ASTANA ÜÇLÜSÜNÜN ANKARA ZİRVESİ

* - astana uclusu iran rusya turkiye

Astana​’nın​ üç garantör ülkesi  ​Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı V​.Putin ve İran Cumhurbaşkanı H. Ruhani​ liderliğinde ,Suriye konulu üçlü zirve için Ankara’da bir araya​ ​ge​l​di​.
​Üç ülke de Suriye’deki krize farklı açılardan bakıyor.
​Ama ​bu ülkedeki çatışmaların sona ermesi için Ocak 2017’den beri Astana barış süreci kapsamında ortaklaşa çalışı​lı​yo​r​.​..​

*

Suriye Ordusu’nun Doğu Halep’i kurtarması, Türkiye ve Katar’ın cihatçıları desteklemeye son vermeleriyle mümkün oldu.
Erdoğan, ABD’nin Esad’a karşı İslamcı isyanı destekleme stratejisinin yenilgiye doğru gittiğini,
Batılı müttefiklerin her birinin kendi stratejik çıkarları peşinde koşmak üzere aralarındaki rekabeti derinleştirdiğini gördü.

*

Sonra “Başını ABD’nin çektiği koalisyon güçleri İŞİD dahil olmak üzere YPG-PYD terör örgütlerine destek veriyor” düşüncesini bahane tuttu.
Stratejisini Halep’teki savaşta kazanan tarafın tüm başarıların sahibi olacağı bir konuma kurdu.
Ve “Suriye’de ABD’ye suçüstü yapabilecek tek kişi Erdoğan’dır” biçiminde düşünen Rusya Devlet Başkanı V.Putin’e müttefik oldu…

​*​
23 Ocak’ta Kazakistan/ Astana’da Türkiye, Rusya ve İran öncülüğünde Suriye’de çatışan tarafları bir araya getirmeyi hedefleyen ilk toplantı yapıldı.
Umutlu olmak için bir çok nedene rağmen bu toplantıların sorunsuz olduğu anlamına gelmeyen yeni bir sürecte yol alınacaktı…
Mesela, Astana toplantılarına Türkiye’nin hesapları doğrultusunda Suriye’deki en büyük dinamiklerden biri olan YPG/PYD’nin katılmaması  çözümü eksik bırakıyordu..
Rusya, Suriye ve ABD bir çözüme gidilmesini istedikleri için Türkiye’nin bu isteğini kabul ediyor ancak hiçbirinin Kürtleri dışlama gibi bir niyeti bulunmuyordu…

*
Çünkü Suriye; Rusya’ya bağlı Esad güçleri, ABD desteğinde Suriye Demokratik Güçleri ve isyancı Özgür Suriye Ordusu çatısı altında çeşitli İslamcı Cihad  terör örgütü grupları arasında bölünmüş durumdadır.
Şam rejiminin savaştığı güçlerle Kürtlerle de savaşıyor.
Kürtler ayrı hareket etseler de gelecekte Şam ve Kürtlerin kendilerini diğerine mecbur hissedeceği bir sürece girileceği gerçeği;
Rusya, ABD ve Suriye arasında zımni bir işbirliğinin olduğunu düşündürüyordu…

Okumaya devam et  Olağandışı günlerde İslamcıları neo-liberaller yönetir

*
Bu bağlamda 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararının tanımladığı üzere Suriye’nin savaş sonrası umutlarını tartışmak için  Astana Üçlüsü’nün  Soçi Zirvesi;
Suriye halkının sahipliğinde yürütülecek kapsayıcı, özgür, adil ve şeffaf bir siyasi sürecin hayata geçirilmesine yardımcı olmak konusunda bir milad oluşturdu.

*

Soçi Zirvesi sonucunu​ V.Putin;​​
1- Türkiye ve İran liderleriyle sağlanan anlaşmayla  siyasi çözüm sürecine ülkedeki iç ve dış muhalefetin ve Kürtlerin de katılımını sağlanacaktır.
2- Şam’ın meşru izni olmadan uluslararası güçlerin Suriye’de bulunmasının hiçbir nedeni yoktur.
3- Suriye krizinin çözümüne yönelik hiçbir siyasi inisiyatif ülkenin egemenliğini, birliğini ve bütünlüğünü hiçbir halükârda bozmaması gerekir, ifadesiyle açıkladı.

*
Suriye hükümetinin de BM çerçevesini kabul edeceği ancak BM’nin ya da başka bir ülkenin siyasi diyaloğa müdahale etme ya da taraflara çözümler getirme girişimlerini kabul etmeyeceği,
Garantör ülkeler olarak ateşkes rejiminin pekiştirilmesi, gerilimi azaltma bölgelerinin kararlı şekilde işlev göstermesinin devamının temin edileceği ve krizin tarafları arasındaki güven seviyesinin yükseltilmesi için yoğun bir çalışma yapacaklarını da kayda geçirdi…

*
Böylece Soçi kararları, Suriye’de terör örgütlerinin tasfiyesi ardından düzenlenecek  Barış Konferansı’nda,
Suriye trajedisinde işlenen hukuk ihlallerinden Esad rejimi kadar muhaliflerin, teröristlerin ve bunları destekleyen ülkelerin paylarını üstlenecekleri yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınmasına yol açıyor,
Suriyelilerin ülkelerinde nasıl yaşamak istediklerini müzakere etmelerine,
Bu sistematik işlerse, elde edilecek sonucun BM merkezinde uluslararası hukukun üstünlüğüne işleneceğine işaret ediyordu…

*

Bu yüzden Suriye, Erdoğan ve Esad bileşkesinde Türkiye’nin bölgesel politikasında yaşadığı; meydan okumaların, sıkışmışlığın vücuda geldiği ve berraklaştığı ana alana dönüştü.
Türkiye dış politikası en çetin mücadelesini, en büyük daralmasını Suriye’de deneyimlemeye başladı.

*
ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde sahip olduğu yerel gücü Türkiye sınırinda ABD üslerinde tutma kararı alması,
PKK’nın uzantısı olan terör örgütü YPG’nin Suriye’de operasyonel ortak adı altında desteklenmesi,
Bu gücün taşınabilir hava savunma füzeleri gibi Türkiye’yi zorlayacak silahlarla donatılması,
Ulusal güvenlik gerekçeleriyle Suriye topraklarında bulunan Erdoğan’ın tezlerini sıkıntıya soktu.

Okumaya devam et  Ziyaretler ve ittifaklar

*
ABD’yi Türkiye’yi karşısına almakla itham etti.
Zeytin Dalı Operasyonu’nun  Afrin’in düşüşü ardından Menbic, Ayn al-Arab,  Tel-Abyad, Ras al-Ayn ve Kamışlıda süreceğini ilan etti.
Irak ve Suriye’deki Kürt bölgeleri arasında bir çıkmaz meydana getirmek için Irak’ta Sinjar’a, Dohuk ve Nineveh eyaletlerine daha büyük ölçekli bir Türk harekatını ihtar ediyor.
Doğu Suriye’de Kürt kontrolü alanında, Harakat el-Qiyam örgütünü, Kürt liderliğine yönelik bir dizi saldırısında  destekliyor.
Bugün Suriye ve Irak; Türkiye dış veya bölgesel politikasının ana gündemini oluşturuyor ve neredeyse tüm enerjisini tüketiyor…

*
Bu kentler Kürt kontrollü bölgenin ana şehirleridir.
Bugün Türkiye,  kuzeybatı Suriye’de Afrin kantonunda, Fırat Kalkanı operasyonuyla  Suriye-Türkiye sınırı boyunca Azaz ve Cerabulus kasabaları arasında bir kontrol alanı oluşturmuştur.
Ayrıca Sünni İslamcı isyancıların kontrolü altında kalan çatışmasızlık bölgesi ilan edilen Kuzey Idlib vilayetindedir.

*

Türkiye’nin bu kentlere yönelik baskısı, Esad kuvvetlerinin bölgeden çekilmesinden bu yana Fırat’ın doğusundaki Kürt bölgesini yok etmeye yönelik kapsamlı bir girişimdir.
Aynı zamanda Türkiye’nin, Fırat’ın doğusunda bir dizi üssü elinde bulunduran ve Suriye Demokratik Güçleri ile işbirliği halinde olan ABD kuvvetleri arasında bir çarpışma olasılığının da yakın olduğu anlamına geliyor…

*
Erdoğan, kendisini Sünni Arap nüfusunun lideri ve Esad rejimine karşı ayaklanma kalıntılarının garantörü olarak  öngöüyor.
Bu alanları Esad rejimine teslim etmek niyetinde olmadıklarını belirtiyor.
Suriye’deki Sünni isyanının en eski ve en istikrarlı destekçisidir ne ki; Sünni İslamcı İdeolojisiyle verdiği destek bugün bütün ülkelerde aşağılanıyor.
Erdoğan hedeflerini ortaya koyarken yeniden canlandırdığı Osmanlıcılıkla ani taktik ihtiyaçlara göre İran,Rusya, Irak ve Esad rejimi ile duruma göre işbirliği yapacak ya da karşı çıkacaktır…

*
Bu çerçevede ​Astana​’nın​ üç garantör ülkesi  Ankara’daki  zirvenin ardından yaptıkları ortak açıklamada, Soçi  kararların üzerinden geçtiler…
1- Siyasi çözüm sürecine ülkedeki iç ve dış muhalefetin ve Kürtlerin de katılımını sağlanacaktır, maddesi by-pass edildi.
2- Şam’ın meşru izni olmadan uluslararası güçlerin Suriye’de bulunmasının  nedeni yoktur, maddesine  Türkiye’nin adı anılmadı ama “Terör” parantezi açıldı.
3- Suriye krizinin çözümüne yönelik hiçbir siyasi inisiyatif ülkenin egemenliğini, birliğini ve bütünlüğünü hiçbir halükârda bozmaması gerekir ifadesi aynen korundu.
4- Suriye’ye insani yardım desteklendi…

Okumaya devam et  ASTANA  ÜÇLÜSÜNÜN SOÇİ ZİRVESİ

*

Rusya ve İran, Türkiye’nin Suriye’de yürüttüğü operasyonları ve olası hedeflerini kayda almadılar..
Ankara Zirvesi’nde Rusya ve İran’ın; ABD müttefiki ve NATO üyesi Türkiye’nin hal ve gidişinden memnun olduğu görüldü..
Böylece Suriye’nin egemenliği, birliği ve bütünlüğünü korumak işi, ABD’ye yüklendi…

5.4. 2018


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir