garip tecellisidir, bize verdiği unutulmaz derstir.
****
Ne güzel yıllardı milattan önceki o SOĞUK SAVAŞ yılları!
Coğrafyalar, sınırlar, duvarlar, “pakt”lar belliydi.
Varşova Paktı vardı, NATO vardı.
Doğu komşumuz sadece Sovyetler Birliği idi, ileri karakolduk. 1991’den sonra bir baktık ki meğer orada Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan varmış. Daha ileride Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan varmış.
Rusya varmış.
Bir 30 yıl daha geçince güneyimizde meğer 4 parçalı Kürdistan’ın bulunduğunu; yeni “güney” komşularımızın da Rusya ve Amerika (Fransa-İngiltere) olduğunu görecektik.
Suudi’lerde kadınların çarşaf giymeyebileceğini, araba kullanabileceğini, maça, konsere hatta operaya gidebileceğini öğrenecektik.
O soğuk savaş yıllarında dost dosttu, düşman da düşman.
Herkesin eli kendi cebinde idi.
Trump yoktu, Putin yoktu, Kim Jong Un yoktu.
Irak’ta Saddam, Suriye’de Hafız Esad vardı; Irak ve Suriye henüz kimyasal silah kullanmamışlardı, henüz bölünmemişlerdi.
Ayhan Işık, Belgin Doruk, Metin Oktay, Turgay Şeren yaşıyordu.
Öcalan “höt” dedin mi kaçacak delik arıyor; Yunanistan, İtalya’da bir tur attıktan sonra soluğu Afrika’da alıyordu.
Solcular solcu, komünistler komünist, orta yolcular orta yolcu, ülkücüler de ülkücüydü.
Taraflar, saflar, renkler belliydi. Kısaca kimse “cümbür cemaat” değildi.
****
Marx/Engels “Manifesto”da derler ki; “Proletarya her şeyden önce siyasi üstünlüğü ele geçirmek, milletin önde gelen sınıfı olmak, kendini millet yerine kaim etmek zorunda olduğu için….zaten millidir”.
İşte Stalin’le Galiyev de tam bu noktada “ayrılırlar”.
Çünkü solcuların solcu, komünistlerin komünist, orta yolcuların orta yolcu, ülkücülerin de ülkücü olduğu “o dünyada” Sultan Galiyev hem komünist, hem de TÜRKÇÜ/TURANCI idi.
Şaşırdınız değil mi?
Çünkü kendi DNA’larından şüphe duyan “bizim” cümle komünistler Rusçu, Rumcu, Çinci (Mao) yahut Arnavutçu (Enver Hoca) olurlar da bir türlü ve asla Türkçü olamazlardı!
Mir Seyyit Sultan Galiyev; Lenin, Stalin ve Troçki ile beraber Bolşevik devriminin dört büyüğünden biridir. Orta Asya'daki Türk halklarını birleştirerek sosyalist bir Türkistan devleti kurmak istemiş Tatar lider ve düşünce adamıdır. “Ulusal komünizm”in fikir babası ve kurucusudur.
Sultangaliyev, öğretmen olan Mir Said Haydar Galiyev'in 12 çocuğundan biri olarak 13 Temmuz 1892 tarihinde, Başkurdistan'ın Sterlitamak şehrinin Kırımsakalı kasabasına bağlı Elimbetova köyünde dünyaya geldi. İlk eğitimini doğduğu köyde alan Sultangaliyev 1907'den itibaren Kazan’da Tatar Pedagoji Enstitüsü’nde eğitimine devam etti. 1912 yazında Moskova'da Yaz Pedagoji kurslarına gitti. Tatar köylerinde öğretmenlik yaptı. Bir süre Ufa'da belediye kütüphanesinde çalışan Sultangaliyev, sonraları Ufa, Kazan, Bakü gibi çeşitli şehirlerde gazetecilik yaptı. Bakü'de Mehmet Emin Resulzade'nin çıkardığı Açık Söz'de çalıştıktan sonra Menşeviklerin yayınladığı Bakü gazetesinde "Müslüman dünyasından haberler" köşesini hazırladı. 1917 Şubat Devrimi sırasında Bakü'deydi. Yine bu dönemde pek çok yabancı eseri Tatar Türkçesine çevirdi. Çeşitli edebi çalışmalara bulundu. Bu edebi çalışmaların pek çoğu zamanın gazetelerinde yayımlandı. Sultangaliyev 28 Ocak 1940’ta Lefortovo Hapihanesi’nde kurşuna dizilerek öldürüldü.
30 Nisan 1990’te Sultan Galiyev’in ve yoldaşlarının “itibarları” iade edildi.
Galiyev’i Türkiye’de; Şevket Süreyya Aydemir, Kemal Tahir ve Attila İlhan incelemiş ve gündeme getirmişlerdir.
a)1-8 Eylül 1920 tarihinde Bakü’de toplanan 1. Doğu Halkları Kurultayı;
b)9-12 Haziran 1923 de toplanan “Milli Cumhuriyetler ve Bölgeler Sorumlu Militanları ile Genişletilmiş Rus Komünist Partisi IV’ncü Konferansı” ile;
c)Basmacılar Hareketi (Sovyet yönetimine karşı Orta Asya'da 1917'de başlayan ve aralıklı olarak 1931'e değin süren ayaklanma hareketi. Bayrakları aşağıdadır) Stalin ile Galiyev arasındaki en büyük kırılma noktalarıdır.</p> <p>Bu yazının, Galiyev hakkında sadece merak uyandıracak bir “GİRİŞ” olarak kabul edilmesi ve konuya yukarıdaki paragraf başlıkları ile aşağıdaki isimlerin araştırılarak başlanılması tavsiye olunur.
Çünkü bir başlayınca; Zeki Velidî Togan, Muzaffer Hanefi, Neriman Nerimanov, Mao, Yusuf Akçura, Troçki, Molla Nur Vahidov, Enver Paşa, Topal Osman/Mustafa Suphi/Kâhya Yahya isimleriyle karşılaşıyor ve zamanla/klavye tuşlarıyla/tozlu kitap sayfaları ile yarışsanız da bir türlü baş edemiyorsunuz.
Hayret!
Sonu kurşuna dizilmek de olsa demek hem Türkçü/Turancı hem komünist olunabiliyormuş.
Ama sonra (neye yarıyorsa) itibarı iade ediliyormuş. 12 Nisan 2018</p> - IMG 20180412 WA00001963

****
İşte bu yüzden geciktik. Nerdeyse bir ay oluyor, “Bir Stalin Eksikti”yi yazarken tekrar hatırladığımız, unuttuğumuz Galiyev’e bir türlü dönemedik.

BİR STALİN EKSİKTİ!


Oysa o tam bir “ezberbozan”dır ve bu kadar yıl bahsetmemiş, adını bir kez bile olsun anmamış olmamız tamamen bizim ayıbımızdır.
Hele Galiyev’i hatırlamak için, üstelik Stalin’in bir vesileyle araladığı kapıdan içeriye göz atmak zorunda kalmış olmamız da kaderin ve talihin garip tecellisidir, bize verdiği unutulmaz derstir.
****
Ne güzel yıllardı milattan önceki o SOĞUK SAVAŞ yılları!
Coğrafyalar, sınırlar, duvarlar, “pakt”lar belliydi.
Varşova Paktı vardı, NATO vardı.
Doğu komşumuz sadece Sovyetler Birliği idi, ileri karakolduk. 1991’den sonra bir baktık ki meğer orada Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan varmış. Daha ileride Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan varmış.
Rusya varmış.
Bir 30 yıl daha geçince güneyimizde meğer 4 parçalı Kürdistan’ın bulunduğunu; yeni “güney” komşularımızın da Rusya ve Amerika (Fransa-İngiltere) olduğunu görecektik.
Suudi’lerde kadınların çarşaf giymeyebileceğini, araba kullanabileceğini, maça, konsere hatta operaya gidebileceğini öğrenecektik.
O soğuk savaş yıllarında dost dosttu, düşman da düşman.
Herkesin eli kendi cebinde idi.
Trump yoktu, Putin yoktu, Kim Jong Un yoktu.
Irak’ta Saddam, Suriye’de Hafız Esad vardı; Irak ve Suriye henüz kimyasal silah kullanmamışlardı, henüz bölünmemişlerdi.
Ayhan Işık, Belgin Doruk, Metin Oktay, Turgay Şeren yaşıyordu.
Öcalan “höt” dedin mi kaçacak delik arıyor; Yunanistan, İtalya’da bir tur attıktan sonra soluğu Afrika’da alıyordu.
Solcular solcu, komünistler komünist, orta yolcular orta yolcu, ülkücüler de ülkücüydü.
Taraflar, saflar, renkler belliydi. Kısaca kimse “cümbür cemaat” değildi.
****
Marx/Engels “Manifesto”da derler ki; “Proletarya her şeyden önce siyasi üstünlüğü ele geçirmek, milletin önde gelen sınıfı olmak, kendini millet yerine kaim etmek zorunda olduğu için….zaten millidir”.
İşte Stalin’le Galiyev de tam bu noktada “ayrılırlar”.
Çünkü solcuların solcu, komünistlerin komünist, orta yolcuların orta yolcu, ülkücülerin de ülkücü olduğu “o dünyada” Sultan Galiyev hem komünist, hem de TÜRKÇÜ/TURANCI idi.
Şaşırdınız değil mi?
Çünkü kendi DNA’larından şüphe duyan “bizim” cümle komünistler Rusçu, Rumcu, Çinci (Mao) yahut Arnavutçu (Enver Hoca) olurlar da bir türlü ve asla Türkçü olamazlardı!
Mir Seyyit Sultan Galiyev; Lenin, Stalin ve Troçki ile beraber Bolşevik devriminin dört büyüğünden biridir. Orta Asya’daki Türk halklarını birleştirerek sosyalist bir Türkistan devleti kurmak istemiş Tatar lider ve düşünce adamıdır. “Ulusal komünizm”in fikir babası ve kurucusudur.
Sultangaliyev, öğretmen olan Mir Said Haydar Galiyev’in 12 çocuğundan biri olarak 13 Temmuz 1892 tarihinde, Başkurdistan’ın Sterlitamak şehrinin Kırımsakalı kasabasına bağlı Elimbetova köyünde dünyaya geldi. İlk eğitimini doğduğu köyde alan Sultangaliyev 1907’den itibaren Kazan’da Tatar Pedagoji Enstitüsü’nde eğitimine devam etti. 1912 yazında Moskova’da Yaz Pedagoji kurslarına gitti. Tatar köylerinde öğretmenlik yaptı. Bir süre Ufa’da belediye kütüphanesinde çalışan Sultangaliyev, sonraları Ufa, Kazan, Bakü gibi çeşitli şehirlerde gazetecilik yaptı. Bakü’de Mehmet Emin Resulzade’nin çıkardığı Açık Söz’de çalıştıktan sonra Menşeviklerin yayınladığı Bakü gazetesinde “Müslüman dünyasından haberler” köşesini hazırladı. 1917 Şubat Devrimi sırasında Bakü’deydi. Yine bu dönemde pek çok yabancı eseri Tatar Türkçesine çevirdi. Çeşitli edebi çalışmalara bulundu. Bu edebi çalışmaların pek çoğu zamanın gazetelerinde yayımlandı. Sultangaliyev 28 Ocak 1940’ta Lefortovo Hapihanesi’nde kurşuna dizilerek öldürüldü.
30 Nisan 1990’te Sultan Galiyev’in ve yoldaşlarının “itibarları” iade edildi.
Galiyev’i Türkiye’de; Şevket Süreyya Aydemir, Kemal Tahir ve Attila İlhan incelemiş ve gündeme getirmişlerdir.
a)1-8 Eylül 1920 tarihinde Bakü’de toplanan 1. Doğu Halkları Kurultayı;
b)9-12 Haziran 1923 de toplanan “Milli Cumhuriyetler ve Bölgeler Sorumlu Militanları ile Genişletilmiş Rus Komünist Partisi IV’ncü Konferansı” ile;
c)Basmacılar Hareketi (Sovyet yönetimine karşı Orta Asya’da 1917’de başlayan ve aralıklı olarak 1931’e değin süren ayaklanma hareketi. Bayrakları aşağıdadır) Stalin ile Galiyev arasındaki en büyük kırılma noktalarıdır.

<p>SULTAN GALİYEV
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Gündem iyice kızıştı. Dünya kaynıyor.
Amerika, Rusya ve son olarak İngiltere kendi sınırlarından binlerce kilometre uzakta, “sınır içindeki vatandaşlarının” zarar görmeyeceği ölümcül bir güç gösterisine benzin dökerken, biz diken üstündeyiz.
Afganistan, Somali, Katar yahut Ukrayna’da çıkacak bir dünya savaşından biz ne ölçüde etkilenecek olursak; Amerikalılar, Ruslar, Fransızlar ve İngilizler de (Merkel katılmayacaklarını açıkladı) Ortadoğu’da patlak vermek üzere olan bu dünya savaşından en fazla o kadar rahatsız olacaklar.
Ortadoğu’yu bir tür; askerî imkân ve kabiliyetlerinin ve yeni silahlarının deneneceği bir tatbikat sahası, siyasi güç gösterisi alanı olarak görüyorlar. Bilek güreşi yapıyorlar.</p> <p>****
İşte bu yüzden geciktik. Nerdeyse bir ay oluyor, “Bir Stalin Eksikti”yi yazarken tekrar hatırladığımız, unuttuğumuz Galiyev’e bir türlü dönemedik.
https://www.turkishnews.com/tr/content/2018/03/15/bir-stalin-eksikti-huseyin-mumtaz/
Oysa o tam bir “ezberbozan”dır ve bu kadar yıl bahsetmemiş, adını bir kez bile olsun anmamış olmamız tamamen bizim ayıbımızdır.
Hele Galiyev’i hatırlamak için, üstelik Stalin’in bir vesileyle araladığı kapıdan içeriye göz atmak zorunda kalmış olmamız da kaderin ve talihin garip tecellisidir, bize verdiği unutulmaz derstir.
****
Ne güzel yıllardı milattan önceki o SOĞUK SAVAŞ yılları!
Coğrafyalar, sınırlar, duvarlar, “pakt”lar belliydi.
Varşova Paktı vardı, NATO vardı.
Doğu komşumuz sadece Sovyetler Birliği idi, ileri karakolduk. 1991’den sonra bir baktık ki meğer orada Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan varmış. Daha ileride Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan varmış.
Rusya varmış.
Bir 30 yıl daha geçince güneyimizde meğer 4 parçalı Kürdistan’ın bulunduğunu; yeni “güney” komşularımızın da Rusya ve Amerika (Fransa-İngiltere) olduğunu görecektik.
Suudi’lerde kadınların çarşaf giymeyebileceğini, araba kullanabileceğini, maça, konsere hatta operaya gidebileceğini öğrenecektik.
O soğuk savaş yıllarında dost dosttu, düşman da düşman.
Herkesin eli kendi cebinde idi.
Trump yoktu, Putin yoktu, Kim Jong Un yoktu.
Irak’ta Saddam, Suriye’de Hafız Esad vardı; Irak ve Suriye henüz kimyasal silah kullanmamışlardı, henüz bölünmemişlerdi.
Ayhan Işık, Belgin Doruk, Metin Oktay, Turgay Şeren yaşıyordu.
Öcalan “höt” dedin mi kaçacak delik arıyor; Yunanistan, İtalya’da bir tur attıktan sonra soluğu Afrika’da alıyordu.
Solcular solcu, komünistler komünist, orta yolcular orta yolcu, ülkücüler de ülkücüydü.
Taraflar, saflar, renkler belliydi. Kısaca kimse “cümbür cemaat” değildi.
****
Marx/Engels “Manifesto”da derler ki; “Proletarya her şeyden önce siyasi üstünlüğü ele geçirmek, milletin önde gelen sınıfı olmak, kendini millet yerine kaim etmek zorunda olduğu için….zaten millidir”.
İşte Stalin’le Galiyev de tam bu noktada “ayrılırlar”.
Çünkü solcuların solcu, komünistlerin komünist, orta yolcuların orta yolcu, ülkücülerin de ülkücü olduğu “o dünyada” Sultan Galiyev hem komünist, hem de TÜRKÇÜ/TURANCI idi.
Şaşırdınız değil mi?
Çünkü kendi DNA’larından şüphe duyan “bizim” cümle komünistler Rusçu, Rumcu, Çinci (Mao) yahut Arnavutçu (Enver Hoca) olurlar da bir türlü ve asla Türkçü olamazlardı!
Mir Seyyit Sultan Galiyev; Lenin, Stalin ve Troçki ile beraber Bolşevik devriminin dört büyüğünden biridir. Orta Asya'daki Türk halklarını birleştirerek sosyalist bir Türkistan devleti kurmak istemiş Tatar lider ve düşünce adamıdır. “Ulusal komünizm”in fikir babası ve kurucusudur.
Sultangaliyev, öğretmen olan Mir Said Haydar Galiyev'in 12 çocuğundan biri olarak 13 Temmuz 1892 tarihinde, Başkurdistan'ın Sterlitamak şehrinin Kırımsakalı kasabasına bağlı Elimbetova köyünde dünyaya geldi. İlk eğitimini doğduğu köyde alan Sultangaliyev 1907'den itibaren Kazan’da Tatar Pedagoji Enstitüsü’nde eğitimine devam etti. 1912 yazında Moskova'da Yaz Pedagoji kurslarına gitti. Tatar köylerinde öğretmenlik yaptı. Bir süre Ufa'da belediye kütüphanesinde çalışan Sultangaliyev, sonraları Ufa, Kazan, Bakü gibi çeşitli şehirlerde gazetecilik yaptı. Bakü'de Mehmet Emin Resulzade'nin çıkardığı Açık Söz'de çalıştıktan sonra Menşeviklerin yayınladığı Bakü gazetesinde "Müslüman dünyasından haberler" köşesini hazırladı. 1917 Şubat Devrimi sırasında Bakü'deydi. Yine bu dönemde pek çok yabancı eseri Tatar Türkçesine çevirdi. Çeşitli edebi çalışmalara bulundu. Bu edebi çalışmaların pek çoğu zamanın gazetelerinde yayımlandı. Sultangaliyev 28 Ocak 1940’ta Lefortovo Hapihanesi’nde kurşuna dizilerek öldürüldü.
30 Nisan 1990’te Sultan Galiyev’in ve yoldaşlarının “itibarları” iade edildi.
Galiyev’i Türkiye’de; Şevket Süreyya Aydemir, Kemal Tahir ve Attila İlhan incelemiş ve gündeme getirmişlerdir.
a)1-8 Eylül 1920 tarihinde Bakü’de toplanan 1. Doğu Halkları Kurultayı;
b)9-12 Haziran 1923 de toplanan “Milli Cumhuriyetler ve Bölgeler Sorumlu Militanları ile Genişletilmiş Rus Komünist Partisi IV’ncü Konferansı” ile;
c)Basmacılar Hareketi (Sovyet yönetimine karşı Orta Asya'da 1917'de başlayan ve aralıklı olarak 1931'e değin süren ayaklanma hareketi. Bayrakları aşağıdadır) Stalin ile Galiyev arasındaki en büyük kırılma noktalarıdır.</p> <p>Bu yazının, Galiyev hakkında sadece merak uyandıracak bir “GİRİŞ” olarak kabul edilmesi ve konuya yukarıdaki paragraf başlıkları ile aşağıdaki isimlerin araştırılarak başlanılması tavsiye olunur.
Çünkü bir başlayınca; Zeki Velidî Togan, Muzaffer Hanefi, Neriman Nerimanov, Mao, Yusuf Akçura, Troçki, Molla Nur Vahidov, Enver Paşa, Topal Osman/Mustafa Suphi/Kâhya Yahya isimleriyle karşılaşıyor ve zamanla/klavye tuşlarıyla/tozlu kitap sayfaları ile yarışsanız da bir türlü baş edemiyorsunuz.
Hayret!
Sonu kurşuna dizilmek de olsa demek hem Türkçü/Turancı hem komünist olunabiliyormuş.
Ama sonra (neye yarıyorsa) itibarı iade ediliyormuş. 12 Nisan 2018</p> - basmacıların bayrağı

Bu yazının, Galiyev hakkında sadece merak uyandıracak bir “GİRİŞ” olarak kabul edilmesi ve konuya yukarıdaki paragraf başlıkları ile aşağıdaki isimlerin araştırılarak başlanılması tavsiye olunur.
Çünkü bir başlayınca; Zeki Velidî Togan, Muzaffer Hanefi, Neriman Nerimanov, Mao, Yusuf Akçura, Troçki, Molla Nur Vahidov, Enver Paşa, Topal Osman/Mustafa Suphi/Kâhya Yahya isimleriyle karşılaşıyor ve zamanla/klavye tuşlarıyla/tozlu kitap sayfaları ile yarışsanız da bir türlü baş edemiyorsunuz.
Hayret!
Sonu kurşuna dizilmek de olsa demek hem Türkçü/Turancı hem komünist olunabiliyormuş.
Ama sonra (neye yarıyorsa) itibarı iade ediliyormuş. 12 Nisan 2018


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir